Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Bilgin Adalının öyküleri: Gün Dağlann Ardında Güneş çift görünür doğarken Gün Dağlann Ardında / Bilgin Adalı / Afa Yayınlan / 142 s. / 10.000 TL. SENNUR SEZER Sevim Burak'ın kızı Elfe Uluç'un yazısı "Işte orada. Yatıyor. Babam. Soğuyan gövdesi ve sararmış teniyle bir zamanlar babam olan adam. Ondan artakalanlar." Bu cumleler, yaşayan herkesin yaşamında hiç olmazsa bir kez dile getireceği duyguları taşıyor. Ölen bir insanın karşısında yaşayanların tepkilerini. Ölümün mü yaşamın mı boş olduğunu düşünmenin ilk basamaklarını. İyi anlatılmadığında, ağdalı bir gözüyaşhlığa, gözü yaşlı bir duygusallığa, giderek kaderciliğe, başeğmeye dönüşüverme kolaylığını ve tuzağını taşır ölümün karşısında duyulanlar. Varolmanın sancılarını, sorunlarını çözmeye çalışmak, ölümlü olduğuna yerinmemek düşüncenin ve anlatımın ustalığıyla, olgunluğuyla olanaklıdır. Zordur. Bilgin Adalı, bu zor yolu deniyor, Gün Dağlann Ardında adlı öy•kü kitabında. Bilgin Adalı (1944), ilk öyküsünü 1959'da yayımlatnıştı. Öykülerini kitaplaştırmayı bugüne kadar bekletti. Kitabındaki öykü tarihlerine bakıldığında 1964 yılında yazdığı öykülerden daha öncekilerinin kitaba alınmadığını görüyoruz. Kitaptaki öyküler tarih sırası gözetilerek değil, bir konu ve anlatım örgüsü gözetilerek sıralanmış: Ölüm karşısında düşünülenler, insanın kendi ölümü karşısındaki tavrı, yaşamın anlamı, yaşamın sonsuzluğu. Ölümyaşamölümün ve yaşamın anlamı, Ada lı'nın öykülerınde iç ıçe öykücülüklerle, metinlerle verıliyor. Bir öyküsündekı sabah anlatımındaki cümle, bu anlatımının anahtar cümlesı sayılabılir: "Terman'da sabah olurken güneş çift görünür. Göletim sularından yansıyan daha parlaktır." Adalı'nın öyküsünde, bazen olum yansıyor iç öykücüklerden, bazen yaşam. Ve hiçbirınkinden ayrılmıyor. Bir sınema fılmındeki akıcılıkla gerı dönüşler (Flash back) yapılıyor. Ve öyküde dünbugünyarın uçlüsjj olması gereken sırayla değil, öykünün gerektirdiği sırayla yerini alıyor. Bilgin Adalı, adı şiir kıtaplanyla (Barışın Tarihçesi/1979, Yarah Kuşlar Tanığı/1983), araştırma (Belgesel Sinema/1986) oyun (Bencil Dev/1979) ve uyarlamayla (Aşık Garip/1972) anımsanır. Öyküleri, şiirinin ve öteki uğraşlarının ızlerini alıp özümsemiş. Sincmanın da söylencenin de anlatımına kattığı akılcılık gözden kaçmıyor. Ayrıca günümüzün genç yazarlarında artık pek görülmeyen bir açıksözlülükle, etkilendiği öykücüle/i anıyor. 1950 kuşağının öykümüze getirdiği anlayışın, çağdaş öykücülüğümüzü oluşturan zincirin bir halkası olduğunu söylüyor: "Oscar Wilde'ın öykülerini okudunuz mu? Ben çocuk yaşımda okudum, kanıma girdi. Sonra Kafka'yla tanıştım 6O'lı yıllarda. Ikisi bir olup yazarlık serüvenimin yollarına kendi kilometre taşlarını koyuverdiler. Başka ustalarım da oldu elbette. Bilge Karasu, jPeyyaz Kayacan, Ferit Edgü, ilk kitaplarıyla Adnan Özyalçıner, Erdal Öz, Demir Özlü." Bilgin Adalı'nın bu açıksözlülüğü kendıne olan güveninden de geliyor belki. Ustası saydığı yazarlann izlerıni aramak, okuru Bilgin Adalı'nın bu izlere kattıklarına götürecek çünkü. Söylenceyi, içiçe öykülemeyi daha önce kullananları da düşünecek okur, daha sonra kullanıp yalnızca Marqucz'le Berges'i ananları da. Belkı Bilgin Adalı'nın öykülerini yayımladığı yılları ve etkıledığı yazarları da. Benım öyküler ıçın kullandığım bir ölçek var. (Bunu pek bılinçle bulmadım, rastlantıyla doğru olduğunu sezdım) Bir öykü kitabını okuyup bitirdikten sonra anımsamaya çalışıyorum. Eğer bölük pörçük de olsa, görüntüler kalmışsa aklımda, o öykücünün iyi bir öykücü olduğuna ya da benim öykücüm olduğuna inanıyorum. Bütün şiırsel sözler, olayların olağanüstülüğü bende bir tek görüntü yaratmışsa, anlatımda (belkı de bende) bir aksaklık var. Sait Faik de Sabahattın Ali de Ahnıet Hamdi Tanpınar da Adnan Özyalçıner de Erdal Öz de öyküleri bende görüntüler bırakmış yazarlar. Bilgin Adalı'nın kıtabından da görüntüler sıralanıyor bu satırları yazarken: Ölmekte olan adamın soluğuna karışan oksijeri" tüpünün hışırtısı, bozkırla sınır oluşturan bahçe, ağaç olmaya çalışan çocuğun güneşin altında bekleyişi, ölümsüz bir uykuya dalan Musa'nın ayağını ısıran sincap. Ve alanın ortasında bir kan birikintisınin içinde uzanmış bir genç kızın sarı saçları.. Bilgin Adalı, öykülerınde 1960'tan bu yana genç insanların kaygıları, sevınçleri, aradıkları, kısacası yaşadıklarıyla portrelerıni ç^jiyor. Bazen yalnızca bir tanık gıbi, bazen yaşayan bıri olarak: "Bu yazdıklan'mın hangisinin gerçek, hangisinin yakıştırma olduğunu ya da bu anlatılanlardaki gerçeklik payının ne olduğunu bilmiyorum. Burada salt bana anlatılanları aktarıyorum ben." Adalı'nın bu cumlesıne şunu ekleyebilirim: Bir öykücü aktarır, dıli, anlatımı ve bakış açısıyla değiştirerek. Ve öyküler yaşamın gerçekliğinden, öykünün gerçekliğine dönüşür. D 'Kaygası kâğıtlarındaf üstüne B Eylüls 1990 günü, Cumhuriyet Gazetesi'nin ara z I P ' eki olarak dağıtılan Cumhuriyet Kitap • ekinin baş sayfasında anncmin büyük bir I resminin de bulunduğu, "Kavgası Kâğıtlarında" başlığı altında yazılmış, 14, 15, 16. sayfalarda devam eden Annem Sevim Burak'la ilgili yazılanları hem düzeltmek, hem de cevap vermek zorunda bırakıldım. Ben ve birçoklarınca Türk edebiyatının en iyi yazarlarından biri olarak bilinen annem Sevim Burak'ın sanatının . anlaşılmasına bu yayınınızın hiçbir yararı olmadığı gibi mektuplarından seçilıp yayımlanan parçalar, yazık ki hem vazarın özel hayatı üzerine hazırlanmakta olduğu bilinen kitap için bir skandal beklentisi oluşturmakla bir çeşit reklamcılık yapmakta hem de ruhsal ve sanatsal yapısı Sevim Burak karmasık bir yazarın nasıl birtakım ellere düjjüğünü* ^ eöstermektedir. Bu durumu şiddetle protesto edıyorum, dikkatlerinizi çekmek isterim. Onu korumak kızı ve okuyucusu olmam nedeniyle bana düştüğü gibi herkese ve saygınlığı olması gereken basına da düşer. Gerçek ve gerçekdışını iç içe yaşayan ve bunun edebiyatını ve sanatını vapan annem Sevim Burak her zaman her yere yazdığı yüzlerce mektubunu yazarlığının bir çeşıt ön karalamalan olarak kullanmış, yargııarını ve düşüncelerini insanlara rol dağıtırcasına gündelik psıkolojisine bağlı olarak sürekli değiştirmiştir. Gerçek düşünceleri kitaplarında asıl yerlerini bulur. Bunu kendısini yakından tanıvan herkeş bilir. Yanık Saraylar'ı babam Ömer Uluç'a itnaf etmiş olması da bu bağlamda unutulmamalıdır. Aralarındaki ilişkinin en yakın tanığı olarak bu konuda söyleyeceğim daha çok şeyin olduğu da unutulmamalıdır. Dolayısıyla mektuplarından yapılacak seçimin böyle zor bir vazarı anlamaktan çok uzak olan kişilerce yapılması çok büyük bir talihsizliktir. Sonuçta bir yazarın sanatçı kijiliğinin korunması gerekliyken her yazdığı kelime (mektuplar vb.) saygısızca kullanılamaz, yayımlanamaz. Aynı sütunda, karmasık bir yazarlık yapısı taşıyan böyle bir sanatçının kızı olan ben Elfe Uluç basın yasasının da ötesinde gerçek olan bu düşünceleri aktaracağınızı ummak istiyorum. EHtUhıç Desen Mumtaz Arıkan S A Y F A 4 CUMHURİYET KİTAP SAYI 34