26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÖNÜLDEN BİLİME riyor. Kalıbın ideal 5+3 Elliott döngüsü olmasının yanında, grafiğin yükseliş ve düşüş dönemlerinde Fibonacci sayıları ve Altın Oran’la bölünmüş olması da oldukça dikkat çekici. İMKB’nin bütün tarihsel hareketini gösteren logaritmik grafik ise, ideal beş dalgalık yükselişin yıllık ölçekte Fibonacci sayı serisinin sekizinci sayısı olan 21’de zirveye ulaştığına işaret ediyor. Sayı serisinin diğer sayıları ilk işlemlerin yapıldığı 1986’ya eklendiğinde, tüm önemli dalgaların sayı serisindeki yıllarda oluştuğu açıkça görülüyor: 1989 yılı borsada 1988 yılındaki toplam %74’lük kaybın ardından yükselişin başladığı, 1991 üç yıl süren düzeltmede son zirvenin görüldüğü, 1994 TL’nin çöküşü ile %56’lık kaybın yaşandığı, 1999 İMKB’nin büyük Marmara depremine rağmen %1000 yükseliş yaptığı, 2007 ise son önemli zirvenin görüldüğü yıllardı. Yukarıdaki grafiklerin tümü, rastgele olmak bir yana, tüm borsa hareketlerinin kusursuzca doğa yasalarını takip ettiğini gösteriyor. Bütün dünya borsalarının amiral gemisi olan Dow Jones Sanayi Endeksi’nin 80 yıllık grafiği ise 1940’larda Elliott’ın duyurduğu ideal beş dalgalık kalıbın yaklaşık bir yüzyılın içinde ne şekilde oluştuğunu göstermesi bakımından çarpıcı. Tüm yükseliş beş dalgadan oluşan bir kalıpta ilerlemiş ve bu kalıbı oluşturan daha küçük dalgalar da kusursuz bir şekilde modelde öngörülen yapıda oluşmuştur. Dalganın 1990’ların sonlarında yükseliş kanalının üst bandından savrulması ve on yıla yakın bir süre kanalın dışında hareket etmesi ise, tarihsel ölçekte bir yatırım çılgınlığını göstermesi bakımından kayda değer. Elliott Dalga Prensibi piyasa modelini tarif eden en iyi teori olmanın yanı sıra, geleceğe dönük tahminler yapmayı da mümkün kılması bakımından önemlidir. İçerdiği bu tahmin unsuru, gelecekte yaşanacakları önceden haber vermesi bakımından da dikkate alınmalıdır. Dalga Prensibi’ne göre 70 yılı aşkın sürmüş bir kalıp tamamlanmıştır. Bundan sonraki aşamada beklenmesi gereken, bu yükselişin çok önemli kısmını geri alacak ve yıllar sürecek bir düşüş dalgasıdır. Bu şekilde standart 5+3 kalıbı tamamlanacaktır. Ahmet İnam [email protected] Felsefe ile bilim arasında bir yazgı birliği vardır. İkisi de yaşama, insanın bu yaşamda oluşturduğu kültür etkinliklerine duyarlı olmalıdır. Bu duyarlılığı yitirdiği anda ikisi de kokuşur. Nasıl Bir BilimFelsefe İlişkisi? Teknoloji yoğun insan yaşamında, Denetleyici Aklın egemen olduğunu görüyoruz. Sömürgeleştiren, büyüyüp, güçlenmek, ele geçirmek isteyen bu akıl bizi robotlaştırıp, sürü insanı haline getirmeliydi. Baskıcı, “totaliter” yönetim biçimlerinin oluşmasına yardımcı olmalıydı. Oysa görünüşte özgür, çoksesli, estetize edilmiş, rahat ve kolay, altyapı sorunlarını, iletişim, ulaşım sorunlarını çözmüş, ufuk açan bilgi ve üretimle donanımlı, sanal gerçekliği yaratma yollarını keşfetmiş bir kültürle karşı karşıyayız (Açlık, yoksulluk çeken ülkeleri, toplulukları görmezsek!). Bu ne garip bir karşıtlık, bir gerginlik, bir uyumsuzluktur? Oysa, özgürlük, çokseslilik, estetize edilmişlik, ufuk genişliği gibi olumlu (postmodern!) özelliklerin yanında (doğrusu, altında) yaşananların sığ, yılgın ve dar biçimde yaşandığını görüyoruz. Sığ yaşam, sorgulamayan, irdelemeyen, ayrıntıya inemeyen, inmeye kalktığımda ayrıntıda boğulan bir yaşamdır. Dar yaşam, bir örnek düşüncelerin, kalıplarla gerçekleştirilen akıl yürütmelerin, enformasyon bombardımanı altında canı çıkmışlığın yaşandığı bir yaşamdır. Yılgınlık ise, sığ ve darlığın içinde bunalan insanın, umutsuzluğunu, ısrarsızlığını, vazgeçmişliğini, ürkekliğini gösteriyor. Denetleyici akıl, tek tip, denetlenmiş bir yaşam oluşturmaya çabaladıkça; yaşam, çoğalan zincirleri kırıcı, alternatifler arayıcı görünüşlerle tepki gösteriyor! Bu tepkilerin ardında sığlık, darlık, yılgınlık var. Denetleyici akıl, insan aklının yalnızca bir boyutu ya da bileşeni. Denetleyici akıl, denetlemeye kalktığı kozmik yapıyı, evreni, takındığı tavır gereği anlayamıyor. Evrenin uçsuz bucaksızlığı karşısında, kendi sınırları içine sıkışmış denetleyici akıl, gerçekleştirdiği müdahalelerle yetersiz kalıyor. Evrenin sonsuzluğunu anlamak, onunla bütünleşebilmek için aklın diğer boyutlarıyla, duygularla, insan bedeniyle etkileşime, iletişime geçmesi gerekir. Oysa yaşananın sığlığı, darlığı buna olanak tanımıyor. Duygusal akılla, estetik akılla, felsefi akılla, aşkın varlıkla ilgilenen akılla etkileşim içinde olabilirse, denetleyici akıl yumuşatılıp, zenginleştirilebilir. Denetleyici akıl, haddini bilir de, insanı insan yapan diğer öğelerle (örneğin, sanat, düşünce gibi!) kucaklaşabilirse; bugünkü bilim ve teknolojiye, ekonomik ilişkilere, yönetim sistemlerine olan sığlık, darlık, yılgınlık yaratan olumsuz etkisi azalabilir. Sığlık, darlık, yılgınlığın olmadığı; çoğulcu, özgür, yaratıcılığa, sanata duyarlı, gerçekliğin farklı yüzlerini görmeye hazır, bunun için çırpınan, emek harcayan bir yaşam biçiminde, bilime ve felsefeye, bilimfelsefe etkileşimine düşen görevler nelerdir? Bilim, denetleyici aklı tanıyıp, sorgulayacak duyarlılığı ve istekliliği göstermelidir. Felsefe, bu konuda bilime yardımcı olmalı, onda bir felsefe duyarlılığı oluşmasına katkıda bulunmalıdır. Bilim, kültüre “yaşamın kendisine” duyarlı olmalıdır. Dallanıp budaklanmanın getirdiği genişlik, uzmanlaşmanın yol açtığı derinlikle birleşebilmelidir. Bu amaçla, bilim politikaları, çıkarlara, güç elde etmeye dayalı bir kaygı eşliğinde denetleyici aklın olumsuz etkilerini yok edecek biçimde oluşturulmalıdır. Bilim Politikası, sığlık, darlık, yılgınlıktan kurtulmuş, denetleyici aklı geniş ve derin yaşam kaygılarıyla yumuşatmış, kalıplardan uzakta bir yaşam için, bilimi hazırlamalı, bilim insanlarının gündemini belirlemelidir. Yaşama, kültüre, insanın duygu, akıl, beden ve çevresiyle yapısına duyarlı olan bilim, elbette felsefeye de duyarlı olacaktır. Felsefe, kaynağındaki üç damarlı çekirdeğine (bilim, sanat, din damarlarına!) duyarlı olmalıdır. Felsefe, bilimin ve kendisinin köklerinde bulunan bilgeliği bilime hatırlatmalı, denetleyici akla yol göstermelidir. Denetleyici aklı, denetlemek için yeni bir denetleyici akıl oluşturmamalıdır. Çözüm, denetleyici aklı başıboş bırakmakta da değildir. Bilimi bilgece yaşayan insanlar, bilimin sorunlarına, araştırmalarına kendilerini adayarak, o araştırmalarda kendilerini ortaya koyarak, umut ve sevgi dolu yürekleriyle yaşıyorlar. Bu adanmışlık, umut ve sevgi ile desteklenirse, bilim ve felsefe arasında uçurumlar olduğunu savlayan görüş zayıflamış olur. Söylediklerimden şu da çıkarılabilir: Felsefe ile bilim arasında bir yazgı birliği vardır. İkisi de yaşama, insanın bu yaşamda oluşturduğu kültür etkinliklerine duyarlı olmalıdır. Bu duyarlılığı yitirdiği anda ikisi de kokuşur. İkisi de insan yüzüne, insan sömürüsüne, güç ilişkilerine duyarlı bir dünyada, araştırma, düşünme namusunu, sorumluluğunu taşıyan etik kaygıyla, insanın yaşama sevincini, coşku ve heyecanını artıran bir işbirliğine, dayanışmaya, zenginleştirici karşılıklı etkileşimlere açık olmalıdır. SOSYONOMİ Finansal rakamlar, insan etkinliklerinin ve değişen kitlesel ruh halinin izdüşümü ise, insan etkinliklerinin diğer alanlarında da benzer kalıplar oluşmakta mıdır ve bu kalıplar bize tarihin hangi aşamasında olduğumuzu gösterebilir mi? Bu soruya bir cevap vermek için öncelikle insan bilimlerine yepyeni bir pencereden bakmak ve kitle davranışlarını matematiksel bir modelle yeniden ele almak gerekiyor. Günümüzde kendisini sosyonom olarak isimlendiren bağımsız araştırmacılar, dalga prensibi ilkeleri doğrultusunda pek çok insan etkinliği üzerinde çalışıyorlar ve bu çalışmaların sonucunda ortaya oldukça ilginç sonuçlar çıkıyor. Bu çalışmaların içinde insan kitlelerinin siyasal tercihleri, sanatsal yönelişleri, spor etkinlikleri, iş yaşamındaki döngüler, yayıncılık dünyası, üretim ve tüketim döngüleri, silahlanma ve savaşlar, hatta hastalık salgınları ve uzay çalışmaları bile var. Bu çalışmalar şimdilik akademik dünyada yeterli ilgiyi görmüş değil. Sosyonomlar ise geleceğin insan bilimlerinin Elliott Dalga Prensibi üzerine kurulacağı konusunda ısrarlı. Kaynakça: 1) R.N. Elliott’s Masterworks, Edited by Robert R. Prechter, New Classics Library. 2) Elliott Wave Principle, Robert R. PrechterA.J. Frost, New Classics Library. 3) The Wave Principle of Human Social Behavior and the New Science of Socionomics, Robert R. Prechter, New Classics Library. 4) Çılgınlık ve Çöküş, Tuncer Şengöz, Borsanaliz Kütüphanesi http://blog.borsanaliz.com/ ; www.elliottwave.com/ ; www.socionomics.net/ Tuncer Şengöz, ODTÜ Makine Mühendisliği, 2002’den beri finans analist, elektronik yayıncılık, eğitmenlik ve yazarlık yapıyor. borsanaliz.com ve blog.borsanaliz.com sitelerinde yazı yazıyor. Scala Yayıncılık’tan 2002 yılında yayınlanmış Elliott Dalga Prensipleri ve Borsanaliz Kütüphanesi’nden 2004 yılında yayınlanmış Çılgınlık ve Çöküş isimli iki kitabı var. Yapı Kredi Yatırım, Bankalar Birliği ve İMKB’de eğitim ve sunuşlar verdi. CBT 1130/ 11 14 Kasım 2008
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear