Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Deneysel fiziğin ustası: Prof. Dr. Adnan Sokullu Yrd. Doç. Dr. Metin Bolcal (İstanbul Kültür Üniversitesi) 1 963 yılının güzel bir sonbahar günüydü. İstanbul Üniversitesi Fizik Enstitüsü'nün üst katında, sırt sırta iki anfiden, genel fizik tarafındakinde 67 genç gitar çalıp şarkı söyleyerek eğleniyorlardı. Yavaş yavaş sesleri yükselmeye başladığında iki anfi arasındaki kapı açıldı. Orta boylu, 50 yaşlarında top sakallı, yelek ve kareli ceket giymiş güler yüzlü bir adam açılan kapıdan gençleri seyretmeye başladı. Bir süre sonra gençler bu tanımadıkları adamın farkına vardılar ve susup merakla adama bakmaya başladılar. Adam sakin ve sevecen bir dille “Çocuklar, ne kadar güzel eğleniyorsunuz, ah keşke benim dersim olmasaydı da, bende size katılsaydım, ama maalesef bitişik anfide dersim var” deyince, gençler önce ne diyeceklerini şaşırdılar, sonra ağızlarında birkaç özür kelimesi mırıldanarak anfiden çıktılar. Bu hoca Prof. Dr. Adnan Sokullu'ydu. Genç öğrenciler tanımamakta haklıydılar, çünkü bu gençler üniversiteye gireli bir yıl olmuştu, hoca ise 3 yıldan beri Amerika'daydı ve Türkiye'ye yeni dönmüştü. Sokullu Mehmet Paşa'nın torunlarından olan Adnan Sokullu, 1910 yılında İstanbul'da doğdu. oynarken fark ettim ki, eğer bir pile bağlanırsa dinamo motor olarak da çalışabiliyor. İşte ondan sonra tek arzum ikinci bir dinamo bulmaktı. Çünkü düşünüyordum ki dinamo ve motorların eksenlerini birbirine bağlarsam ve bunlardan birini biProf. Dr. Adnan Sokullu: “Adnan ne yaptın? Askeri raz çevirirsem dihaberleşmeyi kestin!” namodan akım çıkar, akım öteki dinamoyu motor olarak çalıştırır motor sonsuza kadar döner ve ampul sonsuza kadar yanar. Fakat bir türlü ikinci dinamoya sahip olamadım”. Böylece 11 yaşındaki çocuğun devirdaim makinesi yapma hevesi ile fiziğe de merakı başlamıştı. Adnan Sokullu'nun fizikçi olmasının nedenlerinden biride daha sonra Teknik Üniversite'nin Rektörlüğünü de yapacak olan Prof. İlhami Civaoğlu'dur. Yine aynı söyleşide şöyle demiştir: “İmparatorluk çökerken toplumu da beraber sürüklüyordu, konaklar, köşkler vardı ama hepsi harabe haline gelmişti. İşte bu nedenle bende bir Yetim Mektebi'ne, Darüşşafaka'ya sığınmıştım. Lise bire geçtiğimiz yıl yeni bir fizik öğretmeni gelmişti. Fransa'da okumuş, pırıl pırıl, ateş gibi bir genç. Fizik şevkini ilk defa onda tattım, okuduğumu onunla anlamaya çalıştım. Benim için en önemli etkisi, o zaman okutulan fizik kitabını anlamakta zorluk çekmem üzerine, o kitabın fransızcasını okumamı önermesi olmuştu ve gerçekten bu anlamamı kolaylaştırmıştı.” siz vericisi yapmak geldi, tıpkı Herz'in ilk deneylerindeki gibi. O zaman Okmeydanı tepesinde bir askeri telsiz istasyonu vardı. Burası da indüksiyon makinesi ile çalışıyordu. Verici noktaçizgi Mors alfabesi verirken öyle dehşetli kıvılcım sesleri çıkarıyorduki sesi Hasköy'den duyuluyordu. Ben de öyle bir cihaz yapayım dedim. Gittim Okmeydanı'ndaki astsubaylarla anlaştım. Sabahleyin 05.30’da birkaç dakikalık Mors işareti verecektim. Astsubaylarda işaretimi almışlarsa, hava raporundan sonra saat tam 06.05'te KAH diye işaret vereceklerdi''. Düşününki yıl 1927. Telsiz yapmak yasak, memleketimiz savaşların kaygısını üzerinden atamamış, böyle bir teşebbüs casusluk sayılarak insanı idama bile götürebilir. Yine hocadan dinleyelim: “ÇEKİL ARADAN!” “KAH işareti o zaman telsizcilerin gülme veya alay işaretiydi. Tayin ettiğimiz günde erkenden laboratuvara indim. Tam 5.30'da cihazımı çalıştırdım. Kocaman kıvılcımlar çıkıyor ve sabahın loşluğunda antenin de hafif hafif ışıldadığı görülüyordu. Adnan Sokullu, Bir müddet sonra durup dinlemeye geçtim. 11 yaşındaki bir Birde baktım bana çocuğun devirKAH işareti veriyordaim makinesi lardı. Onların işareti de DAS. İşaretten yapma hevesi ile sonra Mors'la uzunca fiziğe merakı bir şeyler söylediler, başlamıştı. fakat tam anlayamadım. Heyecanımdan ve sevincimden ne yapacağımı şaşırmış bir halde manipleye sarılarak “Ne söylediğinizi tekrarlayın” dedim. Cevap verdiler ama çok hızlı ve sert yazıyorlardı. Algılayabildiğim kelimeler küfür anlamını taşıyordu. “Çekil aradan …”. Bu sırada laboratuvarın kapısı güm güm çalmaya başlar. Adnan koşar kapıyı açar. Kapıda okul müdürü üstüne robdöşambrını almış, büyük bir telaşla içeri girer ve “Adnan ne yapıyorsun sen? Askeri haberleşmeyi kesmişsin, hemen sök cihazı, inzibatlar gelecek şimdi” der. Bir iki saat sonra gerçekten inzibatlar gelir ve meselenin esası anlaşılır. Adnan işaret verdiği sırada Okmeydanı, Çanakkale Seddulbahir'le irtibat halinde, tüm frekans bandını kapsayan oyuncak telsiz Seddulbahir'in dinlenmesine imkân vermiyor ve bu nedenle nöbetçi subayı küfür ediyordu. Zamanın koşullarında Sokullu'nun ne kadar büyük bir suç işlediği meydandaydı. Ancak soruşturma için okula gelen heyet karşısında boynu bükük masum bir genç görünce işin esasını anladılar ve bir daha yapmamasını tembih ederek meseleyi kapattılar. Ama bu olay Adnan Sokullu'nun fiziğe ve tekniğe merakını azaltmamıştır. Aksine daha sonra müdüre galen dedektörlü radyo yapar ve laboratuvarda deneylerine devam eder. (Devamı var) ANAHTAR ONDA Civaoğlu'nun yol göstermesi ile fiziğe merak salan Sokullu ve arkadaşları lise düzeyinde yayımlanan birkaç yabancı dergiye abone olmuşlar, orada verilen problemleri çözerek dergiye göndermekteydiler. İsimleri dergide yayımlanınca da hocanın kendi tabiri ile “göklere uçarlar”dı. Sokullu, Darüşşafaka'da başarılı bir öğrenci olduğu için fizik laboratuvarının anahtarı ona verilmişti. Laboratuvardaki bir macerasını isterseniz kendisinden dinleyelim: “Laboratuvar gerçekten mükemmeldi. Koca bir Reuhmcorf bobini vardı ve bu cihaz açık çekirdekli bir yüksek gerilim transformatörüydü. Bir bataryaya bağlanınca üzerindeki tertibatla trafoya kesintili çok yüksek gerilim verir ve 1015 cm. boyunda şimşekler çıkartırdı. Bir gün aklıma bu cihaz yardımı ile bir tel Tahsiline Üsküdar'daki Özel İttihat ve Terakki Sultanisi'nde başlayan Prof. Sokullu, daha sonra Resmi Üsküdar Sultanisi'ne geçti. Beş yaşında babasını, 14 yaşında annesini kaybeden genç Adnan, Darüşşafaka'ya girerek, 1929 yılında mezun oldu. BUHAR MAKİNESİ OYUNCAK Çocukluğundan beri teknik işlere meraklı olan Sokullu'ya 11 yaşındayken annesi oyuncak bir buhar makinesi almıştı. İçine su konan ve alttan ispirto ile ısıtılan bir buhar kazanı ve kazanın çalıştırdığı bir dinamo ile ucunda küçük bir ampulden oluşan bu oyuncağın Sokullu'nun hayatında önemli yeri vardır. Daha sonraki bir söyleşi de bu oyuncak ile ilgili şöyle demiştir: “En büyük derdim buhar kazanını çalıştırmak için ispirto bulamamaktı. Daha sonra makinemle CBT 1086/ 16 11 Ocak 2008