26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Müzik ve Dehâ MOZART 250 YAŞINDA Döneminin deli müzisyeni bugünün dâhisi Mozart, yaşadığı döneme damgasını vuran en önemli kişiliklerden biriydi. Ve toplumu derinden etkileyecek en güzel araçla mucizeler yarattı. Onun müziğindeki farklılık, yalınlığın, güzelliğin ve düşündürücü motiflerin bir arada, her kesimden dinleyiciye ulaşması olsa gerek. 250. doğum gününde Mozart’tan bize kalan önemli miras belki de müziğin gücüdür. Google’da Mozart ismini girdiğinizde tam 33.400.000 sonuçla karşı karşıya kalırsınız, Mozart’la birlikte ‘dâhi’ sözcüğünü yazdığınızda ise 23.400 (İng. genius ile birlikte 1.900.000) sonuç çıkar karşınıza. Evet o gerçek bir müzik dehası. Bugüne kadar ölümüyle ilgili seksen farklı senaryo üretildi. Mozart tüm pop isterilerinin ilk efsanesi olarak, James Dean ve Lady Di gibi ünlülerden çok önce kitlelerin fantezilerini uyandırmıştı. Daha 19. yy’da Mozart’la ilgili 50 tiyatro oyunu yazıldı. Mozart adeta küresel dünyanın bir barış sembolü. Peki sanattan geriye ne kalıyor? Değişmiş olarak kalmamız. Opera binalarındaki konser salonları, kutlamaların yapıldığı, içildiği mekânlardı o zaman. Opera bizim bugün radyo dinlediğimiz gibi dinleniyordu. Opera dinleyicisi, günümüz futbol meraklıları gibi taraftarlara bölünmüştü. Herkesin kendi favorisi, tenoru, balerini vardı, alkışlarla birlikte yaşa, varol çığlıkları yükselirken, dinleyiciler çılgınlar gibi eğleniyordu. Bugün öksürüğü bile küstahlık sayan bir azınlığın oyununa dönüştü! 989/12 4 Mart 2006 aşk acısı mı? Ne yazık ki ne olduğunu bulmak çok zor. Mozart’ın müziği daha sonraki dönemlerde de yaşam öyküsünü yansıtmak yerine hayatını bir film müziği gibi takip eder durur. Ona göre müzik her zaman müzik kalmalıydı. "Akılsız" dinleyiciye de yenilikçilere de hitap etmeliydi. Mozart’la birlikte enstrümental müzik Avrupa’nın müzik yaşamında git gide daha önemli bir yer edinmeye başlamıştı. O zamana kadar müzik sadece şarkılara eşlik ederken, özgürleşiyor ve kendine ait bir sahne istiyordu. Salzburg’da geçen dört buçuk yıl içinde (17731777) yüzü aşkın eser çıktı ortaya. Paradoksal bir mücadele içinde olan Mozart, kendi kendini aşmaya çalışan bir devrimciydi. Geleneksel zevklerle sıkı sıkıya bağlıydı ama soylulardan pek hoşlanmasa da onlar tarafından saygı görmek ve onlar gibi yaşamak için de can atıyordu. düşkünlüğü azalmış ve bambaşka düşünceler içinde yüzmeye başlamıştır. Anlaşılmaz dizeler karalar: "...pislik! pislik! Of pislik! Ah tatlı sözcük! pislik! tat! bu da güzel! Pislik, tat! pislik! yala! Bu beni mutlu ediyor! pislik, tat, yala... "Mannheim ve Bäsel’dan gönderilmiş tuhaf dizeler işte bu şekilde devam ediyor. Bunların ne anlama geldiği o zamanlar anlaşılmamıştı ama bugün artık Tourette sendromuna işaret ettiği biliniyor. HASTALIK VE YARATICILIK Bu psikolojik bozukluk istem dışı yüz ve beden hareketleri, saplantılı kişilik özel likleri, durup dururken küfür edip yüksek sesle konuşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Sonuçta artık psişik hastalıklar ve yaratıcılık arasındaki ilişki de kanıtlandı. Ve Alman psikiyatr profesörü Werner Felber, Mozart’taki müthiş kavrama yeteneği ve istem dışı bedensel hareketleri Tourette sendromuyla açıklamakta. Ayrıca piyano önündeki sakinliğini de. Çünkü Tourette sendromuna sahip kişiler, tiklerini bu tür hareketlerle baskılayabiliyorlar. Ancak bununla birlikte Mozart’ın "delilikleri" o dönemde pek göze çarpmamış, dolup taşan yaşam sevinci olarak yorumlanmıştı. Sonuçta Rokoko, pudralı perukları, süslü giysileri ve şatafatlı yaşamıyla yine de kibar bir dönem sayılmazdı ve küfürlü konuşmalar Mozart ailesinin eğlencesiydi. İnanılmaz gibi gelse de küfürlü konuşma tarzı Mozart’ın eserlerine de yansıyacaktı. "Difficile lectu mihi Mars" KV559 kanonu mesela "Kıçımı, yalamak zordur" şeklinde çevrilebilir. Ve dört sesli "Eşek gibisin Martin" KV560b kanonundaki "Hemen kıçımı yala" dizesi de kimseyi şaşırtamaz. Mozart, daimi bir işe sahip olmak için annesiyle birlikte Paris’e gider. Eğri büğrü yollarda faytonla yapılan yolculuk tam bir işkenceydi ama gerekliydi de. Mozart, döneminin en çok yolculuk yapan bestecisiydi, radyo ve televizyonun olmadığı zamanlarda yolculuklar tanıtım için en önemli araçtı. 9 NUMARALI Mİ B. MAJÖR KV 271 B iz onu Wolfgang Amadeus Mozart ya da sadece Mozart olarak biliriz. Çek asıllı yönetmen Milos Forman ise seksenli yıllarda onu "Amadeus" olarak tanıttı dünyaya. Oysa ünlü besteci 27 Ocak 1756’da Salzburg’da doğduğunda Johannes Chrysostomus Wolfgangus Theophilus olarak vaftiz edilmişti. Peki, Amadeus ismi nasıl ortaya çıktı? Mozart, Fransa’ya yolculuk ettiğinde Theophilus’un Fransızca’sı olan Amadé ismini, İtalya’ya gittiğinde ise Amadeo’yu kullanıyordu. Kendi ülkesinde ise Latince’sini yani Amadeus’u tercih etmişti. Ancak Mozart adının nereden geldiği hâlâ bilinmiyor. Bugün Google’da Mozart ismini girdiğinizde tam 33.400.000 sonuçla karşı karşıya kalırsınız, Mozart’la birlikte ‘dâhi’ sözcüğünü yazdığınızda ise 23.400 (İng. genius ile birlikte 1.900.000) sonuç çıkar karşınıza. Evet o gerçek bir müzik dehası. Mozart, kız kardeşi Nannerly ve babası ile piyano çalarken. Duvarda ise ölen annesinin resmi var. sözcüklerinin baş harfleridir. Mİ –MAJÖR KV 19D SONATI Mozart, Mi –Majör KV 19d sonatını topluluk önünde çaldığında neredeyse on yaşındaydı. Yani artık "harika çocuk" imajından sıyrılıp, dinleyicisiyle mücadele etmek zorunda olduğu bir dönemdi bu. Güney Almanya sarayları, Amsterdam, Brüksel ve şaşaalı Paris günleri geride kaldıktan sonra baba Leopold, Mozart ve dört yaş büyük ablası Nannerl ile İngiltere’ye gelmişti. Burada "Swan and Harp Tavern" adında bir tavernada çalıyorlardı.. Hem de gece 12’den 3’e kadar. Her ne kadar Leopold, İngiltere "turnesinin" dinleyicilerden gelen özel istek üzerine uzatıldığını söylediyse de aslında burada bir para sorunu vardı. Ama bunun dışında Mozart’ın İngiliz tavernasında yaşamış olduğu deneyim aslında çok değerliydi. Orada dinleyicisinin ne istediğini, konserlerinin ne şekilde pazarlanabileceğini öğreniyor çünkü. O zamanlar mimajör sonatları gibi eserler çok seviliyordu. Fakat baba Leopold’un gururlanmasına karşın "dört elle çalınan ilk parça" aslında ilk değildi. Alman müzik bilgini Alfred Einstein, bu tür sonatların 1765’tan önce de var olduğunu söylemekte. Tabii ki sonat yine de güzeldi. İki kardeşin elleri adeta bir rekabet içinde piyano tuşlarının üzerinde gezinirken, bira bardakları tokuşturuluyor ve ıslıklar çalınıyordu. Mozart, dinleyicisini avucunun içine almıştı. HENÜZ ÜÇ YAŞINDAYKEN Evlerinde bulunan çembaloyu çalmaya başladığında henüz üç yaşındaydı. Bu yeteneği sayesinde daha sonraları kendisinden dört yaş büyük ablasının Nannerl (Maria Anna) nota defterindeki parçalara merak sardı. Ve bir müddet sonra viyolin hocası olan babası Leopold şaşkınlık ve gurur içinde şu notu alacaktı: "Bu menüet ve trioyu, Wolfgangerl, beşinci doğum gününden bir gün önce yarım saat içinde öğrendi". Dünya, Mozart’ın 250. doğum gününü çeşitli etkinliklerle kutluyor. Tabii ki en görkemli kutlamalar bestecinin doğum yeri olan Salzburg ve kariyerinin büyük bölümünü geçirdiği ve hayata veda ettiği Viyana’da yapılıyor. Biz de bu vesileyle Mozart’ı daha yakından tanıyalım dedik. Peki nereden başlamalı? En iyisi biz hayatındaki önemli dönem noktalarını yansıtan yapıtlarını takip edelim. Mozart’ın eserleri oldukça dağınık bir şekildeydi. Müzik tarihçisi Ludwig Ritter von Köchel, bestecinin tüm eserlerini kronolojik olarak sıralamıştır. Her Mozart yapıtının arkasında yer alan KV, Almanca "Köchel Kataloğu" anlamına gelen "Köchel Verzeichnis" 11 YAŞINDA 50 BESTE Bir müddet sonra senfoni zamanı geldi, gençler sahnede pek görülmek istenmiyordu. Wolfgang on bir yaşına geldiğinde neredeyse 50 beste yazmıştı; senfoniler, konser ler, sonatlar ve dini eserler. 1769 yılında 13 yaşına geldiğinde babasıyla birlikte İtalya’ya gidince yıldızı parlar. 1770’te Mailand’da sunulan ilk gerçek opera büyük sükse yapmıştır. Alkışlar, alkışlar ve "Viva il Maestro, viva il Maestrino" övgüleri ona önemli bir kariyer kazandırır. Genç besteci yurduna döndüğünde başpiskopos Sigismund Schrattenbach’ın yerine Hieronymus Colloredo geçmişti ve Wolfgang ilk kez onun yanında maaşlı bir işe sahip olacaktı. Böylece saray orkestrasının Konzertmeister’i yani yöneticisi olarak atandı. Peki memnun muydu? Hem evet, hem hayır. Evet, çünkü patent ve telif haklarının bulunmadığı bir dönemde maaşlı bir işe sahip olmak gerçek bir nimetti. Hayır, çünkü Colloreda gerçek bir sanat düşkünü değildi, kilise ayinleri 45 dakikayı geçmeyecekti ve dâhi besteci için bu süre yetersizdi. Ama kilise dışındaki sunumları son derece coşkulu geçiyordu. Opera binalarındaki konser salonları, kutlamaların yapıldığı, içildiği mekânlardı o zaman. Opera bizim bugün radyo dinlediğimiz gibi dinleniyordu. Opera dinleyicisi, günümüz futbol meraklıları gibi taraftarlara bölünmüştü. Herkesin kendi favorisi, tenoru, balerini vardı, alkışlarla birlikte yaşa, varol çığlıkları yükselirken, dinleyiciler çılgınlar gibi eğleniyordu. Ama bildiğiniz gibi opera, dahası klasik müzik o zamandan bu yana ilginç bir uygarlaşma sürecinden geçerek, davullu zurnalı şenlik yerinden sanat tapınağına taşındı ve gürültülü müzik eğlencesinden hoşlananlardan uzaklaşarak, küçük bir öksürüğü bile barbarlık sayan "seçkin" bir kitlenin müziği haline geldi. Fakat gürültüden uzaklaşmak ve onsuz da bir şeyler üretilebileceğinin kanıtlanması aslında o dönemlerde de aranan bir beceriydi. Ve Mozart bunu başardı da. 1773 yılında bestelemiş olduğu siminör KV138 senfonisi adeta iç sızlatıcıydı. BU HÜZÜN NİYE? Peki 17 yaşındaki bir gencin hüzün denizinde ne işi vardı? Senfoninin, bestecinin içinde bulunduğu ruh halini yansıttığını düşünen Mozart biyografi uzmanı Hermann Abert, genç Mozart’ın bu senfoniyi derin bir keder içinde bestelediğinden söz eder. Peki neydi sıkıntısı? Mesleki hayal kırıklığı mı? Yoksa Mozart piyano konçertolarıyla daha önce hiç girmediği bir alana daldı. Döneminin en büyük piyano virtüözlerinden olduğuna göre yeni sınırları aşabilirdi. Bu isteğini en çok da 9 numaralı mi b. majör KV 271 (Jeunehomme) piyano konçertosu yansıtmakta. Mozart biyografi uzmanı Einstein, bestecinin asla bundan daha iyi bir konçerto bestelemediğini söylüyor. Bu tür kusursuz sanat eserleri Coloredo’nun Salzburglu dinleyicileri için fazlaydı, sonunda baba Leopold da bunu kabul edecekti. Böylece Mozart, babasının da yardımıyla istifasını verip, annesiyle birlikte batıya, özgürlüğüne doğru yol alır. Fakat bu arayış pek sonuç vermez, Mozart ne Münih’te ne de Mannheim’da kendine kazanç getirecek bir iş bulabilir. Fakat tüm başvuruları geri çevrilmesine rağmen aldırış etmez, bunun yerine yeni dostluklarla, aşklarla vakit öldürür. Babası mektuplarla müziğe saygı göstermesini ve mutlaka para kazanması gerektiğini yazarken, Mozart’ın müziğe olan PARİS’TE HAYAL KIRIKLIĞI Mozart ve bilim Viyanalı sanat tarihçisi Manfred Wagner, harika çocuk Mozart için bir formül buldu: olağanüstü genler ve mutlu sosyalleşme. Usta bir müzikçinin oğlu olarak daha embriyo iken, etrafında yalnızca müzik vardı. Küçük Mozart yolculuklar sırasında müzik dünyasını tanımıştı. Tüm bunların toplamında da mükemmel müzik düşüncesinin erken olgunlaşması çıkıyordu ortaya. Nörolog Eckart Altenmüller’in açıklamalarına göre Mozart’ın beyin yapısı, "erken gelen müzik yetisine ait izler" taşıyor. Baba Leopold, oğluna çeşitli enstrümanlara durmadan majör ve minör çalıştırıyordu. Turneler için her seferinde yeni eserler öğrenirken, üstü örtülü piyano klavyesiyle çalışmak ve doğaçlama yapmak zorundaydı. Altenmüller, araştırmaları sırasında dâhinin beynini incelemeye çalışmıştır. Müzik fizyolojisi uzmanı, Mozart’ın sağ ve sol beyin yarısı arasındaki sinir bağlantılarının normalden daha büyük olması gerektiğini söylüyor. Çünkü farklı etkenleri birleştirme yetisi olağanüstüydü diyen uzman, Mozart’ın zekâ seviyesinin 180 IQ civarında olduğuna inanıyor. Profesörün uzaktan yapmış olduğu teşhis ilk bakışta abartılı gibi görünebilir ama çok sayıda araştırmayla ortaya çıkan sonuçlar bu yaklaşımı destekliyor aslında. Mesela Harvard Üniversitesi bilim adamı Gottfried Schlaug, on bir yıl boyu bir müzik aleti çalan çocuklarla, hiç alet kullanmamış çocukları karşılaştırmış. Sonuç: Müzikle uğraşmak, mekânsal algılama becerisini, matematik ve gramer yetisini güçlendirmekte. 989/13 4 Mart 2006 Ne var ki bu yolculuklar annesini fazlaca yoruyordu. Devrimden on iki yıl önce Paris tam bir pislik yuvasıydı. Sen Nehri lağım kanalı olmasına rağmen herkes bu sudan içiyordu ve pis kokuyu gidermek için de bolca şarap karıştırılıyordu. Ama bu onların hastalanmalarını önlemiyordu tabii. Yaşamlarını küçük bir odada sürdüren Mozart ve annesi, kaba pislikler dibe çöksün diye su testisini akşamdan doldurup bekletiyorlardı. Onca sıkıntıya rağmen Mozart Paris’te aradığını bulamaz ve büyük bir hayal kırıklığı içinde Parislilerin sanattan anlamaz züppeler olduğunu yazar eve göndermiş olduğu mektuplarda... Fakat en büyük yıkım annesinin ölümüyle gelir. Babası çılgına dönmüştür, eşinin Mozart yüzünden öldüğüne inanır ve "eğer bugüne kadar iş güç sahibi olsaydın, bunlar başımıza gelmeyecekti" diye azarlar oğlunu. Paris günleri Mozart’ın yaşamındaki Yazının devamı arka sayfada
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear