29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör lerin bölünmesini tetikliyor. Bu şekilde farklı hücrelere dönüşme yetisini de koruyorlar. Oysa bu durum, şimdiye dek çok zahmetli yöntemlerle gerçekleştirilebiliyordu. Modern tıbbın geleceği kök hücre terapisi üzerine kuruluyor. Çünkü bu sayede tedavisi mümkün olmayan bazı hastalıkların etkisi zayıflatılabilecek, hatta bazılarının tümüyle iyileştirilebileceğini de düşünüyor uzmanlar. SC1 molekülü, hücrenin uzmanlaşarak, değişim yetisini kaybetmesini engellemekte. Bu molekülün yardımıyla kök hücreler, hem deney tüpünde hem de beden içinde bir organizmanın çeşitli hücrelerine dönüştürülebilecek. Söz konusu molekül sayesinde araştırmacılar farelerdeki kök hücrelerin uzun bir süre uzmanlaşmalarını engelleyebilmişler. Gelişme kök hücre araştırmaları için önemli bir adım sayılmakta. Kök hücrelerin uzmanlaşmadan saklamak çok zordu. Bilim adamları bunu engellemek için hücreleri mesela dana serumu gibi hayvansal hücreler üzerinde yetiştirirken, çok pahalı maddeler eklemek zorundaydılar. Yoksa insandan alınan kök hücreler, hayvan ürünleriyle kirlendikleri için kullanılamazdı bile. SC1, bilim adamlarının kök hücrelerini "yaşlılıktan " korumak için kullandıkları kokteylden farklı etkiyor, çünkü uzmanlaşmada katkısı bulunan iki enzimi aynı anda bloke ediyor. Bilim adamları kök hücreleringenç tutan molekülü bulana kadar 50.000 maddeyi test etmişler. Nilgün Özbaşaran Dede Ben Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından her zaman ve her yerde emir almaya ve onu ifaya hazırım. Neden mi? Askerden Emir Almak Bilim Adamına Yakışır mı? Başlığımdaki soruyu Harp Akademileri açılış konuşmamı yaptığımdan beri pek çok köşe yazarı sordu. Kimi aklınca dalga geçerek, kimi gerçekten hayret ederek. Bazıları «emir aldım» dediğim için bilim adamlığımdan bile şüphe ettiklerini yazdılar, üstelik bunu da zengin ve üst sınıf bir aileden gelmeme bağladıklarını ima ettiler! (Bu nasıl bir mantıksa?) Hele bir tanesi, en azından generallere komutanım diye hitap etmediğimi umduğunu ima etti. Bazıları da bana başlıktaki soruyu çeşitli röportajlarda yönelttiler. Hepsine aynı cevabı verdim: Evet yakışır. Ben Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarından her zaman ve her yerde emir almaya ve onu ifaya hazırım. Neden mi? Şimdi onu anlatayım: Her şeyden önce, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki «emir» kavramı sivil camiada tamamen yanlış anlaşılmaktadır. «Emirler» uzun çalışmalar ve incelemeler sonucu alınmış kararların tebliğ şekilleridir. Bahis konusu kararlar Türk Silahlı Kuvvetleri’nde her seviyede alınır ve genellikle onların oluşturulmasına seviyesine göre her rütbeden asker iştirak eder. Bu kararların oluşturulmasının temelinde her zaman bir «problem» yani bir «soru» vardır. Bahis konusu problemi çözebilmek ve soruyu cevaplayabilmek için, o problemle alakalı Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları incelemeler yaparlar ve bu inceleme sonuçları muhtelif brifinglerde ve benzer toplantılarda inceden inceye tartışılır. Bu tartışmalardaki ifade özgürlüğü, örneğin pek çok üniversitemizdeki derslerde bulunan ifade özgürlüğünden daha fazladır. Hattâ dünya üniversitelerinin bazılarında gördüğüm ifade özgürlüğünün bile üzerindedir. Örneğin, doktoramı yaparken benden önce o bölgede çalışan bir kişinin çok fahiş bir yanlışını görerek bunu nasıl yapabildiğine hayretimi belirtmiştim. Hocam Prof. Trümpy bana «Ona kızma; kabahat onun değil» dediydi. Staub (büyük jeolog Rudolf Staub) ona öyle yazmasını söylediydi; çocuk mecburdu Staub'un dediğini yazmaya. Askeri brifing veya toplantılarda kişilerin üstlerine «komutanım» diye hitap etmeleri onların fikirlerini veya icraatlarını eleştirmelerine engel değildir. Tartışmalar sonunda alınan kararlar, komutan tarafından ilgili kişilere, birliklere tebliğ edilerek «emir» halini alır. Emrin ifasında ise her asker hatta canını ortaya koyarak çalışır. Ancak emrin ifası sırasında emri oluşturan kararda her şeye rağmen yanlışlık görülürse, ast bunu üstüne tebliğ eder; duruma göre emir tekrar gözden geçirilir. Harp Akademileri’nde verdiğim derste, Atatürk'ün bu konuda sunduğu örneklere değinmiştim. İkinci olarak: Ben, Türk vatandaşı sıfatıyla Türk ulusu denilen toplumun bir üyesiyim. Bu toplum içinde yapılan işbölümünde, ülkemi korumak korumak görevi askere verilmiştir. Asker bu görevi canı pahasına yerine getireceğine yemin etmiştir. Verdiğim oylarla oluşturulan yasalarla sınırlanmış olan görevi içinde yaşadığım ülkeyi korumak ve kollamak olan bir kişinin veya grubun benden isteyeceği yukarıda anlattığım akılcı irdeleme ve tartışma süreçleri sonucunda alınmış akılcı şeyleri yapmak da dolayısıyla benim menfaatim icabıdır. İsteklerini yerine getirmek, son derece egoistçe bir ifadeyle, kendime hizmet etmek demektir. Her türlü militarizmi reddeden Albert Einstein'ın üniformalı askerlerle, askeriyenin isteklerini yerine getirirken çekilmiş resimlerini bizim köşe yazarları herhalde görmediler. Ya Werner Heisenberg'e, Max Planck'a ne demeli? Onların da mı bilim adamlıklarından şüphe edelim? Ordudaki subaylara ve astsubaylara «komutanım» diye hitap ediyor muyum? Elbette ve bundan kıvanç ve şeref duyuyorum. Onlar da bana aynı şekilde «hocam» diye hitap ediyorlar. Bundan yüksünenin herhalde ruhsal bir sorunu olmalıdır. Bir psikiyatr tetkikini tavsiye ederim. Bu belki kendilerini ezberletilmiş sloganlarla değil, düşünerek yaşamak yönünde ikna eder. Intel Türkiye İnovasyon Merkezi Intel İnovasyon Merkezi İstanbul’da açıldı. Böylelikle Amerika, İrlanda, Rusya, İsrail, Hindistan, Malezya, Çin ile birlikte Intel’in global inovasyon ağına Türkiye de dahil oldu. 15 Kasım Çarşamba günü İstanbul Maya Meridyen Plaza’da gerçekleştirilen açılışa Intel İnovasyon Merkezleri Global Direktörü Martin Curley, Intel Türkiye Genel Müdürü Ege Ertem ve Intel Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Tolgar Elverici katıldı. Intel İnovasyon Merkezleri Global Direktörü Martin Curley, Intel’in gelişmekte olan pazarlarda teknoloji kullanımının yanı sıra teknoloji üretiminin de artmasına katkıda bulunmak istediğini kaydetti. Curley, Intel İnovasyon Merkezleri’nin Intel’in 35 yıllık teknoloji bilgi birikimini ve inovasyon kültürünü yerel ve bölgesel şirketlere aktarmak için çok elverişli bir ortam yarattığını belirterek "Avrupa’nın en hızlı büyüyen bilgisayar pazarı olan Türkiye’de de inovasyon adına böyle bir girişimde bulunmaktan dolayı mutluluk duyuyoruz," diye konuştu. Toplam 11 ülkede faaliyette olan Intel İnovasyon Merkezleri, teknoloji veya teknolojiye dayalı hizmet üretimi ya da var olan teknolojilerin ticari başarıya dönüştürülmesi için gerekli araştırma ve geliştirme ortamını sağlıyor. Her Intel İnovasyon Merkezi, bulunduğu bölgeye has özelliklerine, odak noktalarına ve pazar fırsatlarına en uygun stratejiyi belirleyerek ortak bir anlayışla hizmet veriyor. Hayata geçirilen başarılı projelere örnek olarak Rusya’daki WiMax Ambulans projesi, Çin’de sağlık sektörüne yönelik RFID uygulamaları, Hindistan’da kırsal kesimin kullanımına yönelik geliştirilmiş WiMax teknolojileri gösteriliyor. Bu doğrultuda İstanbul’daki merkez de, faaliyetlerini teknoloji inovasyonu ortamının geliştirilmesi için yeni yatırımcı ve girişimcilerin desteklenmesi ve bu yeniliklerin global bir bilgi ağı içerisinde paylaşılması yönünde yoğunlaştıracak. Üniversite, kamu ve özel sektörün beraber çalışabileceği bir platform olma özelliğini de taşıyacak. Intel Türkiye Genel Müdürü Ege Ertem, İstanbul’daki Intel İnovasyon Merkezi yatırımının Intel Capital’in Türkiye ve Ortadoğu için 50 milyon dolarlık risk sermayesi fonu tahsisini takiben gerçekleştiğine dikkat çekti. Intel Türkiye Genel Müdür Yardımcısı Tolgar Elverici ise, Türkiye’nin teknoloji başkenti haline gelen İstanbul’un, bu girişim ile Avrupa, Ortadoğu ve Afrika’da da teknolojik anlamda söz sahibi olacağını belirterek, projenin ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacağını kaydetti. CBT 1027/5 24 Kasım 2006
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear