05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Einstein ve Alman hocalarımız! Büyük Atatürk bilime ve bilimsel düşünceye büyük önem veriyordu. "Dünyada en hakiki mürşit ilimdir" diyordu. Darülfünunu büyüteç altına almıştı. Bir süre bekler. Göze görünür bir gelişme göremeyince, 1933’te yaptığı reformla modern Türk üniversitesinin temellerini atar. Gel gör ki, ülkede bilim kuruluşunu oluşturacak eğitim kadrosu yoktur. Dr.Necdet Tuna, necdet.tuna@superonline.com CBT1027/20 24 Kasım 2006 ürkiye’ye ilk olarak 1933’ün sonbaharında Dr. Schwartz gelir. Gördüğü yakın ilgi karşısında hemen diğer meslektaşlarının Türkiye’ye gelmelerini salık verir ve gelişmeleri organize eder. 1933’te Prof.Dr. Hügo Braun (Kimya), Prof. Dr. A. Heilbronn (botanik), Prof. Dr. J. Hirsch (hijyen), Dr. R. Rösle (asistan), Prof. Dr. H. Winterstein (fizyoloji) gelirler. Bunları, 1934 Prof. Dr. E. Frank (iç hastalıkları) 1936’da Prof. Dr. K. Kosswig (zooloji), 1937’de F. Haurowitz (biyokimya), 1939 da T. Peterfi (Histoloji, embriyoloji), (1944’te Prof. Dr. K. Zuber (fizik) izler. Gelenler arasında hekimler dışında hukuk ve iktisat profesörleri de vardır. M.K. Atatürk, 1492’de Yabancı tıp profesörleri Osmanlı arasında özgün bir yeri olan İmparatorluğunun Prof. Dr. E. Frank’ın Türkiİspanyadan kovulan ye’ye gelişinin ilginç bir öyküsü var. Dr. Frank Musevilere kucak 1919’dan beri çalıştığı Bresaçtığı gibi, o da lau Üniversitesi’nden HitYahudi bilim ler’in baskısıyla ayrılmış ve adamlarını Türkiye’ye aynı kentte WenzelHancke hastanesinde çalışmaktadır. davet eder. Bunların Gelişmeler karşısında karararasında dünyanın sızlık içindedir. gelmiş geçmiş en Bir akşam evinin telefobüyük fizikçisi Albert nu çalar. İstanbul’dan aranmaktadır. Telefon eden, Einstein da vardır. Prof. Dr. Schwartz’dır. "Türk Devleti benden bir dahiliyeci istedi. Sizin adınızı verdim. İsterseniz iki aya kadar sizi resmen davet edecekler. Yalnız, bir saat süreniz var, düşünün, kararınızı verin, bir saat sonra sizi tekrar arayacağım, lütfen kararınızı evet ya da hayır olarak bildirin" der ve telefonu kapatır. Prof. E. Frank ve eşi karşılıklı oturup düşünürler. Türkiye’ye ilişkin hiç bilgileri yoktur, Prof. Schwartz da hiç bilgi vermemiştir. Eşi," Evet dersek ne kaybederiz. Önce bir evet diyelim, gerisini sonra düşünürüz" der. İki ay tek ses çıkmaz. Tam ümitlerini yitirmeğe başladığı günlerde Ankara’nın davet mektubu gelir. Mektupta, Ankara Numune Hastanesi İç Hastalıkları uzmanlığına tayin edildiği bildiriliyordu. 1934 yılının başında İstanbul’a gelirler ve bir süre otelde misafir edilirler. Karar değişmiştir. Onun için, Vakıf Guraba Hastanesi’ndeki İst. Üniversitesi II. İç Hastalıkları Kliniği kurulmuştur ve kendisi onun başına getirilir. Türkiye’ye gelen öğretim üyesine hükümet en kısa zamanda Türkçe öğrenme koşulunu koymuştur. Nitekim çoğu kısa süre içinde, en azından öğrencilerle anlaşabilecek kadar Türkçe öğrenir. İçlerinde, Prof. Winterstein gibi dersleri Türkçe anla T park haline getirilmesine önayak olan odur. Derse getirdiği arı kovanında, peteğin içinde kaynaşan arıları gösterip, "Bakın bakın kraliçe arıyla sevişmek için nasıl kur yapıyorlar, hayvanlar da insanlar gibi sevişirler" demişti. İki elini aynı ölçüde kullanır, örneğin, tahtaya resimlerini iki elinde iki tebeşirle simetrik olarak çizerdi. Prof. K. Zuber bizim FKB’ye gelişimizden iki yıl tabilenler de vardı. Doğaldır ki konuşmalarında önce Türkiye’ye gelmişti. Yıl 1946, yanan Zeynep bazı aksamalar olur, ama Türkler için onları anlaHanım Konağının yerine yapılan yeni Fen Fakülmak zor değildi. Örneğin, Prof. Heilbronn bir derstesinin amfisi henüz tamamlanmamıştı. Derste te tüp deneyi yaparken eline aldığı tüpü sallamaya paltolarımızla otururduk, camları takılmamış başlar ve sallıyorum sallıyorum diyeceğine "görüpencerelerden güvercinler girip çıkardı. Zuber yorsunuz sallanıyorum sallanıyorum" demişti. hoca ilginç deneyler yapardı. Bir gün, hızın gücünü kanıtlamak için, yaprakları kağıttan oluşmuş çarkı OLMADI BESİM BEY hızla döndürerek kalınca bir defteri kesmişti. En sempatik hocalarımızdan biri olan Prof Tepegöz’ü ilk kez onun derslerinde görmüştük. Schwartz, bir aktör kadar öğrencilerinin dikkatini Sözlü imtihanlara genelde ikişer ikişer çekmesini bilirdi. Kongrelerde, derslerde çeviralınırdık. Biri anlatırken öteki dinler, bazen de menler tekleyince, çevirmene döner ve bir dakika birisinin bilemediğini ötekine sorardı hocalar. diyerek kendisi Türkçe anlatmaya devam ederdi. Prof. Schwartz’ın imtihan ettiği bir askeri tıbbiye Bir derste, çevirmenliği yapan hocamız Prof. Dr. öğrencisi sorulara yanıt veremez. Bu imtihanda Besim Turhan bazı cümleleri çevirmekte zorlanınkalırsa okuldan atılacaktır. "Hocam ne olur bir sual ca, olmadı Besim Bey olmadı diyerek kendisi Türkdaha" diye ısrar edince sudan bir soru sorarak onu çe anlatmaya devam etmişti. geçirir. Sivil olan öteki öğrencinin verdiği yanıtlar da yetersizdir, onu bırakır. Bunun üzerine sivil öğrenci, ben daha iyi yanıt verdim niye beni bırakıyorsunuz deyince hoca, "O paşa olacak, sen doktor olacaksın" der. Prof. Heilbronn önce yazılı, sonra sözlü imtihan yapardı. Yazılıda iki sual sorar, birinin değeri 2 ötekinin dörttür. İkisini bilip altı alanları sözlüye alır. Hikmet’le iki arkadaşı yazılıdan çakınca, Beyazıt’a Küllük’e giderler. Aradan bir saat geçmeden bir arkadaşları koşarak gelir ve "Hadi kalkın hepimiz geçtik, hoca sözlüye alıyor" der. Mikrobiyolog Hugo Braun gibi Alman bilim adamları (oturan soldan ikinci) Suallerden biri yanlışmış. Hoca, "hepimodern Türkiye’nin kuruluşuna katkıda bulnumuşlardı. niz geçtiniz, hoca kaldı" der! Kemal Kavlak, iyi hazırlanmış olmasına rağEnstitü hizmetlilerinden tipik bir Anadolu çomen çakar, ama bunu kendine yediremez. Hocayı cuğu olan 4045 yaşlarındaki İbrahim Ağa, enstitübahçede yakalar, "Hocam çok çalışmıştım beni bıdeki tüm patoloji ders preparatlarını tanırdı. İmtiraktınız" deyince hoca, peki öyleyse diye sualleri handa preparatları seçmekte başarısız olan öğrencisormaya başlar, bu ayaküstü imtihanda Kemal heplere bazen, "Git İbrahim Ağa seni biraz daha çalışsini bilince, "hadi geçtin" diyerek çocuğun gönlütırsın" deyip kapıyı gösterirdi. Ufak tefek, çok hanü alır. Her hocanın kolay kolay gösteremeyeceği reketli, çalışkan, yüzünün güldüğünü görenin pek bir tolerans! az olduğu Prof. H. Braun, bir gün imtihan kâğıtlaAynı yıllarda ülkemize gelen ve dünyada ilk rının çok kötü olduğunu görünce, "Bu ne rezalet, pnömoektomiyi gerçekleştiren ünlü cerrah Prof. saçlarım diken diken oluyor" diye bağırırken Nafiz Dr. R. Nissen, I. Dünya Savaşı’nda akciğerlerinde gülmeye başlar. Daha da sinirlenen hoca, "Bu acıaldığı kurşun yarası nedeniyle 1939’da Amerika’ya nacak halinize bir de gülüyorsunuz" deyince, Nafiz gittiği için biz kendisinden ders almadık. de Türkçe olarak, "Hocam hangi saçlarınız diken Bu değerli bilim adamları, gerek verdikleri dersdiken oldu" der. Hocanın başı tam dazlaktı. Ömer ler ve gerekse yayımlarıyla Türk tıbbına büyük katÖzek hoca çevirince, hoca bu kez kendisi de gülkıda bulundu. Efsanevi bir tıp kahramanı olan Prof meye başlar ve hava yumuşar. Dr. E. Frank, daha iyi çalışma koşulları vaadiyle Amerika’ya davet edilmesine rağmen "Ben bu ülİKİ ELİNİ DE KULLANIRDI keyi seviyorum" diyerek kaldı, 1957’de 73 yaşında Zooloji hocamız Prof. K. Kosswig uzun boylu, 3 günlük bir enfeksiyon hastalığından sonra vefat kumral, sportmen, çok düzgün yapılı, olağanüstü etti. Türk Bayrağına sarılan tabutu Rumeli Hisarı gür kaşlı bir centilmendi. Osmanlıca’nın bile inceMezarlığına gömüldü. Bugünkü modern Türk tıbliklerine erişecek kadar Türkçe’ye hâkimdi. Manbının temelini atan işte bu değerli hocalarımızdır. yas Gölü’nün bir kuş cenneti olduğunu keşfeden,
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear