Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Paleontoloji getiriyordu. Tahminlere göre farklı bölgelere 500 kadar yumurta bırakmış olabilir ki bu da türünün tükenmesiyle ilgili görüşü de zayıflatmakta. Bunun dışında sauropodların hafıf yapılı olduğu düşünülebilir. Solunum fızyologu Steve Perry, bu dev canlıların omurgalarında "hava keseleri" saptamış. Anlaşıldığı üzere yaklaşık olarak 75 cm uzunluğundaki omurga gözenekli bir yapıdaydı. Bu nedenle de bu dev hayvanlar uzay tıbbı uzmanı Gunga'nın tahmininin aksine daha hafiftiler. Mesela dinozor müzesinde sergilenen Brachiosaurus brancai 74 değil de sadece 4050 ton ağırlığında olmalıydı. Benzer hava keseciklerine günümüzde kuşlar da sahip. Üstelik bunlar sadece omurgada değil beden boşluğunda da bulunur. Son araştırmalar sayesinde kuşların dinozorlardan türedikleri artık biliniyor. Fakat Sander, kuşların yırtıcı dinozorlardan türediklerine inanıyor. Bilim adamanın bu tezi Tyrannosaurus rex (T.rex) ve kuşlar arasındaki benzerliğe dayanmakta. Gerek T.rex gerekse on misli büyük sauropodlar kuş akciğerlerine sahipti. Bu da dev dinozorların ne şekilde yeterli oksijen soluduklarını açıklamakta. Kuşun akciğeri memelinin akciğerinden iki misli daha güçlüdür. Kuşlar soludukları havayı, akciğere benzer hava keseciklerinde depolarlar ve bu sayede aralıksız olarak akciğerlerin oksijen ihtiyacını karşılayabilirler. Hatta sıcaklığın dışarı atılması için de hava keseleri ideal bir çözüm sayılır. Muazzam beden hacimlerine karşın dev dinozorların bedenlerinde ürettikleri sıcaklığı dışarı attıkları beden yüzeyleri çok küçüktür. Buna göre kendi bedenlerinde üretilen sıcaklık bile bir tehdit oluşturuyordu. "Sauropodlar, hava keseleriyle yeterli miktarda soğutma alanlarına sahipti" diyor Sander. hareket ettirebiliyordu. En azından sauropodların bazı temsilcileri (Brachiosaurus gibi) kafalarını yüksek ağaç dallarına uzatarak bunya çamının (Araucaria araucana) etli yapraklarına ve kozalaklarına ulaşabiliyorlardı. Tam da bu bitki sauropodlar için en uygun diyetti diyor Köln Hayvanat Bahçesi'nden Jürgen Hummel ve Zürich Üniversitesi Veterinerlik Enstitüsü bilim adamı Marcus Clauss. Günümüzde de hâlâ varlığını sürdüren bunya çamının yaprakları o zamanki floranın sunduğu en besleyici bitkiydi. En azından besin midede uzun süre beklediği için. "Büyük hayvanların sindirim sistemin GönüldenBilime Ahmet inam Althusser Bekir Bekir'ciğim, Çektiğin derin acıları yoğun biçimde anlatan mektubunualdım. Defalarca okudum. Vah Bekir'im, vah... Dayan. Yıkılma. Bu dünya sana muhtaç. Senin aklına. Kalemine. Yıllardır çekmekte olduğun çile, sık sık akıl hastanesine girip çıkışın, sendeki dehâyı gösteriyor. Düşünebilmenin bedelini ödüyorsun! Delirerek, akıllı olabilmek! Ne müthiş bir kefaret! Yazdığın kitaplar yerini bulmadı biliyorum; Kimse seni cıddiye almıyor. Fransa'ya gidişini hatırlıyorum. Sağlıklı, yakışıklı bir delikanlıydın. Çapkındın. Hayat doluydun. Baban ve annen profesördü. Varlıklıydılar. Senin de okuyup, bilim ve kültüre katkısı olan biri olmanı istediler. "Cici" çocuk oldun hep. Okudun. Paris'teki serüvenini bilmiyorum. Dönüşünde değişmiştin. Kendini tanımaya başladığını yazmıştın bana. Kendini tanıdıkça insanlardan, özellikle babandan tiksindiğini. Dünyana karışılmasma dayanamıyordun. Öylesine "bağımsız" olmak istiyordun ki "sevgiyi" bile varlığına müdahale olarak anlıyordun. "Beni benden almış bu dünya" demiştin. "Ama, geri almasını biliyorum. " Taşrada bir üniversiteye hoca oldun. Sosyoloji ve tarih okutuyordun. Yapayalnızdın. Çevrene karşı kibar, uyumluydun. Görevlerini hiç aksatmıyordun. içine kapanmaya başlamıştın. Hanımlardan kaçıyordun. Fransa'da sana bir hanımın "tordu" (eğri, çarpık) demesi üzerine çok düşündüğünü söylemiştin. "Bedenim değil, ama ruhum çarpık". Yanıtın buymuş. "Ruhum çarpık, çünkü kimseye elletmeyeceğim. Asal gazlar gibiyim ben, ilişkiye girmeyeceğim, kolay kolay ötekı ruhlarla. Kimse düzeltemeyecek beni. Tersine ben dü'nyayı düzelteceğim." Bunları yazmışlın onbeş yıl ö'nce bana. Seksenliyılların başında Fransa'dan aynlırken, sana "tordu"diyen hanım, birde "Althusser Bekir" yakıştırmasını yapmış. Oyıllarda filozof Althusser karısı Hulene'i boğduğu için akıl hastanesindeyatıyormuş. Seni neden Althuser'e benzetti bilmiyorum: Belki bağımsızlığına düşkün olduğun, ruhunun peşinde giderek uzgü'n düşünceler aradığın için. Yoksa sen, bildiğim kadarıyla Marksist olmadın hiç. Yazgın bir bakıma benzedi ona, periyodik bunalımlar geçirdin. Psikiyatristlere hiç güvenmedin. Tek güvendiğin kendindi. insanlan sevebiliyordun. Sevgin hep mesafeliydi. Çarpıklığına kimsenin el sürmemesini istiyordun. "Çarpığım ben, hiçbir sevgili düzeltemeyecek yamukluğumu!" Bana yazdm. İstanbul'a geldiğinde evime konuk oldun. Güvendin bana. Hiç karışmadım, yol göstermedim sana. Bundan dolayı iyi dost olduk. Hastaneye düştüğünde hep ziyaretine geldim. Dünya, çarpıklığına hep karıştı Bekir! Hep acı çektin. Sen diinyadan üstiin olamazdın! insanlan sevdin. Sevgi karşılıklıdır. Seni de sevdiler. Sevilmeyi istedin aslında. Bu isteğini anlayamadın. Başkasının sevgisi sana bir tehdit gibi göründü. Korktun. Başkalarının düşünceleri de sana yöneltilmiş küfürlerdi. Kızdın durdun. Dü'nyayı sevilmeden anlamaya, değiştirmeye kalktın. Hep kendinle uğraştın. "Dünyanın en ağır işçisiyim" diyordun. "Çünkü ben ruhumun emekçisiyim. Ruhumu işliyorum. Bir mücevher gibi. Ruh emekçilerini anlamıyor çağım. Güzelleşeceğim. Çirkinliklerimi emeğimle yeneceğim. Altyapı insanın ruhundadır. Ruhumun Marksistiyim ben". Böyle yazmıştın. Yıkılma Bekirciğim. Yine çıkacaksın hastaneden. Birgün biri ruhundaki çarpıklığa dokunmadan sevecek seni. Bir daha hastaneye düşmeyeceksin. Sevgiyle... KadriMahzun Not Mektubu bitirdikten sonra tekrar tekrar okudum. Şunu anladım Bekir: Başkalarını içine almadan ruh işçiliği doğru değildir. Işçi, diğer insanlarla, diğer işçilerle işçidir. Kendini paylaşmaktan neden korkuyorsun? Hiç paylaşmayandan işçi olur mu? Neydi seni dünyanı dünyayla paylaşmaktan alakoyan? Bak sana HayâlTnin bir beytini anımsatayım: Cihânârâ cihân içindedir arayıbilmezler 0 mShîler ki deryi içredir deryâyı bilmezler "Cihanı bezeyen cihanın içindedir;herkes onu aramayı bilmez. Nitekirp, denizdeki balıklar da denizin ne olduğundan haberdâr değildir" diyor Hayâlî. İşte, ruhunun ağır işçisi olduğun halde senin farkında olamadığın seni paylaşmaya götürecek, sevgi gücündür. Bu güç sende var, beden yapın belki de bu gücün ortaya çıkmasını engelliyor. Sevgini farket, Bekirciğim. •RUHUMÇARPIK' Ftzikçi, zoolog, fizyolog, madde araştırmacısı, kimyacı ve paleontolog derken toplam 30 kişilik bir araştırma ekibi, üçyılboyu1,4 milyon Avro desteğiyle yaptıkları araştırmayla, şimdi olağanîistü biiyümenin evrimini tüm açılardan araştırmak istiyor. İlk heyecan verici tezlerini açıkladılar bile. Hafıf boyun kemikleri öte yandan dinozorların diğer bir özelliğini de açıklayabilir. Fizyologlar uzun bir süredir dinozorların yılan gibi boyunlarını ne şekilde hareket ettirdiklerini çözmeye çalışıyorlar. Araştırmacıların düşüncelerine göre çok az kas kütlesi bulunuyordu ve çok hafıf olması nedeniyle boynunu, zürafa gibi zun bekleme süresi söz konusudur" diyor Sander. Sauropodlann bunya çamına ulaşmaları çok kolaydı. Fizikçi Andreas Christian'ın hesabına göre sauropodlar "uzun mesafe koşucularıydılar" ve çok uzun yol kateden hayvanlar için besinin büyük mesafelerde yetişmesi daha avantajlıdır. Anlaşıldığı üzere bunya çamı geniş alanlara yayılmış olarak yetişiyordu. İşte bu hipotezlerle sauropodların olağanüstü büyümeleri açıklanacağa benziyor. Sander dinozorlarla ilgili bilgilerin hızla gelişmesinden memnun. Ona göre günümüz paleontologları "kemik kazmaktan" çok daha fazlasını yapıyorlar. Sonuçta kemik kalınüları dışında ayak izleri, yumurta, yuva, az miktarda yumuşak doku gibi kalınüları da inceleme olanağına sahipler. Üstelik hareketlerini ve beden yapılarını da bilgisayarda tasarlayabiliyorlar... Nilgün Özbaşaran Dede Die Zeit 24/2005 958/11 30 Temmuz 2005 RUHEMEKÇİSİ