01 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
HABER 3 10 MAYIS 2021 PAZARTESİ 230/40 320/160 130/50 230/120 210/80 160/00 140/00 210/40 340/150 260/90 190/100 240/150 270/120 260/190 170/100 170/20 180/120 170/60 170/140 210/120 160 /1 10 250/130 TARİHTE BUGÜN 1919: İtilaf Devletleri temsilcileri, Paris’te, Yunanların İzmir’i işgali konusunda karar aldı. 1930: Cumhuriyet Halk Fırkası’nın 3. Büyük Kongresi’nde, “altı ok”un simgelediği ilkeler kabul edildi. Hedefteki bilim insanları: Aydınlatmaya devam edeceğiz, teslim olmayız Örgütlü cehalet ÖLÜM TEHDİTLERİ ALIYORUM Gerek Yeni Akit gazetesi gerekse sosyal medyadan hedef gösterilen ve ölüm tehditleri aldığını söyleyen Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Prof. Esin Davutoğlu Şenol “Buna cehalet deyip geçebilirsiniz. Ama karşılaştığımız şey örgütlü cehalet. Bunu eğitim düzeyinden bağımsız söylüyorum. Türkiye’nin aynı ABD’deki Trump döneminde hareketlenen safsatacı, hurafeci, bilim karşıtı grupların kendilerini son derece hak sahibi hissetmeleriyle ilgili. Bu, buldukları zemin ile ilişkili” dedi. Saldırganlığın nedenini arkalarına aldıkları hukuksal desteğe de bağlayan Şenol, özetle şunları söyledi: “Yeni Akit, evimin yerini işaret ederek beni hedefe koyduğunda suç duyurusunda bulundum, ‘soruşturmaya yer yok’ kararı çıktı. Aldıkları cesaretin temeli bu. Delillendirdiğimiz halde soruşturmaya yer yok denildi. Tekrar bir hukuk grubu ile hareket ettik, soruşturma kararı sonunda çıktı. Ama biz iyice delillendirdiğimiz zaman ancak sonuç alabildik. Oysa onlar bizi CİMER’e şikâyet ettiklerinde anında soruşturma isteniyor. ‘Bu bilim insanlarını tepeleyin, hukuk sizin yanınızda’ gibi bir sonuç çıkıyor. Bilimin ışığında gerçekleri söylemeye sonuna kadar devam edeceğim.” ORTAÇAĞ ZIHNIYETINI SAVUNUYORLAR Tutuklanması için sosyal medyada ve yandaş basında hedefe konulan, hakkında suç duyurusunda bulunulan Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan ise özetle şunları söyledi: “30 yıldır aşıyı savunuyorum diye benimle uğraşan aşı karşıtı grup var. Benim için ‘halkı paniğe sevk ediyor’ diye şikâyet ediyorlar. Diyenlerin kim olduğuna bakın. Maskelerin, aşıların insanları öldürdüğünü paylaşıyorlar, hangisinden daha çok panik olursunuz? Bunlar deli saçması. Onlar bu kişilerce ortaçağ karanlığına çekilirken, biz onları yeterince bilimin ışığıyla aydınlatamamışız. Bilimi savunmaya devam edeceğim. Ben bilimi, aşıyı, doğru olanı savunuyorum onlar ortaçağ zihniyetini savunuyorlar.” Koronavirüs salgını TOPLUMA KARŞI SORUMLUYUZ V sürecinde dikkat çekici öneri ve uyarılarıyla erdiği demeçler sonra yararına inanmıyorum’ disı halkı yanlış bilgilen yebilen sınırlı sayıdaki inSIBEL ön plana çıkan 3 dirdiği ve paniği yönlenBAHÇETEPE bilim insanı; Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Prof. dirdiği iddiasıyla hakkında suç duyurusunda bulunulan Bursa Uludağ ÜniDr. Esin Davutoğlu Şenol ve Prof. versitesi Tıp Fakültesi Halk sanların varlığına tanık oluyoruz ancak bilim insanları topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmek için her zaman bilimsel bulguDr. Kayıhan Pala son günlerde Sağlığı Anabilim Dalı Öğre ları toplumla paylaşmaya aşı karşıtı gericilerin hedefi oldu. Haklarında soruşturmalar tim Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala da şu değerlerdirmeyi yaptı: “Tarih boyunca bidevam edecektir. Bu bana Mehmet hocaya, Esin hocaya ya da bir başkasına karaçılan, sosyal medyada lim ile inanç karşı karşıya şı saldırılarla sönümlendi‘tutuklansın’ diye kampanyalar başlatılan 3 bilim insanı, örgütlü cehaletle karşı karşıya kalmıştır. Ama özellikle son yüzyılda bilim üstünlüğünü açık olarak ortaya koymuştur. ‘Hastalık var mı yok rilecek bir kavram değildir. Bilim, birileri bunu istese de istemese de dünyayı ve Türkiye’ye aydınlatolduklarını belirtti. mu inanmıyorum, aşıların maya devam edecektir.” Prof. Dr. Kayıhan Pala Prof. Esin Davutoğlu Şenol Prof. Dr. Mehmet Ceyhan Doktora elek gibi maske Aile Hekimi Emrah Kırımlı, İstanbul Sağlık Müdürlüğü’nün dağıttığı maskelere tepki gösterdi. Kırımlı, sosyal medyadan maskelerin fotoğrafını yayımlayarak “Şaka değil. İstanbul Sağlık Müdürlüğü bunları parayla satın alıyor ve sonra aile hekimlerine koruyucu maske diye dağıtıyor. Para bizim paramız, can bizim canımız. Onların keyfi yerinde” açıklamasını yaptı. İki sağlıkçı daha öldü Türk Tabipleri Birliği Ankara’da özel bir hastanede çalışan Üroloji Uzmanı Dr. Levent Kamış’ın koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı. Ankara Eczacı Odası da İstanbul’da görev yapan eczacı Ceyda Nazlı’nın koronavirüs nedeniyle öldüğünü duyurdu. Burada can kalmadıktan sonra taşı alsan ne olur Bakatnşaleaığlhaıhnleümlderüüdntaaüşhlvaaelderdoeilğddiiuldmrueerldyeeuvceek Şelalenin eski hali 9 MAYIS PAZAR 197 BIN 468 15 BIN 191 49 MILYON 390 BIN 141 43 BIN 29 % 3.2 2102 283 25 BIN 694 5 MILYON 31 BIN 332 3 BIN 81 4 MILYON 716 BIN 918 ‘Vaka sayıları yüzde 34 azaldı’ İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, İstanbul’da son bir haftada yatan hasta ve yoğun bakım hastalarında azalma kaydedildiğini bildirdi. Memişoğlu “2127 Nisan ile 28 Nisan4 Mayıs Kıyaslaması” başlığıyla paylaştığı tabloda, vaka sayısında yüzde 34.80, yatan hasta sayısında yüzde 24.90, yoğun bakımda tedavi gören hasta sayısında yüzde 21 oranında azalma olduğunu kaydetti. 17 Mayıs’a kadar sürecek kapanma kararının açıklanmasıyla İstanbul’dan on binlerce kişi tatil beldelerine akın etmişti. Rize İkizdere’de bulunan İşkencedere Vadisi’nde taş ocağı yapmak isteyen Cengiz İnşaat’a karşı direniş dün de sürdürüldü. İşkencedere’de CenLEYLA giz İnşaat’ın iş makineleriKILIÇ nin şelale ve dere yataklarını taşla doldurmasına tepki gösteren köylüler, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın proje dosyasında dere ve dere yatağında herhangi bir şekilde müdahale edilmeyeceğine dair resmi taahhüdü olduğunu belirtirken, şirket yetkilileri “Biz döktüğümüz malzemeyi derenin içinden almayı taahhüt ettik. Alacağız. ‘Böyle eğimli bir arazide dereye taş gitmeyecek’ böyle bir mühendislik yok” demekle yetindi. Köylüler ise “Burada can kalmadıktan sonra alsan ne olur?” dedi. Doğa nöbetine katılarak direnişçilere destek veren CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekâroğlu, Tokat Milletvekili Kadim Durmaz ve Rize İl Başkanı Saltuk Deniz de alandaydı. Milletvekilleri ve köylüler dere yatağının taşla doldurulmasına tepki gösterdi. İşkencedere Vadisi’nin 3 kilometre uzağında bulunan başka bir taşocağında dinamit patlatılması sonrası çevrede bulunan evlerin duvarları çatladı. İkizdere’de direnen yurttaşlar “3 kilometre uzağımızda patlatılan dinamitlerin yarattığı tahribat ortada. Evlerimize komşu kuracağınız taşocağında patlatılan dinamitlerin yaşam alanlarımızı nasıl etkileyeceğini göremiyor musunuz? Bize marjinal diyenlere bir kez daha sesleniyoruz: Biz yaşam alanlarımızı savunuyoruz” dediler. SAĞLIK Stokları mı erittiniz? BAKANLIĞI’NA ‘HIDROKSIKLOROKIN’ TEPKISI: ERDEM SEVGİ CHPMilletvekili Fikret Şahin, Sağlık Bakanlığı’nın Covid19 tedavisinde kullanılan “Hidroksiklorokin” adlı ilacın; bilimsel çalışmalar, Amerika Gıda ve İlaç Dairesi’nin (FDA) ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tavsiyelerine karşın, tedavi protokolünden yaklaşık bir yıl gecikme ile çıkarılmasına tepki gösterdi. Şahin, “Hekimlere baskı yapıldı, vatandaşın sağlığıyla oynandı. Umarım ilacı protokolde tutma ısrarının arkasında stokları eritip birilerine para kazandırma amacı yoktur. Bakanlık neden beklediğini açıklamalı” dedi. Şahin, söz konusu ilacın Covid19 tedavisinde olumlu etkiye sahip olmadığı gibi çok sayıda yan etki oluşturduğunun da tıbben ortaya konulduğunu kaydederek, şunları söyledi: “Ülkemizde birçok insan bu ilacı kullanmak zorunda bırakıldı. Çok sayıda Covid19 hastası bu ilaç yüzünden hayatını kaybetti ya da hastalığı olması gerekenden daha ağır geçirdi. Vatandaşın sağlığıyla oynandı.” İlker Başbuğ’un savcısını nereden tanıyorum! Sen tesadüf dersin. Oysa hayat insanın eylemleridir. Haliyle, karşılaşmalar poşetten çekilen numara değil, kendi seçimlerindir. İlker Başbuğ hakkında yazılan iddianameyi okuyunca aklıma geldi. Okudum dediğime bakmayın. Esası 18 satırlık bir iddianame bu. Altı satırı, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, kitabında yazanları tekrarladığı söyleşisindeki sözlerinden oluşuyor. (Güç Odaklarının Mücadelesi 19611980, Kırmızı Kedi Yayınları). Diğer altı satırı ise Başbuğ’un kendisine yapılan suçlamaya karşı savunmasından. Matematiği kolay, kaldı mı size altı satır daha! Oradaki basmakalıp ifadeleri çıkarırsanız, savcı hiçbir hukuki tartışmaya girmeden, hiçbir delil göstermeden, hiçbir karşılaştırma yapmadan Başbuğ’un hapisle cezalandırılmasını istemiş. Tabiri caizse, 10 yıl önce FETÖ kumpasıyla tutuklanan ilk Genelkurmay başkanı olan Başbuğ’u, yeniden Silivri’ye göndermek için kararlı bir adım atmış. “Artık alıştık” diyeceksiniz belki. Ancak zamanla aynı yönde, ileriye doğru yaşayan insanın hafızası, geriye doğru düşünerek alışkanlıklarından kurtulabiliyor. Zaman direndikçe, alışkanlık bir ayıp, bir kusurlu hareket oluyor. İddianameyi yazan tanıdık Ne demek mi istiyorum? Başımı biraz eğip iddianameyi yazan isme baktım. İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Güngör K. idi. “Ben bu ismi bir yerlerden hatırlıyorum” dedim. Nereden mi? 10 yıl önce İlker Başbuğ, Silivri Cezaevi’nde tutukluyken, Güngör K., Silivri Cumhuriyet Savcısıydı da oradan. Üstelik… Silivri Cezaevi’ni konu alan kritik soruşturmalara Güngör K. bakıyordu. Hatırlayın, MİT’in Orta Asya Masası Şefi Kaşif Kozinoğlu, OdaTV kumpas davasında Afganistan’dan çağrılmış, binlerce kilometre yol tepip kendi ayağıyla geldiği adliyede, “kaçma şüphesi” denilerek tutuklanmıştı. Uğradığı kumpası hapishaneden deşifre eden Kozinoğlu, davanın başlamasına sayılı günler kala şüpheli bir şekilde hayatını kaybetmişti. Kozinoğlu’nun vefatına ilişkin soruşturmayı yürüten ve doğal ölüm diye tamamlanan dosyanın savcısı Güngör K. idi. Sadece cezaevi değil. Başbuğ’un da sanık olduğu Ergenekon davasında, duruşmalarda yaşanan hukuksuzluklara isyan edenler hakkında soruşturma yürüten savcı yine Güngör K. idi. Örnek vereyim mi? FETÖ’nün hâkimleri Silivri Cezaevi’nde öyle felaket bir yargılama yapıyordu ki… Binlerce sayfalık iddianameye, uydur kaydır konuşturulan gizli tanıklara karşı savunma süresi 15 dakikayla sınırlandırıldı. Duruşma salonunda, tavandan üzerlerine mikrofonlar sarkıtılarak dinletilen avukatlar susturuluyor, salondan atılıyor, hatta dövülüyordu. Oyun değil, FETÖ’cü hâkimlere itiraz ettiği için “atın dışarı” denilen avukatlardan Celal Ülgen ve Murat Ergün, jandarmadan yediği dayağın ardından hastanelik olmuştu. Duruşmalarda yaşanan olayların ardından, FETÖ’cü hâkimlerin şikâyetlerine bakan savcılar Güngör K. ve Fazıl Balta’ydı. Her iki savcı da direnen avukatlar hakkında akıl almaz soruşturmalar açıyor, dosyalarına Ergenekon savcılarını aratmayacak şekilde ilgisiz evrak koyuyordu. Bu nedenle, Ergenekon kumpasının avukatları tarafından, FETÖ’cü hâkimlerle birlikte HSK’ye şikâyet edilmişlerdi. Yolu Silivri’den geçen, Güngör K’nin de konu olduğu birçok olay var. Ben sadede geleyim. Ergenekon hâkim ve savcıları ya tutuklandı ya firar etti. Fazıl Balta bile FETÖ nedeniyle meslekten ihraç edildi. Çalışma arkadaşları Güngör K. ise yoluna devam ederek İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili oldu. 10 yıl önce Silivri’deki roller bu sayede devam etti. İlker Başbuğ yine sanık, avukatı İlkay Sezer yine savunmada, suçlama ve iddianame yine tartışmalı, Fethullahçıların çalışma arkadaşı Güngör K. ise yine savcı… Anadolu Ajansı, Başbuğ’dan önce yazmış Öyle zorlama ki… İlker Başbuğ hakkındaki “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçundan ceza istenen 4 Ocak 2021 tarihli sözler şöyle: “Adnan Menderes 25 Mayıs 1960 günü Eskişehir’de erken seçim tarihini açıklasaydı, 27 Mayıs askeri darbesi büyük bir olasılıkla önlenebilirdi. Çünkü erken seçim kararı almış bir hükümete karşı bir askeri darbenin gerçekleştirilmesi açıkça milletin siyasi iradesine de vurulacak bir darbe olurdu.” Devletin Anadolu Ajansı’nı açıyorum. Ajans, Menderes döneminde Ulaştırma Bakanlığı yapan Arif Demirer’in oğlu Mehmet Arif Demirer ile bir röportaj yapmış. İki yıl önce, 22 Mayıs 2019’da yayımlamış. Hâlâ ajansın sitesinde şu sözler duruyor: “Demirer, (Alparslan) Türkeş’in kendisine ‘Babanın da içinde olduğu bir grup, seçim kararı alalım, ilan edelim. Menderes de yeni bir hükümet kursun’ diyordu. Eğer bu yapılabilseydi, biz 27 Mayıs’ı yapamayacaktık’ dediğini anlattı.” Gazeteciyazar Metin Toker de “Yarı SilahlıYarı Külahlı Bir Ara Rejim” kitabında bunu yazıyor: “Benim inancım, bütün tertiplerini almış olan ihtilalci subayların, eğer Menderes hükümetince en azından 1950’nin şartlarıyla bir seçimin hangi gün yapılacağı kesinlikle ilan olunsaydı, planlarını gerçekleştirmeye cesaret edemeyecekleriydi. (…) Nitekim ben TV’de 1991 Temmuzu’nda yapılan Demirkırat’ın açıkoturumunda, MBK’nin (Milli Birlik Komitesi) etkili üyelerinden Suphi Karaman’a, ‘22 Mayıs’ta, 24 Mayıs’ta seçimin şu tarihte yapılacağı ilan olunsaydı siz 27 Mayıs’a girişebilir miydiniz’ diye sorduğumda, ‘kesinlikle hayır’ yanıtını verecekti.” İhtilalci Numan Esin’in yazdığı 2005 yılında basılan “Devrim ve Demokrasi Bir 27 Mayısçının Anıları” kitabında da aynı sözler tekrar ediyor: “Onların (MenderesBayar) yapması gereken, Türkiye’yi 1 Nisan’da erken seçime götürmekti. Bunu yapsaydılar, Türkiye’de ihtilal olmazdı.” 232 kez darbenin eleştirildiği kitap Kısacası Başbuğ’un kullandığı sözler daha önce, defalarca, Anadolu Ajansı dahil, birçok yerde tekrar edilmiş. İlker Başbuğ’un kitabında ise “darbe” kelimesi 232 kez yer alıyor. Tamamı, darbeleri eleştiren, “nasıl önlenebilirdi”yi sorgulayan ifadelerle kullanılıyor. Buna rağmen, “Silivri’den süzülüp gelen” savcı, Başbuğ’u, nasıl oluyorsa, sanık yaptı. Dün, Ergenekon davasının emektarı bir avukatla konuştum. FETÖAKP ortaklığının bozulmasının ardından, adliye koridorunda yürürken, bir kapıda Güngör K’nin ismini görmüş ve kapıyı tıklatıp içeri girmişti. Ona Silivri günlerinde yaptıklarını hatırlatınca, ortalık buz kesmişti. İlker Başbuğ, Güngör K., diğerleri… Arşa yükselirken ya da yerin yedi kat altına inerken hepimiz yolumuzu kendimiz seçiyoruz. Tümseklerle, çukurlarla örselendiğimiz yol bizi hep aynı kişilerle karşı karşıya getiriyorsa, buna “kader” demek, biraz kolaya kaçmak değil mi? 12 öğretmen öldü Tunceli Namık Kemal Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Kimya Öğretmeni Ahmet Eren (49), Çorum Osmancık 75. Yıl Cumhuriyet İlkokulu Sınıf Öğretmeni Rahmi Kılıç, Sivas Kadı Burhaneddin İmam Hatip Ortaokulu Müdürü Nadi Aksoy (58), Adıyaman Yunus Emre Ortaokulu Müdürü Hacı Turan Çakallı, Konya Selçuklu Süleyman Çelebi Ortaokulu Türkçe Öğretmeni İlknur Kösen (37), Hamit Özdağ Kız İmam Hatip Lisesi Meslek Dersleri Öğretmeni Yusuf Özbakır, İstanbul Eyüpsultan Şehit Kubilay İlkokulu Müdürü Süleyman Yıldız, Kayseri Melikgazi 50.Yıl Dedeman İmam Hatip Ortaokulu Arapça Öğretmeni Hatice Selcen Yıldız, Adıyaman Demokrasi İlkokulu Sınıf Öğretmeni Ayşe Demir, Ankara Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nden Prof. Dr. Halim Ergen, Amasya Üniversitesi Sosyal Bilimler MYO Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ergün Şimşek (56) ile İstanbul Teknik Üniversitesi Anaokulu Öğretmeni Zuhal Işık koronavirüs nedeniyle yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) “Covid19’dan, tespit edebildiğimiz en az 122 öğretmen hayatını kaybetti” dedi. l Haber Merkezi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear