23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 9 MART 2021 SALI gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Washington, Türkiye için dost bir ülkenin başkenti midir? DAVER DARENDE EMEKLI DIPLOMATYAZAR TürkABD ilişkileri konusunda uzman olduğu anlaşılan bir kadın konuşmacının televizyonda düzenlenen açıkoturumda “Washington, Türkiye için dost bir ülkenin başkentidir” sözlerini duyunca geçmiş yıllara dönmekten kendimi alamadım. İkinci Dünya Savaşı sona erdikten bir yıl sonra, 6 Nisan 1946 günü Türkiye tarihi bir gün yaşıyordu. Amerika’nın ünlü Missouri zırhlısı ilk kez İstanbul’u ziyaret etmiş, Amerikalı denizciler törenle karşılanmış, o dönemin ünlü yazarları “Çelikten Bir Barış Elçisi” başlıklı yazılarla Amerika’ya övgüler yağdırmış, kimisi Washington’u, yani Amerika’yı “barışın tek temsilcisi” olarak tanımlamıştı. Aradan uzun yıllar geçti. Türkiye ile ABD arasında inişli çıkışlı ilişkiler birbirini izledi. ABD’yi “dost” ve “stratejik müttefik” olarak gönülden benimsedik. Oysa ABD, bölgemizde onun çizdiği yolda yürüyen “uyumlu” bir Türkiye olmamızı istiyordu. “Stratejik müttefiklik” uğruna sonunda “uyumlu” ve “ABD’ye bağımlı” bir ülke olduk. Ancak dünyaya egemen olan emperyalizmin temsilcisi ABD’nin ne kadar acımasız olduğunu fark edemedik. Oysa kaderimizi bize dost olmayan bu ellere bağladığımız zaman ne büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacağımızı iyi hesaplamamız gerekiyordu. Unutulmaması gerekenler “Yeni Amerika” adlı kitabını tanıtmak üzere Kasım 2014 yılında İstanbul’a gelen ABD’nin en etkili düşünce kuruluşlarından biri sayılan “Dış İlişkiler Konseyi” Başkanı Richard Haas, Türkiye ile ABD arasındaki “stratejik müttefiklik” konusunu şöyle tanımlamıştı: “Teknik ve hukuki olarak hâlâ müttefikiz, ancak stratejik olarak farklı noktalardayız.” (Hürriyet, 11 Kasım 2014) ABD Başkanı Joe Biden’ın Dışişleri Bakanı Blinken’ın 19 Ocak 2021 günü Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde yaptığı konuşmada Türkiye’yi “sözde stratejik müttefik” olarak tanımlaması dikkat çekicidir. Blinken’ın bu sözleri Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Haas’ın 2014 yılındaki açıklaması ile örtüşmektedir. ABD artık niyetini gizlemiyor, her şeyi açıkça söylemeyi tercih ediyor. Bölgemizde Türkiye için yaşamTürkiye’ye karşı yaptırım kartını elinde tutan, Yunanistan ile Dedeağaç’ta askeri tatbikat yapan, PYD/YPG/PKK terör örgütünü kendi “kara gücü” olarak gören, sözde müttefik ABD ile bölgede, Doğu Akdeniz’de, Ege’de ve Kıbrıs’ta “ortak işbirliği”ni güven içinde nasıl gerçekleştireceğiz? sal önemdeki gelişmeleri değerlendirirken; “sözde stratejik müttefik, özgürlük ve demokrasinin temsilcisi” ABD’nin Türkiye’ye karşı tarihsel emellerini de hatırlamamız, bir zamanlar ABD Kongresi’nin ünlü (!) raporunda ulusal bağımsızlık savaşımızı “devlete karşı isyan” şeklinde tanımladığını, “Doğu sorunu”nun (Şark meselesi) bugün de sürekli olarak gündemde tutulduğunu unutmamamız gerekiyor. Dikkat çeken atamalar Doğu Akdeniz’de, Ege’de, Kıbrıs’ta ve Ortadoğu’nun kaygan ve değişken ortamında, büyük oyun adım adım Türkiye’ye dayatılırken ülkemiz tehlikelerle dolu bir süreçten geçiyor. Bu tehlikeli süreçte Türkiye’yi ellerinden kaçırmamak için zaman zaman dost gibi görünen emperyalizmin tapınağının mimarları ülkemizin geleceği hakkında iyi şeyler düşünmüyorlar. ABD Başkanı Biden’ın Dışişleri Bakanı olarak Blinken’ı atamasından sonra, terör örgütü PKK/YPG ile yakın dostluk ilişkileri kurduğu bilinen Brett Mc Gurk’un Suriye Koordinatörlüğü’ne getirilmesi, ardından Savunma Bakanlığı’na General Austin’in atanması dikkat çekicidir. General Austin, terör örgütü PKK/YPG’ye ilişkin planın hazırlayıcısı ve uygulayıcısı olarak bilinmektedir. (Sözcü, 14 Ocak 2021) Biden’ın yeni yol haritasında Kuzey Suriye ve Irak’ta ABD’nin egemenliğinin giderek güçlendiği fark edilmektedir. ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK/YPG devletçiğinin kurulmasına ilişkin kirli planının aşama aşama uygulandığı bu duyarlı dönemde ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcisi David Brownstein’ın kuzeydoğu Suriye’deki temasları, Kürt Ulusal Konseyi ile Kürtler arasında siyasi entegrasyonu geliştirmek için görüşmeler yapması önemsenmesi gereken gelişmelerdir. (Sözcü, Saygı Öztürk, 15 Şubat 2021) Müttefiklikle bağdaşmaz Türkiye’ye karşı yaptırım kartını elinde tutan, Yunanistan ile Dedeağaç’ta askeri tatbikat yapan, Cizre sınırında yeni üsler kuran, PKK/ YPG terör örgütünün siyasi uzantısı Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile petrol anlaşması imzalayan, PKK/YPG’ye silah yardımı yaparak Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletçiği kurmaya çalışan, PYD/YPG/PKK terör örgütünü kendi “kara gücü” olarak gören, sözde müttefik ABD ile bölgede, Doğu Akdeniz’de, Ege’de ve Kıbrıs’ta “ortak işbirliği”ni güven içinde nasıl gerçekleştireceğiz? Tüm bu gelişmeler ışığında “Washington’un Türkiye için dost bir ülkenin başkenti olacağını” düşünmüyorum. Ulu önder Atatürk’ün “Yurtta barış dünyada barış” politikası Türkiye için güven verici tek yol olacaktır. ‘Halka verir talkını, kendi yutar salkımı’ “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” biçiminde de söylenen bir atasözüdür. Başkalarına verdiği öğütlere kendisi uymayan ve hatta tersini yapan kimseler için söylenir. Bana, nedense, “Bal tutan parmağını yalar” ve “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” söylemlerini anımsatır. HHH Bu atasözündeki “talkın” kelimesi dini bir kavram olup, “telkin” sözcüğünün halk arasındaki söylenişini ifade etmektedir: Ölüme yakın olan veya ölmüş kişiye, (genellikle bir imam tarafından) ölüm döşeğinde veya mezarı başında, dini inançların ve vecibelerin hatırlatılması anlamında kullanılır. İnternette şöyle bir dolaşınca şu çeşitlemelere rastladım: “Verdiği öğüde kendi uymayan kimseler için kullanılan söz.” “Etrafındakilere iyi olmaları yönünde nasihatler verdiği halde kendisi bunların hiçbirine uymaz.” “Bir başkasına herhangi bir konuda bir işi yapmaması ve ondan kaçınması yönünde görüş bildiren, nasihat veren kişilerin, söylemlerinden farklı olarak o işi kendisinin yapmasına denir.” Ekşi Sözlük, bu atasözünün siyasal alandaki kullanımlarından da örnekler vermiş; özellikle biri bu yazıda belirtilen hususa ilişkin: “Covid19 hastalığı süresince başkasına akıl veren büyüklerimizin yaptığı iş.” HHH Bu deyiş, genellikle toplumda din ve ahlak konusunda ahkâm kesenlerin samimiyetsizliklerine gönderme yapan bir atasözüdür. Koronavirüs döneminde herkese mesafe dayatması yapılırken, topluma telkinde bulunan, yasaklara uymayanlara sürekli cezalar verdiren yöneticilerin, kendilerinin bu kurala uymaması, hatta siyasal/dinsel amaçlı olarak topladıkları kalabalıkların oluşmasına, üstelik koronavirüs salgınını da anımsatarak teşvikte bulunmaları bana bu atasözünü anımsattı. Bu konuda pek çok örnek verilebilir, ama bir tanesi resmi bir açıklamaya dayalı olduğu için en sorunsuz misal olacaktır: YÖK Başkanı Yekta Saraç’ın babası Muhammed Emin Saraç’ın Fatih Camii’ndeki çok kalabalık olan cenazesine başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bakanı Koca olmak üzere, bakanlar ve birçok siyasetçinin katılmasına ve salgın kurallarının hiçe sayılmasına halk büyük tepki göstermişti. Bu konuda Sağlık Bakanı Koca, şöyle bir açıklama yaptı: “Kalabalık ve kapalı ortamlarda bulaşın daha fazla olduğunu biliyoruz ve bunu bugüne kadar ifade etmeye çalıştık. Ben cenazede sosyal mesafenin ortadan kalkacağını ve böyle bir görüntü olacağını öngöremedim. Öngörmem gerekiyor muydu? Evet, gerekiyordu. Bu, benim kusurum. Vatandaşlarımızdan bu görüntü için özür diliyorum.” HHH Bu açıklamadan sonra, cenaze törenine katılanların hiçbirinden ne bir ses ne de bir nefes duyuldu: Öyle anlaşılıyor ki “Şahsım Devleti’nde, koronavirüs konusundaki ‘salkımı yutma’ sorumluluğu” sadece Sağlık Bakanı’nın üzerinde kaldı. ŞAFAĞIN DOĞUŞU Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla kadına hak ettiği değer tekrar verilmiş, aydınlık istikbale karanlık leke sürmemek için adaleti tecelli etmiştir. Kadın, her daim erkeğin yol göstericisi olmuştur. ZEYNEP NAZ AKTAN JALE TEZER FEN LISESI ÖĞRENCISI Cinsiyet ayrımcılığı ve kadına yönelik şiddet ilk çağlardan günümüze dek insanlığın en önemli toplumsal problemlerinden birisi olmuştur. Destanlarda, efsanelerde ve çeşitli folklorik ürünlerde kadın, birçok yönüyle ele alınmıştır. Kadın kelimesinin kökeni Eski Türklerde kağanın eşi ya da kadın hükümdar anlamında kullanılan “khatun” kelimesi türetilerek kadın kelimesine dönüştürülmüştür. Kazak Türklerinde bir atasözü vardır, “birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik kadındır”... Kadın, Türk kültüründe erkeğin tamamlayıcısı konumundadır. Bu sebeple hiçbir iş kadın olmadan yapılmamıştır. Hatta ortaçağın en ünlü gezgini olan İbni Battuta seyahatnamesinde, “burada tuhaf bir şeye şahit oldum ki o da Türklerin kadınlarına gösterdiği hürmet. Burada kadınların kıymeti erkeklerden daha üstündür.” Der. Öyle ki Altay Türkleri kadının yüceliğini anlatmak için Altay Dağı’nın en yüksek tepesine “Kadınbaşı” ismini vermiştir. O dönem Türk milleti kadar kadınlara riayet ve ehemmiyet gösteren ikinci bir millet daha yoktur. Törenlerde kadın, hakanın yanına oturur idari ve siyasi alanda görüşlerini beyan ederdi. Devlet yönetiminde hakanın kararı, hatun bu karara katılmadıkça geçerli kabul edilmezdi. Emirnameler de “Hakan ve hatun emrediyor ki” diye söze başlanırdı. Kadın, hakan gibi tören ile makama oturur ve ülkeyi birlikte yönetirlerdi. Eşi öldükten sonra bile devleti yöneten kadınlar vardı... Türk mitolojisinde yer alan dişi kurt, Göktürklerin bayraklarında sembol olarak kullanılırdı. Eski Türklerde kut anlayışına göre tahtta kadınlar da dahil hakanın tüm çocuklarının hakkı vardı. Kutadgu Bilig’de Ay Toldı oğlu Ödgülmiş’e “oğul ve kız hakikatte gören gözün nurudur” diyerek cinsiyet ayrımı bilmediklerini gösterir. Yaradılış Destanı’na göre kainatın yaradılışına sebep olan ve ilham kaynağı olarak gösterilen “Ak Ana “adında bir kadındır. Türkler, İslamiyeti kabul ettikten sonra, İslamı öğrendikleri ArapFars kültüründen de etkilenmiştir. Fakat Arap kültürünün olumsuzluklarını din zannedenler yüzünden kadın, toplumda ikinci plana itilmiştir. Cumhuriyet ile öze dönüş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla kadına hak ettiği değer tekrar verilmiş, aydınlık istikbale karanlık leke sürmemek için adaleti tecelli etmiştir. Kadın, her daim erkeğin yol göstericisi olmuştur. Erkeğin dört adım arkasında değil, yanında yürümeyi gururla taşımıştır Türk kadını. Her daim güneşin habercisi, ışığın tanrıçası olmuştur. Son sözü ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’e bırakalım: “Bir toplum, bir millet, erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça, diğer kısmı göklere yükselebilsin!”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear