25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KÜLTÜR 13 9 ŞUBAT 2021 SALI 49. İSTANBUL MÜZIK FESTIVALI 3 HAZIRAN’DA BAŞLAYACAK Açık havada müzik şöleni İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteğiyle düzenlenen İstanbul Müzik Festivali bu yıl 49. kez, 321 Haziran tarihleri arasında müzikseverlerle buluşmaya hazırlanıyor. Festival programındaki tüm konserler, pandemi önlemleri altında, tamamen açık hava mekânlarında yapılacak. İlk kez açık havada yapılacak festival ülkemizden ve yurtdışından solistler, topluluklar ve orkestraları ağırlayacak. 49. İstanbul Müzik Festivali’nin teması ve programı ise nisan ayında açıklanacak. FestivalFestivalin “Onur Ödülü” de “Onur Ödülü” Cihat Aşkın’a, Yaşam Boyu Başarı Ödülü ise Letonyalı bestekeman sanatçısı Prof. Dr. Cihat Aşkın’a ci Peteris Vasks’a ve verilecek. rilecek. 2020 yılında İstanbul Müzik Festivali, Essen Philharmonie, Riga Güz Oda Müziği Festivali ve Hoffmann Vakfı Başkanı André Hoffmann’ın desteğiyle Wigmore Hall ortak siparişi üzerine Peteris Vasks’ın bestelediği Yaylı Çalgılar Dörtlüsü No. 6 eserinin pandemi sebebiyle ertelenen Türkiye prömiyeri, bu yıl festival kapsamında düzenlenecek. Vasks’a ödülü 49. İstanbul Müzik Festivali’nde düzenlenecek bu konser öncesinde verilecek. Letonyalı besteci Peteris Vasks, “Yaşam Boyu” Başarı Ödülü’ne değer görüldü. Kubbeşen dolmasından peskutan çorbasına Çoğunuz gibi yemek kültü Yemek vakti geldi mi, ton mu açsak, pizza mı sipariş etsek diye yiyor, haberimiz yok! rüyle ilgilenmeyi severim. Boğazına düşkün millegeçiyor akşamlarımız! Girin mutfağa, hiç bilmediğiniz yemekleri Doldur gitsin! tiz. Bir rivayete göre Türk mutpişirin, hem keşfedin hem eğlenin hem sağlıklı beslenin! Sebze yemekleri dersen, ohofağı, Çin ve Rus mutfağıyla biroo, etli mi, etsiz mi? Soğuk mu, sılikte en zengin üç mutfaktan biridir. Öyle midir? Çinliler, her zaman çok kalabalık ve genelde yoksul oldukları için ne buldularsa yerler, bu bir zenginlik diyelim. Türklerin zenYAZGÜLÜ ALDOĞAN gin mutfağı ise içinde yaşadıkları coğrafyanın çeşitliliğinden gelse gerek. Orta Asya’dan et, ekmek getirdikleri kesin. Ama Anadolu’da, sebze meyveyle, otla, zeytinle tanıştıkları da. Her bölgenin mutfağı, ayrı ülkelerin mutfakları kadar farklıdır. Karadeniz’le Ege’yi düşünün, ortak ne var? Bu uzun girizgâhı tam 20 yıldır “Türkiye’nin yemek kültürü dergisi” sloganıyla yayımlanan Metro Gastro’nun 100. sayısını yazmak için yaptım. Mutfak ve yemek kültürü kitaplarını, hatta lokantaların mönülerini merakla okurum. Ama ilk kez bu kadar hacimli bir yayında neredeyse hiç tanıdığım yemek çıkmayınca şaştım kaldım! 100. sayıları için kent mutfaklarından bilinmeyenlerine yer vermek istemiş ve başarmışlar, gerçekten bir ikisi dışında adını bile duymadıklarımı derlemişler. Bazıları artık yapılmayan kaybolmuş yemekler ama tarifleri var, yapma arzusu uyandırıyor. Şefler ve gurmeler Yemeklerden bahsedeceğim ama 100. sayıya gelene kadar neler mi yapmışlar? Editör Nilhan Aras koordinasyonunda kaynağında incelemişler, 650’den fazla bölgeye gitmişler, bunun için 172 bin km. yol yapmışlar. Fotoğraf çekimleri için 310 sofra kurmuşlar ve 21 bin kare fotoğraf çekmişler! Bilgi almak için 1812 kişi ile konuşmuşlar, tattıkları yemeklerin sayısını da tutsalarmış iyiymiş ve bence en önemlisiymiş ama onu atlamışlar! 100. sayıyı özel yapan bilmediğimiz, tatmadığımız yemekleri yazanlar ise çok iyi bildiğimiz isimler: Mehmet Yaşin, Hülya Ekşigil, Vedat Başaran, Artun Ünsal, Aylin Öney Tan’ı çok iyi tanırım, Deniz Ekin, Ayfer Yavi ve Priscilla Mary Işın’la Gonca Tokuz’u da böylece tanıdım. Derginin ki aslında koca ciltli bir kitap içindeki bölümler, kahvaltılıklar, çorbalar, sebze, meyve ve ot yemekleri, dolmalar ve sarmalar, pilavlar, köfteler, hamur işleri, balık ve diğer deniz ürünleri, özel gün yemekleri diye gidiyor. Ah tatlıları ve kış hazırlıklarını da atlamamak lazım. Sanmayın ki bu bölümlerde sadece yemek tarifleri var; örneğin Özel Gün Yemekleri bölümü bir tür antropoloji kitabı! MÖ 2600’lerden Sümerlerle başlıyor, tanrıçalara 30 bin küçükbaş hayvan kesilen törenlerle helvaya kadar geliyor; kız doğurana kuymak, oğlan doğurana oğlakla devam ediyor. Pilavsız düğün olmaz tabii, hıdrellezin ilk kuzusu derken uzayıp gidiyor. Köfte pilav Köfteyi kim sevmez ki? Şimdilerde burger yiyoruz ama bir İnegöl’ün yerini tutar mı, çiğköfte sevmem ama içliköfte? Burada yedi tarif verilmiş, hepsini ilk kez duyuyorum! Pilav da pek çok kültürün olduğu gibi bizim de vazgeçilmezimiz. Osmanlı mutfağının da demirbaşlarından, tıpkı şimdi esnaf lokantalarının da olmazsa olmazlarından olduğu gibi. Kitaptaki pilavların da çoğunu ilk kez duyuyorum: Süt tarhanası pilavı gibi ki annemin memleketi Çanakkale’denmiş? Balık tarifleri beni iyice şaşırttı: Kavinna (Konya), şabut (Halfeti), sazan kıskı (Bursa) göl balıkları? Ya millet neler cak mı? Yaş mı, kuru mu? Sadece patlıcan yemekleri için bir kitap yazılabilir! Ya baklagiller? Alluciye, Mardin yöresinden taze erik ve kemikli kuzu etiyle yapılıyor, bana bir Fas yemeğini hatırlattı. Salatalık kabuğundan yemek yapmayı da Malatyalılar akıl etmiş! Etli, mercimekli, nohutlu üstelik. Dolma ve sarmaya gelince... Bizim mutfağımız kadar zengin olanı yoktur! Sarılabilecek ne varsa, doldurulabilecek ne varsa halletmişiz! Kiraz yaprağı sarmasından enginar, kabak çiçeği dolmasına. Kubbeşen dolmasını hemen yapacağım: Diğerlerinin aksine çok el oyalamaz. Lahana yapraklarını haşlayıp bütün bütün yayıp harcı içine koyup üzerini yine börek hamuru gibi lahana yaprağıyla kapatıp, pişince de dilim dilim kesip yemeyi Ankaralılar akıl etmiş! Eminim şimdi hiçbiri bilmiyordur. Ara yemek sepetini, bu akşam ne yiyoruz, pizza mı, hamburger mi, ya da ton mu açsak? Açın Metro Gastronomi Dergisi’ni, yemek yapın, çok eğlenceli olabilir, kısıt günlerinde! Bütün şeflerin ve yemek kültürü araştırmacılarının eline sağlık. ‘GRIPIN’ WORLD AKUSTIK SAHNESINDE İlhan Şeşen Vedat Sakman Gemlik Belediyesi’nden sanata ve sanatçılara destek Gemlik Belediyesi, 14 Şubat Sevgililer Günü’nde İlhan Şeşen ve Vedat Sakman’ı ağırlıyor. Programın moderatörü caz müziğinin güçlü sesi Dolunay Obruk olacak. Online tiyatro oyunları ve konserlerin detayları, Gemlik Belediyesi’nin https://www.facebook.com/gemlikbld/ adresinden takip edilebilir. Yapı Kredi bomontiada’nın her cuma Instagram hesabından canlı yayımladığı “Dünya Kadar Müzik” kapsamındaki “World Akustik” serisine, 12 Şubat’ta saat 21.00’de Türk rock müziğin performans gruplarından Gripin konuk oluyor. Gripin, ilk albümü “Hikâyeler Anlatıldı” ile 2004 yılında müzik severlerle buluştu. 2005 yılında 2. baskısı yayımlanan bu albümü, 2007’de grubun ismini taşıyan “Gripin” albümü takip etti. 11 şarkının yer aldığı “MS 05.03.2010” albümü 2010 yılında dinleyicilerin beğenisine sunuldu. Grubun “kendi milatları” olarak tanımladıkları bu albümünün ardından, 2012 yılında “Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar” yayımlandı. “Beni Boş Yere Yorma” adlı single çalışmasını 2016 yılında müzikseverlerle buluşturan Gripin, 2017 yılının son günlerinde “Nasılım Biliyor musun?” isimli albümünü yayımladı. Grup, 2020 yılında Ezginin Günlüğü tribute albümü için “Ebruli” isimli şarkıyı seslendirdi. “Dünya Kadar Müzik” kapsamındaki “World Akustik” konserleri, yayın sonrasında puhutv üzerinden de izlenebilir. TİYATRO KOOPERATİFİ, IETM’NİN ÜYESİ OLDU Türkiye’deki tiyatro sanatının uluslararası alanda bilinirliğini ve görünürlüğünü artırmayı amaçlayan Tiyatro Kooperatifi, 47 ülkeden 500’e yakın üyesi bulunan IETM’nin üyesi oldu. Belçika merkezli IETM (Uluslararası Çağdaş Gösteri Sanatları Ağı), gösteri sanatları alanında savunuculuk faaliyetleri yürütmeyi, üyelerinin kapasitelerini geliştirmeyi ve uluslararası ağlarını güçlendirmeyi amaçlıyor. Her yıl farklı ülkelerde üyelerine ve dünyanın dört bir yanından tiyatro profesyonellerine yönelik etkinlikler düzenleyen IETM, pandemi sürecinde çalışmalarını çevrimiçi ortama taşıdı. IETM ile Tiyatro Kooperatifi’nin işbirliğine attıkları ilk adım ise IETM Çok Mekânlı Uluslararası Gösteri Sanatları Toplantısı 2020 kapsamında kooperatifin ev sahipliği yaptığı “Peki Ya Bundan Sonra?: Gösteri Sanatlarında Dayanıklılık” başlıklı webinar oldu. Tiyatro Kooperatifi, uluslararası alandaki projelerini önümüzdeki dönemde de sürdürmeyi hedefliyor. Boğaziçi Üniversitesi’nden izlenimler... Geçen haftalarda (12 Ocak 2021) Cumhurbaşkanı tarafından Boğaziçi Üniversitesi’ne, bu üniversitenin geleneklerine aykırı bir biçimde rektör atanan Prof. Melih Bulu’ya karşı, bir demokratik hak olarak, kampus içinde başlatılan protestoları, ünlü koreograf William Forsythe’in genç dansçılarla gerçekleştirdiği ve hayli etkileyici bulduğum; insan haklarına, demokrasiye dair güçlü söylemler içeren gösterisi “İnsan Yazıyor/İnsan Hakları” adlı çalışması üzerinden okumaya çalışmıştım. Zamana, zemine uygun bir okumaydı bu kanımca. Nereye gidiyoruz ülke olarak? O günden bugüne hızla tırmandı olaylar. Çığırından çıktı. Gençlerin barışçıl eylemleri ve sorgulamalarının üstüne şiddetle gidildi. Bu doğrultuda ilk adım üniversite kapısına vurulan kelepçe ile olmuştu. Dünyada bir ilk! Bu arada, öğrenciler yerlerde sürüklendi, tekmelendi, dövüldü ve de fişlendiler. TOMA’lar ise Boğaz sahillerinde de halen nöbetteler. Bir Kâbe resmi bahane edilerek “kutsalımız aşağılanıyor” patırtısı koparıldı, öğrenciler rektörlüğe saldıracaklar diye çatılara silahlı polisler konuldu. Hele bu nasıl yapıldı, inanmak zor! Evet, şu günlerde yaşananlara ve bu ülkenin pırıl pırıl gençlerine, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerine uygulanan şiddete, tutuklamalara şahit oldukça, onların bizzat Cumhurbaşkanı tarafından “terörist” olarak suçlandıklarını gördükçe, bir grubun cinsel tercihleri nedeniyle aşağılandığını işittikçe “sözün bittiği yerde miyiz” diye sormadan edemiyorum kendi kendime: Hangi çağda ve nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Bu ülkenin Cumhurbaşkanı’nın, İçişleri Bakanı’nın, onların emrinde olan çeşitli kademeden yöneticilerin geleceğimizi teslim edeceğimiz bu gençleri kindar söylemlerle nasıl tehdit ettiklerini, polislerin nasıl büyük bir iştiyakla hem Boğaziçili öğrencilere hem de onlara destek veren diğer üniversitelerden gençlere saldırdıklarını izledikçe, okudukça düşünmeden edemiyorum: Nereye gidiyoruz ülke olarak? Şunu da hemen belirtmeliyim; bu süreçte Boğaziçi Üniversitesi’nin akademik kadroları öğrencilerinin arkasında dimdik durdular ve durmaya devam edecekler kuşkusuz. Ve şimdi de teamüller, daha da önemlisi, yasalar hiçe sayılarak, tepeden inme ya da akşamdan sabaha diyelim, iki fakülte kurulduğunu okuyoruz Boğaziçi Üniversitesi’nde: Hukuk ve İletişim. Atanacak hocalarıyla Rektör Bulu’nun arkasında duracak iki fakülte. Olabilir mi böyle bir şey? Bu nasıl bir restleşmedir böyle! Umalım ki yanlışlardan bir an önce dönülsün... Sorgulamalar Yüzümü yine tiyatroya dönüyorum: Edward Bond’un oyunları, yazıları arasında dolaşıyorum aklımda yine bu olaylar. Türkiye’yi yönetenlerin bir karış suda bilinçli olarak kopardıkları fırtınalar... Ne kadar doğru bir genelleme, bir saptama yapmış Bond: “Yönetenlere baktığımızda şiddetin sokaklara taşmasını beklemek olağandır” diye... Üniversite kampusunda, sokaklarda öğrencilere karşı uygulanan polis şiddeti işte böyle bir saptamanın uzantısı değil midir? Yazar, “Bizler içgüdülerimizle değil, kültürümüzle varız... Kültür insan yapısının mantıksal yaratısıdır, insanın ekonomik, politik, sosyal tüm etkinliklerinin mantıksal bütünüdür” derken sağlam bir toplumsal düzenin gerekleri olan bilimsel, siyasal, ekonomik, sosyal altyapıların geliştirilmediği, eğitimin bilinçli olarak yörüngesinden saptırıldığı toplumlarda önyargıların ve şiddetin iç içe geçmesinin kaçınılmazlığını vurgular. Evet, cehaletin beslendiği, özgürlüklerin kısıtlandığı ortamlarda sorgulamalara belki yer yoktur. Ama nereye kadar? Bu noktada, bir başka tiyatro insanının; Belçikalı yönetmen Guy Cassiers’in yıllar önce yaptığımız bir konuşmadaki sözlerine atıf yapıyorum. “Güç ve iktidar metabolizmasını irdeleyen” oyunlar baskıcı yönetimlerin ve kaygan zeminler üzerinde yürüyen ilişkilerin yaman bir sorgulamasıdır... Çizgi Roman ve Animasyon atölyesi Akbank Sanat, şubat ayında kültür sanat etkinliklerine “Akbank Sanat Evinizde” çatısı altında sosyal medya kanallarında devam ediyor. Etkinlik kapsamında, Roy Lichtenstein: Çizgi Roman ve Animasyon atölyesinde, popüler kültürün önemli parçalarından olan çizgi roman ve animasyonu sanata dönüştüren, eserleriyle, sanata ve popüler kültüre farklı bir bakış sağlayan Roy Lichtenstein ve “alabildiğine yapay” olarak nitelendirdiği yapıtları inceleniyor.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear