Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
12 21 ŞUBAT 2021 PAZAR YORUM/HABER Bir başka salgın: Genç intiharları! Gözlerimizi, kulaklarımızı tıkasak da korona salgını yanında bir başka salgın daha bu ülkeyi tehdit ediyor: Genç intiharları. Gün geçmiyor ki gencecik bir kız, meslek sahibi gencecik bir erkek, gencecik bir çift son derece kararlı bir biçimde yaşamı terk ediyor. İşsizlik, yaşamın giderek anlamsızlaşması, işini yaparken uğranan haksız muamele, aşağılanma, açlık, en çok genç nüfusu tehdit ediyor. Bunların çok azını işitiyoruz. Oysa bir kulak kabartın; çevremizde, üç adım ötemizde genç insanlar intihar ediyorlar. Bir buçuk yaşındaki çocuklarını komşuya bırakıp intihar eden karıkocayı hemen unutuverdik. Uludağ’da koluna serum bağlayarak ölüme koşan genç doktor, birkaç gün aramızda konuştuğumuz bir mevzu olacak. Oysa genç doktor altı sayfalık bir mektup bırakarak, işyerinde uğradığı aşağılanmayı, aşırı yükü anlatmış. Ülke korona salgınıyla uğraşıyor, doktorlar ölüm pahasına hastanelerde insanları kurtarmaya çalışıyorlar. Ama sağlıkçılarla alay eder gibi Cumhurbaşkanı kapalı salonlarda binlerce kişinin katıldığı kongreler yapıyor. Kendinizi her an korona ile burun buruna yaşayan bir doktorun yerine koyun, bu nasıl bir mesleki aşağılamadır. Lanet olsun! Doktorun trajik intiharı hemen aklıma bir başka trajik intiharı getiriyor. Bir haftadır yeniden baktığım ikinci fotoğraf ise gencecik bir kıza ait. Merve Kaçmış, gencecik bir arkeolog. Dürüst, dinsel inançları kuvvetli bir genç kız. Benim de memleketim Gaziantep’te Zeugma Müzesi’nde çalışıyor. İşine deli gibi bağlı biri. Bilinmeyen bir nedenden 2018 yılında açığa alınıyor ama itiraz üzerine 2019’da yeniden görevine geri dönüyor ve İl Kültür Müdürlüğü’ne tayin ediliyor. Tayini çıktığı için üzerine zimmetli olan 9 bin eseri başka bir çalışana devretmesi gerekiyor. Ancak 9 bin eserden 100’ünün müze kayıt numarası bulunmuyor. Müze yönetimi ondan bu 100 eseri hemen kendi zimmetine almasını istiyor. O kayıt numarası olmayan eserleri kayıt defterindeki eserlerle karşılaştırdıktan sonra devralacağını söylüyor. Müze yönetimi baskı uyguluyor. Ve Merve Kaçmış, Diyarbakır’da ailesinin evinde sekizinci kattan aşağı atlayarak intihar ediyor. Geride bıraktığı notta: “Ben yapmadım, masumum. Her yerde kameralar var, izleyince göreceksiniz” diye sesleniyor. Tuhaf bir durum. İntihar eden bir genç kız ve dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Zeugma Müzesi’nde nerede olduğu belli olmayan 100 eser. Eğer bu eserler kayıpsa değerlerine paha biçilmez. İnsanın aklına ister istemez kötü şeyler geliyor. Dini inancı kuvvetli bir genç kız Merve, nasıl bir baskıyla karşılaştıysa kendini öldürüyor hem de intiharların en korkuncuyla, sekizinci kattan atlayarak! Bu kayıp 100 eser bulundu mu? Her yere baktım hiçbir açıklama bulamadım. Ben takipçisiyim, bulundu mu? Korona salgınının en çok etkilediği mesleklerden biri de müzik yaratıcıları, icra edenleri, tiyatro ile uğraşan sanat emekçileri. Çünkü onların mesleklerini icra edecekleri tüm mecralar kapalı. Ancak her yer kapalıyken tıklım tıklım dolu otellerde belki iş bulabilirler ama bu yüzlerce kişiye yetmez. İşte onlardan biri Leyla Pınar idi, 28 yaşında. Elbistan doğumlu. Sarı uzun saçları, yeşil elma gibi gözleri vardı. Sahnede peri, hayat içinde ise unutulmuş bir şarkı gibi gezerdi. Okuduğu oyunculuk bölümünü, bursu kesildiği için yarım bırakıp çalışmak zorunda kalmıştı. En büyük tutkusu tiyatro, kitap, müzik ve danstı. İki arkadaşıyla bir oda bir salon evde nefes almaya çalışıyordu. Kendi yazdığı, yönettiği, dekorlarını, kostümlerini kendisinin kotardığı doğaçevrehayvan üstüne metinleri hayata katıyor, çocuk tiyatrosu yaparak yaşama tutunuyordu. 6 aydır sahneler, salonlar, okullar kapalıydı. Geçen hafta evindeki tüm kitaplarını satmak zorunda kalmıştı. Son parası ile mahalle bakkalından aldığı balonları şişirip çocuklara dağıttığı biliniyor. Ve siyah bir kartonun üstüne, palyaço makyajı yaparken kullandığı malzemelerle “boğuluyorum” diye yazarak yaşama veda etti. Cami avlusunda mahallenin çocukları ve ev arkadaşlarından başka kimseler yoktu. Şimdi sakın ola ki “intihar etmek bir çözüm yolu değildir” sözlerini söylemeyin. Tıpkı ölüm orucu gibi intihar da genç insanların insanlığa fırlattıkları acı bir çığlık! Çaresizliğin çığlığı. Korkarım ki bu çığlık giderek artacak. Çünkü bu coğrafya zehirlendi. Ve zehir en çok, kadın erkek fark etmiyor gençleri ele geçiriyor. Çünkü onların hayalleri var. Ve bu coğrafyada artık iyimser olmak çok zor, ben iyimser değilim. Çünkü bu coğrafya ılımlı İslam adıyla başlayan ve sonunda Türkiş şeriata dönüşen tuhaf bir sistemle hallaç pamuğu gibi atıldı. Her şey ayaklarımızın altından kayıp gidiyor. 21 ŞUBAT 2021 SAYI: 34833 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ekler) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: l İstanbul: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Yenibosna mh. 29 Ekim Cd. no: 11A/41 Bahçelievler/İstanbul Tel : 0212 454 35 10. l Ankara : İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Saracalar mh. 57. cd. no: 21/A Akyurt/Ankara Tel : 0312 353 29 61. l İzmir: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Fatih mh. 1199 sok. no:1/7 SarnıçGaziemir/İzmir Tel : 0232 483 96 60. l Adana: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Levent mh. 1791 sok. no: 33/A Yüreğir/Adana Tel : 0322 346 36 25. l Trabzon: İleri Basım mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş Organize sanayi Bölgesi no: 2 Arsin/Trabzon Tel : 0462 711 40 20. Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 06:19 07:43 13:23 16:22 18:52 20:11 Ankara 06:03 07:27 13:07 16:08 18:38 19:56 İzmir 06:26 07:48 13:30 16:33 19:02 20:19 Görür görmez “tam benlik” dediğiniz insanlar vardır ya; hem çok güzel bir kadın hem de değerini küresel boyutta kanıtlamış birkaç tarihçimizden biri Prof. Dr. Özlem Kumrular’la öyle oldu. Birbirimizi görür görmez aynı takımda oynadığımızı anlamıştık. Özlem’in başına sürekli ya komik ya trajik ama mutlaka acayip işler geliyordu. Sanki çok olağanmış gibi tatlı tatlı anlattığı olağanüstü maceralarıyla kalbimi fethetti. Kaç yıl önceydi unuttum, Paris’teydim, vakit geceydi, telefonum çaldı. Özlem arıyordu. Elinde asa, Kafkaslar’ı arşınlıyor da olabilirdi; Uruguay’da odasına giren salamandra ile bakışıyor da... Merakla, “Neredesin” diye soludum. “Beylerbeyi’ndeyim” diye şakıdı. “Boğaz’a karşı, yakışıklı bir beyefendiyle şerefine kadeh kaldırıyoruz: Salih Güney! Şu an elinde son kitabın var.” Unutulmaz, unutulmaz Yeşilçam sinemasının unutulmaz aktörü Salih Güney, “baby boomers” kuşağındaki genç kızların beyaz atlı prensiydi. Hep bıçkınlara gönlü kayan benimse, motosikletli prensim. Türkçe edebiyat defterimin kabına, deri ceketli, asi bakışlı bir fotoğrafını sıkıştırmıştım. Hocamız Leyla Hanım, canımı çok sıkan aruz vezninin fâilün, mefâilün, fâilâtün hecelerine sardırınca; defterimin kapağını açar, onun deniz gözlerine dalar giderdim. Yeşilçam şöhretlerine meraklı değildim. Ama Salih Güney başkaydı. sinemanın yanı sıra başarılı bir iş insanıydı. 1970’li yıllarda ABD’ye yerleşmiş, sayısız eşleri arasında Amerikalı olanıyla evlenmiş ve restoran açmıştı. Belli bir süre Adı Salih, yönü Güney sonra ABD yurttaşı olmaya hak kazandı. Tam mahkemede Ciddi tiyatro eğitimi almış, en iyi yönetmenlerle çalışmış, çok iyi bir oyuncuydu. Ben Paris’ten, Salih Çeşme’den geldi, Özlem bizi İstanbul’da buluşturdu. Hiç hayal kırıklığına uğramadım. Karşımda yaşını şahane taşıyan, çok zeki, nüktedan, yemin edip yurttaşlık alacağı gün, dünya Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı vurduğu haberiyle çalkalanıyordu. Amerikalı yargıç, yemin sırası gelen Salih’i “Mehmet” diye karşısına çağırınca, bütün başlar korkuyla ona döndü. Salih, yargıcı can havliyle Mehmet’in Michael’lığına ikna etti ve o gün, Mehmet Salih Güney adıyla girdiği mahkemeden Michael Salih Güney olarak çıktı. dost canlısı ve dünya ile barışık bir insan buldum. Gözlerindeki deniz durulmamış, içindeki her şeye meraklı çocuk büyümemişti. Salih Güney’le ahbaplık etmek, bir zevk olup çıktı. Sinema babalığı Nasıl gülmeyelim? Buluştuğumuz mekânlarda Salih’i mutlaka tanıyan birileri çıkıyor, masamıza gelip kendisine hayranlık bildirmeleri elbette hoşuna gidiyordu. Yine böyle bir seansta, yandaki masadan bir Michael Mehmet! Özlem ve Salih’le o gün bugündür hedonist bir üçlü oluşturduk, görüşmeye başladık. Salih Güney, Çeşme’den daima bir günlüğüne genç kadın kalkıp geldi. Heyecanlıydı, titriyordu. Elini yüreğine koyup “Benim kalbimdeki yeriniz çok özel...” dedi. Kadın pek güzel, Salih de genç hayranıyla bize caka satmaktan gururlu, yerinde şöyle bir doğruldu. Kadın, ansızın “Siz benim geldiği ve ertesi gün döneceği için babamsınız!” demesin mi? erken ayrılmak amacıyla öğleden Salih’in hali görülmeye değerdi. sonra dört gibi buluşuyorduk. Ama Doğrulduğu yere yığıldı. Genç kadının kahkahalar bitmeyince masadan hayranlığından babalığına terfi şoku, kalkamıyor ve Çeşme yolcusu, asla fal taşı gibi açılan gözlerinde harfiyen zamanında dönemiyordu İzmir’e. “Acaba ne zaman, nerede, hangi Nasıl gülmeyelim? kadınla...” diye okunuyordu. Neyse ki Tam adıyla Mehmet Salih Güney, yanıt, korktuğu kadar vahim değildi: “Beş yaşındaydım. Babam denizcidir, uzun bir sefere çıkmıştı ve onu çok özlüyordum. Annemle sinemaya gittik, siz kaptan rolündeydiniz. Sizi babama benzettim. Film boyunca sizi gösterip baba, baba diye ağlayarak ortalığı inlettim. Sinemadan çıkarken herkes bize acıyarak bakıyordu. Sanırım annemi terk ettiğiniz eş, beni de size hasret kızınız gibi düşündüler!” Herakles’in peşinde Nasıl sevmeyelim? Salih Güney, tarih kültürüyle parmak ısırtan bir arkeoloji meraklısı. Değerli meslektaşım Özgen Acar, 1982’de Perge kazılarından çalınan Herakles büstünün New York Metropolitan Müzesi’nde sergilendiğini saptamıştı. Ancak çalıntı parçayı geri almak için yapılan girişimler, sonuçsuz kalıyordu. Salih, 1995 yılından öteye heykelin Türkiye’ye geri verilmesi için benzersiz bir mücadele başlattı. Otuz bin imza topladı. Boston’da yürüyüşler düzenledi. 2011 yılında, büstün sahibi görünen Shelby White’a dava açmaya hazırlanıyordu ki heykelin üstü Perge’deki altına kavuşmak üzere Türkiye’ye iade edildi. Bitsin şu salgın, kavuşalım! Salih, Türkiye’ye döndükten sonra Bodrum’da antik Myndos Kentini Koruma ve Yaşatma Derneği’ni kurdu. Çok sayıda arkeoloji projesine öncü ve yardımcı oldu, Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeoloji Bölümü’yle çalıştı. Kendisi de dalgıç. Yıllar önce yalnız yabancı arkeologların dalış yaptığı Çeşmealtı’nda şimdi onun sayesinde 60 Türk sualtı arkeoloğu var. Salih onlarla dalıyor ve elbirliğiyle Türkiye müzelerine eserler kazandırıyorlar. Çok yaşa Salih Güney, özlendin. Bitsin artık şu salgın, kavuşalım! Bir lider, kendisi için canını feda edeceklerin sayısı kadar güçlüdür. 20. yılı. Parti yara bere aldı. İçinden iki ayrı parti çıktı. “Öl de ölelim!” diyenlerin Ve manyak falan değilse sadakatini ve cesaretini ölço ölüm de ancak vatanı için mek gerek. istenir. “Pandemi” ise çok iyi bir Çanakkale’de cephanefırsat. si kalmayan Mehmetçiğe, Teşkilatların leb demeden Öl de ölelim dengesi süngü taktırıp “Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyoleblebiyi anlayacak, kapalı salonları lebaleb dolduracak rum!” diyen Mustafa Kekat yeni bir şey edinmek için ölüyetkinliğe ve ferasete eriştimal gibi. me yürürsünüz. Bu yepyeni bir ül ği belli oldu. Çok şükür Reyiz’in böyle bir talebi yok ve inşallah olmaz da. Kendisini, “ümmetin önderi”, “dünya lideri”, “asrın lideri” diye kutsakeyi ziyaret etmek kadar heyecanlıdır!” Dediğine göre “kendi eliyle ölüme gitmek” hayattaki en yüce, en “Herkes Osmanlıca öğrensin” talimatı uyarınca, partililer “leb”in dudak; “lebaleb”in “dudak dudağa” anlamına geldiğini ve lanet viyanları mahcup etmemek için böyle ulvi heyecanmış. rüsün de ağızdan geçtiğini bilibir şey isteme hakkı vardı. H yorlardı. Tınmadılar. Ama istemedi. O günlerde Soma faciası günReyiz’in salonların tıklım tıklım, Zaten yetki ve sorumluluğunu demdeydi. 301 madencimiz, dudak dudağa dolmasından duyarkadaşlarıyla paylaşacak kadar demokrat bir başkomutan oldu“kendi ayakları” ile ölüme gitmişti. duğu mutluluğu ilan edip durmaYıldızı çoktan söndüğü için adı sı bundandı. ğunu da geçen hafta kanıtladı. gereksiz Enerji Bakanı ise “şehaParti demek vatan demek. Va“Öl de ölelim!” diye ortalığa dö det güzellemesi” yapıyordu. tana da can feda. külen ve kefen giyen meczuplara İşveren ihmaliyle “ölüme giden” Ama pandemiye yakalananıp da metelik vermedi. 301 madencimizin davası hâlâ da (Allah saklasın) ölen olursa Bir defasında havaalanında bu muallakta ve “siyaset biçimi ola şehit, Covid olanlar da gazi böylesi azgın kefenli bir kitlenin rak ölüm” de hâlâ güncel.. sayılmayacak. ortasında kaldım. Covid19 gölgesindeki lebaleb Ve kefen ve şahadet siyaseti İtiş kakıştan ezilip ölme tehlike AKP il kongreleri gibi. sürüp gidecek.. si atlattım. Üstelik kefensizdim. Ama “Öl de ölelim” diyenler Devlet Bahçeli, Soma faciası Sonra da oturup bir yazı yazdım: ve demeyenler, kefen yerine bu günlerinde Reyiz’i devletin ve İs“Bir ibadet ve siyaset şekli ola run ve çene altına maske taka lamiyetin çivisini çıkarmakla suçrak ölüm” (25.8.2015) rak, takmayarak salonlardan do lamıştı: İbadet ile siyaset! lup taştılar. Oysa Türkiye Barolar Birliği “Kefenle siyaset yapanlar bizi anlayamaz. Şahadet istismarıBu başlık kafiye olsun diyeydi. (TBB) genel kurulu, tüm illerin ba na başvuran zalimler milli duruBBC’de izlediğim, bir belgesel ro seçimleri, tüm sivil toplum ile şun yanından bile geçemezler.” den etkilenmiştim. kuruluşlarının kongreleri İçişle(19.5.2015) “Ölüm ibadet şekli olabilir mi” ri Bakanlığı genelgesi ve pandemi Sadece bir iki yıl geçti. İkisinin sorusuna yanıt aranıyordu. gerekçesiyle hâlâ yasak! de birbirinden geçemediği ortaHindular arasında “Caynizm” Süleyman Soylu’nun barola ya çıktı. inancını benimseyenler, ölümü ra gösterdiği bu “pandemik” has Bu çeşit kıdemli siyasetçiler ibadet sayıyormuş. sasiyeti AKP Reyiz’i neden kendi için İngilizlerin sözünü doğrulayıp Bir rahibe de huşu içinde anla parti teşkilatlarından esirgedi. duruyorlar: tıyordu: Acaba onları samimiyet testine “Akrobat gibidirler! Ancak söy“Ölüm çok heyecanlı bir şey. mi tabi tuttu? lediklerinin tam tersini yaparak Hayattan bezdiğiniz için değil, fa Öyle ya partinin ve liderliğinin dengede durabiliyorlar!” KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr BOĞAZIÇI’NDE YANGIN Boğaziçi Üniversitesi Hisar Yerleşkesi’nde bulunan yaklaşık 500 metrekarelik kafeteryada dün gece yangın çıktı. Çatının ahşap olması nedeniyle yangın hızla büyüdü. İtfaiyenin çalışması sonucu yangın kontrol altına alınarak söndürüldü. Kafeterya olarak kullanılan yapıda maddi hasar meydana gelirken, yangının çıkış nedeninin bulunmasına yönelik çalışma sürüyor. l AA ‘BELİRSİZ DÜZENLEMEYE’ İZİN VERİLMİŞTİ Doğal sit alanında HES kararı iptali Danıştay, doğal sit alanlarında HES projelerine “belirsiz düzenlemelerle” izin verilmesinin önünü açan ilke kararını iptal etti. Kararda, “soyut belirlemeler içeren genel bir düzenleme niteliğindeki ilke kararında konu ve maksat yönlerinden hukuka uyarlık bulunmadığı” belirtildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 3 Temmuz 2014’te alınan ilke kararıyla doğal sit alanlarında HES projeleri yapılabilmesinin önü açılmıştı. Karara Mimarlar Odası dava açmıştı. Danıştay 6. Dairesi söz konusu ilke kararını iptal etti. Kararda şunlar kaydedildi: “Doğal sitleri düzenleyen ve dava konusu ilke kararına göre üst norm olan Çevre Kanunu, Milli Parklar Kanunu, Orman Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Kara Avcılığı Kanunu, Korunan Alanların Tespit, Tescil ve Onayına İlişkin Usul ve Esaslara Dair Yönetmelik ve Korunan Alanlarda Yapılacak Planlara Dair Yönetmelik gibi doğal sitler ve kesişen alanların korunması yönünde düzenlemeler içeren mevzuat hükümlerinin ihmal edilmesi sonucunu doğuracağı açıktır.” l İstanbul ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Barbaros Hayrettin Paşa’ Çanakkale’den geçti Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı tarafından petrol ve doğalgaz aramalarında kullanılmak üzere satın alınarak 2013 yılında faaliyetlerine başlayan sismik araştırma gemisi “Barbaros Hayrettin Paşa”, Çanakkale Boğazı’ndan geçiş yaparak İstanbul’a doğru yol aldı. TPAO’nun Norveç’ten satın aldığı, Karadeniz ve Akdeniz’deki faaliyetlerde kullanılan geminin Mersin Taşucu Limanı’ndan yola çıktığı ve Tuzla Limanı’na gittiği öğrenildi.l AA Cezaevinde ölü bulundu İstanbul Bağcılar’da, narkotik ekibinden Erkan Gökteke’nin şehit edilmesi, Yunus Nacar’ın ise yaralanmasına ilişkin yargılandığı davada tahliyesine karar verilen, ancak başka suçtan tutuklu bulunan sanık Kadir A. kaldığı koğuşta dün ölü bulundu. Yapılan incelemede, “Kadir A. intihar etti” denildi. Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Şubat’ta görülen duruşmada, “kasten öldürmeye yardım etme” suçundan yargılanan ve yaşı 18’den küçük olan sanık Kadir A’nın tahliyesine hükmedilmişti. l İHA