23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 16 OCAK 2021 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER DEMOKRATIK SIYASET VE STRATEJIK NETLIK Günlük gelişmeler karşısında lik değildir. Buna karşın iktidar iddiamuhalefetin görevinin yalnızca “taktik” yaklaşımlarla geçiştirilmesinin yetersiz olduğu sını içselleştirmiş herhangi bir siyasal yapı, önemli bir ilk adım olarak değerler, hedefler, yöntemler bütünü olan “strateji” konusunda kendi içinde bir açıktır. Öte yandan günlük siyasetin netlik oluşturmalı; bunun iletişimini kişiler üzerinden yapılan tartışma ve de yüksek bir özgüvenle, tüm açıklıdeğerlendirmelerle yürütülmesi de ğı ve netliği içinde hem kendi içinde halkın “gerçek sorunlar” karşısında hem de toplum önünde etkinlikle yabeklediği “gerçek çözümlerin” pıyor olmalıdır. etrafından dolaşmak, bu beklentileri günlük manşet konularına Yine aynı şekilde bu stratejik netliğin uygulamadaki bir başka boyutu da birbirini tümleyen bir yaklaşımindirgemektir. la içerik, yöntem ve kadro bütünlüDR. NEBIL İLSEVEN ğünün sağlanmasıdır. Bu bütünlük, bugün özellikle ana muhalefet kanaTOPLUMCU DÜŞÜNCE ENSTITÜSÜ BAŞKANI dıyla ilgili olarak siyasi kimlik konusunda halk nezdinde bazen muğlakSiyaset bitmedi, yaşıyor! Kabul edil lık, bazen belirsizlik, bazen de çelişki sin edilmesin, bugün her zaman olarak yaşanan algı kaymalarına son kinden daha kritik önemde bir kuvvet verecektir. Siyasetin inandırıcı, ikolarak da yaşamımızı etkilemeyi sür na edici, dönüştürücü gücünün halkla dürüyor. Siyasette belirleyici etkenin buluşması, sağlam bir toplumsal zeiktidar olduğu düşünülür. “Demokra min üzerinden yürütülmesi için siyatik” bir siyasal rejimde ise belirleyici sal kimlik sorununun geride bırakılkoşul, iktidarın “demokratik” değerle ması, stratejik netliğin kurumsallık re ve süreçlere olan inancı ve bağlılı kazanması şarttır. ğının yanında, daha ileri düzeyde olmak üzere, bu değerlere inançla bağ Emekten yana ve adil lı, etkin, “yaşayan” bir muhalefetin Burada geliştirilebilecek varlığıdır. Türkiye’nin, 2021 olan stratejik çerçeve, dünyayılına girerken toplum için ya “emekten yana” ve “sömürü alternatif politika seçekarşıtı” bir perspektiften bakarken nekleri üreten, tartısırasıyla dört kavşan, ikna gücü olan, kısaca iktidar taBurada ramsal dayanak düşünülmelidir: Aydınlebi ve iddiasını geliştirilebilecek lanma kültürü, huyüksek sesle sunan bir muhalefetin varlığını, bu varlığın “siyaset terazisinde” ağırlığını hissettirmesi çok önemliolan stratejik çerçeve, dünyaya “emekten yana” ve “sömürü karşıtı” bir perspektiften bakarken sırasıyla dört kukun üstünlüğü, özgürlükler ve refah. Bir sonraki adım ise bu kavramların her birinin “adalet” üstbaşlığı altında içleri doldurularak kendir. Bunu gerçekleşkavramsal dayanak di içinde tutarlı ve tirmek için de gerekdüşünülmelidir: yaşamın tüm kritik li kapasite, kabiliyet ve iradeye sahip olmak, yani “oyun kurma” gücüne erişmiş olmak gerekir. Aydınlanma kültürü, hukukun üstünlüğü, özgürlükler ve refah. alanlarına dokunan kapsamlı ve kapsayıcı bir siyaset belgesi düzenlenmesiYeni siyasi anlayış dir. Bu belgenin; a) Uygulamada bir döİktidar iddiası, halk için nem bilinçli bir şekilde göz ardı ediher koşul ve imkânlar altında, iktidar len kamucu yaklaşım ve duyarlılıklaların uygulama ve anlayışlarına alter rı öne çıkarması, b) İçerik ve hedefnatif politika seçenekleri geliştirilme lerde gelişime açıklık ilkesi doğrultusini öngörür. Bu durumda, günlük ge sunda gelir adaleti hedefini, ekolojik lişmeler karşısında muhalefet görevi çevre duyarlıklarını sahiplenmesi ve nin yalnızca “taktik” yaklaşımlarla ge c) Bunu da yerküre adını verdiğimiz çiştirilmesinin yetersiz olduğu açık “küçük köyümüz” anlayışına dayalı tır. Öte yandan günlük siyasetin kişi olarak evrenselci bir yaklaşımla gerler üzerinden yapılan tartışma ve de çekleştirmesi beklenmelidir. ğerlendirmelerle yürütülmesi de halkın “gerçek sorunlar” karşısında bek Sahicilik ve saygınlık lediği “gerçek çözümlerin” etrafından Ülkede ve dünyada barış varsa indolaşmak, bu beklentileri günlük man sanlık için bir gelecekten söz etmek şet konularına indirgemektir. Son ola de mümkündür. Siyaset, toplumsal rak, bugünden yarına uzanan “hız ça ve küresel barışın kurulması, korunğında” çözüm bekleyen sorunlara iliş ması ve geliştirilmesi için elimizde kin siyaset önerilerinin geçmişin söy mevcut olan tek oyun alanıdır. Dolalemleri ve sözcüleri tarafından tanıdık yısıyla toplumun gönençli geleceğiformül ve kalıplar üzerinden geliştiril ni barış içinde güvence altına almak mesi bugün artık geçerliliğini kaybet için siyaset kurumunun, özellikle miş bir yaklaşımdır. Hele bu önermele de muhalefet kanadının seçenek yarin zaman zaman teknik düzeyde “pro ratma iradesini ve ikna gücünü yejeler demeti” olarak tarif edilmesi ikti niden kazanması ve ortaya koydudar iddiasını besleyen, geleceği yaka ğu alternatif politika seçeneklerini lamak açısından gereken kamusal gü olanca sahiciliği ve saygınlığı ile topven ortamına artı değer katan bir özel luma sunuyor olması esastır. DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgeli haberleri nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi’ne uyguladığı resmi ilan kısıtlamasını kınıyoruz. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ediyoruz. Haber alma özgürlüğümüz için C’in yanındayız. İSTANBUL ERKEK LİSESİ 1968 MEZUNLARINDAN BİR GRUP gazetesi ve Yunus Nadi üzerine OSMAN SELIM KOCAHANOĞLU ARAŞTIRMACI/YAZAR Cumhuriyet gazetesinde Yunus Nadi Ödülleri’nin 76. yılı nedeniyle bir duyuru yayımlandı. 2011 yılı Yunus Nadi Ödüllü biri olarak, bu kısa yazıyla biz de gazetenin kurucusu Yunus Nadi'yi anma ve vakıf başkanı Dr. Alev Coşkun’u kutlama bağlamında bu yazıyı kaleme alıyoruz... Lozan’ın kurtlar sofrasında Lord Curzon, İsmet Paşa’ya “Sizin rejiminizin adı nedir, başkentiniz neresidir?” diyor, o da susmak zorunda kalıyordu. Bunun cevabını Lozan imzalandıktan üç ay sonra Mustafa Kemal verecek, başkentimiz Ankara, rejimin adı da Cumhuriyet olacaktır... Cumhuriyet aynı zamanda bir gazetenin de adı olacaktır... Cumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1924’te Yunus Nadi tarafından kuruldu. Adını da Atatürk koydu. 97 yıldır yayınını sürdüren Cumhuriyet, aynı zamanda misyonuyla da üzerinde durulacak bir gazete. Yeni Gün’den Cumhuriyet’e Cumhuriyet aynı zamanda Atatürk, Cumhuriyet ideolojisi ve Yunus Nadi ile özdeş bir gazete. Bir okul işlevi görerek tezgâhında nice yazarlar yetiştirmiştir. Muğla/Fethiye doğumlu Yunus Nadi (18801945) Galatasaray ve Hukuk Mektebi’nde okurken genç yaşlarda gazeteciliğe başladı. Gençliğinde İttihat ve Terakki’ye girerek 1912 ve 1914’te iki dönem Meclisi Mebusan’a Aydın mebusu seçildi. Mondros Mütarekesi ardından kendi gazetesi olan Yeni Gün’ü çıkarmaya başladı (2 Eylül 1918). Son Osmanlı meclisinde (1919) Müdafaai Hukuk Grubu’ndan İzmir mebusuydu. Meclis, 16 Mart 1920’de basılınca aynı gün Yeni Gün gazetesi de kapatılmıştı. Yunus Nadi, Malta sürgününe uğrayanlar arasına katılmadı, ama İstanbul’da da hayat kalmamıştı. Mustafa Kemal, 19 Mart 1920 genelgesiyle Ankara’da bir meclis açılacağını duyurunca Ankara yolunu tutarak onun karargâhına yerleşti. Bundan böyle Halide Edib ile karargâhın basın danışmanı gibi çalışacaklardı. Refik Halid Karay ve Ali Kemal gibileri, Ankara’da toplananları “Sivas kuzuları, Ankara keçileri, Bolşevik tosunları” diye küçümsüyordu. Yunus Nadi, Yeni Gün gazetesini Ankara’ya taşıyarak (10 Ağustos 1920), Milli Mücadele’nin kalemşoru oldu. İkinci dönemden itibaren dört kere daha Muğla mebusu seçildi. TBMM komisyonlarında çalışarak Milli Mücadele’nin hem destekçisi hem ruhu oldu. Örneğin Cumhuriyetin ilanı ve hilafetin kaldırılmasında Teşkilatı Esasiye Komisyonu (Anayasa) başkanıydı. Cumhuriyetin ilanından sonra Yeni Gün’ü tekrar İstanbul’a taşıyarak (7 Mayıs 1924) kavgasını CUMHURİYET adıyla sürdürdü. Robespierre gibi 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış, 17 Kasım’da Vahdettin kaçmış, 18 Kasım’da Abdülmecit Efendi halife seçilmiştir. Muhalifler halifenin Ankara’ya getirilip biat edilmesini, devlet başkanı yetkisi verilmesini istiyordu. Mustafa Kemal, ilk ihtilalci tavrını 18 Kasım celsesinde medrese kafası için koydu: “Böyle giderse korkarım, bazı kafalar kesilecektir...” Yunus Nadi’nin devrim havariliği de işte bugünlerde kabardı. 26 Kasım 1922 tarihli Yeni Gün gazetesinde, “Yeni Bir Cidal Devri” yazısıyla, saltanatçı ve hilafetçileri “beş on kılıç artığı ve köhne saltanatın bakiyet’üs süyufu” diye niteliyor, şöyle devam ediyordu: “...Türk milleti kendi istiklalini kurtarmaya çalışırken düşmanların en alçağı halife ve sultan onlarla birleşmiştir. Hal böyleyken sultan ve padişah isteyen sefil ruhlar bulunacağını farz ettiren bazı emareler var. Ve biz biliriz ki onlar kendi kanlarında boğulacaktır...” Saltanatın kaldırıldığı 30 Ekim 1922 oturumunda yenilikçilerle saltanatçılar berabeCumhuriyet gazetesi, 7 Mayıs 1924’te Yunus Nadi tarafından kuruldu. Adını da Atatürk koydu. 97 yıldır yayınını sürdüren Cumhuriyet, aynı zamanda misyonuyla da üzerinde durulacak bir gazete. Cumhuriyet aynı zamanda Atatürk, Cumhuriyet ideolojisi ve Yunus Nadi ile özdeş bir gazete. Bir okul işlevi görerek tezgâhında nice yazarlar yetiştirmiştir. re kalmıştı ama Yunus Nadi, sanki Fransız İhtilali’nin Danton ve Robespierre’i gibiydi: “Fikirler uğruna kesilmiş kafaların isterseniz istatistiğini verebilirim” diyordu. Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey, Yeni Gün gazetesine paçavra derken Yunus Nadi de hilafetçi takıma sesleniyordu: “...Şer’ ile davamız vardır demek, şeriat isteriz demektir. Artık şer’ ile davamız yoktur. Ba’dema şeriatımız mahfuz, milli hayatımız ise mukaddestir...” Kopuş başlıyor 13 Ekim’de Ankara'nın başkent yapılması, kopuşun ilk simgesiydi, fakat devletin adı belirsizdi. Devleti Osmaniye mi olacak, başka bir isim mi verilecekti? O günlerde Mustafa Kemal’in üç yabancı konuğu olacaktı. Biri Winer Neue Freie Peresse gazetesi muhabiri Jozef Hans Lazar. İlk cumhuriyet kelimesini ona verdiği demeçte kullandı (27 Eylül 1923). Diğeri Amerikalı Isaac F. Marcosson’dur. O da Sarışın Paşa’yı “...Kan ve demirden yapılmış yenilmez bir insan, Doğu’nun Bismark’ı, yüz hatlarıyla demir maskeli yenilmez birine benziyor...” diye tanımlıyordu (20 Ekim 1923). Üçüncü ziyaretçi ünlü tarihçi Arnold Tonybee’dir. Ege taraflarını dolaşıp İstanbul'a gelmiş, Halide Edib kanalıyla randevu alınmıştı. Ankara'ya geldi. İlk defa karşılaştığı Sarışın Paşa’yı şöyle tanımlar: “... Leibniz’in açıklamalarına göre monadik bir beyne sahip birinin yanında olduğumu anlamıştım. Atatürk, belirli bir süreç içinde sadece tek bir düşüncenin peşinden giden bir yapıya sahipti. Türk insanının milli kurtuluşa ermek için imparatorluktan vazgeçip tüm enerjilerini, kenara bıraktıkları bahçelerine yöneltmesi gerektiğini fark etmişti...” ‘Yaşasın Cumhuriyet’ 1923 yılının ekim sonunda Ankara bir doğum sancısı içindeydi. Doğum normal mi yoksa arızalı mı olacak, doğan çocuğun adı ne olacaktı? Mustafa Kemal, 28 Ekim akşamı Çankaya’da topladığı arkadaşlarıyla noktayı koymuş, TBMM'de yarın Cumhuriyet ilan edilecekti. Medrese öğretisinin sandığı gibi o gün masada ne aslan sütü vardı ne iki “AYYAŞTAN” biri... İslam dünyasının ilk defa göreceği Cumhuriyet devrimi konuşulmuştu. Kanun teklifi önce CHF grubuna getirildi. İlk sözü İstanbul mebusu tarihçi Abdurrahman Şeref Bey aldı: “...Arkadaşlar, hükümet şekillerini saymaya hacet yoktur. Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Kime sorarsanız sorunuz, bu Cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama bu ad bazılarının hoşuna gelmezmiş, varsın gelmesin...” Bir çevirme taktiği ile baskına uğrayan hilafetçiler, Trikopis gibi Mustafa Kemal’e teslim olmuşlardı. Teklif öğleden sonra genel kurula gelince ilk sözü anayasa komisyonu reisi Yunus Nadi aldı: “.. Teşkilatı Esasiye Kanunumuz hâkimiyeti bilâkaydüşart millete vermiştir. Bunun adı Cumhuriyyet usulüdür. Hükümet şekli Cumhuriyet olunca TBMM reisi de reisicumhur olacaktır....” Ardından Türkocaklı Mehmet Emin Yurdakul söz aldı. Gür sakallı nurani yüzünden salona gür sesi yayılıyordu. “Şu aziz saatte ben Cumhuriyetin ruhu önünde tazimen kıyam ederek üç kere Yaşasın Cumhuriyet diye hükümetin taziz edilmesini temenni eylerim” dedi. Bu teklif üzerine üç kez ayakta Yaşasın Cumhuriyet diye bağırıldı. Öfke değil, reddediş Cumhuriyetin nabzı Ankara’da, 600 yılık feodal teokrasinin kalbi halen İstanbul’da atıyordu. Yabancı sermaye orada, ilim irfan matbuat orada, parapul, şanşöhret orada, Bizans entrikası da oradaydı. Velid Ebüzziya Tasviri Efkâr'da yazıyordu: “...Beyler bu mühim bir kararı bu meclisin almaya hakkı yoktur, üç beş şakşakçı, iki fırıldakçı, bir tane hilekâr Ankara’da toplanıp meclisi kandırmışlardı...” İttihatçı modernisti şu bizim Hüseyin Cahit de Tanin’de kükrüyordu: “...Bir idareye cumhuriyet demekle işler çözülmez, Latin Amerika diktatörlükleri de cumhuriyettir... Cumhuriyet alkışla yaşayamaz, cumhuriyet bir tılsım değildir, meclise bir afsun yapılmıştır.” (Bu Hüseyin Cahit, yıllar sonra CHP'ye kapılanacak, DP ve Menderes'le hegemonyası yüzünden 80 yaşında hapislere girecekti.) İstanbul mütegallibesinin bu kalemşorları için Yunus Nadi Bey gene kaleme sarıldı, İttihatçı Hüseyin Cahit’i “kapkara irtica hezeyanından gelen ve ‘Derviş Vahdeti’ ruhunu hortlatan adam” diye suçladı. Yazısında noktayı şöyle koyar: “...Sözümüz Hüseyin Cahit Bey’in ve halifenin hoşuna gitmemişse geri alınacak lafımız yoktur.” Yunus Nadi Bey'in Cumhuriyetin, kurucu devrimlerin ve tarihin kayıtlarına geçmiş bu öfkeli cümlesi bir reddiye olup halen sindirilebilmiş değildir...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear