26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 3 AĞUSTOS 2020 PAZARTESİ HABER Hakkında FETÖ soruşturması yürütülen Ecmel Ercan’ın, birimlere talimat verdiği ileri sürüldü Tartışılan isim bakanlıkta Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’nin geçen yıl Destek Hizmetleri Daire Başkanı olarak atadığı, Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) hakkında “belgede sahtecilikten” suç duyurusu bulunan Ecmel Ercan’ın meslek yaşamına ilişkin yeni bilgilere SENA ulaşıldı. 2019’un haziran YAŞAR ayında sessiz sedasız görevden alınan Ercan’ın, 15 Temmuz’dan sonra TMSF tarafından el konulan şirketin yönetim kurulunda olduğu ve şirketin Bank Asya hesap hareketleri bulunduğu tespit edildi. Ercan hakkındaki FETÖ soruşturmasının halen yürütüldüğü belirtildi. Görevden alınmasına karşın, Ercan’ın hâlâ resmi olmasa da Bakanlıkta bazı görevlerde bulunduğu, kendisine ait bir odasının olduğu ve alınan kararlarda etkili olduğu iddia edildi. Pakdemirli’nin, özel sektörden transfer ettiği Ecmel Ercan, geçen yıl da “usulsüz atama” ile tartışmalı olarak gündeme gelmişti. Ercan’ın, kamuda 5 yıl görev yapma şartını yeri Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli’nin geçen yıl Destek Hizmetleri Daire Başkanı olarak atadığı, Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) hakkında “belgede sahtecilikten” suç duyurusu bulunan Ecmel Ercan’ın, resmi görevinden alınmasına karşın kendisine ait bir odasının olduğu ve alınan kararlarda etkili olduğu iddia edildi. ne getirmemiş olmasının yanı sıra, Bakanlığa atanmadan önce çalıştığı şirketteki faaliyetleri nedeniyle SPK tarafından hakkında suç duyurusu bulunduğunu Cumhuriyet ortaya çıkarmıştı. Hakkındaki tartışmaların ardından geçen yılın haziran ayında resmi görevinden alınan Ercan’ın, görev geçmişine dair yeni bilgiler ortaya çıktı. Cumhuriyet’in ulaştığı bilgilere göre, Ercan’ın FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişiminden sonra TMSF tarafından el konulan Bakanlar Medya AŞ’nin yönetim kurulu üyesi ve yöneticisi olduğu tespit edildi. Savcılık, Ercan’ın, şirketin yönetimine giriş tarihinin, “2015 yılı sonrasında olduğunun” uyarısını yaptı. Ercan’ın, 17/25 Aralık’tan sonra şirketle aktif bağının olması ve şirketin de Bank Asya hesap hareketlerinin aktif olması dikkat çekti. Ecmel Ercan hakkındaki “FETÖ dos yasında”, bir ihbarcının Ercan ile ilgili 2 Mayıs 2019’da verdiği ifadelerine 222 milyonluk IHALE Ercan’ın daire başkanlığı döneminde Bakanlıktaki yüksek bütçeli birçok ihaleyi yasaya aykırı biçimde, rekabet olmaksızın “pazarlık usulü” yaptığı, Sayıştay denetçilerinin toplamda 222 milyon TL’lik ihalenin pazarlık usulüyle yapılması konusunda Bakanlığı uyardığını Cumhuriyet gündeme taşımıştı. de ulaşıldı. İhbarcı, “Tarım ve Orman Bakanlığı’nda görevli Daire Başkanı Ecmel Ercan’ı ‘FETÖ mensubu’ olarak düşündüğünü” iddia etti. İhbarcı, FETÖ’cü olduğunu düşündüğü Y.Ç’nin yaptığı telefon görüşmesinde, “Normalde ABD’den bizim hocalarımız geliyordu şimdi gelemiyorlar. Üzülmeyin şu an yollar kapalı. Seçimlere hazırlanıyoruz ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı devirip gümbür gümbür geleceğiz” sözlerini sarf ettiğini ve konuşmalar esnasında Ercan’ın da bu ortamda bulunduğunu ileri sürdü. Bakanlıkta hâlâ aktif Hakkındaki FETÖ soruşturması devam eden Ercan’ın resmi görevlerinden alınmasına karşın, bakanlıkta aktif olarak görev yaptığı, kapısında adı bulunmayan bir makam odasının olduğu, resmi danışmanlığı olmamasına karşın birimlere talimat verdiği iddia edildi. Ercan’ın, zaman zaman Bakan Pakdemirli ile görüşmelere katıldığı ve Pakdemirli’nin imza yetkisini taşıyacak kadar yakınında olduğu ileri sürüldü. l ANKARA Çalışan sayısı 50’nin altında olan işletmelerde hekim ve uzman çalıştırma zorunluluğu ertelendi 9 milyon işçi risk altında SİBEL BAHÇETEPE İş kazalarında Avrupa’da birinci, dünyada, üçüncü sırada olan Türkiye’de işçilerin yüzde 80’inden fazlası, 50 çalışanın altında olan işletmelerde görev alıyor. Çalışan sayısı 50’nin altında olan az tehlikeli işletmelerde, işyeri hekimi, sağlık personeli ve iş güvenliği uzmanı çalıştırma yükümlülüğünün, salgın gerekçesiyle 31 Aralık 2023 tarihine ertelenmesi 9 milyon çalışanı sağlık ve yaşam güvencesinden mahrum bıraktı. Türkiye’de yaşanan iş kazalarının büyük bir kısmı 50’nin altında istihdam sağlayan işletmelerde meydana geliyor. ‘İş kazaları tesadüf değil’ Çalışan sayısı 50’nin altında olan işletmelerde sağlık ve yaşam güvencesine yardımcı olacak işye ri hekimi ve uzman çalıştırma yükümlülüğünün geçen tem muz ayında yürürlüğe girme si gerekiyordu ancak iktidar salgını gerekçe göstererek yü kümlülüğü 31 Aralık 2023 ta rihine erteledi. Aile Hekimliği Çalışanları Sendikası (AHE SEN) Başkanı Dr. Gürsel Özer, işyeri hekimi ve uzman çalış tırma zorunluluğuna “çalışan sayısı” sınırı konulamayaca ğını belirterek “İşyerini gör meden, işin, çalışan sağlığı na etkisinin tespiti mümkün değildir. Tablo maalesef Tür Gürsel Özer kiye’deki yüksek iş kazaları oranının tesadüf olmadığını gösteriyor” dedi. Bir iş letmede işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanının ol mamasının işçi sağlığını yok saymak anlamına gel diğini vurgulayan Dr. Özer, işe giriş raporunun, işçi nin çalışma koşullarının gözlemlenmesi ve işi yap maya uygun olup olmadığının değerlendirmesi ama cıyla yapıldığını anlattı. Özer, “İşin insan sağlığı na etkilerini ortaya koyacak ileri tetkik ve tedavileri yapmayan hiçbir raporlama amacına uygun olamaz. Bu konu yasada son derece açıktır, çalışan sayısına ve tehlike sınıfına bakılmaksızın tüm işyerlerinde işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı olmalıdır. Bu nun istisnası olamaz” diye konuştu. ‘Hesapta yanlışlık var’ Türk Tabipleri Birliği (TTB) İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Kolu’ndan yapılan açıklamada ise yükümlülüğün ertelenmesine tepki gösterildi. Açıklamada, “Covid19 pandemisi konusunda başarı hikâyeleri yazmaya çalışan iktidar, işçiler söz konusu olduğunda, pandemi ile 2024 yılına kadar baş edemeyeceğini de ilan etmiş oldu” denildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan 1 milyon 144 bin 499 işyeri bulunuyor. 4 milyon 737 bin 881 çalışan istihdam edilmektedir. 4.5 milyon civarında da kamu çalışanını eklersek toplamda 9 milyonun üzerinde çalışanın işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerinden yararlanması önleniyor. Komisyona sunulan teklifte gerekçe olarak, pandemi nedeniyle işyeri hekimleri ve iş güvenliği uzmanlarının sertifika sınavlarının ertelenmesi gösterildi. Ama hesapta bir yanlışlık vardı. 2009 tarihi itibarıyla sadece TTB’nin, önce kendi bilim kurullarıyla, daha sonra 19 üniversite ile birlikte eğiterek sertifika verdiği işyeri hekimi sayısı 30 binin üzerindeydi. Aynı şekilde TMMOB, on binlerce iş güvenliği mühendisini eğiterek sertifikalandırmıştı. 2009’dan bu yana da özel dershaneler işyeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı yetiştiriyor. Şu anda Bakanlığın İSGKATİP programına kayıtlı, 30 binin üzerinde aktif işyeri hekimi, 70 binin üzerinde de aktif İş Güvenliği uzmanı bulunmaktadır. Esas gerekçe, işveren ve işveren vekillerinin hazırlığı tamamlamaması. Bu durum, ertelemedeki esas düşünceyi de açığa çıkarmaktadır. AKP hükümeti, 9 milyon çalışanın sağlığını ve güvenliğini düşünmemektedir.” Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcılığını yaptığı KADEM, 16 maddelik açıklama yaparak İstanbul Sözleşmesi’ne destek verdi. Açıklamada “Ci nayetler gerçekten arttıysa burada bakılması gereken pek çok değişkenli sosyolojik ve psikolojik toplumsal süreçlerdir” denildi. MYK TOPLANTISINDA ERDOĞAN’A RAPOR SUNULDU AKP’de sözleşme ayrılığı AKP Genel Başkan vekili Numan Kurtulmuş’un, İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin tartışma yaratan, “Nasıl getirdiysek öyle götürürüz” sözleri, AKP’yi ikiye böldü. Kulislerde konuşulanlara göre, AKP’li bazı kadın kurmaylar sözleşmeye sahip çıkarken, bazı kurmaylar ise “sözleşmenin aile değerlerine aykırı olduğunu” savundu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcılığını yaptığı Kadın ve Demokrasi Derneği’nden (KADEM), İstanbul Sözleşmesi’ne destek veren açıklama yapıldı. AKP’li Kurtulmuş’un, bir televizyon programındaki sözleriyle başlayan tartışma, AKP kadrolarını da ikiye böldü. Kadın milletvekilleri, AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu’nda (MKYK) konuyu gündeme getirdi. MKYK’nin kadın üyeleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “bazı muhafazakâr STK temsilcilerinin, sözleşmeyi savunan kadın derneklerini hedef aldığını” anlattı. Sözleşmeye ilişkin yanlış algı oluşturulduğunu belirten kadın üyeler, metnin açık olduğunu ve uygulamadan kaynaklanan sorunların sözleşmeye mal edildiğini Erdoğan’a iletti. Erdoğan ise, konunun detaylıca incelenmesini talep etti. Yapılan son MYK toplantısında ise Erdoğan’a “boşanma raporu” sunuldu. Rakamlara göre, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği 2014’te 202 bin 17 boşanma davası açılırken, 2019’da sayı 248 bin 640’a çıktı. Raporun incelenmesinin sonucunda, MYK üyeleri arasında yine iki farklı görüş dile getirildi. Bazı kurmaylar, sözleşmenin kadının kendini savunmasına imkân sağladığına ve bunun olumlu gelişme olduğuna dikkat çekerken, bazı kurmaylar ise sözleşmenin boşanmaları artırdığını ve “aile değerleri” ile çatıştığını savundu. Ayrıca, kadın kurmaylar, sözleşmeden imzanın çekilmesinin kadın dernekleriyle doğrudan karşı karşıya gelmeye neden olacağının da üzerinde durdu. Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’ın, köşe yazısında sözleşmeye destek veren AKP’li kadınları hedef alması üzerine, AKP Genel Sekreteri Fatih Şahin, tepki göstererek bir açıklama yayımladı. Şahin, “Tüm kadınların haklarını korumak için çalışmalarımızı sürdürmek görevimiz. Ayrıca AK Partili kadınlara dönük asla kabul etmeyeceğimiz açıklama ve nitelemelerle de mücadelemiz sürecektir. Bunu temin için yargısal sü reçlerin takipçisi olmak her zaman öncelikli görevimizdir” ifadelerini kullandı. KADEM’den destek Erdoğan’ın kızı Sümeyye Erdoğan’ın başkan yardımcılığını yaptığı KADEM ise, önceki gün yaptığı açıklama ile, İstanbul Sözleşmesi’ne destek verdi. KADEM’den yapılan 16 maddelik açıklamada, “İstanbul Sözleşmesi ve kadın cinayetlerinin artması arasında doğrusal hiçbir bağlantı yok iken, kadın cinayetlerini önlemek üzere getirilmiş bir düzenlemenin günah keçisi ilan edilmesini anlamak pek mümkün gözükmemektedir. Cinayetler gerçekten arttıysa burada bakılması gereken pek çok değişkenli sosyolojik ve psikolojik toplumsal süreçlerdir. Burada Sözleşmenin bu kadar hedefe konması asıl sebeplerin görmezden gelinmesi anlamına da geliyor” denildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, geçen 25 Kasım’da, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nde yaptığı konuşmada, İstanbul Sözleşmesi’ne göre hazırlanan 6284 sayılı Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Yasası’nı övmüştü. l ANKARA/Cumhuriyet SALGIN ZAMMI YURTTAŞA YÜKLENDI HAZAL OCAK Koronavirüs salgınının yarattığı ekonomik sorunlar nedeniyle etkilenen ‘havacılık sektörü’ faturayı yurttaşa kesti. Yurtiçi aktarmasız ekonomi sınıfı biletlerde 450 liralık tavan fiyat bu süreçte sessiz sedasız delindi. CHP Zonguldak Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, TBMM’ye 29 Mayıs’ta verdiği önergede, salgın nedeniyle havayolu taşımacılığının ciddi bir var olma savaşının içine girdiğini, ilgili bakanlıkların havacılık sektörü için planlanan bir mali destek programının olup olmadığını sordu. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı 1 Temmuz’da Yavuzyılmaz’a yanıt verdi. Yanıtta bilet fiyatlarına ilişkin şu bilgiler paylaşıldı: “Bilet fiyatları serbest piyasa koşulları çerçevesinde uçuş sayısı, uçuş mesafesi, yakıt tüketimi, yolcu talebi vb. faktörlerin birleşimi sonucunda havayolu işletmelerince belirlenmektedir. Halen yurtiçi aktarmasız ekonomi sınıfı biletler için 2019 yılında belirlenmiş olan 450 TL’lik tavan fiyat geçerliliğini korumaktadır” denildi. Ancak yanıttan yaklaşık 15 gün sonra bilet fiyatlarına bakıldığında aktarmasız uçuşlarda 450 TL’lik tavan sınırının sessiz sedasız delindiği görüldü. Örneğin 14 Temmuz tarihli tek yön Bod rum Ankara uçuşlarında bilet fiyatlarının 494.99 TL’ye ulaştığı görüldü. 8 9 Ağustos tarihli tek yön Ankara Bodrum, İstanbul Bodrum uçuşlarında da bilet fiyatları yaklaşık 500 TL’ye kadar çıkıyor. Yavuzyılmaz, daha önce tavan fiyatlarının “delinip delinmediğini” sorduğunu ancak bakanlığın “tavan fiyatların delinmesinin söz konusu olmadığı” yönünde yanıt aldığını belirtti. Yavuzyılmaz, “Oysa bugün gördüğümüz gibi devletin kendi havayolu şirketleri dahil olmak üzere birçok firma tavan fiyatları delmekte, bakanlık sessiz kalmaktadır. Havayolu şirketlerinin yükü vatandaşın omuzlarına sessiz sedasız yüklenmiştir” dedi. Uğur Celasun’u yazmak... Uğur Celasun’u yazmak, ülkenin geleceği için yazmaktır. Örgütlü mücadelenin ne olduğunu anlamak için yazmaktır. Demokrasinin ne olduğunu bilmek için yazmaktır. Uğur Celasun. Bizim mücadele tarihimizin sembol öncülerinden. Ben onu Türk Tabipleri Birliği içinde tanıdım. Ankara Tabip Odası’nın temsilcileriydi. Uğur Celasun, Ragıp Çam, Haluk Özbay. Türk Tabipleri Birliği yeni bir döneme giriyordu. Göreve geldiğimiz 1965 yılından beri birliğin görevlerini yeniden tanımlıyorduk. Birinci ilke: Hekim hakları halk sağlığının içindeydi. İkinci ilke: Halk sağlığı demokratik özgürlüklerle sağlanabilirdi. Üçüncü ilke: Can güvenliği ve insan sağlığı, insan haklarının en başında yer alıyordu. Bu görev tanımları ile Türk Tabipleri Birliği yeni haklar, yeni yetkiler istiyor, halk sağlığı mücadelesini üstleniyordu. Siyasal iktidarı rahatsız eden de buydu. Her büyük kongrede Sağlık Bakanlığı üst düzey görevlileri gelir, aleyhimizde kulis yapar ve hep kaybederlerdi. Tam bu dönemde tabip odalarında yaşanan hareketlenme, yeni bir toplumcu gücü Türk Tabipleri Birliği’ne taşıdı. Ankara’dan Uğur Celasun ve arkadaşları, İzmir’den Ataman Tangör, Oya Tangör, İrfan Asil, Perihan Asil, Ali Ağzıtemiz ve arkadaşları, İstanbul’da Üstün Korugan, Özdemir İlter, Coşkun Özdemir, Gençay Gürsoy ve arkadaşları. Merkez Konseyi’nde Erdal Atabek, Esat Eşkazan, Şükrü Güner ve arkadaşlarımız görevdeydik. Şükrü Güner’e ayrı bir yer vermek isterim. Bu dürüst ve çalışkan arkadaşımız birlik çalışmalarının koordinasyonunda büyük bir hizmet vermiştir. Bütün ülkede Türk Tabipleri Birliği güçlü bir dinamizmle halk sağlığının savunucusu olmuştu. Bursa’da Prof. Dr. Rahmi Dirican, Eskişehir’de Dr. Mete Tan, Antalya’da, Adana’da, Diyarbakır’da, Trabzon’da Samsun’da, Sivas’ta, Erzurum’da tabip odaları büyük bir etkinlik içine girmişti. Toplum sağlığını savunmak, ülkede demokratik özgürlüklerin içinde, insan hakları mücadelesinin içinde yer alan bir görevdi. Uğur Celasun’u bu geniş mücadelenin içinde her zaman güvenilir, her zaman doğruların yanında, aklıyla heyecanını buluşturmuş liderlerden birisi olarak tanıdım. O dönemdeki bütün mücadele arkadaşlarımı çok severim. Bizim hayatımızın anlamı budur. Hayatın anlamı nedir? Şimdi, insanlar kendilerine soruyor: Hayatın anlamı nedir? Yanıt vermekte zorlanıyorlar: Acaba hayatın anlamı başarıları mıdır? Öyleyse başarı nedir? Aldıkları evler midir? Sahip oldukları arabalar mıdır? Yoksa aileleri midir? Çocukları mıdır? Bizim bu soruya yanıtımız açıktır: Bizim hayatımızın anlamı, insanlık için, toplum için verdiğimiz mücadeledir. Bizim hayatımızın anlamı, bütün insanlık tarihinin bize verdiği sorumluluğun bilincinde olmaktır. Bizim hayatımızın anlamı, haksız bir güce asla teslim olmamak, sonuna kadar mücadele etmektir. Uğur Celasun dostumun hayatı işte bu sorunun yanıtıdır: Öğrenciliğinde Hacettepe Fikir Kulübü yöneticiliği. Hacettepe Toplum Sağlığı Uzmanlığı. Prof. Dr. Nusret Fişek’in yetiştirdiği değerlerden biri. Örgütçülüğüne Ankara Tabip Odası’nda devam ediyor. Her zaman bizim en dirençli halkamızda. Sonrasında politikaya girerek ideallerine yeni bir alanda devam etmesi. Sol siyasal kurumlardaki görevleri. Daha sonrasında yazarlık. BirGün ve Yurt gazetelerinde yayımlanan yazıları. Her zaman içtenlikli, her zaman insanlara ulaşan yazıları. İnsan nedir? İnsanlık nedir ki? İşte, insan budur, insanlık budur. İnsan sorumluluktur. İnsanlık yaşamaktan vazgeçmemektir. İnsan paylaşmaktır. İnsanlık, yapıcılıktan bıkmamaktır. Bu yazı, elbette bir dosta veda yazısı değildir. Bu yazı, devam edecek bir sürecin belgesi olarak yazıldı. Geçmişi anmak için değil, geleceği görmek için yazıldı. Umarım böyle de anlaşılır. (Adını anamadığım dostlarım bağışlasın. Onları asla unutamam.) Şarkılarımız dilden dile gezecekse... Ölüme inanmadığımı söylemeliyim. Bizim ölüm dediğimiz, bir değişimdir. Fiziksel varlığımız ölümlüdür ama hayat ölümsüzdür. Yaşamlarına anlam katanlar ölümsüzdür. Che Guevara’nın sözleridir: “Eğer, şarkılarımız dilden dile gezecekse, silahlarımız elden ele geçecekse, ölüm hoş geldi, sefa geldi...”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear