25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1129 TEMMUZ 2020 ÇARŞAMBA HABER ! Kadın hem şair hem itaatsiz olunca zulüm Kusurabakma Beethoven KADINLARIN OKUMAYA CESARET ETTIKLERI IÇIN HÂLÂ KAFALARINDAN VURULDUKLARI DÜNYADA KADIN VE ITAATSIZ OLMANIN BEDELI AĞIR ÖDENIYOR NURDURAN DUMAN “Ah, ah, çok pişman olacaksın bu sözü söylediğine! / Kitabımı geri ver ve öpücüğümü al yerine. / Dostum muydu duyduğum, düşmanım mı, / “Ne kalın kitap küçük bir kafa için böyle!” / Gel, sana şimdi en yeni şapkamı göstereyim, / Dudak büzüp süslenişimi izleyebilirsin hem de! / Ah, her şeye rağmen, devam edeceğim seni sevmeye. / Bir daha asla düşündüğümü söylemeyeceğim sana. / Tatlı ve düzenbaz olacağım, nazik ve kurnaz; / Beni okurken yakalayamayacaksın bir daha: / Örnek bir eş olarak anılacağım; / Ve bir gün kapıyı çalıp ittiğinde; / Tam gününde, ne çok fırtınalı ne de çok güneşli / Gitmiş olacağım, o zaman ıslıkla çağırabilirsin beni.” Slyvia Plath, Anne Sexton gibi şairlerin de etkilenmiş olduğu Amerikan şair Edna St. Vincent Millay’in (1892– 1950) 1900’lerin başında yazdığı bu şiiri 2007’de kıymetli Cevat Çapan’ın Cumhuriyet Kitap’taki köşesi Şiir Atlası’nda yayımlamıştım. Aradan onca zaman geçmiş, değişen bir şey var mı diyerek. Ya 2007’den bu yana değişen bir şey var mı? 25 Temmuz’da katıldığım “İtaatsiz Kadınlar: Bugün Feminist Şiir” adlı uluslararası çevrimiçi açıkoturumun küratörü Hindistanlı Somrita Urni Ganguly’nin oturumun amacına ilişkin söyledikleriyle yüzyıl önce yazılmış bu şiirdeki örtüşen derde, özellikle de bire bir bazı sözcüklere bakılırsa... yine yok. Ganguly “Kadınların okumaya cesaret ettikleri için hâlâ kafalarından vurulduğu bir dünyada yaşıyoruz. Kadınlar bedenleri, arzuları, yaşamları hakkında yazmayı seçtikleri için hâlâ zulüm görüyorlar. Bu açıkoturumda Türk şair Nurduran Duman, İngiliz Tiffany Atkinson, Galli Natalie Ann Holborow ve Amerikan Eleni Sikelianos ile özünde hâlâ ataerkil olan bir endüstride ve toplumda kadın olmak hakkında ve itaatsizlikleri adına kadınların ne kadar bedel ödemesi gerektiğini konuşacak” demişti oturum çağrısında. Öyle de oldu. Meseleler ortak Oturuma katılan Asya, Avrasya, Avrupa, Amerika gibi gezegenin dört ayrı bölgesinden, izlenimlerini, görüşlerini aktaran şair kadınların meseleleri neredeyse ortaktı. Eleni Sikelianos, bir kadın, bir zamanlar da bir kız çocuğu olarak her hareketinde bir tür itaatsizlik hissettiğini vurguladı. 1960, 1970’lere denk gelen çocukluğunda, önemli ya da havalı ya da akıllı olan her şeyin erkekler tarafından yapıldığından, kadın rol modellerinin nere deyse hiç olmadığından, bir pilot ya da asker ya da bir ülkenin başbakanı olmak istiyorsan, erkek olmalısın diye düşünerek büyüdüğünden söz etti. Erkek olursa istediği her şeyi seçme özgürlüğü vardı. Şimdi kendisi de kız çocuğu annesi olan Eleni “dünyanın en eski cumhuriyeti Amerika Birleşik Devletleri henüz bir kadın başkan seçmedi” diyerek de bu konudaki beklentisini dile getirdi. Tiffany Atkinson’e göre sahsımın da düşündüğü gibi yazmanın kendisi zaten itaatsiz bir eylem. Tiffany’nin anlattığı bir anekdot ise kadın yazarların endüstrideki durumuna ilişkin sorulara zihin açıyor. Bir erkek arkadaşının evine gittiğinde kitaplıkta sadece erkek yazarların olduğunu görmüş. “Belki de bilinçsizce bir karar” diyor. Yine de bu anlayışlı tavır havada uçuşan sorularını adil bir yere kondurmuyor: “Kimler kadın yazar yayımlıyor? Onları kim okuyor? Kadın olarak yayımlanmak yeterli mi? Onların okunmasını sağlamak gerekli değil mi?” Böylece sözcükler yitip gitmez... Ürünlerinden çok makyajının, saçının, giysisinin konuşulmasından rahatsız olduğunu belirten Natalie Ann Holborow, verilmiş etiketlerden kurtulmaya çalışmamız ya da kadın şairleri tanımlayan yeni etiketlere sahip Sapphoo Seçim, güçlendirme, ırk ve cinsiyet, annelik ve dayanışma ağları arasındaki ilişkiyi tartıştığımız oturumda tarihteki itaatsiz kadınlardan da söz ettik. Sappho, Norwichli Julian Ana, Sylvia Plath, Anne Sexton, Gwendolyn Brooks, Muriel Ruckeyser, Alice Notley, oturum sırasında yukarıdaki şiirini okuduğum Edna St. Vincent Millay gibi. olmamız gerektiğini vurguladı. Örneğin “itirafçı şair” diye etiketlenenlerin hep kadınlar olduğunu, erkeklerin böyle etiketlerle uğraşması gerekmediğini ekleyerek. Ki itirafçı şiir Anne Sexton gibi örnekleriyle şiir sanatının önemli, saygın bir alanıdır. İtaaitsiz kadınlar Ayrıca seçim, güçlendirme, ırk ve cinsiyet, annelik ve dayanışma ağları arasındaki ilişkiyi tartıştığımız oturumda tarihteki itaatsiz kadınlardan da söz ettik. Sappho, Norwichli Julian Ana, Sylvia Plath, Anne Sexton, Gwendolyn Brooks, Muriel Ruckeyser, Alice Notley, oturum sırasında yukarıdaki şiirini okuduğum Edna St. Vincent Millay gibi. Şair Nigâr, Gülten Akın, Ressam Mihri’ye de topraklarımızdan selamımızı, teşekkürümüzü sundum. Oturum sırasında Eleni'nin, yalnız bir anne olarak 1940, 1950’lerde hayatını dans ederek nasıl kazandığını anlattığı büyükannesi hakkındaki şiir çok dikkat çekiciydi. Tiffany’nin okuduğu şiirlerden biri ise bizi taciz eden erkeklerin oldukça kibar adamlar olduğuna ilişkindi. Natalie’nin şiiri ise Kalküta’nın sokaklarında gördüğü dilenci kadınla yanındaki bebeğine ilişkindi. Ben de “gök yerleşmiş göle” ile “yeti” şiirlerimle “in Nurduran Duman san artı biridir dünyanın” demeye çalıştım. İnsan olduğumuzda kadın da adam da olabiliriz, hatta o zaman artı bir sayılabiliriz çünkü. 17 ülke 100 konuk Böylece Hindistan, Türkiye, ABD, BAE, İngiltere, Galler, Avustralya, Bangladeş, Pakistan dahil 17 ülkeden şair, akademisyen, müzisyen ve sanatçıdan oluşan yaklaşık 100 konuk çevrimiçi etkinliklerle, bu yıl ilki düzenlenen Glass House Festivali’nde (2326 Temmuz) buluşmuş olduk. Bangalore (Hindistan) merkezli olan uluslararası çevrimiçi festival, 1999'dan beri sanat ve sanatçılar için çalışan ArtMuseum Trust tarafından düzenleniyor. Yumna Hari Singh Jawa’nın festival direktörü olduğu buluşma, bu yıl Rochelle Potkar, Somrita Urni Ganguly, Prateeti Punja Ballal, Aditi Angiras, Chandramohan S. gibi alanında uzman küratörlerle desteklendi. Man Booker, Padmashree, Sahitya Akademi Ödülü gibi birçok uluslararası ödüle sahip isimlerin bir araya geldiği buluşmada açıkoturumlar, şiir filmi gösterimleri, şiir okumaları, müzik başarımları, yüksek ses gelişine şiir (spoken word poetry) gösterileri yer aldı. ArtMantram Trust'ın kurucusu Jija Harisingh festivale ilişkin şunları söyledi. “Şiir, edebiyat, müzik dünyasındaki en etkili seslerden bazılarını bir araya getirmeye karar verdik. Bu mücadeleci sanatçıların mücadelelerine ilişkin için farkındalık yaratmak ve destek toplamak için. Görünen o ki, çağrımız yüreklerine çarptı ve katılan şairlerden aldığımız yanıtlar çok etkileyici oldu.” 77. Venedik Film Festivali’nin yarışma jürilerinde yer alacak isimler açıklandı 77. Venedik Film Festivali için hazırlıkların hız kazanmasıyla birlikte, bu Hogg, Goodnight Mommy ve The Lodge gibi beğeni kazanan korku filmlerinin yönet yılki festival hakkında merak edilen de meni Veronika Franz, Fransalı taylar da belli olmaya başladı. Yarın oyuncu Ludivine Sagnier ve bu yılın Resmi Seçki’sini açıklayacak İtalyalı yazar Nicola Lagi olan Venedik Film Festivali yönetimi, oia yer alacak. Resmi Seçki’yi açıklamadan önce ya Horizons bölümünün rışma bölümlerinde yer alan filmleri jüri başkanı usta yö değerlendirecek jüri üyelerini açıkladı. netmen Claire Denis Cate Blanchett’ın başkanlık edeceği Ana Yarışma jürisinde; Phoenix ve Tran Christian Petzold sit gibi filmlere imza atan Christian Petzold, Cate Blanchett olacak. Jüride Denis’ye Oskar Alegria, Francesca Comencini, Katri Rumen Yeni Dalga Sineması’nın önemli isimle el Schory ve Christine Vac rinden Cristi Puiu, The Souvenir ile geçen yılın en hon eşlik edecek. 77. Venedik Film Festiva beğenilen filmlerinden birine imza atan Joanna li 212 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek. Perge’de 1700 yıllık kadın heykeli bulundu Kültür ve Turizm Bakanlığı Kazılar Dairesi Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Sedef Çokay Kepçe başkanlığında yürütülen Perge antik kenti’ndeki ka zılarda, Helenistik kuleler önünde 2020 yılının ilk heykelinin bulunduğu belirtildi. Açıklamada, MS 3. yüzyıla ait, giyimli kadın heykelinin, konservasyon çalışmalarının ardından Antalya Müzesi’nde sergileneceği kaydedildi. Bugünlerde ne çok şey için üzülüyoruz: Memleketteki aydınların suskunluğu ve şaşkınlığı bir tarafta, Covid19 ile değişen yaşam biçimimiz diğer tarafta! Herkes her konudaki alışkanlığından ödün vermek zorunda kalıyor. Sanat dünyası sanal ortama taşındı. Mesafeli oturma düzeniyle birkaç açık hava konseri dışında etkinlik yapılamıyor. Festivaller ve nice kurum kış programını bile hazırlayamıyor. Oysa yıl boyunca bütün çağların en büyük bestecisi Beethoven’ın 250. yaşı için nice program düzenlenmişti. Ben de kendisine bir özür mektubu hazırladım: “Sevgili Beethoven, mutsuz bir ev ortamında doğup büyümüşsün. Alkolik baba, zayıf bir anne, sorunlu kardeşler! Hep bir arşidük ya da prensin himayesinde yaşamış, onların adına eserler adamışsın. Aşkların da hep hüsranla sonuçlanmış: Ya bir öğrencin ya bir arkadaşının karısı olan bu hanımları hiçbir zaman açıklamamışsın. Üstelik hayatının en büyük zorluğu senin gibi olağanüstü bir müzisyenin duyma yetisini yitirmesi ve kocaman borulara muhtaç olması! Tam piyano dersleriyle ve konserlerle maddi durumunu biraz düzelttiğinde sağırlığın ortaya çıkmış. Öğrencileri duyamadığın için dersler kesilmiş, sahnede orkestrayla buluşamadığın için solist olarak da yaşamını kazanma olanağın kalmamış. Bestelerini de ancak içkulak zenginliğiyle yapmışsın. Senin yetiştiğin günlerde sanatçı bir önceki dönem gibi toplumun hizmetlisi değil, yapıtlarındaki derin anlatımla toplumun sesini haykıran bir kahraman olmuştu. Kendinden önceki Aydınlanma akımının değerleriyle beslenmiştin, ama sendeki deha Romantizme, hatta 21. yüzyılın PostModernizmine bile yol gösterdi. Müzik tarihinde HaydnMozart’ın Klasik Dönem’ini bir sonraki Romantik Dönem’e (18. yüzyılı 19. yüzyıla) bağlayan bir deha olarak tanımlandın. Gençlik günlerinde yağ kandilinden gaz lambasına, at arabasından buharlı lokomotife geçilmiş; Fransız Devrimi’yle toplumsal değerler sarsılmıştı. Sanatçılar ise kendi iç dünyalarına kapanmış, besteci, icracı ve dinleyici arasında uçurumlar oluşmuştu. Sen de yapıtlarının o gün değil, ama elbet bir gün anlaşılacağına inanmıştın. Dokuz senfoninden her biri kendine özgü bir karakteristik taşır. Schiller’in dizeleriyle bezenmiş korolu 9. Senfonin, çağlar boyunca kardeşliğe çağrının simgesi olacaktı. Pastoral Senfonin, doğayı betimleme sanatıyla ‘senfonik şiir’in öncüsü olmuştu. Fidelio, tek operandı. Keman Konçerton da tekti. Kuvartetlerin arasında zorluğu nedeniyle bugün bile icra edilmesi hadise olanlar var. 2020 yılındaki 250. doğum yıldönümün için bütün dünya senin yapıtlarını baştan kayıtlara almaya, senin için nice konser, konferans, yayın yapmaya, sana anlı şanlı bir doğum yıldönümü armağan etmeye hazırlanmıştı. Yalnız kendi yaşadığın yıllarla değil, ‘Beethoven Çağı’ olarak bilinen 17901830 arasındaki bestecilerle birlikte gündeme gelecektin. Bu konferanslar belki de bugüne dek bilmediğimiz yönlerini bile ortaya çıkaracaktı. Kaç yıldır müzikologlar, müzik okulları, orkestralar, şefler, solistler ve turist şirketleri bu kutlamaya hazırlık için el ele vermişlerdi. Senin doğduğun, yaşadığın kasabalar, gittiğin kentler bu etkinliklerle ihya olacaktı. 12 Aralık 1770’te dünyaya geldiğin Almanya’nın Bonn kentinde yıl boyunca çeşitli etkinlik hazırlanmıştı. En ünlü şefler, solistler ve orkestralar Bonn’un sahnelerinde yer alacaktı. Ayrıca, dünyanın bütün sanat merkezleri bu kutlamalara kucak açmıştı. Belki senin müziğini hiç dinlememiş insanlar bile senin için CD basıp, konserler düzenleyip, törenler yaparak, senin üstünden para kazanacaktı. Sevgili Beethoven, ne yazık ki senin yaşam boyu bahtsızlığın bu kutlamalara da damgasını vurdu. Şimdi planlandığı gibi canlı değil, cansız konserler yapılacak: Orkestra sanatçıları sanal dinleyiciye hitap edecek ve sosyal mesafeyi koruyarak çalacaklar. Koronavirüs hiçbir konsere, hiçbir toplu törene izin vermiyor. Covid19 yalnız insanları değil, hayalleri de söndürüyor. Bu gidişle biz de birkaç yıl daha bekleyip hastalığı savarsak, senin 255. yıldönümüne ancak hazır oluruz. Şimdilik kusura bakma.” Kuşadası’nda şiirli gece... ANKARA’DA BU KISA FILMLER YARIŞACAK Kuşadası Belediyesi ile Kuşadası Altın Güvercin Kültür Sanat ve Tanıtım Vakfı’nın (KUSAV) işbirliğinde düzenlenen “Ay Işığı Sohbetleri ve Müzik” programının konuğu gazetemiz yazarlarından şair Ataol Behramoğlu oldu. Usta şair Behramoğlu’nun şiirlerine ses sanatçısı Mehtap Meral de şarkılarıyla eşlik etti. Tarihi Öküz Mehmet Paşa Kervansarayı’nın ev sahipliğinde düzenlenen etkinliğe KUSAV Başkanı Levent Köylü ile birlikte çok sayıda davetli katıldı. Kuşadası Belediyesi’nin sosyal medya hesabından da canlı yayımlanan etkinlikte koronavirüs pandemisi dolayısıyla önlemler alındı. Meral’in sesiyle katkı sunduğu gecede Behramoğlu, “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var”, “Aşk İki Kişiliktir”, “Ben Ölürsem Akşamüstü Ölürüm”, “Bu Aşk Burada Biter”, “Sevgilimsin” gibi şiirlerini katılımcılar için okudu. Çeviri, edebiyat ve kültür üzerine yazıları, antoloji ve tiyatro çalışmalarıyla da Türkiye’nin sanat hayatına önemli katkıda bulunan Behramoğlu’na program sonunda, KUSAV Başkanı Levent Köylü tarafından plaket verildi. Gecenin sonunda Behramoğlu hayranları için “Aşk iki kişiliktir” isimli şiir kitabını da imzaladı. 31. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin Ulusal Kısa Film Yarışması’nın adayları belli oldu. 3 Eylül’de başlayacak festivalde, Anıl Kaya ve Özgür Önurme’nin birlikte yönettiği “Akvaryum”, Ayçıl Yeltan’ın “Topanga”, Büşra Bülbül’ün “Çamaşırsuyu”, Erinç Durlanık’ın “Yasemin Adında Bir Salon Bitkisi”, Murat Emir Eren’in “Evde Yok”, Mustafa Gürbüz’ün “Meryem Ana”, Nursel Doğan’ın “Huşbe! (Sus!)”, Ragıp Türk’ün “Tor”, Ramazan Kılıç’ın “Servis”, Umut Evirgen’in “İyi Yemek Öldürür”, Selman Deniz’in “Veger (Dönüş)”, Yasemin Demirci’nin “İklim De ğişimi”, Yavuz Akyıldız’ın “Yağmur, Şnorkel ve Taze Fasulye”, Yeşim Tonbaz Güler’in “Münhasır” ve Yılmaz Özdil’in “Barê Giran (Ağır Yük)” adlı filmler yarışacak. Akademisyen And “İyi Yemek Öldürür” reas Treske, yapımcı Bulut Reyhanoğlu ve oyuncu Şenay Gürler’den oluşan jürinin değerlendireceği 15 film, Ankara’da ilk kez seyirciyle ve sinema salonlarında buluşacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear