22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 22 EKİM 2020 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Salgında patrona kıyak RECEP YILMAZ MÜHENDISYAZAR Çalışma hayatının giderek esnekleştiği ülkemizde sendikalaşma oranının düşük olmasından ve sendikaların cılız açıklamalarından güç alan AKP iktidarı salgını fırsata çevirerek emekçilerin kazanılmış haklarını birer birer yok etmektedir. Geçen hafta 16 Ekim’de sunulan torba kanun teklifinin içindeki bir maddeyle 25 yaş altı genç istihdamının teşvikine yönelik olduğu iddiasıyla bir dizi değişiklik teklif ediliyor. İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi adıyla sunulan bu torba kanun teklifi ile AKP, istihdamı teşvik etme bahanesiyle sömürüyü katmerlemeye hazırlanıyor. Esnek istihdamın yolunu açtıktan sonra bunun sınırlarını devamlı genişleten hükümet, şimdi de 25 yaş altı ve 50 yaş üstü yaş gruplarının bir şart aranmaksızın belli süreli çalıştırabilecekleri düzenlemeyle yaşlılık primi ödenmeyen ve emeklilik hakkı olmayan bir çalışan grubu oluşturuyor. Yani tecrübesiz, acemi ve işe yaramaz olarak gördükleri yaş grupları için zaten güvencesiz olan çalışma ortamını daha esnek, daha zahmetsiz, daha maliyetsiz hale getiriyorlar! Üstelik kıdem tazminatı da yok! Soma direnişinde görüldüğü gibi bu ülkede mahkemeyle kazanılmış kıdem tazminatı haklarını bile fiilen alamayan bir işçi yığını var. Şimdi bu hakkın varlığından habersiz bir genç işçi topluluğu oluşturuluyor. Yapılan gasp gizleniyor Torba kanun teklifindeki madde 28 ile 4857 sayılı İş Kanunu’nda belirli ve belirsiz süreli iş sözleşmelerini düzenleyen madde 11 değiştiriliyor. Madde 11’in birinci ve ikinci fıkrasında “Belirli süreli işlerde veya belli bir işin tamamlanması veya belirli bir olgunun ortaya çıkması gibi objektif koşullara bağlı olarak” ve “Belirli süreli iş sözleşmesi, esaslı bir neden olmadıkça, birden fazla üst üste (zincirleme) yapılamaz” hükümleri yok sayılıyor. Bu yaş gruplarının mevcut sınırlamalara tabi olmaksızın çalıştırılabilmeleri ve istihdam piyasasına girişlerinin daha kolay bir hale getirilmesinin amaçlandığı maddenin gerekçesinde itiraf ediliyor. Yani tecrübesiz olarak gördükleri 25 yaş altı ve 50 yaş üstü nüfusun çalışma hayatına katılmalarını belli süreli, güvencesiz ve tazminatsız çalıştırılarak sağlayacaklarını söyleyerek sömürüye, suistimale açık bir ortamı hazırlıyorlar. Suiistimalin ifadesi bu yaş gruplarının belli süreli adı altında işe alınıp daha az maliyetle ‘sürekli’ çalıştırılacak olmalarıdır. Torba kanun teklifinde ki madde 32 ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve GSS Kanunu’na bir ek madde ekleniyor. Bu ek maddeye göre 25 yaş altı işçilerin ayda 10 günden az çalıştırılmaları halinde malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primi ödenmeyecek ve bu çalışma süreleri emeklilik hesabından sayılmayacaktır. Maddenin gerekçesinde bu şekilde reva görülen güvencesiz ve esnek çalışmayla istihdam sağlanacağı iddia ediliyor. Yine teklif sahipleri gerekçelerinde 25 yaş altı gençlerin istihdamında prim maliyeti düşürüldüğü için ve daha az maliyetli olmalarından dolayı teşvik edici olacağı telkininde bulunuyorlar. Diğer taraftan bu gençlerin yedi yılının resmen gasp edileceği gizleniyor. Saldırılar tesadüf değil Torbaya göre milyonlarca işçiden kesilerek oluşturan İşsizlik Fonu’nda ki paranın işverenlere yol, su, elektrik ve yeni istihdam teşvikleri; işçiye ise aylık 1177 liralık işsizlik maaşı ve kısa çalışma ödeneği olarak geri dönmesine 30 Haziran 2021’e kadar devam ediliyor. Elbette küçük ortak sayesinde aritmetik olarak kolayca geçirilen kanun teklifleri birbirinden alakasız maddelerle dolu. AKP, daha önce yüzde 22’den 20’ye indirilen Kurumlar Vergisi’nde 5 puanlık bir indirim yapma yetkisini cumhurbaşkanına vermeyi teklif ediyor. Yani asgari ücretli bir işçinin maaşından kesilen yüzde 15’lik Gelir Vergisi ile çoğunlukla holdinglerin ödediği Kurumlar Vergisi eşitleniyor. İşçinin Gelir Vergisi için herhangi bir indirim yok! Salgın koşullarında vergiyi tavana yayıp geliri artırarak salgında en çok zarar gören emekçiye, esnafa, çiftçiye kaynak yaratması gereken iktidar doğası gereği holdinglere, patronlara kıyak vergi indirimleri getiriyor. Tavandan alamadığı vergiyi her zaman olduğu gibi tabana yayıyor. Bununla birlikte salgını fırsata çevirip esnek ve güvencesiz sömürüyü de katmerliyor. Tüm bunlar işçi örgütlerinin, sendikaların gözleri önünde gerçekleşiyor. Anlı şanlı sendikaların yapamadığını yapan maden işçilerinin hak mücadelesine, Bağımsız Madenİş Sendikası’nın günlerdir yaşadığı zorbalığa dahi ses çıkarmayan, salgında biriken öfkeyi işçi sınıfı adına fırsata çevirmeyen bir emek cephesi! Tüm bu saldırıların yaşanması elbette tesadüf değil! Sevgili okurlarım, dün, değerli bilim insanı, sevgili dostum Ahmet Taner Kışlalı’nın dinci faşistlerce katledilişinin yıldönümü idi. Kışlalı’ya yapılan suikast, aslında Demokratik ve Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmak için işlenen bir dizi cinayetin önemli bir parçasıydı. Ahmet Taner Kışlalı Bu cinayetler iki ayrı dalgadan oluşuyordu: neden katledildi? Birinci dalga 1970’li yılların sonuna doğru başladı. Bu cinayetler Demokratik ve Laik Cumhuriyet’e karşı yapılmıştı ama “sağsol çatışması” adı altında gizlendi. Aralarında Doğan Öz, Bedrettin Cömert, Bedri Karafakioğlu, Abdi İpekçi, Ümit Doğanay, Cavit Orhan Tütengil ve Ümit Kaftancıoğlu gibi aydınların bulunduğu ilk dalgadaki öldürülme olayları, zorunlu din derslerini anayasaya, Cemaati de devlete sokan 12 Eylü 1980 darbesi sonrasında bitti. Tam on yıl boyunca cinayet işlenmedi. Fakat Atatürkçülere yönelik cinayetler, 1980 darbesinin cesaretlendirdiği radikal dinci akımların etkisiyle on yıl sonra yeniden başladı. İkinci cinayet dalgası, doğrudan doğruya Atatürkçülere yöneldi: Prof. Dr. Muammer Aksoy, Ankara, 31 Ocak 1990. Çetin Emeç, İstanbul, 7 Mart 1990. Turan Dursun, İstanbul, 4 Eylül 1990. Doç. Dr. Bahriye Üçok, Ankara, 6 Ekim 1990. Uğur Mumcu, Ankara, 24 Ocak 1993. Ali Günday, Gümüşhane, 25 Temmuz 1995. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Ankara, 21 Ekim 1999. Necip Hablemitoğlu, Ankara, 18 Aralık 2002. Bu cinayetlere, 2 Temmuz 1993’teki Sivas Madımak Katliamı’nı, Kasım 2003’te İstanbul’da intihar saldırıları yoluyla yapılan Sinagog, HSBC Bank ve İngiliz Konsolosluğu bombalamalarını ve yine İstanbul’da 9 Mart 2004’te Kartal Mason Locası’na düzenlenen intihar saldırısını ekleyin, manzara bütün ciddiyetiyle ortaya çıkacaktır. Bu dönemde, aralarında kendini “İslamcı feminist” diye niteleyen Gonca Kuriş de olmak üzere pek çok insanı öldüren Hizbullah adlı örgütün korkunç cinayetleri ön plana çıkmıştı. HHH Yakalanan sanıkların mahkemelerdeki ifadelerine göre, 1990’lı yıllara damgasını vuran cinayet dalgasının arkasında, hem İran’ın Türkiye’ye rejim ihraç planı hem de 12 Eylül dönemi askeri yönetimiyle, arkadan gelen Özal döneminin yarattığı, İkinci Cumhuriyetçi yeni siyasal ve kültürel ortam vardı. Cinayetleri aydınlatan kişi ise İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’dı. Tantan, bu faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasını bir görev edinmiş, özel çalışmalar yapmış ve tetikçileri yakalayarak adalete teslim etmişti. Kendisini burada tekrar kutluyorum! Ama Tantan’ın görev süresi, bu tetikçilerin arkasındaki azmettiricileri teşhir etmeye yetmedi. Oysa, yakalanan tetikçilerin ifadelerinden azmettiricilerin kimlerin olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Bu cinayetler, hem dünyada hem de Türkiye’de, Radikal Siyasal İslam uygulamalarıydı: Birinci olarak, laik ve demokratik rejimi savunanlara gözdağı veriliyor, Atatürkçü ya da Kemalist olanlar sindiriliyor, demokrasinin tabanı yok ediliyordu. İkinci olarak, bu değerli insanların toplumsal ve siyasal liderlik işlevleri sona erdirilerek, laik ve demokratik örgütlenme ve eğitim zayıflatılıyordu. Üçüncü olarak, biliminsanları ortadan kaldırıldığı için, Müslüman bir toplumda demokrasinin başarıyla uygulanması için gerekli olan bilimsel, kuramsal çabalar da durdurulmuş oluyordu. Dördüncü olarak, toplumda, üniversiteler gibi, medya gibi “düşünce üreten kurumlar” ve bu kurumlarda çalışanlar baskı altına alınmış, Atatürkçü, laik ve demokratik düşüncenin önü kesilmişti. Bu dört sonuç, Emperyalizmin de desteğiyle, “İkinci Cumhuriyetçilik” adı altında Atatürk’e, Laik ve Demokratik Cumhuriyet’e saldıran bir grup üretti, onları medyanın ve siyasetin belli köşelerine yerleştirdi ve böylece rejimin değiştirilmesini bile olanaklı kıldı. HHH Ahmet Taner Kışlalı’yı Radikal Siyasal İslamcılar ve onların işbirlikçileri katletti! Çünkü o Sosyal Demokrasiyi, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’ni, Bağımsız Yargı’yı, Temel İnsan Hak ve Özgürlükleri’ni savunurken, Atatürkçülüğünü, “Kemalizm, geçmişin bekçiliği değil, geleceğin öncülüğüdür” diyerek dile getiriyordu... Türkiye’yi, İslam Âlemi’ndeki ilk ve tek Demokratik ve Laik Cumhuriyet yapan, ülkeye çağ atlatan Atatürk’ün söylem ve eylemlerini geleceğe taşıyordu! CUMHURİYET KİTAPLARI’NDA 25 TL 15 TL Yüz yıl önce nsanlar lk kez doğmaya başlayan bu canavarı tanıyamadılar. Tanıdıklarında çok geç olmuştu. B z bugün bu canavarın en azından tar h n b l yoruz. Bu k tap, bu canavarın bugünkü b ç m n tanıma, geç kalmadan önlem alma çabalarına b r katkı yapmayı amaçlıyor. 25 TL 15 TL "Kad m şeh rler n en öneml güzell ğ , ana karakterler n kaybetmeden yen y bünyeler nde er tmes , özler nden katarak yen den yoğurmasıdır. İstanbul bu açıdan gerçekten müstesna b r şeh rd r. Ama b z bu şehr n kıymet n b lmed k, b z bu şehre hanet ett k, hâlâ da hanet ed yoruz, ben de bundan sorumluyum." Recep Tayy p Erdoğan Hazal Ocak’ın bu k tabı, İstanbul'a parsel parsel hanet ed ld ğ n belgeler yle ortaya koyuyor; kad m şehre yapılan hanet n sorumlularını tek tek gözler önüne ser yor. 30 TL 18 TL Atatürk d ktatör müydü? Kemal zm d ye b r düşünce s stem var mıdır? La k Cumhur yet n temel lkeler nelerd r? Alev Coşkun, bu ve bunun g b sürekl kafaları karıştırmak ç n öne sürülen sorulara, belgelere dayanarak cevap ver yor. 20 TL 12TL Kitapta yer alan öyküler, Cumalı'nın avukatlık yıllarında edindiği vurucu gözlemlerinden kaynaklanıyor, toplumumuzun özellikle kırsal kesiminde, "Habil ile Kabil" söylencesinden beri varolan şiddet yasalarının acımasız görüntülerini sergiliyor. Cumalı, kitaba adını veren "Susuz Yaz"da edebiyat alanında ilk kez suyun bölüşülmesinin önemine değinmişti. 30 TL 18 TL Büyük alt üst oluşların, devrimlerin, karşı devrimlerin, isyanların, ihanetlerin yaşandığı, haritaların yeniden çizildiği zamanlardan kitlelerin içinden seçilen, tipleştirilen karakterleriyle; yer yer fantastik, büyülü gerçeklik biçiminde, ironiye de başvurarak halk dilini yazınsal çerçeve içinde sunuyor... 35 TL 21 TL Öner Yağcı, “Kir”de 1914 Ağustos'unda başlayıp 1919 Ağustos'unda biten beş yıllık bir sevdaya, arayışa yöneltiyor ışıklarını. Amasya'dan Sarıkamış muharebelerine, Sibirya tutsaklığından Kuvayı Milliye'ye götürüyor okuru. Anadolu’nun insan gerçeğiyle yüklü temellerini görüyoruz... 40 TL 24 TL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear