23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
4 21 EYLÜL 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: ALPER İZBUL HABER Partiden ayrılanlar, partide ayrışanlar 31 Mart ve 23 Haziran yerel seçim sonuçlarının önemli değişiklikler getireceği görülüyordu. Bunlardan birisi de, özellikle iktidar koalisyonu içindeki çatlakları daha fazla açığa çıkarması oldu. İktidar koalisyonu dediğimizde, bugün Saray’da tekelleşen güç merkezinin sosyal, ekonomik ve siyasal uygulamalarını destekleyen partiler, yapılar, organlar ve fraksiyonlar anlaşılmalı. Türkiye siyasetini “AKP” üzerinden, yani tekil bir partiye bağlı olarak çözümlemenin olanağı uzun süredir yok. Ama şimdi, “artık AKP adında tek bir parti var mı” sorusuyla da karşı karşıyayız. Bu soruyu hızlandıran gelişme, elbette ki yeni hükümet sistemine geçiş ve beraberinde getirdiği tuhaf ittifaklar sistemi oldu. Yeni hükümet sistemi ve beraberindeki ittifaklar düzeni, Erdoğan’ın uzun vadede hareketin iktidarını demokratik ve çoğunlukçu araçlarla garanti altına alma arayışının uzantısıydı. Geleneksel bir okuma yapılıyordu: “Türkiye toplumu milliyetçi ve muhafazakâr; bunun karşısındaki blokun yüzde 50’yi aşarak iktidarı elimizden alma şansı yok.” Bakış buydu. Nitekim Erdoğan’ın siyasal stratejisi, yeni hükümet sistemine geçmeden önce de hep bu bakışa ayarlıydı. Özellikle sağ siyasette potansiyel rakiplerin, yelpazenin farklı alanlarında konumlanmış parti ve siyasetçilerin AKP içine çekilmesi stratejisi hem alternatifleri etkisizleştiriyor, hem de AKP’yi sağın “geniş cephe” partisine çeviriyordu. Bu da temsil gücü bakımından geleneksel siyasal İslam alanının ötesine geçiş demekti. Demokrat Parti Genel Başkanı Süleyman Soylu’nun ya da HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş’un AKP’ye geçişi için ısrar edilmesi de bunun örnekleriydi. Yani tek ölçüt oy, nicelik değildi. Yeni hükümet sistemi, buradaki çok fraksiyonlu ve tek liderli parti yapısına Cumhur İttifakı aracılığıyla milliyetçi sağın önemli partilerini de eklemişti. Plan işliyor gibiydi. Ve yeni sistem gücün tekelleşmesini sağladı, doğru; ancak partiyi çatlattı ve sistemin, iktidarın halk desteğiyle kalıcı olmasını sağlamaya yetmeyeceği özellikle son yerel seçimlerde görüldü. Yerel seçim ve kriz etkisi Tam da bu nokta; yani iktidarın kaybedilmesi olasılığı, iktidar koalisyonunun ana aktörü olan AKP içinde iki düzeydeki çatlakları artık gizlenemez hale getirdi. Bir yandan AKP’nin en uzun süre bakanlık yapan ismi Ali Babacan istifa etti; diğer yandan da eski başbakan Ahmet Davutoğlu ile ekibi. Uzun süre kendisi dışındaki partileri AKP’ye çekerek temsil gücünü büyüten Erdoğan, şimdi kendisinden kopan kadroların oluşturacağı iki yeni parti gerçeğiyle karşı karşıya. Evet, daha önce de AKP’den ayrılıp parti kuranlar olmuştu. Ancak birincisi, konjonktür iktidarın lehineydi; ikincisi Erdoğan bu kopuşları yeni katılımlar ve ittifaklarla hemen telafi ediyordu. Çünkü belirttik, Erdoğan’ın siyasal hegemonyası sağda yeni, alternatif partilerin kuruluşunu önlemeye ve var olan partilerin de AKP içine ya da yanına çekilmesine dayalıydı. Şimdi durum farklı. İktidarın rakipleri önleyici kapasitesi de aşınıyor. Bu yüzden Erdoğan’ın yeni ittifaklar için hamle yapmak dışında seçeneği kalmıyor. İkinci çatlak ise, AKP’den henüz ayrılmamış, parti içinde kalan grup ve yapılar arasında. “İktidarın da iktidarı” bir yapı ve çeperi arasındaki mücadelenin artık saklanamaz hale geldiği; bakanların açıktan tartışmalara girmesinden de anlaşılıyor. Örneğin HAS Parti’den AKP’ye geçen, milli görüş kökenli Adalet Bakanı Gül’e dönük son çıkışlar ve Gül’ün yanıtındaki sertlik, buraya oturuyor. Arınç ile Bülent Turan atışması ya da damat Albayrak ile Demokrat Parti kökenli Soylu arasında olduğu iddia edilen rekabet de bu resmi tamamlıyor. Parti içinde kaç tane parti var, belli değil. Aslında kurulacak yeni partiler; bir yandan da AKP içinde kalan farklı fraksiyonların iç iktidar rekabetinde cesaretlenmesini sağlıyor. Şimdi her konuşan, alttan alta yeni partileri dayanak yaparak, “beni ciddiye alın, ben de giderim” diyor ve iç iktidarın pasta rekabetinde elini yükseltiyor. Diğer yandan kriz ve küçülen ekonomik pasta üstündeki kaynak rekabeti de savaşı sertleştiriyor. Bütün bunların sonucunda ise, Saray’ın başka partilerle kurduğu birlik, AKP’nin iç birliğinden çok daha belirleyici hale geliyor. Erdoğan’ın asıl zorluğu bu ikinci çatlağı, partiyi ve diğer ittifaklarını dağıtmadan nasıl kapatacağında düğümleniyor. Tablo böyle, belirleyiciliğin muhalefet blokuna geçmesi için şartlar hiç olmadığı kadar uygun. Şimdi belediyelerden gelişen birikimi ve enerjiyi, daha geniş ve eşgüdümlü bir siyasal rota ile tamamlamak gerek. Önümüzdeki seçim yerel seçim değil; unutuluyor. Yargıda gruplar savaşı‘İstanbul Grubu’ ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül arasındaki çekişme şiddetleniyor Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile Sabah gazetesi arasında yaşanan tartışma ile gün yüzüne çıkan “yargıdaki güç mücadelesinin” perde arkasında “İstanbul Grubu”nun olduğu belirtiliyor. Buna göre yargıda “İstanbul Grubu” olarak bilinen ve “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’daki avukatlarının yönettiği” iddia edilen bu grubun “Erdoğan’ın da vekâletini Alican kullandığı” ve özellikuludağ le İstanbul Adliyesi’nde ana güç merkezi haline geldiği ifade ediliyor. Hâkim ve Savcılar Kurulu’ndaki (HSK) bazı üyelerin de destek verdiği bu grubun “yargı eliyle yapılan siyasi operasyonların perde arkasındaki beyin” olduğu belirtiliyor. Son dönemde “yargıda rahatsızlık yaratan” bu grupla çekişme halinde olan “Hakyolcular”ın da desteğini alan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün, Rixos Otelleri’nin sahibi, işadamı Fettah Tamince’nin hakkında açılan ve sonrasında kapatılan FETÖ soruşturmasını yeniden açmak istemesi ile doğrudan bu gruba mesaj verdiği belirtiliyor. Sabah yazarı Dilek Güngör’ün, 17 Eylül’de, “FETÖ ile mücadele edenler sürülüyor. Telefonunda ByLock çıkanlar, darbeci akrabaları olanlar unvan Sabah gazetesinde Dilek Güngör’ün yazdıklarına Bakan Gül’ün verdiği sert yanıt ve Tamince hamlesi ile gün yüzüne çıkan kavgada, Gül’ün karşısında yer alan tarafın Erdoğan’ın avukatlarının oluşturduğu ‘İstanbul Grubu’ olduğu ifade ediliyor. lı görevlere geliyor. Tehlike büyük” diye yazması, Adalet Bakanı Gül’ün ise buna “Daha düne kadar FETÖ ile aynı maklubeye kaşık sallayanlar bugün utanmadan çıkıp FETÖ’yle mücadele dersi vermeye kalkmasınlar” sözleriyle sert karşılık vermesi, bir süredir yargının perde arkasında yaşanan kavganın fitilini de ateşledi. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yargıdaki FETÖ üyesi hâkim ve savcıların ihracı sonrasında boşalan yerler, yeni alımlarla hızlıca dolduruldu. Hükümet, Adalet Bakanlığı eliyle yargıyı yönetmeye özel önem verdi. Ancak bir süre sonra yargıda “yeni güç adacıkları” oluşmaya başladı. FETÖ tehdidinin azalmasıyla birlikte yargıda oluşan gruplaşmalar da “iç hesaplaşmaya” döndü. Son olarak Yargıtay’a 8, Danıştay’da 3 üye atamasıyla bu hesaplaşma daha da kızıştı. İstanbul’da etkili Cumhuriyet’in yargı kulislerinden aldığı bilgiye göre, Bakan Gül’ün açıklamalarının hedefinin yargıda “İstanbul Grubu” olarak adlan dırılan yapılanma olduğu öğrenildi. İstanbul’da, “Erdoğan’ın avukatlığını yapanların” yönettiği ileri sürülen bu grubun, özellikle İstanbul adliyelerinde etkili olduğu ifade ediliyor. Bu grubun hâkim ve savcı atamalarında, “HSK’de kendilerine yakın üyeler yoluyla etkili” olduğu belirtilirken, grubun bazı dosyalarda “çıkar ilişkilerine girdiği” de kulislerde konuşulan en önemli iddialar arasında başı çekiyor. Başta Çağlayan olmak üzere İstanbul’daki adliyelerde bu gruba yakın olmayan hâkim ve savcıların unvanlı görevlerden uzaklaştırıldığı ifade ediliyor. Gül’ü ‘engel’ görüyorlar Son dönemde güçlenen İstanbul Grubu’nun, “HSK’de istediği bazı atamaları yaptıramaması” üzerine, kendilerine “engel” olarak gördükleri Bakan Gül’ü hedef aldıklarına dikkat çekiliyor. Bu aşamadan sonra Gül’ün, “Sabah grubu yoluyla FETÖ mücadelesinde yetersiz olmakla suçlanmaya başlandığı” belirtiliyor. Bu yolla Gül’ün yıpratılarak yerine kendile rine yakın bir avukatın bakan yapılmak istendiği de konuşuluyor. Diğer tarafta Hakyolcular var Bu kavganın önemli bir tarafını da Hakyolcular oluşturuyor. İstanbul Grubu’nun İstanbul’dan tasfiye ettiği Hakyolcular’ın “Bakan Gül’ün yanında yer aldığı” dile getirilirken, son yüksek yargıdaki atamalarda bu gruptan üyelerin de atanmasının, bunun bir göstergesi olduğuna işaret ediliyor. Öte yandan Bakan Gül’ün “maklube” açıklamasıyla aynı gün yaptığı Fettah Tamince hamlesinin de bu kavganın bir parçası olduğu ifade ediliyor. Adalet Bakanı’nın, soruşturmasının yeniden açılmasını istediği Tamince’nin Antalya’daki dosyasının kapatılmasında İstanbul Grubu’nun etkin rol aldığı biliniyor. Tamince’nin Antalya’daki avukatlığını Erdoğan’ın da avukatı olan Ahmet Kürşat Köhle yapmıştı. Tamince’nin kurduğu Antalya Bilim Üniversitesi’nde Köhle’nin yanı sıra Erdoğan’ın İstanbul’daki etkili avukatlarından Ahmet Özel ve Mustafa Doğan İnal da yer alıyor. Bakan Gül’ün, Tamince’ye Erdoğan’ın “oluru” ile yeniden soruşturma açmak istemesi, bu gruba doğrudan mesaj olarak değerlendiriliyor. l ANKARA Adı son yıllarda artan tren kazalarındaki ihmallerle anılan TCDD Genel Müdürü, görevden alındı TCDD’ye ‘kusurlu’ atama Makinistler uğurlandı Bilecik’te kılavuz trenin tünel içinde raydan çıkması sonucu yaşamını yitiren makinistler Sedat Yurtsever ve Recep Tunaboylu, dün düzenlenen törenin ardından son yolculuklarına uğurlandı. Türkiye Lokomotif ve Motor Sanayii AŞ (TÜLOMSAŞ) Sosyal Tesisleri önünde düzenlenen törenin ardından Sedat Yurtsever’in cenazesi, Batıkent Mahallesi’ndeki Seyrantepe Camisi’ndeki cenaze namazına müteakip Sevinç Mahallesi Mezarlığı’na defnedildi. Recep Tunaboylu’nun cenazesi de Yeşiltepe Mahallesi Reçber Rıza Tarım Camisi’nde cenaze namazının ardından Asri Mezarlık’ta defnedildi. Tunaboylu’nun camideki cenaze törenine yakınlarıyla, AKP Eskişehir Milletvekili Harun Karacan, CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç ve çok sayıda vatandaş katıldı. 49 ilin emniyet müdürü değişti Cumhurbaşkanlığı Atama Kararnamesi ile 49 ilin Emniyet müdürü değiştirildi. 17 ilin Emniyet müdürü ise merkeze alındı. Doğu ve Güneydoğu illerinde görev yapan 16 il emniyet müdürü ise batı illerine atandı. Cumhurbaşkanı kararıyla Emniyet Genel Müdürlüğü ve il emniyet müdürlüklerine ilişkin atamalar Resmi Gazete’de yayımlandı. Boşta bulunan 4 Emniyet genel müdür yardımcılığı görevine atama yapılırken, 49 ilin emniyet müdürü değiştirildi. Kararnameye göre, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı Resul Holoğlu, Personel Daire Başkanı Ahmet Şengün, Kayseri Emniyet Müdürü İbrahim Kulular, Emniyet genel müdür yardımcısı olarak atanırken Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı görevini vekâleten yürüten 1. Hukuk Müşaviri Selami Hüner de bu göreve “asaleten” getirildi. Ayrıca mer keze alınan Emniyet müdürlerinden Kırıkkale Emniyet Müdürü Mahmut Çorumlu Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’na; Trabzon Emniyet Müdürü Orhan Çevik Personel Daire Başkanlığı’na ve Bartın Emniyet Müdürü Ogün Vural ise Kriminal Daire Başkanlığı’na getirildi. MedyaHalkla İlişkiler ve Protokol Daire Başkanı Tolga Aliusta ise Koruma Daire Başkanlığı’na, Polis Başmüfettişi Ayşegül Özcan ise Sosyal Hizmetler ve Sağlık Daire Başkanlığı’na atandı. 9 Eylül’de geçirdiği trafik kazasında eşini kaybeden, kendisi, kızları Fatma Nezihe ve Aybüke ise yaralanan Hatay İl Emniyet Müdürü Kamil Karabörk de Kayseri’ye görevlendirildi. Doğudan batıya Kararname ile 49 ilin Emniyet müdürü değiştirildi. Bu kapsamda doğu ve güneydoğu illerinde 3 yıldır görev yapan 16 emniyet müdürü batı illerine atandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “başarılı” olarak değerlendirdiği bu isimler ve atandıkları yerlerden bazıları şöyle: Tunceli Emniyet Müdürü Doğu Ateş Ordu, Van Emniyet Müdürü Mehmet Suat Ekici Aydın, Mardin Emniyet Müdürü Hasan Onar Balıkesir, Diyarbakır Emniyet Müdürü Tacettin Aslan Bursa, Şırnak Emniyet Müdürü Ömer Uslusoy Manisa, Hakkari Emniyet Müdürü Süleyman Suvat Dilberoğlu Muğla. 17 isim merkeze çekildi Kararname ile 17 ilin Emniyet müdürü de görevden alınarak, Emniyet Genel Müdürlüğü emrine atandı. Merkeze atanan 3 Emniyet müdürü daire başkanı olarak görevlendirilirken, 14’ü ise polis başmüfettişliğine getirildi. l ANKARA / Cumhuriyet Erdoğan, İÜ Rektörlük Binası'nda açılan “Osmanlı’dan Günümüze Ahilik Zaman Tüneli Sergisi”ni gezdi. Millet Bahçeleri çevreciliği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İstanbul Üniversitesi’nde (İÜ) düzenlenen Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi’ne katıldı. Burada konuşan Erdoğan, statlara ve kapalı spor salonlarına “arena” adı verilmesini eleştirerek, “Bazı dostlara öyle söyledim ‘Kapalı spor salonuna arena adını’ veriyorsunuz. Arena ne demek? Birçoğunu değiştirdik. Roma’yı biz arenalarıyla tanıyoruz ama bi zim ecdadımız böyle şey inşa etmedi. Amerika keşfedilmemişken İstanbul her anlamda dünyanın merkeziydi. Avrupa’da insanlar içlerinde şeytan var diye cayır cayır yakılırken, İstanbul’da bırakınız insanları; güvercinler, köpek, kediler bile şefkatle bağırlara basılıyordu” diye konuştu. Erdoğan, Millet bahçelerinin de betonlaşmaya karşı bir çıkış olduğunu söyledi. l İç Politika Meydana gelen çok sayıda ölümlü kazanın yaşandığı süreçte TCDD’yi yöneten Apaydın görevden alındı. Yerine atanan Uygun’un adı ise Ankara’da 9 kişinin yaşamını yitirdiği YHT kazasının bilirkişi raporunda ‘kusurlu’ olarak yer almıştı Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları İşletmesi (TCDD) Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı İsa Apaydın, görevden alındı. Apaydın’ın yerine atanan Ali İhsan Uygun’un da adı Ankara’da 9 kişinin yaşamını yitirdiği yüksek hızlı tren (YHT) kazasına ilişkin hazırlanan bilirkişi raporunda “kusurlu” olarak yer almıştı. Görev süresi boyunca demiryollarında yaşanan kazalar ve ihmallerle gündeme gelen TCDD Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı İsa Apaydın ile TCDD Taşımacılık AŞ Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı Veysi Kurt, Cumhurbaşkanlığı kararı ile görevlerinden alındı. TCDD Genel Müdürlüğü’ne, Genel Müdür Yardımcısı ve Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan Uygun, TCDD Taşımacılık AŞ Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığı’na da Karayolları Genel Müdürlüğü Genel Müdür Yardımcısı Kamuran Yazıcı atandı. Yeni müdür de ‘kusurlu’ TCDD Genel Müdürlüğü’ne atanan Uygun’un adı Ankara’da 9 kişinin yaşamını yitirdiği YHT kazasına ilişkin hazırlanan bilirkişi raporunda da yer almıştı. Raporda, çok sayıda üst düzey yöneticisinin “kusurlu” olduğu tespiti yapılınca, soruşturma genişletilmişti. Bilirkişi raporunda Apaydın’ın yanı sıra yeni Genel Müdür Uygun için şu ifadelere yer verilmişti: “Hattın erken açılmasından kaynaklı ETCS/ FRTMS ile yönetilemeyeceğinden, bunun yerine Genel Müdür Yardımcısı Ali İhsan Uygun, TCDD Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mükerrem Aydoğdu imzalı yazı ile yeni trafik yönetim sistemi kurulmuştur. Bu sistem daha önce uygulanan bir sistem değildir. Olası riskleri bilinmemektedir ve literatürde karşılığı yoktur. Bunun uluslararası düzenlemelerde ve uluslararası demiryolu ağında karşılığı bulunamamıştır. Yeni bir trafik yönetim sistemi kurulması emniyet açısından büyük bir değişikliktir. Bu nedenle, Ali İhsan Uygun ve Mükerrem Aydoğdu ile Trafik ve İstasyon Dairesi Başkanlığı Şube Müdürü Recep K. kusurludur” ifadeleri yer almıştı. Apaydın ‘kazaları’ Görevden alınan Apaydın’ın yeni göreve geldiği dönemde Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın hazırladığı “Demiryolu Kaza İstatistikleri” raporuna göre, 2016’da 67 ciddi kazada 95 kişi yaşamını yitirirken, 83 kişi yaralandı. Rapora göre 2017’de de 45 ciddi kaza yaşanırken, 54 kişinin yaşamını yitirdiği, 31 kişinin de yaralandığı belirtildi. Raporda “ciddi kaza” tanımı da “En az bir kişinin ölümü veya en az beş kişinin ağır yaralanması ile sonuçlanan ya da araçlarda, yolda, diğer tesislerde veya çevrede meydana getirdiği zararların toplamı en az altı milyon TL olan kazalar” olarak tanımlandı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear