17 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
8 20 AĞUSTOS 2019 SALI HABER Avrupa’da Hayvan Hakları Konferansı’ndan izlenimler Varşova’da yapılan Avrupa’da Hayvan Hakları Konferansı’ndan yeni döndüm. Dünyanın farklı kentlerinden gelen akademisyenler, aktivistler ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri, bir araya gelip üç gün boyunca konuştu.  Hepimizin aklındaki soru tekti: Hayvanlar için nasıl daha etkili bir mücadele verebiliriz?  Sivil Düşün Avrupa Birliği Programı’nın desteği ile katıldığım konferansta, yeni kurulan Anima International adlı uluslararası koalisyonun konuya yaklaşımını da öğrendim.  Konuşmalarda belirgin şekilde öne çıkarılan görüşü benimsemiş onlar da. O da şu: “Hayvanların içinde bulunduğu koşulları değiştirmek mümkün. Çiftliklerde tutulan hayvanlar için daha fazla koruma isterken, tüketicilerin onların yaşama koşullarını bilme hakkını da savunuyoruz.” Dinlediklerim arasında kimsenin hayvan özgürlüğünden söz etmemesi de, konferansa hayvan refahçılığının hâkim olduğunun göstergesiydi.  Varşova’da da konuştu.  “Hayvansal tüketimi tama men bırakamıyorsanız azaltın, gezegene faydanız olsun” diyen bu pragmatik konsept, çevre duyarlılığı olanlara hoş gelebilir fakat veganlık ile ilgisi yok. Çünkü yaşam hakkını ve adaleti daha az savunmak ya da arada bir savunmak mümkün değil; ayrıca konu sadece beslenme değil. Benim de içinde bulunduğum grup ise, her iki yaklaşımın da hayvan özgürlüğü mücadelesi ile çeliştiği görüşünde. Biz asıl sorunun, sömürüyü azaltmak değil, tümüyle bitirmek olduğunu ve yaşam hakkından ödün verilemeyeceğini savunuyoruz.  HHH  Tahmin edilebileceği gibi, uluslararası etkinliklerin neredeyse tümünde refahçılık ve azaltmacılık hâkim. Çünkü hayvan özgürlüğü düşüncesini “agresif” ve “ötekileştirici” diye nitelerken insanmerkezcilikten kopamıyorlar. Küresel iklim krizi yüzünden endüstriler de yavaş yavaş dönüşmek zorunda kaldığından onları da kollayarak ilerliyorlar.  Oysa yüksek sesle söylen HHH Aslında bu durum, hayvan hakları mücadelesinde uzun zamandır var olan ayrışmanın sonucu. Bir grup, toplumdaki değişimin zamana yayılarak gerçekleşeceğini, bu nedenle insanların ve kurumların ikna edilmesiyle adım adım “iyileştirme” uygulanacak bir strateji yürütülmesini savunuyor. Buna hayvan refahı deniyor.  Buradan hareketle hayvanların hapsedildiği kafeslerin birkaç santim genişletilmesini “zafer” olarak niteliyorlar. “Serbest gezen tavuk”, “insani kesim” gibi uydurma kavramlar, hep bu bakış açısının ürünü...  Bir insanın 3 hafta bitkisel beslenmesini (sonra tekrar hayvansal tüketime geri dönse de) ya da tükettiği hayvansal ürünü azaltarak sürdürmesini “gelişme” olarak görüyor ve teşvik ediyorlar. Buna da azaltmacı yaklaşım deniyor. Batı medyasında “fleksitaryenlik” adıyla pompalanan beslenme türünü, vegan bir dünyanın kurulması için öneren bir kitap bile yazıldı. Kendine vegan stratejist diyen Tobias Leenaert adlı yazar, mesi gereken gerçek şu: Yok ederek, öldürerek varlığını sürdüren bir sistemi daha “insancıl” bir hale getirmek mümkün değildir. Herkes için özgürlük ve adalet istemek zamana yayılacak ve geciktirilecek bir şey değildir.  “Bunu söylemekle olmuyor; gerçek hayat öyle değil” diyenler var biliyorum. Ama her türlü ayrımcılığın olduğu bir ülkede yaşasak da, “Herkes yasalar önünde eşittir!” demekten vazgeçmiyoruz değil mi?  Niye yaşama hakkı söz konusu olduğunda aynı ısrarı göstermeyelim?  İlki yasa ile güvence altına alınmış; diğerinde benim karşı çıktığım durum yasal ondan mı? Devrimler hiçbir zaman var olan yasalar çerçevesinde ortaya çıkmadı; aksine onları değiştirdiğinde devrim oldu.  Hayvan özgürlüğü, 21. yüzyıl için bir devrimdir; mesajı kölelik ve sömürü karşıtıdır, talebi her bilinç sahibi duyarlı canlı için adalet ve özgürlüktür.  Her devrim, mesajı doğru yaymakla başlar.  Alevi örgütleri yargıya gidiyor Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD), Tokat’ta düzenlenen etkinlikte Aleviler’in sorunlarını anlatan Tokat Şube Başkanı Muharrem Erkan’ı bölücülük yapmakla suçlayan Tokat Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çelik hakkında suç duyurusunda bulunacağını açıkladı. Çelik’i kınayan ortak bir açıklama yapan Alevi sivil toplum örgütleri de “Bizler birlik, beraberlik, hoşgörü, barış, kardeşlikten yanayız. Her türlü çatışmalara karşıyız. Hakaret edenle, insana, insanlığa zarar verenlerle de yol yürümeyiz” görüşünü dile getirdi. “Bu suçlama Muharrem Erkan nezdinde tüm Alevilere yönelik” diyen PSAKD Genel Başkanı Gani Kaplan, “O kişi hakkında şikâyette bulunup yasal başvuru yapacağız” dedi. l MEHMET MENEKŞE Vazgeçilemez yoldaşYaşama sevinci, direngenliğin gücüyle örülen sevgi yumağı.. 12 Mart’ın Cumhuriyet gazetesi odaklı operasyonlarının sıcak günlerinde, ba şına bir şeyler gelenlerinden, önce lik sıralamasında yaşananlar ara sında, ilk “Marko Paşa” ile başla yan İlhan Selçuk, Oktay Kurtbö ke tutuklamalarından galiba, ken diliğinden oluşan ka dınlar arası aile daya nışmasının sıcak gün lerinde.. Bir Handan Selçuk, bir Gufran ŞÜKRAN SONER Kurtböke’nin evlerinde başlayan gece bu luşmalarından, gazete içi yönetim darbesinin ürünü Nadir Nadi’nin istifası ile, Berin Nadi’nin sofralarına sıçramada çok hızlı ge çiş yaşanmıştı.. Arkası soluksuz İlhan Selçuk, Turhan Selçuk’u hedef alan işken celi sorgulamalar, bir bölümü İs tanbul Maltepe, çoğunluğu Anka ra Mamak kışla içindeki Madanoğ lu davası tutuklamaları, perşembe Maltepe’de yatanlar, pazar Mamak Kışlası’ndaki ziyaretlerin gerekleri.. Mine Sirmen, Mübeccel Ertem (Raif Ertem’in çiçeği burnunda eşi), ben denize en pratik, ortak, kuşetli tren yolculuğu düşmüştü. Şen şakrak... Zekâ fışkıran gözler, eksilmeyen gülüş, kabına sığmayan enerjiye, sevgiyi, toplumsal sorumlulukları abartmadan katma becerisiyle Mine Sirmen vazgeçilemez yoldaş oluvermişti. Mübeccel ile kapı komşu evlerde olmanın, birlikte hazırlanıp çıkabilmenin kolaycılığı da vardı. Aslında İstanbul’dan Anadolu yakasından aynı yolun yolcularıyla sayılarımız katlansa da, ortak alınan biletlerle hep yan yana kuşet yatakları paylaşan üçlü olmuştuk. Mine, koskoca bir şirketin müdürlüğüne yükselmiş kıdemli hukukçu olarak, en ciddimiz olması gerekirken şen şakrak, muziplikleri ile Ali Sirmen’in daha yakından tanıdığım yapısıyla da uyumlu çıkışları, ağır yüklerle sıcakta yürümek zorunda kaldığımız yolların zorlukları Mine Sirmen’i uğurluyoruz Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili, Yayın Kurulu Başkan Yardımcısı, gazetemiz yazarı Ali Sirmen’in 54 yıllık eşi avukat Mine Sirmen (77), bugün son yolculuğuna uğurlanıyor. Önceki gün yitirdiğimiz Mine Sirmen’in cenazesi Bebek Camii’nde kılınacak öğle namazından sonra Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Avukat Mine Sirmen, uzun süredir akciğer kanseri tedavisi görüyordu. Mine Sirmen, 12 Eylül döneminde Barış Derneği Davası’nda yargılanan eşi Ali Sirmen’in avukatlığını da yapmıştı. l Haber Merkezi nı bile hafifletiyordu. Akraba olmadıkları için içeriye giremeden yükümüzü hafifletmede gönüllü iki sevgili dostu, İstanbul’dan Erol Toy ile Ankara’dan Uğur Mumcu’yu sevinçle karşılardık. Mine Sirmen’in gerçek gücünü, direngenliği ile örülen sonsuz sevgi yumakları, ne yazık ki, sonraki yıllarda yaşananlarla, tanıklıklarımla katlanacaktı.. 12 Mart’ın bizleri de içine alan zorlu sınav günleri, Cumhuriyet gazetesi içinde yaşatılan bir yılı aşkın operasyon, 12 Mart’ın ürünü aile içi darbe, okurun direngenliği, zamanın ruhu ile at başı gelişmelerle, Madanoğlu davası nın sonraki yıllarda düşmesi, Nadir Nadi’nin tekrar gazete yönetiminin başına geçmesi.. süreçleriyle olumlu bir dönüşümü üretecekti. Uğur Mumcu da aramıza katılmış olarak daha direngen, güçlü Cumhuriyet gazetesi ailesi, yazarları, çalışanları buluşması gerçekleşecekti.. Hızla 12 Eylül’e yürünen süreçler, provokasyonlar gündeme girecekti.. Kanlı 1 Mayıs zirve provokasyon sayılırsa da, Uğur Mumcu’nun katledilmesi aile içi yediğimiz vurgunlar içinde son basamak. Mine Sirmen’i, Ali Sirmen’in eşi olmanın çok ötesinde, her darbe ataklarındaki kadın duruşları ile da ha bir saygıyla izliyordum. Özgür Mumcu, Devrim’den sonra ikinci gerçek oğlu gibi. Asıl yakın sevdiceklerini önce yakalayan sağlık sorunları içinde, hepsini birden kucaklamak için koştururken, kendisinin yaşadıkları.. Çok ağır sağlık sorunları ile yıllarca süren, inadına, güçlü, her biri diğerinden beterinde, daha da direngen, onurlu savaşımı vermesi.. Gözlerinin içindeki gülüşü yitirmeden bir daha bir daha ayağa kalkışı, sevdiceklerini moral gücü ile ayağa kaldırışı.. Sevdicekleri onu hep gülümsemeyle, özlemle, onurla, ışıklar içinde yaşatacaklar.. Polis, emniyeti suçladı10 kişi ile dövdüğü polisin silahını aldı, silah ateş aldı, babası öldü, ceza alan yok ZEHRA ÖZDİLEK Kocaeli Darıca’da polis M.B. iş çıkışı üniformasıyla, sokakta oynayan çocuklarını alarak evine giderken yanından çok yakın geçen motosikletli Ö.Y. ile arasında gerginlik yaşandı. Ö.Y. olay yerinden ayrıldıktan bir süre sonra yanında 10 kişi ile gelerek M.B’yle kavga etti. O sırada polis M.B’nin babası Canşah B. (60) geldi. Saldırgan kalabalık Canşah B’yi de aralarına alıp dövmeye başladı. Polis M.B’nin belindeki silahı saldırganlardan Ö.F.A. aldı. Polis M.B’nin silahını almak için Ö.F.A’nın bileğini kavramasıyla silah patladı. Kurşun, kalabalık arasında dövülen Canşah B’ye isabet etti. Gebze 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 sanık hakkında “Taksirle ölüme sebep olma”, “Ölüme sebebi yet verecek şekilde kasten yaralama” suçlarını işledikleri iddiasıyla dava açıldı. İki yıl süren yargılama sonunda tüm sanıklar beraat etti. Kararda Ö.F.A’nın silahı zorla alması ve elinde patlaması sonucu Canşah B’nin hayatını kaybettiği fakat suçu işlediği sabit olmaması gerekçe gösterilerek beraatına karar verildiği belirtildi. Polis M.B. mahkeme kararının ardından çalıştığı Darıca Emniyeti hakkında delilleri kararttığı iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Dilekçede, “Darıca Emniyeti soruşturmayı en başından itibaren yanlış yönlendirdi. Darıca Emniyeti ile sanıklar arasında büyük bir bağ var. Planlı ve organize bir cinayet. Olayda bir çok kast varken Darıca Emniyeti nasıl ‘taksir’e soktu. Sanıkla rın olaydan sonra kaçıp görüşme yapmalarının amacı bu idi. Sanıklardan biri cezaevine girdiği gün hemen dilekçe yazarak ‘taksir’ olduğu için tahliye istemiştir” denildi. Gebze Cumhuriyet Başsavcılığı ise bahse konu kovuşturma ile ilgili şüphelilerin soruşturmaya yön vererek görevlerini kötüye kullandıklarına dair herhangi bir somut delile ulaşılmadığını gerekçe göstererek takipsizlik verdi. Polis M.B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne dilekçe yazarak Gebze 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararına itiraz etti. Polis M.B. CHP Kocaeli Milletvekili Tahsin Tarhan’a bir mektup yazarak sanık avukatı Hanifi Altaş’ın birçok dosyada isminin geçtiğini fakat dokunulmadığını ileri sürdü. VEFAT Merhum İhsan ve Şefika Barlas’ın kızları, Merhum Rahşan Işılay ve Samim Sirmen’in gelinleri, Canöztürk, Barlas, Gültekin, Önal, Yazıcıoğlu ve Murathanoğlu ailelerinin yeğenleri, Ayşe ve Mete Zadil, Hasan ve Gülcem Deniz, Gamze ve Ali Türkeri’nin teyzeleri, Ferda Deniz’in kuzeni, Zeynep Türkeri’nin ablası, Yılmaz Türkeri’nin baldızı, Deniz Sirmen’in kayınvalidesi, Devrim Sirmen’in annesi, Ali Sirmen’in 54 yıllık sevgili eşi, Başak Sigorta eski genel müdür yardımcısı, Avukat MİNE SİRMEN Sevenlerini tarifsiz acılar içinde bırakarak, vefat etmiştir. Cenazesi 20 Ağustos Salı günü öğle namazını takiben Bebek Camii’nden kaldırılarak Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa verilecektir. AİLESİ VEFAT Sevgili ablam, arkadaşım, kardeşim, birtanem, canım MİNE SİRMEN (Barlas) artık yaşamıyor. Martılar, kediler, böcekler, otlar, çiçekler, ağaçlar, gökyüzü, yıldızlar ve sanat sergileri öksüz kaldı... Bir de ben. Onu bugün Bebek Camii’nde öğle namazından sonra Aşiyan Mezarlığı’nda toprağa vereceğiz. Değerli kişiliği ve anılarıyla hep gönlümüzde yaşayacak. Zeynep Türkeri (Barlas)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear