23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 31 TEMMUZ 2019 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Mersin’de yeni bir başlangıç yapıyoruz Planlarımız ve umutlarımız büyük. Biz 31 Mart’ta değişen bu iklimin bütün güzelliğini Akdeniz’deki kentimize taşıyacağız. Vahap Seçer Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı 31Mart 2019 tarihi itibarıyla ülkemiz genelinde yerel yönetimler açısından yeni bir sayfa açıldı. Mersin Büyükşehir Belediyesi olarak 31 Mart 2019’da yeni bir yönetim anlayışını hayata geçirmek üzere hizmet dönemimize başladık. Göreve geldiğimiz ilk günden itibaren temel düsturumuz, bize oy versin vermesin herkesin belediyesi, herkesin belediye başkanı olarak çalışmak oldu. İlk günden bu zamana kadar da buna azami özen göstermeye devam ediyoruz. Şunun farkında olarak çalışıyoruz, üretiyoruz ve paylaşıyoruz. Yurttaşlarımız eşit ve adil hizmet almamaktan kaynaklı çok ciddi sorunlar yaşadı. Dolayısıyla yeni bir kent yönetim anlayışına ihtiyaç duymaktadır ve biz Mersin’de bunu yaşama geçirme ilkesiyle çalışıyoruz, çalışacağız. Ne dediysek o Seçimlerden önce hep sıra dışı bir belediyecilik anlayışı ile işlerimize sarılacağımızı dile getirdik. İlk 100 günümüzde gerçekleştirmeyi vaat ettiğimiz sözlerimizi bir bir gerçekleştirmeye başladık. Örneğin, Mersin’de toplu taşımada yüzde 20 indirimi sağlayan uygulamamızla; öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve 6065 yaş aralığındaki vatandaşlarımız kentimizde artık 1 liraya ucuz ve konforlu ulaşımdan yararlanıyor. Yine şehrimizde haziran ayının başından itibaren vatandaşlarımız 012 metreküp su kullanımında meskenlerinde yüzde 10, esnafımız işyerinde yüzde 5 indirimli su tüketiyor. Önümüzde yine hızla hayata geçireceğimiz Elektronik Kart uygulamamız olacak. Halk Kart adını vereceğimiz bu kart aracılığıyla, kentimizdeki yoksul ve dar gelirli vatandaşlarımız karta yüklenecek miktar kadar, anlaşmalı olduğumuz marketlerden hatta kendi mahallesindeki bakkaldan bile ihtiyaçlarını gönül rahatlığı içinde karşılayabilecek. Okulların açılması ile birlikte ilköğretim çağındaki çocuklarımızı belediyemiz marifetiyle dağıtımını gerçekleştireceğimiz süt ile buluşturacağız. Halk ekmek, öğrencilerimize yaptığımız eğitim yardımları gibi sosyal imkânlarını artırmanın yanında her zaman rantı değil, insanı önceleyen katılımcı bir belediyeciliği hedefliyoruz. Bu amaçla, önümüzdeki beş yılı planlarken toplumun her kesiminden vatandaşlarımızla, ilgili dernek, meslek odası, sendikalar gibi kitle örgütleri ve ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileriyle düzenlediğimiz çalıştaylar ile stra tejik planımızı şekillendiriyoruz. Çoğulcu ve katılımcı belediyeciliğin örneğini Mersin’de hayata geçiriyoruz. Bu anlayışımızı da şeffaf ve hesap verebilir belediye üzerine inşa ediyoruz. Adil, şeffaf ve hesap verebilir bir yerel yönetim anlayışını, katılımcı demokrasi temelinde hedefliyoruz. Büyükşehirin aylık olağan meclis toplantılarını ilk toplantımızdan itibaren sosyal medyalarımız ve canlı yayınlar aracılığıyla halkımızın takdirine açtık. Kimsenin aklında en ufak bir endişe bırakmadan çalışmalarımızı açıklıkla sürdürmeyi amaçlıyoruz. Önümüzdeki süreçte gerçekleştireceğimiz hizmetler konusunda halkımızı doğrudan bilgilendirmek için bilgilendirme toplantılarını gerçekleştireceğiz. Hayalimizdeki Mersin Mersinimizin yıllardır biriken temel ve çözüm bekleyen çok önemli meseleleri var. Tüm plan ve projelerimizi bu temel meselelerin ilk elden çözümü üzerine kurduk. Fakat vizyonumuz sorunların çözümünden daha ötesini öngörüyor. Mersin’i kültür, sanat ve festivallerle cıvıl cıvıl, huzur, barış ve kardeşlik kenti yapmayı hedefliyoruz. Bu hedefe giden yolda önümüze çıkan meseleleri birer birer çözeceğiz. Turizmden sanayiye, tarımdan lojistiğe kadar Mersin’i bir yatırım üssü haline getirerek kentimizin markalaşmasını sağlayacağız. Temiz bir çevreyi önceleyen bir yatırım kenti kuracağız. Dünyanın neresinde olursa olsun yatırımcının, girişimcinin, esnafın, kadının, gencin, emeklinin ve çocuğun huzurla yaşayabileceği güzel bir kent inşa edeceğiz. Tüm inançlara ve görüşlere saygı ve sevgi çerçevesinde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bizden önceki dönemde başlatılan özellikle eğitim, kültür, sosyal, sağlık, engelliler ve kadın istihdamı ile tarımsal üretimin desteklenmes ürün çeşitliliğinin artırılmasına yönelik hizmetler olmak üzere bütün olumlu uygulamaları geliştirerek devam ettirmeyi hedefliyoruz. Bu amaçla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Planlarımız ve umutlarımız büyük. Hedeflerimize yürürken, tasarruf ve toplum yararına hizmeti hep aklımızda tutacağız. Planlı ve tasarruflu hareket ederek en az maliyetle en yüksek verimi elde ederek hizmetlerimizi birer birer hayata geçireceğiz. Biz 31 Mart’ta değişen bu iklimin bütün güzelliğini Akdeniz’de kentimize taşıyacağız. Herkesin mutlu olacağı, gülümseyerek yaşayacağı bir kenti hep birlikte inşa edeceğiz. Durmadan, yorulmadan çalışacağız... SanledlaerGoölulüy’onrd?e Dursun Utku Emekli Adana İl Milli Eğitim Müdürü Yeşilova’da oturan bir arkadaşımdan ileti aldım. “Anadolu’nun nazar boncuğu, Burdurumuzun ve Yeşilovamızın gözbebeği Salda Gölümüze ‘millet bahçesi’ adı altında TOKİ tarafından yapılan proje, 31 Temmuz 2019’da ihaleye çıkıyor. Ancak şu ana kadar kamuoyuna projenin içeriği, niteliği, doğaya ve çevreye zararı, betonlaşma var mı yok mu, yapılacak binaların özelliği ve işletmelerin kimler tarafından işletileceği konusunda en ufak bir bilgi yok...” Salda Gölü, Türkiye’nin Maldivleri olarak anılıyor. Dünyadaki iki örnekten biri. Göl suları günün her saatinde, her mevsimde, havanın açık ya da kapalı oluşuna göre ayrı bir renk alıyor. Turkuvaz yeşilin, mavinin ve lacivertin her tonu dalga dalga uzanıyor. Suyu berrak, kıyıdaki kumsalı beyaz. (4 Nisan 2019’da Cumhuriyet gazetesindeki yazımda bu konuya ilişkin ayrıntılı bilgi verildi.) Mart ayı başında yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla “Salda Gölü Özel Çevre Koruma Bölgesi” belirlendi. Bu kararla 295 kilometrekarelik alan koruma altına alındı. Gölün yüzeyi 44 kilometrekare. Yani gölün 6.7 kat büyüklüğündeki bir alan söz konusu. Gölün çevresi bozulmamış Akdeniz bitki örtüsüyle kaplı. Güney yamacında yükselen Eşeler Dağı’nın üstünde çevre illerde yaşayanların kullanımında olan kayak merkezi var. Akıllı, paralı, zevkine düşkün müşterilere satılabilecek bulunmaz bir mal var elde. Devasa çaykek bahçesi mi? Konu ilk gündeme geldiğinde; buralara çevre düzenlemesi ve günübirlikçilerin ihtiyaçlarını karşılayacak tuvalet vb. şeylerin yapılacağı, yöre halkı için “çay bahçesi (!)” açılacağı söyleniyordu. 295 kilometrekare koruma altına alındığına göre, böyle bir alana kimse çay bahçesi yapmayı düşünmüyordur sanırım. Zira böyle bir çay bahçesini doldurmak için tüm Akdeniz Bölgesi’ndeki insanları toplamak gerekecektir. Hakkını teslim edelim gene. Bu yaz Salda köyünün sahiline kaymakamlık “çay bahçesi (!)” açmış. Köylüler bedava çay kek beklerken sahile girişten kişi başı 10 lira alınmakta, çaylar 5 liraya sandviçler 10 liraya ikram edilmekte. Yeşilova sahilindeki plajda, belediyenin yıllardan bu yana gelenlere ucuz hizmet sunduğu gazinosu, konaklama yerleri, çadır alanları vardı. Yapılan bildirimle bu hizmet alanlarının boşaltılması istenmiş. Maldivler’e kimler gidiyor? Daha önce ülkemizde yaşananlara bakarak olabilecekleri düşünebiliriz. 1 Önce 295 kilometrekarelik koruma alanı tel örgüyle çevrilip korumaya alınır. Konuyla ilgili bilgi sahibi olanların bilgileriyle, deneyim sahibi olanların deneyimleriyle yanlarında olmalarını bekliyorlar. Sizleri Türkiye’nin Maldivleri’ne çağırıyorlar. 2 Bu alan içinde kalan ne varsa TOKİ tarafından kamulaştırılır. 3 Gölün en gözde yerlerine çok yıldızlı oteller yapılır. 4 Doğa harikası bu alan, köylülere bırakılamayacak kadar muhteşemdir. Çok iyi de para getirir ve leblebi nohut gibi satılır. Geniş parsellere ayrılır, Arapların hizmetine sunulur. Güzelim Karadeniz yaylalarının Uzungöl’ü gibi kısa sürede bitirilir. Çevrede yaşayanların çok büyük kesimi olanın bitenin ayırdında değil. Küçük bir grup olaya dikkat çekmek istese de seslerini dinleyen yok. Önemli bir bölüm korkuya teslim olmuş durumda. Ülkenin her yerinde olduğu gibi burada da insanlar karpuz gibi yarılmış. Yarının bir yanı ne olursa olsun, kendisini yapılanların savunucusu gibi görüp görev üstleniyor. Ayrıca, köylerdeki eğitimli ve gözü pek kesimler kentlere gitmiş. Benim öğrencilik yıllarımda Kayadibi İlkokulu’nda 150 dolayında öğrenci vardı. Şimdi 8 öğrenci kalmış. Bu yorgun insanlar her şeyi görse bilse bile, “Neler oluyor” diye soracak halde değiller. Salda Gölü’nün geleceği nasıl olmalı? Salda Gölü milyonlarca yıldır burada. Milyonlarca yıllık değişimle bu güzelliğe ulaşmış. Çevredeki insanlar geçen süre boyunca bu gölle yaşamışlar. Gölü ve çevresinin doğal yapısını korumuşlar. Acaba şimdi, “Dönem yağma dönemi. Biz alacağımızı alalım 50 yıl sonra ne olursa olsun” mu denmeli? Yoksa atalarımızdan aldıklarımız geleceğe taşınmalı, bu değerler korunmalı mı? Burada yaşayanlar olarak bizler, bencil bir kıskançlıkla, “Buralar bizim, kimse gelip rahatımızı bozmasın” diyemeyiz. Güzellikler tüm insanlığın ortak malıdır. Doğanın yarattığı eşsiz güzellikler bitirilmesin, korunsun diyoruz. Halkın yararına geliştirilsin ve en geniş şekilde halkın hizmetine sunulsun istiyoruz. Göl, artık Türkiye’de bilinir hale geldi. Özellikle yaz aylarında gelenlerin sayısı yüz binlerle ifade ediliyor. Bunlar arabasıyla çevrede turluyor, kumsala inip yürüyor, bazıları yüksekçe bir yere çıkıp muhteşem berraklığı gözlüyor ve gidiyor. Gelenlerin hemen hepsi günübirlikçi. Konaklama yerleri olmadığı için uzun süre kalma olanakları yok. Buranın konaklama sorunu çevrenin sahibi olan ve doğayla barışık yaşayan köylülerle birlikte çözülmeli. Salda, Doğanbaba, Kayadibi, Yeşilova yerleşim yerlerinde ev pansiyonculuğu geliştirilmeli. Yeşilova Belediyesi bu yönde önderlik etmeli. Zaman kısa Ev pansiyonculuğu iki yönüyle çok önemli yararlar sağlayacaktır: Birincisi; konuklar çevre insanının doğal yaşam ortamında yaşayacak, yeni insanlar, yeni güzellikler, yeni tatlar keşfedecektir. İkincisi; yüz binlere hizmet sunan çevre halkının yaşam tarzı değişecektir. Başka dünyaların insanlarını tanıyacaklar, değerleri, kültürleri, ekonomik güçleri gelişecektir. Buralardan dışarılara göç verilmeyecek, hatta çevre illere gidip asgari ücretle iş bulduğuna şükredenlerin büyük kesimi geri dönecektir. En önemlisi, doğanın güzelliğine ve yapısına hiçbir zarar gelmeyecektir. İmdat! İmdat! Çevredeki bir avuç insan “imdat” diye haykırıyor. Yurtsever aydınlar, çevre dostları onların sesine kulak verin. Konuyla ilgili bilgi sahibi olanların bilgileriyle, deneyim sahibi olanların deneyimleriyle yanlarında olmalarını bekliyorlar. Sizleri Türkiye’nin Maldivleri’ne çağırıyorlar. Doğanın bize armağanı olan böyle bir değerin Türkiye’de ikincisi yok. Zaman kısa. Hemen şimdi, Türkiye’nin gözbebeği Salda Gölü’ne sahip çıkalım. Demokrasilerin ruhu: Eleştiri ve muhalefet özgürlüğü İsmail Özcan Eğitimci/Yazar Dünyada çok az ülkenin yazar ve aydını, ülkesinin ve toplumunun iyiliği için samimi düşünce ve kanaatini ifade etmesi dolayısıyla Türk yazar ve aydını kadar dışlanmaya, itilip kakılmaya, çeşitli mağduriyetler yaşanmıştır. Cumhuriyet öncesinin bu alanda bir çölden farksız olduğu malumdur. Cumhuriyetten ve çok partili siyasal hayata geçildikten sonra da bu mağduriyetler büyük ölçüde sürmüş; Türkiye, muhalefete ve muhalif düşüncelere özgürlük tanımada bir türlü demokratik kriterleri ve çağdaşlığı yakalayamamıştır. Bu ülkenin bu kusuru, bu zaafı son yıllarda daha da artmış; birçok yazar, aydın, akademisyen düşünceleri ve kanaatleri yüzünden ya görevlerinden alınmış ya da ayrılmak zorunda bırakılmışlar ve çeşitli mağduriyetler yaşamışlardır. Halen bu mağduriyetler sürmektedir. Bir rejimin demokrasi sayılabilmesi için birçok kriter sıralanabilir. Bunlardan ilk üçü ancak şunlar olabilir: 1 Özgür seçimler ve sandığın belirleyiciliği, 2 Muhalefet ve eleştiri özgürlüğü, 3 Siyasal iktidarın ve onun icraatlarının denetlenebilirliği. Bu üç esas bir demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Muhalefet yapmanın engellendiği, eleştiri hak ve özgürlüğünün iş lemediği, şu veya bu şekilde kısıtlandığı bir rejim için de “demokrat” nitelemesinde bulunulamaz. Çünkü demokrasinin özü ve ruhu eleştiri ve muhalefet özgürlüğüdür. Aydın tutarlılığı Mağduriyetlerini söz konusu ettiğimiz aydınların ayırt edici özellikleri; siyasal iktidarların, herhangi bir fikrin, herhangi bir ideolojinin fanatiği, militanı olmamalarıdır. İnandıkları doğrulardan, samimi kanaatlerinden mevki ve çıkar uğruna asla taviz vermemeleridir. Sempati duyduğu politikaları desteklemek, antipati duyduklarını da karalamak amacıyla gerçekleri çarpıtmaya kalkışmamalarıdır. Kısaca, olduğu gibi görünmekte, göründüğü gibi olmakta ısrarlı olmalarıdır. Bu topraklarda sayıları her zaman az olan bu karakterdeki yazar ve aydınların değerinin çok iyi bilinmesi gerekirken ülkemizde tam tersi oluyor ve böyleleri görüş ve düşünce beyan edebilecekleri her yerden kovuluyor. Bu da ortak aklın devre dışı kalmasına yol açıyor. Böyle bir gidişatın toplumun aleyhine doğurduğu sonuç ise tabandan tavana yönetimin bütün katlarında liyakatin değil sadakatin geçerlilik kazanmasına yol açması oluyor. Varılan yer, yönetimde zaaf ve her alanda işlerin kötüye gitmesidir. Bugün o noktadayız. Değerli yazar Ahmet Haşim’in “Her fi kir otlağından topal ve yaralı bir hayvan gibi sopa ile, taşla, tekme ile uzaklaştırılan münekkit, insan zekâsının en etkili hizmetkârlarından biridir” sözündeki “münekkit”e “muhalif”i de eklersek; yetki, güç ve iktidar sahiplerinin en yararlı dostlarının şakşakçıları, destekçileri değil; eleştirenleri ve muhalifleri olduğu daha iyi anlaşılır. Somut örnek Çağımızın gelişmiş ülkelerinde muhalefetin ve özgür düşüncenin değerinin nasıl bilindiğinin göz alıcı örnekleri bulunmaktadır. İşte size çok bilinen bir örnek: Fransa’da 1960’larda muhalif yazar ve filozof Jean Paul Sartre, Cumhurbaşkanı De Gaulle’e birçok icraatı için acımasız eleştiriler yöneltiyormuş. Yakın çevresi De Gaulle’ü kışkırtıyormuş: Sayın Başkan, Sartre’ın yaptığının bu kadarı da fazla! Kim olursa olsun herkes haddini bilmeli. Siz her şeyden önce Fransa’yı temsil ediyorsunuz! De Gaulle, bunlara hiç beklemedikleri ve düşünmedikleri bir cevap vermiş: Sartre, Fransa demektir! Evet, ben Fransa’yı temsil ediyorum, ama dünya çapında bir yazar ve filozof olarak Jean Paul Sartre da Fransa’yı temsil ediyor. Ne yazık ki bizde ülkeyi yönetenler, liderler; muhalif aydınlara yaklaşmada hiçbir zaman böyle bir anlayış seviyesine ulaşamadılar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear