25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
kültür Yazanın seviyesi mi, beğenenin seviyesi mi? Aleyna Tilki dalgasını geçti Yazgülü Aldoğan Genç kuşağın temsilcilerinden, gençlerin de bayıldığı şarkıcı Aleyna Tilki, sosyal medyayı hangi tweet’iyle salladı? “Bugün cumartesi, yarın pazar sonra pazartesi olacak.” Ben dahil, Aleyna Tilki’yi sosyal Aleyna Tilki’nin sosyal medyada izle medyadan attığı tweet yaklaşık meyenlerin bu 30 bin beğeni aldı. 3 binden müthiş öngö fazla da yorum yapıldı. rüye ağzı açık kaldı, herkes eleştiri yağdırdı. Ama genç şarkıcının 10 Haziran’da sabitlenmiş bir tweeti vardı ki başka bir mesaj içeriyordu: “Ben bazen çok akıllıca bazen de beynim yanmış gibi tweet’ler atarım. Lakin en çok beğenilen tweet’lerime baktığımda benim seviyemi değil, daima sizin seviyenizi görmüş oluruz, bunu unutmayalım. Bu bilgiye göre beğenin artık!” Aleyna Tilki’nin çok konuşturan son tweet’i kaç beğeni mi almıştı? Bu yazının yazıldığı saatlerde 30 binin üzerinde. Bir takipçisinin dediği gibi Aleyna, iki tweet’le tüm Türkiye’yi özetleyivermişti! Önce düşünün sonra yargılayın diyor, gençler işi biliyor. 23. Tiyatro Festivali’nde ‘İran Konferansı’ Düşündüren oyun parlak oyunculuk İstanbul 23. Tiyatro Festivali, önceki akşam Theatre of Nation’un tam bir festival olayı olan oyunu İran Konferansı’nı İstanbul seyircisiyle buluşturdu. Ivan Vyrypaev’in yazıp Viktor Ryzhakov’un sahneye koyduğu eser Rusça oynandı ve dağıtılan kulaklıklar aracılığıyla eşzamanlı çevirisi yapıldı. Zaten çok yoğun ve olduça hızlı söylenen on ayrı oyuncunun farklı kişilikleri monolog tarzında canlandırdığı oyunu, çok iyi Rusça bilmeden başka türlü izlemek mümkün olamazdı. Oyun öncesi ve sonrası izleyiciyle bir araya gelen yönetmen ilgiden çok memnundu. “Rusya dışında ilk kez bu festivalde oynadık” diyen yönetmen, sanatın birleştirici gücünün dünyaya barış getirebilecek tek çıkar yol olduğunu, siyasilerin ise bunu görmemekte direndiğini söyledi. Seyirci, İran sorununu konuşmak için mikrofon başına gelen oyuncuların kendine dönük monologlarını bombardıman gibi aktaran oyunu düşündürücü olduğu kadar hüzün verici buldu. l GÜLÇİN GÜLAN EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: EMİNE BİLGET 1525 KASIM 2019 PAZARTESİ Neve Şalom’da Yahudi Kültürü Avrupa Günü, dün yoğun bir katılımla 500. Yıl Vakfı Türk Musevileri Müzesi ve Neve Şalom Sinagogu’nda halka açık olarak yapıldı. bir gün Avrupa’nın 35 farklı ülkesinde organize edilen ve 2001’den be ri Türkiye’de kutlanan Yahudi Kül türü Avrupa Günü, dün Galata’da bulunan 500. Yıl Vakfı Türk Mu sevileri Müzesi ve Neve Şalom Sinagogu’nda meraklılarıyla buluş tu. Etkinliğin ziyaretçi leri, Türk Yahudi toplu munun kültür ve mira sına yolculuk yapmala AYÇA HAN rını sağlayan konserler, belgeseller, sunumlar, kitap tanıtımları, sergi ler ve Türk Yahudi mutfağından lez zetlerle tanışma fırsatı buldu. Temsili düğüne ilgi Günün en çok ilgi ‘Hikâyemiz’ sergisi çeken etkinliği, tüm gelenekleriyle canlandırılan temsili düğün töreni oldu. Patchwork (yamaişi) sanatçısı Eti Koen’in çalışmaları da ziyaretçilerden yoğun ilgi gördü. Osmanlı Türk motiflerine olan hayranlığını kumaşla çalışmalarına aktaran sanatçı, zamanla “Kumaşla Tasvir” adını verdiği kendi tekniğini geliştirdi. Sanatçı, ça Tören, Neve Şalom lışmalarında Osmanlı ve İslam motifleri ile minyatürlerinin yanı Sinagogu Hahamı Rav Isak Alaluf ve Hazan (duahan) Rıfat Eti Koen’in babası, eşi ve oğlunun yer aldığı “Askerlik” isimli çalışması. sıra tarihi ve kültürel dokuları, yaşanan değişim ve dönüşümleri kendine özgü bir anlatımla işliyor. Romi tarafından yönetildi. Yahudi öğretilerine göre evlilik, insan statüsü için en ideal ve kuralları Tanrı tarafından belirlenmiş ilk sosyal kurum. Yahudi ırkının saflığı anlamında bir kişinin Yahudi kabul edilebilmesi için, Yahudi bir anneden doğmuş olması gerekli görül sal ihtiyaçlarını karşılayacağına dair imza atıyor. Yahudi ailesinde kadının haklarını korumak çok önemli olduğu için, imza atılmadan tören devam etmiyor. Törende yüzük takımın ardından bir bardak kırılıyor, düğün törenini yöneten Neve Şalom Sinagogu Hahamı Rav Isak Alaluf yor. Tallit’in dört ucunda toplam 32 tane püskül yer alıyor, 32 sayısı İbranicede kalp anlamına gelen Lev sözcüğünün sayısal değeri. Tallit örtüldükten sonra kalpten bir yuva altında birlikte olmalarını temenni eden, genelden özele doğru değişen 7 tane kutsamadan söz ediliyor. Bu düğünden, evlenilen kadının da Ya bunun nedeni şöyle anlatıyor: “Asır yedi kutsamada her şeyi Tanrı’nın hudi olması gerekiyor. Sefarad top lardan bu yana süren acıların, sıkın kendi yarattığı, Tanrı’nın tek oldu lumlarda düğün töreni genellikle si tıların, hüzünlerin, kovuluşların, yı ğu, insanı yarattığı, insanı yarat nagogda yapılıyor. İstanbul’da bu tö kımların bir dışavurumu olarak cid tıktan sonra gelin ve damadı kut ren için tercih edilen en büyük sina di anlamda kırılan bu bardak aslın sadığından bahsediliyor ve bu kut gog ise Neve Şalom Sinagogu. Düğün da bir kalbin parçalanması anlamına samanın, onların bir yuva kurma töreni, gençlerin kurmayı planladık geliyor; en mutlu anlarımızda dahi, sına sebebiyet vermesinden duyu ları yuvayı temsil eden “hupa”nın al en güzel günümüzde dahi bu üzün lan mutluluk ve saadet dile getirili tında gerçekleşiyor. Tören bir evlilik tülerimizi bilincimizin gerisine itme yor. En sonunda da “Sefer Torah”ın, anlaşması sayılabilecek “ketuba”nın diğimizi göstermeye çalışıyoruz.” yani Tevrat parşömenlerinin için imzalanmasıyla başlıyor. Buna göre Törenin bir noktasında gelin ve de bulunduğu dolap açılarak Türki erkek eşine yiyecek, giyecek ve barı damadın altında durduğu hupanın ye Cumhuriyeti ve Cumhurbaşkanı nak temin edeceğine ve onun duygu üzerine Tallit adı verilen örtü örtülü için dua yapılıyor. Pastalar havada uçuşuyor, şampanya seyircinin suratında patlıyor! n İstanbullular kendilerini tiyatroya vurdu desek yeri. Özel tiyatrolar, şehir tiyatroları, Devlet Tiyatrosu, gençlerin tiyatrosu derken tabii ki uluslararası tiyatro festivallerinin yabancı oyunları da ayrı ilgi çekiyor. Ama yabancıysa ille de iyi olacak değil, kimi bu da tiyatro mu, böyle dans mı olur dedirtti, bizimkileri arattı. Yabancı dilde tiyatro izlemek kolay mı, ama İKSV’nin çevirmenlerine kocaman alkış. Ionesco Dosyası’nın oyuncularıyla konuştum. Ben sormadan onlar sordu: Çeviri nasıldı? Çok iyiydi dedim. Bu kadar çok kelime oyunu yapılan bir oyunu, tekerlemeleri, tekrarları iyi çevirmiş, bravo doğrusu. Tabii yine de anlamak zor! Ionesco bu, adam, absürd tiyatro yapıyor, zaten hayatımız absürd tiyatro oldu da, gözünü kulağını açıp bakıyorsun, bu “saçma”ların altında ne sokuşturuyor diye. Oyuncular “Üzülmeyin diyor, biz Fransa’da oynarken Fransız seyirci bile tam anlamıyor!” HHH n Ben soracağıma onlar soruyor: “Biz Moskova’da oynarken kalem kâğıt not tutan birilerini gördük, kesin oyunu rapor etmeye gelen devlet görevlileriydi. Burada da korktuk fişlenir miyiz diye, malum, pek de iyi bir görüntünüz yok uzaktan. Bazı sahneler de hayli cüretkâr, Moskova’da eşcinsellik çağrıştırıyor diye bir iki sahnede tepki aldık.” Yok dedim, merak etmeyin, biz çok özgürüz burada, hem pek de masum sayılmayız, istismar konusunda, sıkıntı yok; oyun karışık, izleseler bile onlar da anlamamıştır! Zaten asıl tiyatro siyaset sahnesinde oynanıyor şu an, entrikanın bini bir para, saraya kim gitti, kaçta gitti, niye gitti? Demedim tabii canım, der miyim hiç. “Bakın İstanbul na sıl da modern. Şu pırıl pırıl kulelere, neonlu kebapçıla ra, gecenin bu saatinde dolu, müzik dinleyip eğlenen şu bardaki kalabalığa, New York, Manhattan gibi” dedim. Etkilenmemiş değiller. Akıllarındaki İstanbul Ataşehir olmasa da, şaşıp kalsalar da her sokak kedisinin sevip eğleneceği bir yer olmuş Das Das’ın yeni mekânı Metropol AVM, Avrupa da değil, Amerika sanki. Burada oyun izlemenin keyifli tarafı, oyun bittikten sonra oyuncuların çıkarken girişteki o keyifli mekâna takılması, onlarla bir bira tokuşturabilmek. Ah bir de ulaşımı zor olmasa. Ataşehir CHP’li belediye seçiyor diye yıllardır metrosunu bitirmediler. Minibüse mahkumsan yandın. Bütün mahalleyi dolaşmadan gidemiyorsun! Yine de seyircinin üçte biri Avrupa’dan geliyormuş. İzleyiciler arasında Metin Akpınar’ı da gördüm, bir zamanlar bu oyunu oynamışlar diye de duydum! İlgiyle izliyordu. HHH n Oyunda hareket bitmiyor. Pastalar havada uçuşuyor, şampanyalar seyircileri ıslatıyor, sirk gibi. Oyuncular koşuşuyor, hopluyor zıplıyor. Ne saç kalıyor, ne yüz göz, makyaj. O patırtıda ayağındaki ince topuklularla koşturan kadın oyuncu düşecek diye ödüm kopuyor, yerler vıcık vıcık. Meğer bazen düşüyormuş! Hatta düz pabuçlu erkekler de düşüyormuş. “Geçen oyunda düştüm, belim hâlâ ağrıyor!” diye bir anlatışı var ki tiyatro böyle bir şey! Alkış! Bir kuşak giderken Ne acılı bir yıl oldu 2019... Tam bir yaprak dökümü... Bizim kuşağa hocalık etmiş, el vermiş, dokunmuş ne kadar usta varsa birer birer ayrılıyor sahneden, Shakespeare’in dediği gibi “bütün dünya bir sahne” ve hepimiz sadece birer oyuncu isek... Evet, bir kuşak gidiyor, ama sadece zamanın önünde durulmaz akışının doğal sonucu olarak gerçekleşen bir nöbet değişimi değil bu, geride büyük bir boşluk bırakarak gidiyorlar. Çünkü onların devraldıkları değerlerini yaşatmak için didindikleri, sonra da yeni kuşaklara aktarmaya uğraştıkları dünya değişti, asıl boşluk hissini, asıl kaos duygusunu yaratan bu... Ve bu nedenle önce “hocaların üç hocası” ekibinin son üyesi Prof. Dr. Özdemir Nutku’yu, bir hafta sonra da Türk tiyatrosunun altın çağından günümüze uzanan “son diva”yı, Yıldız Kenter’i yitirince o telafi olmaz eksiklik hissi içimde bir yerlere çöreklendi kaldı. Ne yazık ki hâlâ kurumlarla değil şahıslarla belirlenen bir coğrafyada, topyekun karalanan bir geçmişin tüm değerleri, yerine ne konacağı hiç umursanmadan kırılıp dökülürken, bu isimlerin varlığı çok ama çok daha büyük bir önem taşıyordu. Üniversitenin vefasızlığı Özdemir Hoca inanılmaz çalışkan ve üretken bir tiyatro insanıydı. Sayısız tiyatro tarihi kitabı, Shakespeare çevirileri (Shakespeare’in tüm eserlerini Türkçeye kazandırmıştı), Ben Johnson ve Marlowe çevirilerinin (daha hepsi yayımlanmadı) yanı sıra muhteşem Shakespeare Sözlüğü ile Türkiye’deki tiyatro literatürüne Metin And ile birlikte hiç kuşkusuz en büyük katkıyı o yapmıştı. Ama bunun yanında çok değerli bir özelliği daha vardı: Gerçek bir tiyatro eğitimcisiydi; sayısız öğrenci yetiştirmiş, pek çok üniversitede ilklerin kurucusu olmuştu. 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi içindeki Tiyatro Bölümü’nü kuran da Özdemir Hoca’ydı. Ama her ne hikmetse bu memlekette onurlu ve üretken çalışma cezasız kalmıyor. 9 Eylül Üniversitesi Rektörlüğü tüm uyarılara, öğrencilerin tüm direnişine rağmen bildiğim kadarıyla Özdemir Nutku Sahnesi’ni yıkma kararından vazgeçmedi. Herhalde bu nedenle, belki de protestolardan çekindiği için, sayın rektörün Özdemir Hoca için düzenlenen törene katılmadığını duydum. Hiç şaşırmadım. Çünkü giden sadece bir kuşak değil, zamanın ruhu değişti, biliyorum. Son ‘diva’ Bizim kuşak açısından tiyatro “okul”da öğrenilen bir meslek olmanın ötesinde, gerek ödenekli tiyatrolar gerekse 60’lı yıllarda sayıları çok artmış özel tiyatrolar sayesinde sahnede, ustaların yanında doğrudan çalışarak sırrına erilen bir sanattı. Kenterler, Dormen Tiyatrosu, Gülriz SururiEngin Cezzar Tiyatrosu... Bu “okullar”ın ikisinden geçtim, Yıldız Kenter’le de yolum konservatuvarda kesişti. İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın çocuk tiyatrosunda çalışırken, bir yandan da konservatuvarın tiyatro bölümüne devam ediyordum. Yıldız Kenter hocamdı. Kimler geçmedi ki elinden... Bir kuşak, yazımın başında da belirttiğim gibi onların elinde büyüdük sayılır. Yıldız Kenter, Türk tiyatrosunda bir “diva”ydı, tiyatronun iletişim aracı olarak başköşeye kurulabildiği dönemden günümüze uzanan son “diva”ydı. Ve tiyatroculara çok önemli bir şey öğretti: Disiplin ve kendine bakmak mesleğe saygının gereğidir. Onun için hep annemin ifadesiyle “genç kız gibi incecik” yaşadı son yıllarına kadar, onun için hep formunu korudu. Bu, tiyatroyu bir yaşam biçimi olarak benimsemenin en dolaysız ifadesiydi. Yıldız Kenter de Özdemir Nutku da bizim hocalarımızdı. Bir kuşak bizi eğitmiş, yol göstermiş, el vermişti. Biz kendimizden sonrakilere neyi ne kadar aktarabildik, ona da en adil ve acımasız yargıç olan zaman karar verecek. Ama şurası kesin, giden sadece bir kuşak değil, bir devir kapandı, zamanın ruhu değişti. CRR’de Deutsche Oper Berlin Oda Orkestrası Deutsche Oper Berlin Kammerorchester, 25 Kasım’da saat 20.00’de Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda W.A. Mozart’ın “Sahte Bahçıvan Opera Uvertürü” ve “Senfoni No.29” eserlerini seslendirecek. Topluluk, konserin solisti Bülent Evcil’in çalacağı “W.A. Mozart Flüt Koncertosu, KV 315”e de eşlik edecek. İstanbul Devlet Senfoni, Borusan İstanbul Filarmoni Orkestraları’nın solo flütisti olan Evcil, solist kariyerine de yurtiçinde ve yurtdışında 30’dan fazla ülkede yer aldığı konserler, davet edildiği festivallerle devam ediyor. Genel müzik direktörlüğünü Donald Runnicles’ın yaptığı Berlin Alman Opera Orkestrası solo sanatçılarından oluşuyor. Azerbaycan’da Türk Filmleri Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen “5. Türk Filmleri Haftası”, 2529 Kasım tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak. Etkinliğe, Türkiye’den aralarında Murat Şeker, Seyid Çolak, Mustafa Kotan ve Güven Adıgüzel’in bulunduğu birçok oyuncu, yönetmen ve yapımcı konuk olacak. Aynı zamanda konuklar, öğrencilerle birlikte Azerbaycan sinema dünyasının sanatçıları ile bir araya gelecek. Usta yönetmenlerin ödüllü eserleri izleyicinin beğenisine sunulacak. Azerbaycan ile Türkiye arasında sinemanın gücüne dayanarak bir köprü daha eklemeyi hedefleyen “Türk Filmleri Haftası” kapsamında; “Çakallarla Dans 5”, “Kapan”, “Annem” ve “Rafadan Tayfa” gibi filmler ücretsiz olarak izlenebilecek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear