23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 9 Ağustos 2018 EDİTÖR: PELİN ÜNKER TASARIM: SERPİL ÜNAY Borç krizi kapıda ekonomi 11 4 Kurdaki artış bankaların finansman maliyetini 4 Bireyselde de sorunlu krediler büyüyor. Bireysel artırdı. Bankalar büyük proje finansman kredi kartı veya kredi borcunu ödeyemeyip yasal kredilerinin bir bölümünü satmaya başladı. takibe girenlerin sayısı 3 milyon 230 bin kişiyi geçti. Türkiye’nin döviz kuru sorunu, Türk Lirası’nın de lamak için Türk bankaları büyük proje finansman kredilerinin bir bö ğer kaybetmesi, ödemeler lümünü yabancı bankala dengesi krizi ile ilgili endi ra satmaya başladı. Ban şeleri tırmandırırken, son veriler bir yandan banka PELİN ÜNKER kalar Birliği’ne göre, proje finansmanı kredileri risk ların maliyetlerinin, diğer bakiyesi Aralık 2017’de yandan batık kredilerin arttığı bir önceki yılın aynı dönemine nı gösteriyor. ABD para politika göre yüzde 15.6 artışla 89 milyar sındaki normalleşme ve kurdaki dolara yükseldi. Proje finansma yükselişin etkisiyle fonlama ma nı amacıyla kullandırılan kredi liyetlerinin daha da artması bek lerin yüzde 47’sini enerji, yüzde lenirken döviz rezervlerinin kri 19’unu altyapı, yüzde 11’ini gay ze karşı tampon görevi görmesi rimenkul sektörü oluşturuyor. ise zor görünüyor. Türk lirası yılbaşından bu ya Takip oranı yükselecek na yaklaşık yüzde 30 oranında Tüketime dönük büyüme poli değer yitirdi. Bu durum, Türk şir tikaları ise bireysel borçlanma ketleri ve bankalarının yabancı ları son dönemde artırdı. Bu du ve yerel para birimi borçlarının rum batık kredileri de yükselt maliyetlerini kaçınılmaz şekilde ti. Bankalar Birliği verilerine göre artırdı. Sendikasyon kredilerin Türkiye’de bireysel kredi ve kredi de maliyetin 30 baz puan artma kartı borcunu ödemeyip borcu de sı bekleniyor. Yılın ilk yarısında vam eden kişi sayısı 3 milyon 230 aralarında büyük şirketlerin de bin 317 kişiye ulaştı. Yılın ilk ya olduğu gruplar bankalarla kredi rısında 417 bin kişi bireysel kre yeniden yapılandırma görüşmele di kartı borcundan dolayı yasal ta rini başlatmıştı. Kredi derecelendirme kuruluşları da tüm bu süreçlerin bankaların aktif kalitesinde bozulmaya işaret edebilece kibe girdi. Bireysel kredi borcunu ödemeyenler 432 bin kişiyi buldu. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun ekonomi Rezervler alarm verdi ğini belirtiyor. Artan borçlanma maliyetleri karşısında bankalar da yeni kaynak arayışına girdi. Reuters’ın haberinde dengeli bir kredi dağılımı yaratmak ve likidite sağ MALİYET arttı Kurdaki yükselişe paralel Türkiye’nin borçlanma maliyetini gösteren tahvil faizleri rekor seviyelere çıktı. İki yıllık gösterge faiz yüzde 22’ye yaklaşırken, 10 yıllık faiz yüzde 20’yi geçti. Faizlerdeki artışla birlikte Türkiye’nin kredi iflas takası primini gösteren CDS’ler de re yi soğutmak için açıkladığı bazı tüketici kredileri ve kredi kartlarında taksit sayılarının düşürülmesi ile ilgili taslak da eleştirilere neden oldu. BusinessHT’ye konuşan kaynaklara göre bankacılar, özellikle ihtiyaç kredilerinde vadenin 36 ay ile sınırlanmasının bireysel kredilerde takibe dönüşüm oranlarını artıracağı uyarısında bulundu. Banka temsilcilerinin konuyla ilgili BDDK ile görüşeceği ifade edildi. Bankacılık sektöründe Aralık 2017’de yüzde 2.95 olan takipteki kredi rasyosu Haziran sonunda yüzde 3.02’ye çıkmıştı. Son dönemde kurlardaki hızlı artış portföy yatırımlarını azaltırken rezervlerdeki erimeyi de hızlandırdı. Döviz rezervleri krizlere karşı önlem olarak biriktiriliyor. Ancak veriler, Türkiye’nin döviz rezervlerinin herhangi bir krize karşı tampon işlevi göremeyecek kadar fazla olmadığını gösteriyor. Bir ülkenin rezervlerinin yeterliliğini ölçmek için kullanılan en yaygın yöntemlerden biri, rezervleri kısa vadeli borç ödemeleri ile karşılaştırmak. Yüzde 100, genellikle asgari seviye olarak kabul ediliyor. Reuters’a göre bu oran, Türkiye’de 2018’e yaklaşık yüz de 90’da başladıktan sonra yıl ortalarında yüzde 74’ün biraz altına düştü. Bu seviye, borçlanma piyasalarına erişim olmadan ya da ekstra rezerv oluşturmadan, Türkiye’nin teorik olarak temerrüde düşebileceğine işaret ediyor. 9’da birine denk Türkiye’nin bir yıl içinde 180.6 milyar dolarlık borcu geri ödemesi gerekiyor. Merkez Bankası’nın net döviz rezervi ise sadece 21 milyar dolar. Buna göre Türkiye’nin net rezervleri kısa vadeli borçların ancak 9’da birini karşılıyor. IMF’nin geliştirdiği bir ülke nin şoklar karşısında kullanabileceği kaynakların hepsini hesaplamaya çalışan Rezerv Yeterliliği Ölçümü’ne (RAM) göre bir ülkenin RAM oranının yüzde 100 ile 150 arasında olması gerekiyor. RAM oranı 2013’ten beri her yıl azalan Türkiye şu anda yüzde 75’in altına düşmüş durumda. Diğer bir ölçüt olarak ülkenin rezervlerinin ithalat maliyetlerini ne süreyle karşılayabildiğine bakılıyor. Buna göre rezervlerin en az üç ay ithalatını karşılaması gerekiyor. Türkiye’deki süre son verilere göre yaklaşık beş ay civarında bulunuyor, ancak TL istikrar kazanmazsa bu süre kısalabilir. kor üstüne rekor kırmayı sürdü rüyor. “Batık Borçlar İçin Sigorta Primi” olarak da adlandırılan CDS’lerde, ülkenin dış piyasalarda sattığı tahvillerin ve bonola ‘İstanbul yaklaşımı’ önerisi rın ana paralarının veya faizleri nin, ülkenin güç duruma düşmesi nedeniyle ödenememesi riski sigorta ediliyor. Reuters verilerine göre Türkiye’nin 5 yıllık CDS’leri Avro bölgesi borç krizi seviyeleri olan 348 puana çıktı. Bu durum dış borçların çevrilmesini zorlaştırıyor. Beş yıllık CDS’ler Brezilya’da 213, Çin’de 61, Güney Afrika’da 183, Rusya’da Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, kredi yapılandırmalarıyla ilgili “Birden fazla bankanın bir firmayı yeniden refinanse etmesi gerektiğinde kurumsal duruş ve disiplin gerekiyor. İstanbul yaklaşımıyla bir dönem yapmıştık. Ülke cak bir düzenlemeye kimse itiraz etmez” dedi. Aydın, söz konusu açıklamasıyla kriz sinyalini de vermiş oldu. İstanbul yaklaşımı en son 2001 krizi sırasında kullanılan bir yöntem. Yöntem sorunlu kredilerin Türkiye ekonomisini tehdit etmeye başlaması üzerine kullanılmıştı. Buna göre bankalar ve üretici sek le karşılıklı görüşmüş, kur ve faizlerdeki istikrarsızlık sonucu darboğaza giren şirketlerin borçları yeniden vadelendirilip kredilendirilmişti. Türkiye’nin IMF’den sağladığı kaynağın 3 milyar dolarlık kısmı bankaların sermayelerini güçlendirmede kullanılmıştı. Bankalara aktarılan bu kaynağın yüzde 60’ı üretici sektörlerde darboğaza giren şirket 136 puanda bulunuyor. bilançosuna katkı sağlaya törlerde faaliyet gösteren şirketler lere kredi olarak dağıtılmıştı. Hüseyin Aydın ‘Dış kaynak kuruyor’ Ferit Şahenk Şahenk: Aynısını devlet de yapıyor Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, 2.3 milyar Avro borcun yeniden vadelendirilmesi için bankalarla yapılan görüşmelerin kısa zamanda sonuçlanacağını söyledi. Bodrum’da gazetecilerle bir araya gelen Şahenk, yatırımlarını yurt dışına çıkardığı konusundaki yorumlara ilişkin ise yatırımlarının yüzde 81’inin Türkiye’de kalan yüzde 19’unun yurt dışında olduğu cevabını verdi. Şahenk, “Doğuş Holding’in kendi içinde yaptığını Türkiye Cumhuriyeti devleti yapıyor. Onun için bu orta vadeli planda da biz nasıl kendimize nakit akışı çıkarıp olayımızı görüyorsak, devlet de bunu yapıyor” diye konuştu. l Ekonomi Servisi Bankalar kredi arayışına başladı Akbank ve İş Bankası, gelecek haftalarda vadesi dolacak olan kredilerinin yerine dolar ve Avro cinsi sendikasyon (büyük kredi) arayışında. Türk Eximbank’ın da 350 milyon Avroluk kredi arayışında olduğu belirtiliyor. Halkbank ise yurtiçinde 15 milyar TL’ye kadar borçlanma aracı ihracı için genel müdürlüğe yetki verdi. Bloomberg’e göre, Türk bankalarının 2019’un sonundan önce dolar ve Avro cinsi 33 milyar dolarlık borcunun vadesi dolacak. En yoğun dönem 2019 2. çeyrek olacak. l Ekonomi Servisi Bloomberg, ABD’nin yaptırımlarını genişletmesi halinde Türkiye’nin tahvil piyasasının dışında kalacağını yazdı. FT’ye göre ise TL daha da eriyecek TL’deki büyük değer kaybı dünyada da yankılanıyor. İngiliz Financial Times (FT) gazetesi, yatırımcıların Cum hurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı ceza landırdığını yazdı “Erdoğan’ın giderek artan oto riter liderliği para politikasını ak sattı ve Merkez Bankası yüzde 16’lara ulaşan enflasyonu kontrol altına almakta zorlanıyor” ifadele rine yer verildi. FT’deki “Türk Lirası Türkiye’de ki krizin keskin ucunda” başlıklı yazıya göre, ABD ile yaşanan Ra hip Brunson krizin piyasalardaki gerilimi arttırdı. FT, “Liradaki de ğer kaybı nedeniyle ithalat fiyatla rının artışı, yabancı yatırımcıların ülkeden çıktığı bir ortamda borç lanma maliyetlerinin yükselme si, Türk ekonomisindeki canlılığı emecek ve liranın daha da zayıf lamasına yol açacak” değerlendir Piyasalarda tansiyon yüksek ABD ile yaşanan kriz ve ekonomik göstergelerdeki bozulma nedeniyle rekor değer kaybı yaşayan Türk Lirası’nda yüksek oynaklık sürüyor. Piyasaların gözü Türkiye’den ABD’ye giden Dışişleri Bakanlığı heyetinin müzakerelerine çevrilirken, süren belirsizlik nedeniyle dolar/TL dün 5.30 ile 5.23 arasında, Avro/TL ise 6.15 ile 6.08 arasında dalgalandı. İntegral Yatırım Araştırma Direktörü Tuncay Turşucu, yüksek risk algısı nedeniyle yaşanan oynaklığın da sertleştiğini söyledi. Turşucu, kurun iyimser senaryoda doların en fazla 4.80’e inebileceğini öngördü. Commerzbank Kıdemli Döviz Stratejisti Lutz Karpowitz Merkez Bankası’ndan faiz artışı gelmezse TL’de değer kaybının devam edebileceğini söyledi. Danske Bank da, “TL’de 5.60 seviyesinin üzerinde bir kötüleşme acil bir faiz artırımına neden olabilir” ifadelerini kullandı. l Ekonomi Servisi mesine yer verdi. Türkiye’ye risk uyarısı ABD merkezli finans ajansı Bloomberg’de, Türkiye’nin dışarıdan borç bulma imkânlarının daraldığına işaret etti. Nisan 2018’den bu yana Türkiye’de devlet ve özel sektörün dolar cinsinden yeni tahvil ihracı yapamadığını aktaran Bloomberg, “ABD yaptırımları genişlerse, Türkiye’nin tahvil piyasasının tamamen dışında bırakılması ihmal edilemeyecek bir risk” yorumunu yaptı. l Ekonomi Servisi Karmaşıklaşıyor ve sertleşiyor Geçen hafta dünya basınında öne çıkan kimi haber, yorumlar, büyük güçler arası rekabetin giderek karmaşıklaştığını ve sertleştiğini gösteriyordu. Çin ve Almanya kendi çıkarları doğrultusunda giderek daha etkin adımlar atıyorlar. Ortadoğu’da ABD’nin ve müttefiklerinin, bu arada, dış politikada birden fazla iskemleye birden oturmaya çalışan AKP Türkiye’sinin işi giderek zorlaşıyor. Ogertliaşdmoeğleur’da kritik Geçen hafta, Trump yönetimi Çin’den gelen mallara yönelik vergileri yüzde 10’dan yüzde 20’ye çıkardığını açıkladı. Çin yetkilileri, ABD’nin ticaret savaşlarını tırmandırma eğilimine teslim olmayacaklarını ve tamamen hazır olduklarını açıkladılar. Bu açıklamaları izleyen iki gelişme Çin’in “hazırlıklarının” ekonomik alanla sınırlı kalmayacağını düşündürüyor. Geçen hafta Çin Başbakanı, ABD’nin, nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çıktıktan sonra ambargo koymaya hazırlandığı İran’ı ziyaret ediyordu. Çin başbakanı Tahran’da, “İran’la yapılmış olan çok taraflı nükleer anlaşmayı savunmaya kararlı” olduklarını açıkladı. Bloomberg’in aktardığına göre, İran’ın petrol ihracatında birinci sırayı alan Çin, ABD’nin yaptırımlarına karşın, petrol ithal etmeyi durdurmamaya kararlıymış. Çin, ABD’nin korumacılık ve İran politikasına karşı çıkarken yalnız değil. Avrupa’da Almanya ve Avrupa Birliği yönetiminin yanı sıra, Rusya da benzer bir tutum sergiliyor. Bir süredir Suriye rejimiyle askeri alanda ilişkilerini geliştirmekte olan Çin’in geçen hafta yaptığı ikinci açıklama ABD ve Ortadoğu çevrelerinde adeta şok yarattı. Çin’in Suriye büyükelçisi, Al Watan gazetesine verdiği demeçte, “Çin’in askeri güçleri, İdlib’de ve Suriye’nin başka bölgelerinde, Suriye ordusunun yanında terörizme karşı, doğrudan savaşmaya hazırdır” demiş. Suriye güçlerinin, yaklaşık 40.000 cihatçı savaşçının son bir hesaplaşma için toplandığı İdlib’i almak amacıyla başlatması beklenen saldırısının çok kanlı bir çatışmaya yol açması bekleniyor. Çin’in kendi askeri güçlerini böyle bir savaşa doğrudan sokmak istemesi, hem denizaşırı topraklarda savaş deneyimini, hem Uygur bölgesinden gelmiş cihatçıları burada yok etmeyi, hem de bölgede ABD’nin etkisine karşı yeni bir mevzi yaratmayı amaçlıyor. Bu sırada Almanya Geçen haftanın bir diğer ilginç konusu da Almanya idi. Almanya’nın uluslararası alanda gittikçe artan ekonomik ve siyası etkisinin yanı sıra, içeride siyasi ortamda yaşanan kimi gelişmeler kaygı verici dinamiklere işaret ediyordu. Almanya’nın, birleşmeden sonra ekonomik gücü esas olarak AB bünyesi içinde kendini göstermeden artmaya devam etti. Almanya, AB fonlarına en büyük katkıyı yapıyor, dolayısıyla çevre ülkelerin ekonomi politikaları üzerindeki etkisi giderek artıyordu. Bu ekonomik gücün siyasi sonuçları Yunanistan, İtalya finansal krizlerinde ortaya çıktı. Artık, AB içinde Almanya hegemonyası konuşuluyordu. Trump’ın AB’ye yönelik özellikle Almanya’yı hedef alan korumacı politikaları, Almanya’yı uluslararası alanda yeni hamleler yapmaya yöneltti. Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas geçen ayın sonunda Japonya ziyareti sırasında, serbest ticareti ve düzeni koruyacak bir uluslararası ittifaklar ağı kurmak istediklerini açıkladı. Spiegel’in aktardığına göre, Almanya Güney Kore’yi, Güney Afrika’yı, Avustralya’yı, Arjantin’i, Meksika ve Kanada’yı birer stratejik ortak olarak bu ağa dahil etmeyi, (kısacası ABD’yi ekonomik olarak kuşatmayıE.Y.) amaçlıyormuş. Tam bu konular konuşulurken, Almanya’nın en çok satan gazetelerinden, Welt am Sonntag, geçen hafta “Bombaya (atomE.Y) ihtiyacımız var mı?” manşetiyle ve soruya olumlu cevap veren kapsamlı bir analizle çıktı ve Financial Times’ın yorumuna göre, “askeri gücümüz yetersiz”, “ABD’ye güvenemeyiz”, “zorunlu askerlik geri gelsin” savlarının yanına bir de nükleer silah tartışması eklenmiş. Almanya’daki gelişmelere ilişkin bu resmi, Financial Times’ın 27 Temmuz’da yayımladığı, kapsamlı araştırmaya dayanarak tamamlayabiliriz: FT, Almanya’da AfD’nin (Almanya için Alternatif isimli faşist parti, oyların yüzde 12.6’sını alıyor), sol ve liberal eğilimli sanatçıları hedef alan bir kampanya başlattığına, Nazi dönemi tarihini önemsizleştirmeyi amaçlayan, Alman kimliğinin tehlikede olduğunu vurgulayan bir propaganda hattı izlemeye başladığına işaret ederek, “kültür savaşları” kavramını kullanıyordu. Buradan devam edeceğim. TÜSİAD: Güven şart Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Erol Bilecik, dün Twitter hesabından paylaştığı mesajında “Yüksek enflasyon ve yüksek kur sarmalını kırmak üretimle, ihracatla ve inşa edeceğimiz güven ortamındaki reformlarla mümkün. Bunun için dünyanın gerçeklerini daha iyi analiz etmemiz gerekir” ifadelerine yer verdi. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear