22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Perşembe 30 Ağustos 2018 ekonomi@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY Bir batTığüırnkaTnealetokmomis:iÖD3ODBALEANNRMKLEAIYYKEAKNRDE4ED.V7İ5RNEMEDİDİLLEYENACİRYELKE 4 13 yıl önce kasasında 2 milyar dolarla 6.5 4 Danıştay’ın ‘satılmaz’ kararına karşın ta milyar dolara özelleştirildi. Devlete olan şınmazları satan, çalışan sayısını yarıya in borcunu aldığı kredilerle erken kapattı. Ancak 10 diren şirket, dört yıl üst üste vergi rekort yıl üst üste kâr ettiği halde kredileri ödemedi menliğinden müflis konumuna düştü Yüzde 55 hissesi 2005’te Suudi bağlantılı Oger Telecom’a satılarak özelleştirilen ve borç batağından kurtulamayan Türk Telekom’da yeni bir dönem başladı. Şirket şimdi Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası’nın kuracağı girişim şirketine devredilecek. Türk Telekom, 2005’te yapılan ihaleyle 6.5 milyar dolara Lübnanlı Hariri ailesinin doğrudan ve Saudi Telecom Company’nin dolaylı ortak olduğu OTAŞ’a devredilmişti. OTAŞ, Türk Telekom hisselerini teminat göstererek 2013’te aldığı 4.75 milyar dolar tutarındaki krediyi geri ödeyemedi. Bunun üzerine kreditör bankanın, teminat hisselerini devralarak kuracakları bir özel amaçlı şirkete (SPV) yerleştirmelerine Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan onay geldi. Böylece Akbank, Garanti Bankası ve İş Bankası, Türk Telekom’un çoğunluğuna sahip oldu. Bahsi geçen üç banka, yüzde 55 OTAŞ hissesini devralmak için geçen ay Rekabet Kurumu’na başvurmuştu. OTAŞ’a verilen kredide Akbank yaklaşık 1.5 milyar dolar, Garanti 1 milyar dolar, İş Bankası da 500 milyon dolar paya sahip. Yeni şirkette bankalar, kredideki payları oranda hisseye sahip olacak. Dört yıl vergi rekortmeni Türk Telekom’un 2005’te devredilmesinden bir yıl önce, 2004’te 2.2 milyar TL net kârı olan bir şirket olduğu biliniyor. Şirketin, dört yıl üst üste en fazla Kurumlar Vergisi ödeyen ve yaklaşık 60 bin çalışanlı bir konumdan, özelleştirmeden sonra borç batağına sürüklenmesinin hikâyesi adım adım şöyle: 4 T.Telekom, özelleştirilmenin yaşandığı 2005’te herhangi bir borcu olmayan, kasasında 2 milyar doları bulunan bir şirketti. 4 OTAŞ, ihaleyi kazandıktan sonra ilk etapta ihale bedelinin yüzde 20’sini peşin, kalanını da beş eşit taksitte ödeyeceğini açıklamış, 2007’de 4.3 milyar dolarlık kredi alarak, borcunu 4 yıl erken kapatıp hisselerin sahibi olmuştu. 4 Türkiye’deki borçlarını ödeyemeyince 2013’te oluşturulan konsorsiyumdan 4 milyar 478 milyon dolar ve 211 milyon 970 bin dolar kredi alan OTAŞ Telekom, Eylül 2016’dan bu yana 4.75 milyar dolarlık kredinin üç ödemesini yapamadı. 4 T. Telekom’u borçlandırmaya başlayan Oger, 2016 sonu itibarıyle şirketi 3.5 milyar dolar borca batırdı. Bu borçlar, dövize bağlı ve değişken faizli haldeydi. 4 Bunun üzerine OTAŞ’ın borcunun yeniden yapılandırılması ve olası satışı için görüşmeler başladı. 4 İki yıla yakın süren ve aralarında yüzde 55 hissenin satışı için görüşmelerin yapıldığı süreç sonunda Türkiye İş Bankası, Garanti Bankası ve Akbank, borçların yeniden yapılandırılması için tüm kredi veren taraflarca bir mutabakata varıldığını duyurdu. l Ekonomi Servisi Başına gelmeyen kalmadı Gerçek değerinin altında kaldı Türk Telekom’un 2005’teki devrinden sonra, 2008’deki halka arz süreci de tartışmalara yol açmıştı. Şirketin halka arzına aracılık eden kuruluşlardan Yatırım Finansman Menkul Değerler AŞ, 12.7 milyar dolardan halka arz edilen kuruluşun gerçek değerinin 19.4 milyar dolar olduğunu açıklamıştı. O dönem ki küresel dalgalanmalara karşın hükümetin ısrarla başlattığı Türk Telekom halka arzında, “Fiyatın düşük belirlenmesi ve satışın yüzde 65 oranında yabancı fonlara yapılacak olması” nedeniyle büyük kamu zararı oluşmuştu. l Ekonomi Servisi KİM NE DEMİŞTİ? 1 Paraanaliz’in analistlerinin iki sene önce yayımladığı makalede Türk Telekom’un Hariri ailesine satışına ilişkin, “Örnek bir özelleştirme olarak lanse edilen şey, Türkiye’nin finans tarihinin en büyük çöküşlerinden biri olabilir” denilmişti. 2 Türk Telekom tarafından kiralık ilanı verilen gayrimenkul sayısının Türkiye genelinde 63 bina, 109 işyeri, 14 arsa ve 3 konuta ulaşması, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan’ın 2018’in ikinci ayında konuyu TBMM gündemine taşımasına yol açmıştı. Buna göre o dönem, İzmir’de Balçova, Buca, Bayraklı, Bornova, Karabağlar, Kemalpaşa, Menderes, Selçuk ve Çiğli ilçelerindeki binalar kiralığa çıkarılırken ilanlar arasında “İzmir’in En Gözde Bölgesinde, Deniz Cepheli Kiralık Bina” başlığı altında Cumhuriyet Meydanı’ndaki Bölge Müdürlüğü binası da kiralık ilanları arasında yer aldı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan’ın yanıtlaması istemiyle yazılı soru önergesi veren Murat Bakan, o dönem OTAŞ’ın kendi borçlarını dahi ödeyemeyecek duruma geldiğini ve kurumu borç yükü altında bıraktığını dile getirmişti. Tepki yağmıştı Çeşitli sendikalardan binden fazla işçi özelleştirmeye tepki göste rerek, “Türk Telekom milletin malı kalmalı” açıklamasını yapmıştı 2005’te yaşanan özel nan milletvekilleri, Türk Te lekom İstanbul Bölge Müleştirmeye tepki gecik lekom konusunda ‘muhale dürlüğü önünde toplanan memiş, o dönem yaklaşık fet şerhi’ hazırlayarak özel HaberSen üyesi yaklaşık bin sendikalı iş bırakarak leştirme için kısıtlı ve sınır 200 kişi, özelleştirme karşıtı eylem yapmıştı. Türk Te lı olmasını istemişler eylem yap lekom Müdürlüğü önünde dir. Ancak aynı mil mıştı. toplanan Türk HaberSen, letvekilleri şuan HaberSen, BirlikSen ve AK Parti hüküme Haberİş Sendikası üyesi tinde bulunmakta bin işçi, hükümet aleyhin ve bu özelleştirme de slogan atmış ve “Türk nin yapılması için Telekom milletin malıdır” öncü olmaktadır açıklaması yapmışlardı. lar” ifadelerine yer Grup adına basın açıkla vermişti. ması yapan o dönemki Türk HaberSen İstanbul Temsilcisi Ahmet Kurt, “Bu hayasız peşkeş durdurulmazsa, milletin vereceği cevap çok sert olacaktır. Türk Telekom milletin malı kalma Eylemler yalnızca bunlarla kalmamış, yıllar içerisinde sayıları yarıya indirilen Telekom işçilerinin çeşitli eylemlerine de tanıklık ya da devam etmelidir. Da edilmişti. Gayret ha önce muhalefette bulu tepe’deki Türk Te 3 Türk Telekom’un özelleştirme süreci ve sonrasında kamunun 97.8 milyar TL zarara uğratıldığını iddia edilmişti. 2015’te CHP İstanbul İl Başkanlığında konuya ilişkin açıklama yapan CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu, şirketin ihale sürecinde yolsuzluklar yapıldığını belirtmiş ve 11.5 milyar dolara ihale edilen şirketin minimum değerinin en iyimser hesaplamalarla 40 milyar dolar olması gerektiğini ifade etmişti. Kurumlar vergisinin özelleştirmeden 7 ay sonra yüzde 30’dan yüzde 10’a indirildiğini ve devletin zarara uğratıldığını da belirten Eroğlu, “Telekom’un kasasına 2005 ile 2015 arasında haksız şekilde 2 milyar Türk Lirası girdiğini tespit ettik. Bu rakamın 20 yılda 4 milyarı bulacağını tespit ettik” demişti. Hükümet gibi yönetim! Borç batağından kurtulamayan Türk Telekom’da bir diğer tartışma konusu da yönetim kurulundaki isimler ve bu isimlerin hükümete olan yakınlıkları. Bunlardan en dikkat çekeni ise, halihazırda Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanlığı görevini yürüten Yiğit Bulut. Bulut, 6 Şubat 2007’de Radikal gazetesindeki köşesinde ‘Bu nasıl özelliştirme’ başlığıyla yayımlanan yazısında Türk Telekom’un özelleştirmesini eleştirmişti ancak 2014’ten itibaren Türk Telekom’un yönetim kurulunda bulunuyor. Bulut’un yönetim kurulu üye liğine atandığı 2014’te maaşının aylık 40 bin lira olması tartışma yaratmıştı. Şirketin şu an yönetim kurulu başkan yardımcılığı göre Yiğit Bulut vini yürüten Fahri Kasırga da, 2014’ten itibaren Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri. Halihazırdaki yönetim kurulu üyelerinden Suat Hayri Aka ise, 2006’da Türkiye Cumhuriyeti Ulaştırma Bakanlığı’na Müsteşar Yardımcısı olarak atandı ve bu görevini Haziran 2014’e kadar sürdürmesiyle biliniyor. Aka aynı zamanda, eski Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı. Şirketin Bağımsız Yönetim Kurulu Üyesi olan İbrahim Eren ise TRT Genel müdürü. Bir diğer yönetim kurulu üyesi olan Abdullah Tivnikli de, hükümete yakınlığıyla bilinen Albaraka Türk’ün kuruluş sürecinde yer aldığı biliniyor. Tivnikli aynı zamanda Kuveyt Türk Katılım Bankası Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı. ekonomi 15 Bağımsızlık ve diğer fanteziler T ürkiye kapitalizmi derin bir ekonomik krizin içinde. Ortada bir yol haritası yok. AKP yönetimi bu yokluğu fantezilerle örtmeye çalışıyor: Emperyalizme karşı bağımsız bir Müslüman dünya gücü olarak yükseliyorduk. Bu yükselişi durdurmaya çalışan Hıristiyan emperyalizmin saldırısı altındayız. Gerçekteyse durum farklı. AKP iktidara geldiğinde Türkiye “emperyalizme” bağımlı bir ülkeydi. AKP döneminde bu bağımlılık, siyasal İslamın devleti, kaynakları kontrol etmeye, çevre ülke neoliberalizminden totaliter bir “ahbap çavuş” kapitalizmine geçmeye başlamasıyla hızlanarak arttı. Dış kaynak gereksinimi olan bir bağımlı ülke, kendini döviz ve borç ödeme sıkıntısı olarak hissettiren bir kriz başladığında, “emperyalist” ülkelerin krizi derinleştirme şantajlarına daha da açık hale gelir, baskılar karşısında direnme gücü hızla zayıflar. Türkiye şimdi bu noktadadır; sorumlu da bu bağımlı kapitalizmi yönetemeyen AKP liderliğidir. Bağımlılık üzerine Bir merkez ülkenin lideriyle inatlaşmak, emperyalizmle mücadele, ulusalcı tavır anlamına gelmez. Emperyalizm sisteme ilişkindir. Bir ülkeye ya da lidere değil. Emperyalizme bağımlılık başlangıçta, doğal kaynaklara ulaşmayı, bunları diğer büyük güçlerden korumayı amaçlayan, askeri ya da finansal yollarla sömürgeleştirme modeline dayanıyordu. Bir yeniden paylaşım savaşları döneminde yıkılan bu model, II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD hegemonyası altında, dünya ekonomisine entegrasyon biçimini aldı. Sömürgeler kendilerini yönetme hakkını elde ederek adeta siyasi bağımsızlıklarını kazandılar. Ancak bu ülkeler, mal ve sermaye ihracat piyasaları, ucuz işgücü kaynağı olarak “emperyalist” ülkelerin sermayelerinin kullanımına açık kaldı. Yeni “bağımsız devletlerin” işlevi de bu açıklığı korumak, halkın rızasını alabildiği sürece demokratik yollarla, itirazlar başlayınca da giderek daha otoriter rejimlerle yönetmekti. Bağımlı ülkelerin ekonomileri uluslararası sermayenin değerlenme gereksinimlerine göre şekillendiğinden, ülke içinde üretilen artıkdeğerden, “dışarı”, kronik bir kaynak transferi söz konusudur. Bu transfer sonucu oluşan kronik birikim açığını kapatmak, ekonomiyi işletebilmek için de kronik bir borçlanma (mali sermaye girişi) gereksinimini yönetebilmek gerekir. Kronik kaynak açığı sürekli borçlanma diyalektiği belli aralıklarla döviz ve borç krizlerine yol açar. Kapitalizmin yapısal krizi içinde bağımlı ülkelerin krizleri sıklaştı: 1980’lerin başında borç krizi, 1990’larda Meksika, Türkiye, sonra Asya krizi, 2001’de Arjantin ve Türkiye krizleri yaşandı. “Emperyalizm” bu krizleri, bağımlı ülkelerin ekonomilerini, kimi zaman siyasi yapılarını neoliberal model uyduracak, değer transferini hızlandıracak biçimde yeniden şekillendirmek için kullandı. Bu basitleştirilmiş modelde dış kaynak gereksinimi, sürekli borçlanma, “emperyalizme” bağımlılığın temelini, siyasetin ayağındaki zinciri oluşturur. Bu zinciri kopartmayı tartışmadan bağımsızlıktan konuşmak yalnızca durumu destekleyen bir fantezidir. Bir kısır döngü Bu zinciri kırmak için, kırma sürecinde halkın refah düzeyini koruyacak, “kırmanın” gerektirdiği yeniden yapılanmayı destekleyecek kaynaklar gerekir. Bu gereksinimi karşılamak için büyük güçler arası rekabetten yararlanmaya kalkmak, bağımlılığın bir “emperyalist” güçten öbürüne geçmesinden başka bir anlama gelmeyecektir. Bu geçişin jeopolitik faturası, ülkenin toplumsal dokusunun çözülmesine yol açabilecek düzeyde yüksek olabilir. Kısacası gerçek anlamda bağımsızlık bu kısır döngünün kırılmasına, ülke kaynaklarının ülke içinde kalmasına olanak verecek bir yapılanmayı gerektirir. Bu yapılandırma, kapitalizmin ufku içinde gerçekleştirilecekse, yapılanmayı destekleyecek kaynaklar nereden gelecektir? Bu sorunun bir cevabını dış borçlara ve gelir dağılımına bakarak bulabiliriz: Ahbap çavuş kapitalizminin yağmalama mekanizmaları kırılmalı, rant ve talanla oluşmuş servetleri ekonominin içine çekmenin yolları bulunmalıdır. AKP yönetimi bu yolları bulamaz. Aksine, dış kaynakların gelmek için dayatacağı koşulları benimsedikçe, ekonomide, halkın refahında ciddi bir gerileme yaşanacaktır. Egemen sınıf da bu gerilemeyi paylaşmak yerine, servetini artırmaya devam ederken, yükün halkın sırtında kalması için milliyetçi fantezileri, devlet şiddetini, totaliter kontrolü yoğunlaştıracaktır. Türkiye kapitalizmini bu çıkmaz sokağa, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın fantezileri, siyasi ihtirası ve açgözlülüğü, emperyalizmle ilişkileri sokmuştur. AYM TL ile kirayı destekledi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın dövizle kira dönemini sona erdireceklerini açıklamasının ardından, sektör oyuncularından ilk değerlendirmeler gelmeye başladı. Alışveriş Merkezleri ve Yatırımcıları Derneği Başkanı Hulusi Belgü, “Her zaman milletimiz, devletimiz ve milli para birimimiz ‘Türk Lirası’nın yanındayız” dedi. l Ekonomi Servisi C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear