23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Salı 28 Ağustos 2018 2 ‘Bilim özgürlük ister’ dizi EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: EMİNE BİLGET Aziz Hoca ile otelden çıkıyoruz. Bir şeyler yiyeceğiz, vejetaryen olduğunu biliyorum, uygun bir lokanta arıyorum. “En iyisi basit bir yemek olsun, mesela gözleme yiyelim, daha önce Ankara Kalesi çevresine gitmiştim..” deyince Sancar, rota belirlendi. Kaleiçi çevresi, Samanpazarı, Bakırcılar Çarşısı yönü, orada böyle yerler var denince... Bir avluya giriyoruz; çevresi çay, kahve ve gözleme vb. sunan küçük dükkânlarla çevrili. Hemen buyur ediliyoruz, tanıyorlar, “Hocam gel, şöyle otur, ne emredersiniz...” En köşede iki kişilik masaya kuruluyoruz. Ayran, gözleme, otlu, patatespeynirli. Gözleme beklerken çiğköfte, salata, turşu ikramı konuyor masaya. Konumuz bilim tabii ki. “Burada insanlar siyasetle kalkıyor siyasetle uyuyor, sabahleyin havaalanından alan şoförün radyosunda tek konu siyasetti” diyor. O kadar da değil, derdim, “menemeni soğanlı mı yersiniz soğansız mı” anketi daha önce yapılmış olsaydı, sosyal medyada 50 bine yakın kişinin fikir beyan ettiğini ve Türkiye’nin tam ikiye bölündüğünü söylerdim Hoca’ya. Sancar, üniversiteli gençlere, siyasetle uğraşmayın, bilimle, öğreniminizi iyi tamamlamakla uğraşın, derken de belli kesimlerin tepkisini çekmiyor değil. Aslında kendi gençliğini seslendiriyor: Ülkücülere yakındı ama içlerinde değildi ve tamamen tıp öğrenimine gömülmüş ve bilim yolunu seçmişti. Eğitim ve öğreniminizi siyasete feda etmeyin, diyor Sancar. Peki, ülkemizde bilim? Türkiye’de bilimin hemen her hükümet döneminde gereken desteği alamadığını biliyoruz. Bugün ise bilim konusunu “bilim din” eksenine oturtmak isteyenler var. Sancar şiddetle karşı çıkıyor buna. Siyasetin bilimi özgür bırakması, aynı şekilde de bilimcilerin dinle uğraşmaması gerektiğini söylüyor. “Ülkemiz bilimde önemli başarılara ulaşabilmesi için temel bilim araştırmalarını mutlaka desteklemelidir. Büyük başarılar, Nobel’ler buradan gelir. İnsanlığa en büyük hizmet ve ülkeyi yüceltmek her zaman temel bilim çalışmalarıyla, bu çalışmalardan çığır açıcı keşifler çıkarmak ve teknolojiler, yöntemler geliştirmekle mümkün oluyor. Güçlü bir temel bilim altyapısı olmadan teknoloji üreten bir düzeye de ulaşmak zordur.” Sancar da temel bilimci değil mi, DNA onarımını tam bir özgürlük ortamında keşfedip Nobel’e uzanmadı mı.. Onunla hem siyaset hem millet onur duymuyor mu? Yakın geçmişte ülkemizde temel bilim çalışmalarına araştırma parası verilmekten kaçınıldığını anımsıyorum. Buna karşılık “teknoloji üretin” talebinin de yoğunlaştığını. Ama İzmir’de Mehmet Öztürk’ün liderliğinde kurulan Biyotıp ve Genom Merkezi’ne önemli kaynaklar aktarıldığı ve oradan hem temel bilim, hem ilaç vb. gibi teknolojiler geliştirilmesi istendiği de bir gerçek. Sancar’a diyorum ki, bilimcilerin siyaseten ne düşündükleri, yönetimi destekleyip desteklemedikleri gibi meselelerle ülke yöneticileri ilgilenmemeli. Onlara bilimsel çalışmalarını istedikleri gibi gerçekleştirebilecekleri ortamları yaratmak gerekir. Desteklemek gerekir. HHH Bu arada gözlemeler geliyor masamıza. Sancar telefonunu çıkarıyor, masanın fotoğrafını çekerken ben de onu çekiyorum. Eşi Gwen’e gönderecek. Türk kahvaltısı her zaman önceliği ve sevdiği. Gözleme nerede bulacak da yi Sancar; bilim insanları, üniversiteler her türlü baskıdan uzak, özgür ortam ve destek isterler. Bilimciler de dinle uğraşmamalı, işlerine bakmalı. Türkiye’nin başarılara ihtiyacı var, bilimde ileri doğru koşmalıyız, diyor ve “Sancar evrime karşı” uydurmasının arka planını anlatıyor. Gözlemeler gelince Sancar telefonunu çıkarıyor, masanın fotoğrafını çekerken ben de onu çekiyorum. Eşi Gwen’e gönderecek. Türk kahvaltısı her zaman önceliği ve sevdiği. Gözleme nerede bulacak da yiyecek Amerika’da, üniversite çevresinde! Özlüyor bizim yemekleri. Nefis gözlemeleriyle bizi ağırlayan gözleme ustası ve çalışanları Aziz Sancar ile birlikte. Hepsine çok teşekkür. yecek Amerika’da, üniversite çevresinde! Özlüyor bizim yemekleri. Yine North Caroline’nde bir Türk’ün “Hocam özlemişsinizdir” diyerek kendisine arada sırada yemek gönderdiğini anlatıyor gülerek. Sancar orada yaşayanların onur duydukları bir isim şüphesiz ki, Nobel ödülü almış bir Türk’ün varlığından, hepsi destek alıyor ve göğüsleri kabarıyor... HHH Yeniden bilim özgürlüğüne dönüyoruz. Diyorum ki bilim ile dini karşı karşıya getirmek, yüzyıllar öncesinin ve tarihin çöplüklerine atılmış konu. Bu ancak bizim gibi bilim kültürü yeterince gelişmemiş, henüz cahilliği de gerektiği aşamamış ülkelerde canlanabiliyor. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde bilim mi din mi tartışması yapılmaz. Evrimi tartışmak mesela Avrupa’da söz konusu olmazken, evanjelistlerin siyaseti önemli ölçüde belirlediği ve halk içinde cahilliğin de kol gezdiği mesela ABD’de evrimi okullardan silip atmak için bazen şiddetli kampanyalar ortaya çıkar. Ama, ABD’nin hiçbir bilim çevresinde evrim var mı yok mu gibi bir zırva gündeme bile gelmez. Bu dünyanın işleri bilimle ilgili Sancar ile bu görüşleri paylaşıyoruz. Diyor ki: “Şunu görmeli, bilim bu dünyaya ilişkin bir olaydır. Ve bilimsel düşün ce ve bilimsel yöntemlerle bu dünyada olan biteni anlayabiliriz. Biliyorsun başım evrim konusuyla derde girmişti. Azerbaycan’da bir öğrenci merakından sormuştu. Ona şunu söylemek istiyordum: Bak ben Müslümanım, aynı zamanda moleküler biyoloji ve biyokimya yapıyorum, bu araştırmalarımda dini düşünmüyorum. Bilimsel konular dini inançlarla çözülecek konular değil. Benim bu çocuklarla toplantım saat 16’da olacaktı, program sarktı, saat akşam 8’e gelmiş. Manevi kızım Rose çok acıkmış bir an önce gidelim diyor, ben de çok yorulmuşum. Acele ile bir şeyler söylemek ve kısa kesmek istedim. Demek istediğim şuydu, bilim yaparken Allahım inşallah bu deney çalışır, derim. Ama Allahım bu deneyi çalıştır demem. O hengâmede öyle çıktı ağzımdan, millet zaten ortalığı karıştırmak için bir neden arıyor. Ayrıca sözlerimin sadece bir kısmı alınmış. Aziz Sancar evrime karşı diye yaymışlar.” Bu videoyu görünce, ben “Sancar evrim yoktur, karşıyım falan demez. Kendi çalışmalarında bizzat evrim olayını görmüştür ve bilimsel makalelerinde de evrimden bahseder, inanç ile bilimi ayırır” dedim. Sancar’a nedir bu diye sormuş, o da anlatmış ve “Sancar: Evrim bir gerçektir” yazısını yazmıştım. Bilim ve bilim kültürü bakımından geri kalmış bir ülke manzarasından kurtulabilirsek, Türkiye büyük adımlarla yol alır. Sancar “İslamın altın çağı bilime özgürce ve büyük destekler sayesinde gerçekleşmişti, bunu hiç unutmayalım..” dedi. Laboratuvarda 10 uzman Aziz Hoca’nın laboratuvarında 10 kişi var. İki Türk araştırmacı işlerini tamamlayıp yeni gitti. Elinden gelse onları tutacaktı, “Çok iyiydiler” diyor ve Türkiye’ye döndüklerini söylüyor. Buna çok sevindim. Ülkemizin kaliteli araştırmacılara ihtiyacı var. Fakat böyle araştırmacılar örneğin devlet üniversitelerine dönmüyor ve gözde iyi vakıf üniversitelerini tercih ediyor. Özgür ortam, özgürce çalışma olanakları ve araştırmalarına gerekli destek.. Daha ne ister bir bilim insanı? Acaba çok iyi araştırmacılar neden öncelikle devlet üniversitelerini tercih etmiyor? Siyasetin üzerinde çok ciddi olarak durması gereken bir konu. Sancar, bilime yeteri kadar özgürlük alanı ve destek çıkılırsa, yaratıcı araştırmacılarımızdan beklenmedik büyük sonuçlar çıkabilir, diyor ve genetikte büyük bir devrim yaratan, genlerle istendiği gibi hızla ve güvenilirlikle sonuç alınmasını sağlayan yüzyılın buluşlarından CRISPRCas9 teknolojisini anımsatıyor. Bu teknolojiyi biri Amerikalı diğeri Fransız iki bilim kadını ve Litvanyalı biyokimyacı Virginius Siksynys keşfetti. Bu teknolojiye beklenmedik katkının küçük bir Baltık ülkesinden gelmesi ilginçtir. ‘Türkiye’den çıkabilirdi’ Ve diyor ki: “Bu Litvanyalı bilimciye kim bilir ne kadar az para desteği vardı! Bu Türkiye’den de çıkabilirdi, insanları araştırmalarında rahat bırakacaksın, herkes özgürce çalışacak, sıkboğaz etmeyeceksin, hadi hadi demeyeceksin. Bilim her türlü baskıdan uzaklık ister.” Dünkü yazıda da belirttiğim gibi, Sancar ve arkadaşları kanser ilaçları üzerinde yoğunlaşmış durumda. Farelerde insan kanseri yaratıp farklı yöntemlerle hem kanserli hücrelerin biyolojisini ve davranışlarını inceliyor hem de ilaç tedavilerinin sonuçlarını biyolojik zamanlara göre ölçümlüyorlar. Odaklandıkları yer DNA aynı zamanda. DNA’yı oluşturan çifte sarmalın her birinin günün ayrı saatlerinden onarıldıklarını yeni ortaya çıkardılar. Bu sürpriz bir sonuç oldu. Fare üzerinde elde ettikleri bilgileri insan üzerinde de denemeye başlıyorlar. Şu kadarını söyleyeyim, bu alanda çalışan bilimcilerin gözleri Sancar’ın laboratuvarında.. Oradan çıkacak sonuçlarda. Nobel kazanmış Sancar, biyolojik saate verilen geçen seneki Nobel’i ise kıl payı kaçırmıştı. Bu alanda çalışan bilimciler onun önündeydi ve beş kişiye Nobel verilseydi, Sancar ikinci Nobel’ini almış olacaktı. Ben çok başarılı haberler bekliyorum, diyeyim şimdilik. HHH Masadan kalkıyoruz, İstanbul’a dönüş zamanım yaklaşıyor. Sancar da akşam Ankara’daki aile bireyleriyle buluşacak. Çevredekiler de güle güle demek için kalktılar. Fotoğraflar çekiliyor yeniden. Dışarı çıkıyoruz, bakırcılar yolumuzu kesiyor, yeniden fotoğraflar... Daha yazamadığım pek çok şey var, burada bitirelim şimdilik. BİTTİ KAS NAKLİ 4.5 yıl sonra parmaklarını kullandı Eskişehir’de yaşayan 15 yaşındaki Barış Kaan Datlı, 4.5 yıl önce arkadaşlarıyla oynarken bir kaza geçirdi. 10 yaşındayken sağ kolu bir apartmanın demir korkuluklarına giren Datlı, hastaneye kaldırıldı. O günden sonra el parmaklarını kullanamayan Datlı’ya 4.5 yıl boyunca çeşitli tedaviler uygulandı ancak çare olmadı. Anne Filiz Akgül Datlı’ya son ola rak ‘yapılacak bir şey olmadığı’ söylendikten sonra anneoğul umudunu yitirdi. Tesadüfen internette benzer hastaların hikâyesini gören genç kadın, oğluna kas nakli yapıldığında elini tekrar eskisi gibi kullanabileceğini öğrendi. Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi’nde Prof. Dr. İsmail Bülent Özçelik tarafından ameliyat edilen Barış Kaan Datlı ame liyattan sonra çok kısa bir sürede eski haline kavuştu ve 4.5 yıl sonra tekrar parmaklarını kullanmaya başladı. Hastanın bir siniri dışında diğer sinirlerinin çalıştığını söyleyen Prof. Dr. Özçelik, “Çalışan kaslardan bir kısmını alarak çalışmayanların yerine aktardık. Çalışmayan kasların fonksiyonunu diğer kaslar yapmaya başladı” dedi. l DHA Sandık anlamsızlaştığında: Düş kırıklığı ve boykot Erdoğan/AKP iktidarı Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamenter Demokratik Rejimi’ni değiştirdi: Yamalı bohça gibi, tutarsız ve “ucube” bir Anayasa ile kurdukları ve adına da zaten garip bir biçimde “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” dedikleri Tek Adam Rejimi, 16 Nisan 2017 Halkoylaması ve 24 Haziran seçimleriyle iyice yürürlüğe girdi. Bu süreç, Demokrasinin olmazsa olmaz “şeffaf ve adil seçim” ilkesi zedelenerek, zorla gerçekleştirildi. 12 Eylül 2010 Halkoylaması’ndan beri hızla devam eden bu süreci engelleyemeyen Anamuhalefet Partisi CHP, seçimlere ve halkoylamalarına katılarak, zorla dayatılan bu değişimi meşrulaştırdığı ve hatta ona destek olduğu gerekçesiyle eleştiriliyor. HHH Sosyal Medya’da, özellikle de Twitter’da gözlenen, yerel seçimlerde CHP’yi boykot hareketi şu temel nedenlerden kaynaklanıyor: 1) Erdoğan/AKP iktidarının, halkoylamalarını ve seçimleri, (yargıyı da arkasına alarak) demokrasinin eşitlik ve şeffaflık ilkeleri bir yana, mevcut Anayasa ve Yasa hükümlerine bile uymadan yapışı, seçmenin sandığa olan güvenini yok etmiştir. Sandığa güvenini yitiren seçmen “Ne oy kullanırsak kullanalım zaten bir anlamı yok” diye düşünmektedir. 2) CHP’nin lideri, 16 Nisan 2017’de Demokratik Rejime darbe niteliği taşıyan ve yürürlükteki yasalara aykırı olarak sonuçlandırılan halkoylamasında, bizzat kendisinin kazandığını ilan ettiği “Hayır” oylarına sahip çıkamadığı ve Demokratik Rejimi koruyamadığı için, seçmen tarafından yetersiz görülmektedir. Seçmen “Mademki oyuma sahip çıkılamıyor, niye oy kullanayım” demektedir. 3) 24 Haziran 2018 seçimlerinde, muhalefetin Cumhurbaşkanlığı’nı kazanacağı konusunda toplumda büyük bir beklenti yaratılmış ama kamuoyunda, hem CHP ve lideri, hem de CHP adayı tarafından bu beklentinin gerektirdiği kararlılık, özen ve çabanın gösterilmediği konusunda bir izlenim oluşmuştur. Muhalefetin beklentisi yüksek olduğu için sonuç alınamayınca, düş kırıklığı da büyük ve yıkıcı bir etki yapmış, bu etki seçmeni CHP’yi cezalandırmaya yöneltmiştir. HHH Bu temel nedenlere ek olarak: 1) Kılıçdaroğlu ve ekibine yöneltilen Siyasal/İdeolojik/Atatürkçü eleştirilerin birikimi... 2) Parti içi muhalefetin (İnce’nin başarısından da etkilenerek) neredeyse delegelerin yarısının desteğini alması ama kurultay isteklerinin karşılanmamış olması... 3) Öteki muhalif parti seçmenlerinin destekleyici tutumları (elbette AKP’lilerin sevinçli katkılarıyla)... Yönetim aleyhine oluşan, ama esas olarak CHP’yi büyük ölçüde zedeleyecek olan bu ciddi boykot hareketini daha da yaygınlaştırmaktadır. HHH CHP yönetimi bu tepkilerin ciddiyetini ve vahametini pek kavramış görünmüyor: Onlara, CHP’li seçmenin tepki gösterdiği Baykal yönetimindeki CHP’nin 1999 seçimlerinde baraj altında kaldığını ve Meclis’e giremediğini anımsatmak isterim. CHP’yi boykot sonunda Erdoğan/ AKP iktidarının yerel seçimlerde elde edeceği büyük başarı, sadece Kılıçdaroğlu’nu ve CHP’yi değil, zaten rafa kaldırılmış olan Demokratik Rejim’in yeniden kurulma umutlarını da zedeleyecektir! C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear