23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumartesi 25 Ağustos 2018 4 haber EDİTÖR: SERKAN OZAN BARIŞ AKADEMİSYENİ KURTOĞLU, CUMARTESİ ANNELERİ’NİN MÜCADELESİNİ ANLATTI Onların mirası hepimizin Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen/öldürülen insanların hikâyelerini gündemde tutarak hem onların yokluğa karışmalarını engelliyor hem de politik bir kötülüğü görünür kılıyor. Cumartesi Anneleri’nin aradığı kemikler, aslında adaletin kendileri üzerine inşa edileceği temellerdir; bu nedenle her bir yurttaş, Cumartesi Anneleri’nin mirasçısı olmak durumundadır. Onca acı ve kedere, engellemeye rağmen, inatla, ısrarla adalet talep ediyorlar. Bir gün bu ülkede adaleti tesis edebilirsek, onların güçlü iradeleriyle döşedikleri zeminde duruyor olacağız. KHK ile Ege Üniversitesi’nden ihraç edilen barış akademisyeni Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu, Cumartesi Anneleri’nin toplumun geçmişle ilişkilerini canlı tuttuğunu söyledi. Kayıp yakınlarının 700 haftadır, Galatasaray Meydan’ında yakınlarını, SEYHAN yakınlarının kemiklerini, o kemikler AVŞAR le birlikte yok edilen adaleti aradıklarımı anımsatan Kurtoğlu, “Cumartesi Anneleri bu kamuya açık şiddetsiz eylemle, hem gözaltında kaybedilen/öldürülen insanların hikayelerini gündemde tutarak, onların yokluğa karışmalarını, unutulmalarını engelliyorlar; hem de politik bir kötülüğü görünür kılıyorlar” dedi. Gözaltında kaybedilen, devletin güvenlik güçleri tarafından öldürülen her insanla birlikte, insan kalabilmenin tek yolunun barış talebinde ısrarcı olmak olduğunun altını çizen Kurtoğlu, “Barış sözcüğünü telaffuz etmek bile, insanları korkutuyor... Bu son derece vahim! Oysa barıştan başka çaremiz yok! Cumartesi Anneleri geçmişle ilişkimizi canlı tutuyorlar; toplumu, kendi toplumsal geçmişlerindeki bu karanlık sayfaları açıp görmeye çağırıyorlar... Gerçek şu ki barış için annelerin daveti o kadar önemli ki! Geçmişle yüzleşmeden barışı tesis etmek mümkün değil” diye konuştu. Kurtoğlu ile Cumartesi Anneleri’nin yıllar süren direnişini konuştuk... Adalet lütuf değildir n Cumartesi Anneleri’nin oturma eyleminin üzerinden geçen bunca uzun zamana rağmen yetkililer suskun... Faili meçhul cinayetlerin üzeri örtülmek isteniyor. Sizce Cumartesi Anneleri bu ülkede adalete kavuşabilecekler mi? Cumartesi Anneleri/İnsanları 1995’ten bu yana, yani 23 yıldır gözal tında kaybedilen yakınları için adalet istiyor. Polisin sert müdahaleleri nede niyle verilen 10 yıllık arayı çıkarırsak, evet 700 haftadır, her cu martesi, Galatasaray Mey danında ‘failler belli, ka yıplar nerede’ sorusu al tında oturarak, yakınları “Berfo Ana öldü. Miras nı, yakınlarının kemikle çılarının davayı takip et rini, o kemiklerle birlikte tireceğine ilişkin bilgi ya yok edilen adaleti arıyor da belge yok. Dava düş lar! Bu kamuya açık şid meli” savunmasını hatır detsiz eylemle, hem gözal layın! Aslında insanlık tında kaybedilen/öldürü suçları kamu davaları len insanların hikayeleri dır. Bu davaların miras ni gündemde tutarak, on çıları, birinciikinci de ların yokluğa karışmaları receden yakınlar değil, nı, unutulmalarını engelli toplumsal barışı talep yor; hem de politik bir kötülüğü görünür kılıyorlar. Prof. Dr. Zerrin Kurtoğlu eden, tesis etmek isteyen bütün yurttaşlardır Onlar resmi kayıtlarda ço çünkü adalet politik mü ğu hâlâ yaşıyor görünen çocuklarının, cadele ile tesis edilir ve bu mücadeleyi eşlerinin, kardeşlerinin akıbetini öğ veren insanlardan birinin gözaltında renmek için adalet istiyorlar; ölüleri kaybedilmesi/öldürülmesi, toplumun nin yasını tutabilmek için, onları insan tamamının telafi edilemez bir kaybıdır. onuruna yakışır bir şekilde ve usulün En basitinden, mesela Hasan Ocak ile, ce defnedebilmek için adalet istiyorlar. Cemil Kırbayır ile Lütfiye Kaçar ile ya Berfo Ana’nın son isteği oğlu Cemil’in da Hatice Şimşek ile tanışma, onlarla kemiklerine dokunabilmekti. Cumar barış üstüne, demokrasi üstüne, insan tesi Anneleri’nin bu kararlı, dirayetli hakları üstüne müzakere etme, onlar eylemi, adalete kavuşmayı değil, adale la birlikte mücadele etme imkânımın ti tesis etmeyi mümkün kılabilir. Çün elimden alınmasıdır. Daha da önemli kü adalet, kavuşulan değil, tesis edi si, bir yurttaş olarak devletin kaybetti len bir politik değerdir. Bunun içinse, ği her kişide, yurttaşın devlet karşısın bu insanların taleplerinin, toplumun daki güvencesiz konumuna itiraz et yekununun da talebi haline gelmesi ve mem gerekir... Dolayısıyla Cumartesi bu talebin gerçekleşmesi için mücade Anneleri’nin aradığı kemikler, aslında le edilmesi gerek... Zira hak gibi adalet adaletin kendileri üzerine inşa edilece de bir lütuf değildir; verilmez alınır! ği temellerdir; bu nedenle her bir yurt İTİRAZ ETMEM GEREK taş, Cumartesi Annelerinin mirasçısı olmak durumundadır. n Hastalık, vefat gibi nedenlerle Galatasaray Meydanı’ndan ayrıl BARIŞ ISRARI mak zorunda kalan anneler yerlerini diğer evlatlarına ya da torunlarına bırakıyor. Barış için akademisyenlerden birisi olarak bu konuda neler söylemek istersiniz? Gözaltında kaybedilen, devletin güvenlik güçleri tarafından öldürülen her insanla birlikte, insan kalabilmenin tek yolunun barış talebinde ısrarcı olmak olduğunu görüyorum. Fındık ka Evet, Cumartesi Anneleri’nin yeri buğunu doldurmayacak gerekçelerle ni zamanla Cumartesi Çocukları alma savaş çıkartan iktidarların, barış konu ya başladı... Anneler, eşler, kardeşler, sundaki toplumsal talebe ceza kesme ölüm ya da hastalık gibi nedenlerle be si, ne yazık ki toplumla ilgili kötücül denen o meydanı terk etmek zorunda sonuçlar doğuruyor. Barış sözcüğü kaldıklarında, cevapsız kalan soruları nü telaffuz etmek bile, insanları kor nı ve adalet taleplerini çocuklarına, to kutuyor... Bu son derece vahim! Oysa runlarına miras olarak bıraktılar... Ne barıştan başka çaremiz yok! Cumar yazık ki devlet, annelerin vefatından tesi anneleri geçmişle ilişkimizi canlı bile medet umdu. Berfo Ana’nın 2013 tutuyorlar; toplumu, kendi toplumsal yılında vefat etmesi üzerine, Cemil geçmişlerindeki bu karanlık sayfala Kırbayır’ın 12 Eylül 1980 döneminde rı açıp görmeye çağırıyorlar... Gerçek kaybedilmesine ilişkin Avrupa İnsan bir barış için bu davet o kadar önemli Hakları Mahkemesi’nde görülen dava ki! Geçmişle yüzleşmeden barışı tesis da Adalet Bakanlığı tarafından yapılan, etmek mümkün değil! DÜNYA SİZİNLE Bu Cumartesi Anneleri’ne daha önce Arjantin’deki Plaza de Mayo Anneleri de destek vermişti. Cumartesi Anneleri’nin 700. haftasında yapılan dayanışma çağrılarına da dünyanın dört bir yanından destek geldi. Galatasaray Meydanı’nda saat 12.00’de gerçekleşecek eylemle eş zamanlı olarak Almanya, İsviçre, Avusturya, Belçika, İsveç, Fransa, Danimarka, Hollanda, İngiltere, Kanada, Avustralya, İspanya, İskoçya, Meksika, İtalya, Yunanistan ve Kıbrıs’da da eylemler gerçekleştirilecek. ülkedeki en istikrarlı politik eylem Recep Tayyip Erdoğan başbakanlığı döneminde 5 Şubat 2011 günü Cumartesi Anneleri’yle görüşmüş, taleplerini not almıştı. Talepleri yerine getirilse bugün başka bir Türkiye’de yaşıyorduk n Cumhurbaşkanı Erdoğan Başbakan olduğu dönemde Cumartesi Anneleri ile görüşmüştü. Anneler, Erdoğan’a bir dosya sunarak yakınlarının faillerinin bulunmasını istemişti. Görüşmenin üzerinden 7 yıl geçti. Erdoğan cumhurbaşkanı oldu. Neredeyse tüm güçleri elinde toplayan Cumhurbaşkanı’nın Cumartesi Anneleri ile ilgili bir adım atmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu görüşmenin tek yararı, sanırım, Berfo Ananın oğlu Cemil Kırbayır’ın gözaltında kaybedildiğinin resmi olarak kabul edilmesi oldu. Görüşmenin ardından Erdoğan’ın talimatı ile kurulan TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun hazırladığı raporda, Cemil Kırbayır’ın 13 Eylül 1980’de Göle’de gözaltına alındıktan sonra işkencede öldürüldüğü ve cesedinin yakılarak yok edildiği sonucuna varıldı. Bence bu çok önemli bir adımdı ama gerisi gelmedi. Çünkü komisyonun suç duyurusuna rağmen, savcılık dava açmayı reddetti. Meclis komisyonunun raporunun bile üstü örtüldü. Ama işte, bir kez “devlet tarafından öl dürüldü” kaydı Meclis arşivlerine düşülmüş oldu. Aslında 2011 yılında Cumartesi Anneleri tarafından Erdoğan’a sunulan dosyada, adaleti tesis etmek isteyen bir egemen için iyi bir yol haritası vardı: Hakikat Komisyonu kurulması, işkence ve zorla kaybedilmenin insanlık suçu olarak kabul edilmesi, insanlık suçlarında zaman aşımının kaldırılması gibi devletin egemenlik alanını sınırlandıran talepler yerine getirilmiş olsaydı, bugün başka bir Türkiye’de yaşıyor olabilirdik. Ancak son seçimlerde anladık ki 90’lı yıllarda kaçırılarak gözaltında öldürülenlerin, asit kuyularına atılanların, karakol çöplüklerinde cesedi bulunanların, mezar yeri bilinmeyenlerin sorumluları oldukları iddia edilen Mehmet Ağar ve Tansu Çiller’in, en azından kısa vadede yargılanmaları mümkün görünmüyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı adayı olarak seçim meydanlarına, insanlık suçu işlediği iddia edilen bu yüzlerle çıkması, bence Erdoğan için de zuldür. Bu ittifak görüntüsü ile Cumartesi Anneleri’nin hiç kapanmayan yaralarının üzerine tuz basılmıştır. n Dünyadaki ve Türkiye’deki sivil itaaatsizlik eylemlerine baktığımızda Cumartesi Anneleri’nin bu eylemler içerisindeki yerini, annelerin iradesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizimki gibi toplumlarda sivil itaatsizlik eylemleri pek mümkün olmuyor. Öncelikle, toplumun devletle ilişkisini, kolektif tahayyülün en derinlerden yöneten ve topluma aslolanın, tözsel olanın devlet olduğunu vazeden İslami kültür nedeniyle, itaatsizliğin her türü isyan olarak değerlendirildiği için! İslami kültürde itiraz ve isyan arasında fark yoktur! Öte yandan da böyle bir eylemi kendisi üzerinde temellendireceğimiz bir toplumsal sözleşme olmadığı için... Ama yine de Türkiye’de de sınırlı sayıda da olsa sivil itaatsizlik diyebileceğimiz eylemler var elbette... Cumartesi Anneleri’nin eylemleri de sivil itaatsizlik olarak tanımlanıyor. İNATLA, ISRARLA... Sanırım, bu ülkedeki en istikrarlı politik eylem onlarınki... Onca acı ve kedere, onca engellemeye rağmen, inatla, ısrarla adalet talep ediyorlar... Hiç vazgeçmediler... Bir gün bu ülkede adaleti tesis edebilirsek, onların güçlü iradeleriyle döşe dikleri zeminde duruyor olacağız. Öte yandan da şöyle düşünüyorum: Sivil itaatsizlik eylemi, bir meşruiyet talebidir. İnsan onuruna aykırı olduğu, ortak bir iyiyi ilga ya da ihlal ettiği için meşru ya da başka bir deyişle adil olmadığı düşünülen tekil bir yasaya ya da iktidarın politik bir tasarrufuna, onu değiştirmek üzere ama genel olarak yasal sistemin içinde kalarak itiraz etmek, bu itirazı şiddet içermeyen bir şekilde kamusal olarak görünür kılmak bu eylemin kurucu ilkeleridir. Şimdiki durumumuzda içinde hareket edeceğimiz yasal/anayasal bir sistemin mevcut olmadığını düşünüyorum. İTAATSİZLİK ZOR Türk usulü başkanlık sisteminin, başkanın tasarruflarını ve icraatını sınırlandıracak bir denetim mekanizması olmadığı için, bir hukuk devletinden güç devletine geçmek anlamına geldiğini düşünüyorum. Güç devletinde ise egemen meşrulukla ilgilenmez. Egemen, şimdi istisnayı belirleyen olarak tanımlanmayı her zamankinden daha fazla hak ediyor. Ayrıca toplumsal bağın bizzat egemenin kutuplaştırma politikasıyla kopartıldığı, yargı da dahil olmak üzere kurumların hiçbir kurumsal özerkliğinin kalmadığı bir ortamda, tekil bir yasa ya da düzenlemeye itirazın, kaçınılmaz olarak sisteme itirazla sonuçlanacağı düşünüldüğünde, sivil alanın içinde kalarak itaatsizliğe devam etmek zor görünüyor. Bu nedenle belki de artık şu soru altında oturmamız gerekiyor: “Kayıplar belli, failler nerede!” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear