14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazartesi 29 Ağustos 2016 6 haber EDİTÖR: TAMER KAYAŞ TASARIM: ZARİFE SELÇUK Cumartesi Yazıları’ndan Pazartesi Notları’na geçişimin nedenlerini okurlarımla paylaşmalıyım. Başlıca neden, görsel medyadaki günlük gazete ve bu arada köşe yazısı değerlendirmelerinde hafta sonlarının nedense atlanmakta oluşudur. Bir başka neden yenilikleri, başlangıçları sevmemdir. “Cumartesi Yazıları” başlıklı köşemdeki ilk yazımın yayınlanma tarihi 4 Mart 1995 olduğuna göre, o günlerden bu günlere birkaç ay fazlasıyla yirmi bir yıl geçmiş oluyor… Pazartesi Notları’nın ne kadar süreceğini kuşkusuz ki bilemem… Fakat bu başlığın ve bu günün bana daha farklı yazma olanakları sağlayacağını da duyumsuyorum… Haftanın ilk günü geride kalan haftanın bir dökümünü yapma olanağı sağlarken yeni haftayı değerlendirme bakımından da güncelliğe daha yakın olmanın canlılığını kazandırabilecektir… Cumartesi Yazılarıma alışkın okurlarımın bu değişikliği anlayışla karşılamalarını, beni okumayı sürdürmelerini diliyorum… HHH Cumartesi günü bu yıl belediyece ilki düzenlenen Merzifon Kitap Fuarı’ndaydım… Geniş, ferah, aydınlık bir alanda gerçekleştirilen fuarda, ken di adıma okur ilgisinden çok mutluyum… Belediye Başkanı Alp Kargı’yla ve çalışma arkadaşlarıyla söyleşilerimizde fuarın bundan böyle de devam edeceğini öğrendiğimde ayrıca sevindim. Silahlı saldırı sonrasındaki ilk ziyaret yeri olan Merzifon’da ayağının tozuyla kitap fuarındaki stantları gezen Sayın Kılıçdaroğlu’yla kucaklaşmak ve geçmiş olsun dileklerimi yüz yüze iletebilmek ayrıca güzeldi… İç Anadolu beni her zaman heyecanlandırmıştır… Yanındaki yöresindeki hemen her yeri sayısız kez görmüş olmama karşın yolumun ilk kez düştüğü Merzifon’a ilişkin izlenimlerimi ayrıca yazacağım… HHH Fuar ziyaretçileri arasında Merzifon’un genç kaymakamı ve emniyet müdürü de vardı. Ayaküstü söyleşimizde zihnimi kurcalayan soruyu emniyet müdürüne yönelttim: Son zamanlardaki Neden Pazartesi Notları? saldırıların emniyet müdürlüklerine, polis karakollarına yöneltildiği bilinmesine karşın, Cizre’deki facia nasıl önlenememişti? Böylece de o günün gazetelerinde sonradan gördüğüm bilgiyi edinmiş oldum: Bomba yüklü araç emniyet müdürlüğünün elli metre uzağında, epeyce uzak bir noktada patlatılmış, fakat buna karşın bunca ölüme ve yaralanmaya yol açabilmişti… Bu bombaların nasıl imal edildiğini öğrendiğimde ise, bilenler bilgisizliğimi bağışlasın, şaşkınlığımı gizleyemedim. Bildiğimiz “gübre”den imal ediliyormuş... HHH Son günlerin benim için yanıt bekleyen sorularla dolu bir konusu da “Cerablus Operasyonu” oldu... Uzman arkadaşlarımız yazdılar, yazmaktalar. Ben yine de sorularımı sıralayayım: ABD bölgede bir Kürt egemenliği istiyorsa bu operasyonu niye desteklesin? Rusya’nın bu konuda ikircimli tutumunu nasıl okuyacağız? Suriye yönetiminin bilgisi ve iz ni olmadan böyle bir operasyonun yapılmasını uluslararası hukuka aykırı olduğunu söyleyen İran haksız mı? Türkiye yeniden Esadlaşan Esad’la mı, Özgür Suriye Ordusu denilen Esad yönetimi karşıtı güçlerle mi işbirliği içinde? Kafa karıştırıcı, yanıt bekleyen sorulardan bazıları… Fakat asıl sorun, besbelli ki, cihatçı, şeriatçı, saldırgan, baştan sona yanlış politikalarla ülkemizi en başından Ortadoğu cehenneminin bir parçasına dönüştüren bugünkü siyasal iktidardır… Ve bu iktidara hâlâ toz kondurmamakta ayak direyen, küçümsenemeyecek sayıda insanımızın bilinçsiz, inatçı, görmez ve işitmez suskunluğudur… HHH Yeni bir haftaya başlarken, bu ilk Pazartesi Notları’nı, güzel bir haberle sonlandırayım: İzmirKarşıyaka Belediyesi, 13 Eylül’de bizden ve başka ülkelerden yaklaşık yirmi şairin ve değerli müzisyenlerin katılımıyla, “Şiir ile Barış” başlığı ile, Akdenizli Şairler Şöleni’ni gerçekleştiriyor… Her şeye karşın barış umudunu dipdiri tutmak için… Namlunun ucundaki siyasi parti liderleri Türk siyasi tarihi boyunca pek çok kez liderlere suikast girişiminde bulunuldu. Özal dışında, tamamında hedefte muhalefet liderleri oldu Siyaset tarihimiz aynı zamanda katliamlar, suikastlar tarihidir. Pek çok siya si partinin mitingi saldırıya uğra mış, liderlerine suikastlar düzen lenmiştir. Suikast girişimleri ba şarısız olsa da siya si parti genel baş kanları ya da ya nındakileri yaralan mışlardır. Türk si MİYASE İLKNUR yasetinde suikastlar Turgut Özal ha riç, çoğunlukla mu halefet liderlerini hedef almış tır. En fazla hedef alınan parti ise CHP, en çok suikasta maruz kalan lider ise Bülent Ecevit olmuştur. İnönü’nün başı yarıldı 29 Nisan 1959’da CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, Ege bölgesi illerini kapsayan bir geziye çıktı. CHP bu geziye “Büyük Taarruz” adını vermişti. Büyük Taarruz gezisinin ilk durağı ise 29 Nisan’da İnönü’nün, Yunan Generali Trikupis’i esir aldığı Uşak’tı. CHP kafilesini taşıyan tren Uşak istasyonuna geldiğinde etrafları DP’li azgın bir grup tarafından sarılır. Bir süre sonra iki partinin taraftarları birbirlerine girer. Bu arada DP’lilerin attığı taşlar İnönü’nün başına isabet eder ve İnönü yere düşer. İsmet İnönü partililerine, “Siz çekilin ben yolumu açmasını bilirim” diyerek yerden kalkar ve hışımla DP’lilerin üzerine yürür. “Ne istiyorsunuz, ayıp değil mi?” diye çıkıştıktan sonra kalabalığı yarar. Topkapı’da taş yağmuru Necip Fazıl, 8 Mayıs 1959 günü Büyük Doğu Dergisi’nde “Günü Geldi” başlıklı yazısında “Leş” olarak adını andığı CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye kefen biçilecek günün geldiğini haber veriyordu. 8 Mayıs günü CHP lideri İnönü, Ankara’dan İstanbul’a gelirken, kamyonlarla getirilen DP’liler İnönü’yü taş yağmuruna tuttu. Topkapı’da taşlanan İnönü’nün aracının önünü bir polis otosu keserek saldırganların işini kolaylaştırmıştı. Son anda bir askeri birlik, kendi inisiyatifiyle yolu açarak İnönü’yü saldırganların elinden kurtarmıştı. Ancak daha sonra ortaya çıktı ki, dergi 8 Mayıs günü değil 5 Mayıs günü basılıp piyasaya dağıtılmıştı. Gerede’de kurşunlama Siyaset sahnesine çıktığı andan itibaren marjinal sağın hedefi olan Bülent Ecevit pek çok defa saldırıya uğradı ve ölümle burun buruna geldi. Ecevit’e ilk saldırı 1975 yılında Bolu’nun Gerede ilçesinde yapıldı. I. Milliyetçi Cep Özal’a kongrede KURŞUN Olay 18 Haziran 1988 günü Anavatan Partisi’nin olağan genel kongresi yapıldığı sırada gerçekleşti. Özal konuşma yapmak için kürsüye çıktıktan kısa bir süre sonra saat 12:18’de Kartal Demirağ adlı bir saldırgan ta rafından iki kez ateş edildi ve kurşun Özal’ın önünde bulunan mikrofonun ayağında sekip sağ el başparmağını yaraladı. Suikastçı Kartal Demirağ, Özal’a ateş ettikten sonra kaçmaya çalıştı ancak başbakanın korumalarından birinin açtığı ateşle yaralanması sonucu yakalandı. Önce idama mahkum edilen Demirağ’ın cezası 27 Ocak 1989’da 20 yıl hapis cezasına çevrildi. Demirağ 4 yıl hapis yattıktan sonra Turgut Özal tarafından 1992 yılında affedildi. he hükümetinin kurulmasından bir buçuk ay sonraya denk gelen Gerede mitinginde Ecevit’in yolu ilçe girişinde kesilmiş ve taş yağmuruna tutulmuştu. Olayları tepkisiz bir şekilde izleyen polisler, miting alanından da çekilince saldırganlar bu kez Ecevit’in bulunduğu kürsüye silahla ateş açmaya başladı. Korumalarının girişimiyle hükümet konağına sığınan Ecevit olaydan yara almadan kurtuldu ancak, olaylar sırasında 2’si ağır 70 kişi yaralandı. ABD’de silahlı saldırı Bülent Ecevit 23 Temmuz 1976 tarihinde Amerika’ya yaptığı gezi sırasında New York’ta kaldığı otelden ayrılırken Türklerin yoğun sevgi gösterilerinde bulunması üzerine mini bir miting yapmak zorunda kaldı. Ecevit kürsüde konuşurken önce Rum bir kadının “Öldür onu” çığlıklarını duydu, arkasından da Stavros adlı Rum’un belindeki silahı çekip kendisine doğrulttuğunu görerek ani bir refleksle geri çekildi. Korumalar Stavros’u etkisiz hale getirdiler. Nevşehir’de yaylım ateş 17 Haziran 1980’de CHP eski Nevşehir Milletvekili ve İl Başkanı Zeki Tekiner ülkücü çetelerce katledildi. İki gün sonraki cenaze törenine Ecevit ve 100 kadar milletvekili de katıldı. Törende cenazenin kalktığı sırada Ülkü Yolu Derneği’nin bulunduğu binanın tepesinden yaylım ateşi açıldı. Ecevit’in başını sıyıran kurşunlar tabuta saplandı. Çok öfkelenen “Vurun beni de vurun kalleşler” diye bağıran Ecevit, olaylara müdahale etmeyen Emniyet Müdürü ile tartıştı. Ülkücülerin açtığı ateş dinmeyince tabutu taşıyanlar, tabutu orta yerde bırakıp siper aldılar. Tabut bir süre meydanda kaldı. Şiran savaş alanı gibi 27 Nisan 1977 günü Gümüşhane’nin Şiran ilçesinde CHP’nin mitingi sırasında Ecevit konuşurken, kalabalığın üzerine ülkücüler tarafından kurşun yağdırıldı. On dakika süresince miting meydanı savaş alanına döndü. Ecevit’in koruma polisi de ha Ecevit’e Çiğli’de suikast Ecevit’i direkt hedef alan suikast girişimlerinden biri de Çiğli Suikastı’dır. 29 Mayıs 1977 yılında İzmir’e giden Ecevit’e suikast girişiminde bulunuldu. Hem de devletin resmi bir polisinin silahıyla. Polisin silahından çıkan kurşun, Ecevit’in yanında bulunan İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan’ın ağabeyi Mehmet İsvan’ın bacağına saplandı. vaya ateş açmak zorunda kaldı. Ecevit, güçlükle belediye binasına sığındı. CHP’li iki milletvekili atılan satır ve taşlarla yaralandı. Elazığ olayları Gerede mitinginden 2.5 ay sonra bu kez Elazığ mitinginde ülkücülerin silahlı saldırısına uğrayan Ecevit’in üzerine korumaları ve milletvekilleri yatarak genel başkanlarını korudular. Ecevit’in konuşmasını kesip kentten ayrılmasından sonra da olaylar gece boyunca sürdü. Yüzün üzerinde CHP’li yaralandı, il binası ile Alevilerin ev ve işyerleri tahrip edildi. HDP mitingine bomba HDP’nin 5 Haziran 2015 tarihinde Diyarbakır’da İstasyon Meydanı’nda düzenlediği mitingde, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın konuşmasının beklendiği sırada, sahnenin sağ tarafındaki trafonun bulunduğu noktada art arda iki patlama meydana geldi. Saldırı sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi. ABD ve Batı kaygılandı ve çark etti ABD’yi, çeşitli numaralarla eninde sonunda herkesi oyuna getiren ve istediğini yaptırtan “mutlak güç” görme eğilimi, tüm dünyada var. Bu bakışta ABD her koşulda galip gelir. Örnek çok da, Suriye’den izleyeceğiz... HHH ABD’nin uzun süredir bu ülkenin bütünlüğünü korumasını istediğine ilişkin ciddi bir politikası yok. Ama 15 yılı aşkın bir zamandır hem Irak’ın hem de Suriye’nin parçalanıp küçük mezhebi ve etnik devletlere ayrılması politikası var. Ama bütün bunlar içinde ABD’nin bölgede mutlaka bir Kürt Devleti oluşumu politikası esas. Parça parça, adım adım. Bunun için hiç acelesi yok. Durum ve koşullar izin verdiği anda bu politika güncel olarak öne çıkıyor. Durum elverişsiz olduğunda geri çekiliyor. Esad da Kaddafi gibi halledilecekti Suriye’nin, tıpkı Libya ve Irak gibi parçalanıp yok edilmesi için, CIA ve bölgedeki işbirlikçi ajanları, Sünni kalkışmayı alabildiğine kışkırttılar. Fakat Rusya Şam’ın arkasına ağırlığını koyunca (İran ile birlikte), Esad, Kaddafi’nin akıbetine uğramaktan kurtuldu. Türkiye’yi yönetenler de Esad’ı parçalayıp yerlerde sürükleyecek güçler arasındaydı, CIA ile işbirliği halinde. ABD Esad’ın hallinin önemli çatışmaları göze alması gerektiğini görünce geri çekildi (deneyimli bir süper devlet!). Bizimkilerin duruma intikali, tam çamura saplanınca gerçekleşti (yıkılmış bir Osmanlı kafası)... Irak’ın parçalanması IŞİD’i ortaya çıkardı, buna Irak ve Suriye Sünnileri, Saddam’ın yok olan ordusunun subayları zemin oluşturdu. Ankara’nın politikası da IŞİD’i genişletti ve güçlendirdi. Bir taşla iki kuş vurmak Ankara iki yıldır bir “tampon bölge” dayatıyordu. ABD mırın kırın ediyordu. Çünkü IŞİD’e karşı savaşı Kürtler üzerinden gerçekleştiriyordu ve böylece, daha önce de yazdığım gibi, bir taşla iki kuş vuruyordu: Hem IŞİD’i bazı yerlerden geriletiyor (dikkat, buraları PKK/PYD’nin ilerleme ve Kürt bölgesi ilan ettiği PYD/ PKK koridorları) hem de savaşan PKK/PYD’ye savaş meşruiyetiganimeti içine giren bölgeler hediye ediyordu. ABD’nin meselesi sadece IŞİD değil, Kürtlere bölge... ABD politikası bozuluyor Ankara’nın Yeni Osmanlı kafa sıyla Rus uçağını düşürmesi, en çok ABD’yi sevindirmiş olsa gerek. Bir de AB’yi. Böylece kapana kısılmış bir Türkiye ile daha iyi oynarlardı. Nitekim darbe girişimi bu koşullarda geldi. Ankara çamura batınca, can havliyle Rusya’ya el uzattı ve kuyudan çıktı. “Esad’a savaş” politikası batağından da kurtulmaya çalışıyor. Henüz tam değil! Suriye ile işbirliği sıfır! Kafasını bir yere vurmayı bekliyor. Değişen durum ve yeni koşullar! a) IŞİD ve PKK katliamları Ankara’nın tampon bölgeye girmesinin koşullarını yarattı. b) FETÖ darbe girişimi de ABD’yi (ve AB’yi) açığa düşürdü! Adamlar darbecilerin ardında yakalandı. c) Ankara, Rusya ile barışarak, daha ileri ilişkiler kurabileceğinin mesajlarını verdi. Avrasya düşüncesi ciddi tartışılmaya başlandı. NATO bile endişe etti. Bu 3 önemli değişiklik Batı’yı durdurdu. Almanya, Türkiye ebedi ve ezeli dostumuz mesajlarını anımsadı.. Avrupa’nın bir parçasıymışız... ABD Başkan Yardımcısı Biden veya Genelkurmay Başkanı’nın peş peşe Ankara’ya sökün etmesinin nedenlerini anlamadan analiz yapılamaz... Anlamak için a, b, c şıklarının ciddiyetini görmek gerek. Bunları görüp de entipüf şeyler derseniz, durumu göremezsiniz. Peki ne oldu? Olan şu: Batı’nın egemen üst politikası devreye girdi. Türkiye NATO ve Batı’nın üyesi kalmalıdır. Her koşulda! Darbe girişiminin başarısızlığı karşısında, Batı’nın elinde kalan tek koz, eski Türkiye politikalarına geri dönmekti. Bunu bir bir yapıyorlar şimdi! Biden veya diğerinin “Türkiye’nin en önemli dostu ABD’dir” lafı boşa değildi. İkinci değişiklik, yine Amerikalıların “Bağımsız Kürt bölgesine karşıyız. PYD Fırat’ın mutlaka doğusuna çekilmelidir. Silah vermeyiz... Suriye tek parça kalmalı” açıklamalarıdır. Darbe girişimi başarılı olsaydı, bunların hiçbiri olmazdı. Yukarıda 3 maddede özetlediğimiz çok önemli olaylar, temel politik değişimlere yol açtı. Mutlak güç yok Ortada bir “mutlak güç” ve her zaman kazanan oyunu yok. Gözümüz önündeki olayları görmeden, kafamızdaki şemayı duruma uydurmaya çalışırsak çuvallarız. Sahaya bakacağız! Mesele şimdi, Ankara Suriye’de Mercidabık savaşı mı verecek, buna bağlı. Tekrar kuyunun dibine yuvarlanabilirler! C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear