24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
KULTUR Perşembe 25 Ağustos 2016 Salon İKSV’den akustik sonbahar menüsü İstanbul Şişhane İKSV binasında hizmet veren kültür sanat mekânı Salon, 24 Eylül’de başlayacak yeni sezonuna deneysel rock grubu Battles’ın iki gecelik konseriyle başlayacak. Salon, Battles’ın ardından 29 Eylül Perşem be akşamı Jehan Barbur’u ağırlayacak. 30 Eylül Cuma gecesi ise Beyrutlu bir grup arkadaşın ortak projesi olarak ortaya çıkan, çağdaş alternatif Arap müziğine getirdikleri yenilikçi parçalarıyla akıllarda iyiden iyiye yer eden Mash rou L’eila sahnede olacak. Mekân ilerleyen günlerde ise ‘indie rock’ grubu Local Natives, Ortadoğu çağdaş müziği imzası Avishai Cohen, The Veils grubu ve Finlandiya ve Kanada’dan sürpriz isimleri ağırlayacak. EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK kultur@cumhuriyet.com.tr 15 Suriye ve Lübnan’da ele geçen Tarihi eserlerin çoğu sahte çıktı Uluslararası kültür yayını The Art Newspaper’a konuşan Suriye antika eserler şefi Mamun Abdülkerim, Suriye ve komşu Lübnan’da ele geçirilen antik buluntuların dörtte üçünün sahte olduğunu açıkladı. Edinburgh’daki Uluslararası Kültür Zirvesi’nde söz alan akademisyen, Halep’e yönelik kaygılarını da dile getirerek 2013’ten bu yana ele geçen buluntuların sahte olarak saptanma düzeyinde gözle görülür bir artış olduğunu kaydetti. Ele geçen sözde antika eserler arasında, İncil, Kuran örnekleri ve ortaçağa ait paralar ve hatta mozaik levha ile heykeller dikkat çekiyor. Türk rock tarihinin 30 yıllık ‘demli’ grubu Akbaba, yedi kişilik kadrosuyla önceki akşam Kadıköy’ü tarihiyle inletti. Topluluk sahneye iki konuk müzisyenle de çıkarak, kanatlarını üç kuşaktır tüm klasiklere özgürce açtığını bir kez daha ispatladı. Akbaba’dan tarihi bir nostaljik parti Truman Capote’un külleri satılacak Yazar Truman Capote’un külleri, Julien’s Auction’s müzayede evince 6 bin dolarlık açılış fiyatıyla satışa çıkarıldı. Küller, Capote’un yakın dostu, TV şovu yıldızı Johnny Carson’ın eski eşi Joanne’da bulunmaktaydı. “Soğuk Kan” ve “Tiffany’de Kahvaltı”nın yazarı Capote, Carson’un evinde 1984’te hayata veda etmişti. Joanne Carson 2012’de verdiği bir röportajda Capote’un evlerinde bir yazı odası bulunduğunu ve burada çok vakit geçirerek, kimsenin kendisine ulaşamadığı için emniyette hissettiğini söylediğini aktarmıştı. “Moonlight” adını verdikleri tek albümle memleke sahnede buluşan eski dostlar, müzikal bir gövde gösterisinden ziyade, geçmişe hür tin rock müzik tarihindeki gü meten hafıza tazelemek ama zel sayfalardan birini doldu cıyla toplamışlardı dostları ran Akbaba, orta yaşı gerilerde bırakanlar için hafızalarda MURAT BEŞER ki soluk fotoğraflardan biriy nı buraya. Ancak yine de görünen oydu ki, sahneye adım attıktan kısa bir süre üzerle di. Ta ki (23 Ağustos’a denk gelen) rinden attıkları bir sahne stresi yok Salı akşamı Kadıköy Dorock XL’da değildi. sahne alana değin. Hem de vokalde Orijinali beş kişiden oluşan Ak Can Orkan Özülkü, gitarlarda Ser baba, o akşam sahnede yedi kişiy hat Çiftdal ve Tamer Turna, basta di. Geri vokalde Faruk ve klavyede Haydar Tacettin ve davulda Aykut Salih eklenmişti. 1990 yılında kaset Sabak’tan oluşan ilk orijinal kadro formatında çıkardıkları albümde yer suyla... alan dokuz parçanın biri dışında Kuruluşlarının 30. yılı şerefine tamamını çaldılar. verilen konser, aslında geçen yıl Kırmızı bandanalı, Led Zeppelin dan bu yana planlanıyor ve muhte tişörtlü solist Can, yıllar önce ses lif şahsi engeller nedeniyle yapıla tellerinden ameliyat geçirmişti. Se mıyordu. sinde belirgin bir nodül ile söylediği Hayat bu insanları farklı istika şarkılar, Türk rock topluluklarının metlere yönlendirmiş; hatta bunlar en çok Deep Purple’vari şarkı yapı dan birkaçı yıllar evvel müziği bı sını ve vokallerini kendilerine örnek rakmıştı. Örneğin müziği bırak aldığı günlerden kalma. mayanlardan gitarcı Serhat, yıllar Repertuarda iki medley ve “Kan ca Beyaz’ın televizyon programında İçinde” adında albümde yer alama çalmıştı, bir profesyonel olarak. yan Türkçe bir parçanın dışında 25 yıl sonra ilk kez yeniden sade epey de kavır vardı. Örneğin “Smo ce üç günlük bir provanın ardından ke On The Water”ı solistin kız kar deşi Pelin (Direnen Mızıkacılar) söylerken, “Knockin’ On Heaven’s Door”un sonunda kocaman beyaz şapkasıyla davulcu Cins Derya (Bozkurt) göründü sahnede. Kalabalık topluluğun parçalarından ziyade, “Purple Rain”, “Wish You Were Here”, “The Wall”, “Separate Ways” gibi bu kavırlara daha çok eşlik ediyordu, ama anlaşılır bir hadise, aradan çok zaman geçmiş: malum hafızai beşer nisyan ile malul. Neredeyse üç kuşak bir aradaydı bu akşam. Yıllarca evinden çıkmayan bezgin ve müzmin rock müzik sevdalıları bir yana, teyzelerin çekirdek çıtlattığı Gülhane konserlerini andırıyordu, sadece mekân kapalı ve alkollü. Davulcu Alpay (Şalt), Objektif Vecdi (Yücalan), Kesmeşeker Cenk (Taner), saksofoncu Ümit (Onartan); hepsi orada... Devil ve Whisky’nin ardından gençliğinin müziklerini özleyenler için en sevilen şarkıları “Devil” ile sona eren Akbaba’nın muhtemelen tekrarı olmayacak bu konseri nostaljik bir partiydi. (muratbeser@muratbeser.com) Dört yıl aradan sonra l Yard. Doç. Dr. Erdem Yörük’e Sergi, Dirimart Dolapdere’de 23 Eylül’de açılıyor. Haluk Akakçe sergisi Güncel sanatçı Haluk Akakçe’nin dört yıl aradan sonra Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “The Dharma of All Things”, Dirimart Dolapdere’de 23 Eylül’de açılıyor. Sergide sanatçının son dönem resim ve desenlerinin yanı sıra yeni ürettiği bir video işi de yer alacak. Kısa süre önce Dirimart sanatçıları arasına Akakçe yeni çalışmalarında, kozmik düzeni temil eden “dharma” kavramıyla, fiziksel ve tinsel dünyaların etki leşimini, hızla dönüşen toplumun bu dünyalarla ilişkileri üzerinden irdeliyor. Sergi açılışında aynı zamanda Dirimart Yayınları tarafından yayımlanan yeni Haluk Akakçe kitabının tanıtımı yapılacak. Kitapta, Akakçe’nin yeni işleriyle Dr. Kathy Battista’nın bir incelemesinin yanı sıra, threeAsfour’dan Gabi Asfour, şaman, şifacı Abdi Assadi, görsel gelecekbilimci Syd Mead ve sanatçı ile yapılan söyleşiler yer alıyor. 1.5 milyon Avro araştırma desteği Koç Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erdem Yörük, “Refah Devletinin Yeni Siyaseti: Yükselen Ekonomilerde Yeni Bir Refah Devleti Rejimine Doğru” başlıklı projesiyle, Avrupa Araştırma Konseyi’nin (ERC) 1.5 milyon Avroluk başlangıç fonunu almaya hak kazandı. Bugüne kadar Türkiye’den 16 proje bu desteğe lâyık görüldü. Çalışma, Türkiye’den sosyoloji alanında ERC Fonu alan ilk proje oldu.Yörük çalışmasında sosyoloji, tarih, siyaset bilimi ve mühendislik dallarını bir araya getiren disiplinlerarası bir yaklaşım izliyor. Mehmet Başman son yolculuğuna uğurlandı BAŞMAN, ÇOKSESLİ MÜZİĞİN Bir kültür insanıydı GELİŞMESİNE KATKIDA BULUNDU 1929’te Ankara’da doğdu. 1948’de Galatasaray Lisesi’nden ve 1953’te Istanbul Teknik Üniversitesi Makine Uluslararası Ankara Müzik Festivali’ne verdiği emek ve Sevda Cenap And Müzik Vakfı için ortaya koyduğu çabalarla ha Fakültesi Genel Makina bölümünden mezun oldu. 1973’te, Sevda Cenap And Müzik Vakfı’nın da Başkanlık görevini tırlanacak olan Mehmet Başman, hayatının en önemli iki 1988 yılından beri ablası Cevza And vefatı müzikal projesini de alkışlama mutluluğuna erişmişti. üzerine üstlendi. Ülkede çoksesli müziğin gelişmesine de konser, yarışma, seminer Türkiye sanat camiası bu hafta başında bir kayıp haberiyle daha sarsıldı: Kavaklıdere Şarapları Yönetim Kurulu Başkanı ve Sevda Cenap And Müzik Vakfı Başkanı Mehmet Akman Başman, 22 Ağustos’ta 87 yaşında hayata veda ederek, ailesi ve çalışanlarının Akyurt’taki Kavaklıdere tesislerinde düzenlediği mütevazı bir törenin ardından pazartesi günü Cebeci Asrî Mezarlığı And Ocağı kabristanına defnedildi. Türkiye kültür belleğine büyük hizmeti dokunan Metin And’ı da evlâtlık edinmiş sanatsever üzerine, “Sanattan Yansımalar” isimli sosyal medya kaynağında yazan eleştirmen ve yazar Şefik Kahramankaptan, Başman’ın dolu dolu yaşamış olduğunun altını çizerek önemli bir beklentisini de günışığına çıkardı: “Aslında onun esas isteği, öldükten sonra cenazesinin bir krematoryumda yakılmasıydı. Hâtta bir kremetaryom kurulması için belediyeler nezdinde girişimlerde bulunmuştu ama mâlum burası Türkiye! Leyla Gencer öldüğünde bir sohbetimizde külleri Türkiye’ye getirilip Boğaz’a serpildiğinde ‘İyi ki dışarda öldü, böylece istediği gibi oldu her şey’ dediğini anımsıyorum.” Kkaalhermame aanldkıaptan Uluslararası Ankara Müzik Festivali için büyük emek veren Mehmet Başman’ı kaleme alan Kahramankaptan, özel yazısında ayrıca, sanat âşığı işadamının tanıklık ettiği çabaları da andı: “Birincisi Ankara’nın üç orkestrasından gelen müzisyenler ve koristlerin katılımıyla çok büyük kadrolu bir Beethoven 9. Senfoni konseri yapmaktı. Nitekim Esenboğa civarında TürkMetal’in o devasa salonunda on bin kişilik bir dinleyici önünde muazzam bir konser yapılmış, dönemin Cumhurbaşkanı rahmetli Süleyman Demirel açılışta yaptığı konuşmada ‘İşte laik Türkiye’ seslenişinde bulunmuştu. Bu konser sadece müzik tarihimize değil, siyasi tarihimize de geçti. Diğer projesi de Mahler’in ‘Binler Senfonisi’ diye anılan 8. Senfonisinin gene büyük bir kadroyla Ankara’da ilk kez seslendirilmesinin gerçekleştirilmesiydi. Bu da ATO salonunda üç bin kişilik dinleyici önünde yapıldı. Bu projeler için, bırakın Vakıf kasasını ve sponsor katkılarını, kendi cebinden de paralar harcadı. Ama en büyük mutluluğu da o yaşadı. Konser bittikten sonra gözlerinin içi gülüyordu.” ve kurslar düzenleyerek, korolar kurarak, Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin kurulması ve gelişmesini sağlayarak ve Ankara’da MEB Şura Salonu’nun, Ankaralı sanatseverlerinin katkıları ile yenilenmesini, büyük izleyici kapasiteli çok amaçlı bir konser ve gösteri salonuna dönüştürülmesini gerçekleştirerek, katkıda bulundu. Galatasaray Spor Kulübü Divan Üyesi ve Çağdaş Sanatlar Vakfı’nın Kurucu Üyesi bulunan, “Zlota Oznaka Orderu Zaslugi” Polonya, “Officier de l’Ordre des Arts et des Lettres” Fransa, “für Wissenschaft und Kunst” Avusturya, “Officier de l’Ordre National du Mérite” Fransa , “Ordre de la Couronne” Belçika, Litvanya Liyakat madalyaları ve “T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası” ile onurlandırılan Mehmet A. Başman evli (Sevgi Erhan); iki oğul (Ali Necati ve Murat Avni); iki gelin (Nazan Borçnak ve Elif Mülayim) ve üç kız torun (Cevza, Aslı ve Zeynep) sahibiydi. ... Ve bu arada çocuklar ölüyor... “OHAL’in birinci ayında basına baskılar”... Geçen hafta altı kuruluşun bir araya gelip düzenlediği basın toplantısının başlığı buydu... O kuruluşlar, TGS, TGC, DİSK Basınİş, Basın Enstitüsü, PEN Türkiye Merkezi ve HaberSen’di. Bir gün önce de ULuslararası Basın Özgürlüğü Koalisyonu’na verilen ödüller için yine güç birliği yapılmıştı.. Bir ay içinde 134 basın yayın kuruluşu (gazete, dergi, radyo) kapatılmış; 71 gazeteci tutuklanmış, iki bin gazeteci işinden atılmış, sayısız basın kartı iptal edilmiş, pasaportlara el konmuştu. Henüz Gaziantep’te kına gecesi kana bulanmamıştı. Anasının kuzusu Gurbet, ailenin gözbebeği Muhammet henüz ölmemişti. İkisi de 4 yaşındaydı... HHH Yazar çizer tutuklamaktan, sanatçı kovalamaktan, tiyatrocuları kovmaktan, sanat kurumlarını satma çabasından, FETÖ’cü avlamaktan, terörle mücadeleye zaman ve fırsat bulanamayan ülkemde o bomba haberli geldi. Geliyorum diye diye geldi. Emine ve Büşra 9 yaşındaydı. Nergiz, onlardan bir yaş büyük... İçlerinden birçoğu 11 yaşındaydı: Hasan, Şükran, Ali, Bünyamin, Fatma, Zehra, Abdullah... Tam o sırada kahkahalarla koşuyorlardı ki... HHH Aslı Erdoğan’ın tutuklanması, bardağı taşıran damla oldu. Sadece Türkiye’de değil, yurtdışında da infial yarattı. Uluslararası PEN, dünyadaki 150 merkezi aracılığıyla bir kampanya başlattı. Türkiye Hükümeti’ne seslenen bu kampanya, Aslı Erdoğan’la birlikte ifade özgürlüğü hakkı adına tüm yazar ve gazetecilerin serbest bırakılması; tutuklu yazarların avukatlarıyla görüşme ve adil yargılanma hakkına sahip olması; OHAL’in basın ve eğitim kurumlarında muhalefeti susturma aracı olarak kullanılmaması için çağrıda bulunuyor. (Ayrıntıları www.peninternational.org sitesinde bulabilir; kampanyaya katılabilirsiniz.) Bu arada çocuklar ölmeye devam ediyor... Çocuklardan hayatta kalmaya başaranlarda ise Miyase İlknur’un çarpıcı deyişiyle “Çocuk ruhunda bilye yarası” kanamaya devam ediyor hâlâ... HHH IŞİD’e IŞİD diyemeyenler, patlayan tüm bombaları lanetlemekle yetinirken aynı günün sabahı, Uluslararası Bağımsız Yayıncılar Birliği tüm dünyaya bir çağrı yolluyordu. 46 ülkeden 400 bağımsız yayınevinin katılımıyla yayımlanan açıklamada “Türkiyeli yetkililerden tutuklu yayıncıları, yazarları ve gazetecileri acilen serbest bırakmasını” talep ediyordu. Birlik, “Türkiye Yayıncılar Birliği’nin kınamasına katılıyor 29 yayınevinin ve medya kuruluşlarının kapatılmasını, açık insan hakkı ihlali olarak niteliyor; Türkiyeli yetkilileri kapatmaları feshetmeye” davet ediyordu. Ve bu arada çocuklar ölüyordu... Devran ve Kerem 12; Orhan, Serhat, Mehmet Nâzım 13 yaşındaydı... Yetkililer, muhalif peşinde koşarken, gazeteci, yayıncı, yazar avı sürerken Gaziantep’te IŞİD bombasıyla ölen (şimdilik) 54 insanımızın 29’unun çocuk olduğunu öğreniyorduk... Semanur, Mehmet, Mizgin, Murat, İsmail, Abdulalim, Sinan, Hakkı 14... HHH Sevgili Okurlar, şu son hafta içinde sanat ve kültür dünyamızdan çok değerli iki insan, sonsuzluğa göçtü. İkisini de yakından tanıma fırsatım olmuş, onlardan öğrenmiş, her daim sevgi ve saygıyla varlıklarıyla zenginleşmiştim. Sanat tarihçisi, eleştirmen, akademisyen Kaya Özsezgin uzun yıllar boyu Milliyet Sanat dergisinin mihenk taşlarından biri oldu. Omuz omuza çalıştık. Yazılarıyla, kitaplarıyla, resim kültürümüze katkıda bulundu. Mehmet A. Başman’ı belki çoğunuz Kavaklıdere şaraplarından bilir. Ama o benim için işadamından çok bir sanat adamıydı. SevdaCenap And Müzik Vakfı Başkanı’ydı. Bir öncüydü. Uluslararası Ankara Müzik Festivali’nin ve yayınlarının dinamosuydu. Onu tanıyıp da sevmeyen, saymayan yoktu, olamazdı. Bu iki değerli sanat insanımızla gurur duyuyor, yakınlarına, sevenlerine sabırlar diliyorum. Steve McQueen’a BFI’dan büyük onur “12 Yıllık Esaret” filmiyle tanınan İngiliz yönetmen ve sanatçı Steve McQueen’a ülkenin en prestijli onur nişanı olan “Britanya Film Enstitüsü BFI” üyeliği takdim edildi. Haberi alınca 28 yıl önce BFI sinemateki ve salonundan girdiği günü anımsayan yönetmen, üyeliği ve onursal nişanını alması üzerine, David Lean’dan Ken Loach’a uzanan bir listede yer almanın kendisini son derece sevindirdiğini ve mahcubiyet içinde onur duyduğunu açıkladı. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear