26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 8 Temmuz 2016 10 Tayyip Kaptan’ın gemisi şimdi nereye gider? Erdoğan dış politikası, bodoslama doğuya giderken karaya oturmuş bir gemidir. Evvelinde “Tayyip Kaptan” ve geminin ikinci adamı “Ahmet Kaptan” dümen kırdıkları tehlikeli denizleri bilmekle övünürlerdi. Hakikatte ise uluslararası sulara dair seyrüsefer bilgi ve tecrübeleri hayli yetersizdi. Ellerindeki “vaat edilmiş coğrafyalar ve havzalar” haritası asırlar önce yitip gitmiş bir dünyadan kalmaydı. Define haritası gibi bir şeydi bu. İşte bu hallerine rağmen Tayyip ve Ahmet kaptanlar doğuda, diriliş vaat eden yeni bir düzenin şafağına doğru, “stratejik derinlik”lerde seyrettiklerini sanırlar iken dış politika teknesinin omurgasını dibe sürtüp zemine oturtuverdiler. Bunun böyle olacağı en başından, tutturdukları rotanın yanlışlığından belliydi. Gören, zamanında görmüş ve söylemişti. Gemi, uzunca bir süredir karaya oturduğu mevkide hareketsiz durmaktaydı. Başı, gidemediği doğuya baktığı için, batıdakilere de geminin kıçını seyretmek düşüyordu. Tayyip Kaptan bu pozisyonda bir süre mecburen oyalanırken, dış politika gemisi yolunda imiş gibi yaptı. Lakin bu, ilelebet sürdürülecek oyun değildi; teknesini yeniden yüzdürmesi lazımdı. Artık zorunlu manevralara başlamak gerekiyordu. Kendisinden gizli işler çevirip mürettebat arasına nifak soktuğundan şüphelendiği Ahmet Kaptan’ı azletmeye karar verdiğinde, uygun anın geldiğine de hükmetti. İlk iş olarak adamları, geminin karaya oturduğunu dolambaçlı ifadelerle anlatmaya koyuldular. Ardından Ahmet Kaptan ve tayfası bir filikaya konulup gönderildiler. Bütün vebal onun sırtına yüklendi. Ve sonra Türkiye’nin dış politika teknesi sağa sola, ileri geri manevralara başladı. Bu esnada kıç üstünden batıya mendil sallayarak kendini hoş tutan bazı yolcular da bu manevralara büyük anlamlar vehmedip, yeni ve kullanışlı hikâyeler yazmaya giriştiler. Güya dış politika değişiyordu. İşte yeni bir dönem başlıyordu. Bu hareketlerde bir umut olmalıydı. Mahsur kaldıkları geminin kaptanına mahkum olmuş kıç üstü yolcularının anlattığı “Dış politika değişiyor” masalının hülasası buydu. Masala konu olan gemiye baktım; gerçekte yapılanın dış politika değişikliği falan olmadığını gördüm... Belalı bir dış politikayı çakıldığı yerden kurtarmak için, ona yeniden alan kazandırmak için, çok gecikmeyle başvurulan taktik manevralardı bunlar. Yerinden kımıldayamaz hale gelmiş ve dolayısıyla bitmiş bu dış politikanın sözde kurtarıcısı kim? Karaya oturmasına neden olan kimse o... Sahibi. “Tayyip Kaptan”... Dış politikanın değişebileceğine inanmak için önce Tayyip Kaptan’ın değiştiğini görmek lazım. Küçücük bir değişim emaresi bile yok. Bilakis... Ya da değişemeyen kaptanın değiştirilmesi gerek ki dış politika da değişebilsin. Her neyse, ben bu masala inanmadım. Onların masalına, bu hikâyeyle cevap verdim. Şimdi sadede gelelim. Bu rejimin iç politikası neyse, dış politikası da odur. Rejim içeride ve dışarıda, İslamcı ve mezhepçi politika gütmektedir. Dışarıda geminin karaya oturmasına, yaptıkları taktik hatalardan ziyade politikaya karakterini veren işte bu iki hususiyet neden olmuştur: İslamcılık ve mezhepçilik. Türk dış politikasında inandırıcı bir değişimin önkoşulu, İslamcılık ve mezhepçiliğin kati biçimde terk edilmesidir. Dış politika Cumhuriyet’in fabrika ayarlarına göre yeniden yapılandırılmalıdır: Laiklik, barışçılık, kurumsallık ve öngörülebilirlik... Türkiye’nin uluslararası kuruluş ve ittifaklarla ilişkileri de bu parametreler açısından gözden geçirilmelidir. Bütün bunlar olmadan da bir şeyler yapabilirler. Ama yaptıklarına “dış politikada değişim” denemez. Mesela uçağını düşürdükleri Rusya’dan özür dileyebilirler. Çünkü kımıldayacak yerleri kalmamıştır. İsrail’e karşı, “Gazze’ye ablukanın kalkması” şartından vazgeçip, Mavi Marmara krizini de tatlıya bağlayabilirler. Mısır’la bozdukları ilişkileri düzeltmek için Hamas’tan vazgeçmiş gibi de görünebilirler. Bunlar, dış politika gemisini yeniden yüzdürmek için yapabilecekleri taktik manevralardır. Bu gemi, ağırlıklarından kurtulup yüzmeye başlasa da rotasını Cumhuriyet ve laikliğe çevirmediği sürece yeniden karaya oturmaktan ve hatta batmaktan kurtulamayacaktır. Gereken esaslı değişimi ise bu İslamcı ve mezhepçi rejim yerine getiremez. Erdoğan’la dış politikada değişim, balık kavağa çıkmadan olmaz. Asılsız canlı bomba ihbarı büyük panik yarattı Kültürpark içindeki lunaparkta önceki gece parktan çıkarılan 1617 yaşlarındaki 3 genç, ‘asılsız canlı bomba’ ihbarı yaparak paniğe neden oldukları iddiasıyla gözaltına alındı. S.A. (16), S.Ç. (16) ve A.S. (17), iddiaya göre kavga ettikleri ve huzuru kaçırdıkları gerekçesiyle güvenlik görevlileri tarafından dışarı çıkartılmış ve bu yüzden de içlerinden biri ayrılırken ‘canlı bomba, kendisini patlatacak’ diye bağırınca büyük panik yaşanmıştı. 3 kişi adli kontrol şartıyla mahkemece serbest bırakıldı. l BURSA/DHA haber EDİTÖR: SERKAN OZAN TASARIM: İLKNUR FİLİZ Acil barış lazımAKADEMİSYENLER BİLDİRİSİNİ İMZAlAyan ESRA MUNGAN CUMHURİYET’E KONUŞTU Barış istediği için hapis yatan akademisyenlerden Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) Psikoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, “Bu ülkeye acilen barışı getirmemiz lazım. Sayımız az değil, sözümüz çok güçlü, çok haklıyız ve dürüstüz. Ben umut 38 gün tutuklu kalan Mungan, henüz çocukken ‘inşallah ben susmayanlardan olurum’ diye kendine verdiği sözü, bildiriyi imzalayarak tuttuğunu söyledi. suz değilim” diyor. Cezaevinden çıkar çıkmaz hızla derslere başlamış, hatta ek ders bile yapmış. Şimdi, öğrencileriyle dönemi bitirmiş olmanın mutluluğunu yaşıyor. Pozi tif, enerji dolu, öğrencileri ni ve mesleğini çok seven, mücadeleye âşık bir kadın. “Bu suça ortak olmayaca HİLAL KÖSE ğız” başlıklı bildiriye imza atarak, küçük bir çocuk ken verdiği sözü de tutmuş oldu. Çünkü, holokostu öğrendiğinde, ‘inşallah ben susmayanlardan olurum’ demişti... Esra Hoca’yla, okuldaki oda sında buluştuk: n Tahliye olduktan sonra ilk iş neler yaptınız? Cuma gecesi tahliye olmuştuk. Pazartesi okula geldim. Öğrenciler ve bö Bir gün lümüm olağanüstü güzel bir karşılama yaptılar. Her yere afişler konmuştu. Ben içerdeyken bir nöbet yerleri varmış. Hocama dokunma çadırı. Orada öğrencilerle sohbet ettik. Sonra toplu sarılış yaptık. O süreçte, moral bulmak için arada bir yapıyorlarmış. İmparator penguenleri ısınmak için yaparlar bunu. Salı günü derslerime başladım hemen. Dönemi bitirmek benim için çok önemliydi. Tahliye kararı altı ay sonra da çıkabilirdi. O beni sarsacak bir şey değildi. İn Barış akademisyenleri Meral Camcı, Esra Mungan, Kıvanç Ersoy ve Muzaffer Kaya, 16 Mart’ta girdikleri cezaevinden 22 Nisan’da tahliye oldular. Dava dosyası, 301. maddeden yargılama izni için Adalet Bakanlığı’na gönderildi. hcgeeirzrekabeeilsvirine n Cezaevinden söz eder misiniz? san inandığı şeyi yaptığı zaman çok tu şında iş bulması zor değil. Almanya’dan Türkiyesi’yle örtüşmesi dehşet verici. ‘İçeride’ olmak nasıl bir durum? haf bir gücü oluyor. Hayatımda ilk de teklifler de geldi. Ben bu ülkeyi seviyo 100 yıl geçtikten sonra aynı söylemle İlk gece nefis bir uyku uyudum. Dışar fa hapishaneye girmiştim. Ama müthiş rum. Bu ülkede insan yetiştirmek istiyo karşılaşmak insana çok ağır geliyor. da ne kadar yoruluyormuşum meğer. bir adrenalin zerk oldu bedenime. Kendim de şaşırdım buna. Cezaevi, umutsuzluğa sevk eden psikolojik olarak düşüren bir süreç değildi. Hakkı yenen öğrencilerimizdi. Dönem bitmeden, öğrencileri psikolojik olarak da toparlamak istedim. Karşılarında beni gördüklerinde, hissettikleri potansiyel kaygı ve anksiyeteyi de atlatma olasılıkları daha kolay olacaktı. n İlk ders nasıl geçti? Öğrenciler en çok neyi merak ettiler, ne sordular? Dönem ortasında hocaları hapse atıldı. Bu çok olağan bir şey değil. 153 yıllık Boğaziçi tarihinin tutuklanan ilk hocasıyım. Öğrencilerime tekrar dokunabilmek için çıkmak istemiştim. İlk başta rum. Öğrencilere de onu söyledim. Buradayız, yılmayacağız, sinmeyeceğiz. Neyin doğru olduğuna inanıyorsak, onu yapmaya devam edeceğiz. Almanya’da tarih ve edebiyat derslerinde holokost çok işleniyordu. En temel soru şuydu? Nasıl oldu da bütün Alman halkı sustu? Bu soru aklımı çok meşgul etmişti. Ve o zaman kendime şunu demiştim. Herhalde 12 13 yaşlarındaydım. ‘İnşallah ben susmayanlardan olurum.’ Susmanın ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu oradaki eğitimde öğrendik. Susarsan ortak olursun n Susmak suça katılmaktan daha mı kötü? n Bilim dünyasının suskunluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bilim yaparken sadece bilgi üretmiyorsunuz. Dürüst bilgi üretiyorsunuz. O dürüstlük kavramı çok kritik. Onun için intihal meselesini o kadar dert ediyoruz. Dürüst bilgi üretirken, aynı zamanda tanık olduklarınızı da dürüstlükle ifade etme sorumluluğunuz var. Ülkenin bir tarafı yanarken, her farkında olan insanın, neyi fark ediyorsa söylemesi elzem. Tek ses kadar tehlikeli bir şey olamaz. Şu an tek sesin tahakkümü altındayız. n Toplum neden kolay unutuyor? Ben bunun korkuyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Her hatırlama bir anlatıdır. Mesela, Türkiye tarihi, Çanakka ‘Gözlem odası’ denen hücrede tek başımaydım. Daha sonra, hücre cezası verilenlerin birkaç saatliğine konulduğu hücreye, tebligata göre kalıcı olarak konuldum. Çok pis bir hücreydi... Sonra, hem içeriden hem dışarıdan bir mücadeleyle, çok sevdiğim öğrencim Jülide Yazıcı’nın olduğu koğuşa geçtim. Orası bambaşkaydı. Çok besleyiciydi. Meral’le, kendimizi olağanüstü güvende hissettiğimiz bir yerdi. Kadınların en kötü mahpus koşullarında bile ne kadar yaşam kurucu olduklarını gördük. Cezaevinde, her şeyiniz gözetleniyor. Hapisane içi işleyiş, size, bilinçli olarak gıdım gıdım anlatılıyor. Ancak en değerli bilgiyi diğer mahpuslar size aktarıyor. İşleyişe dair ilginç onlardan çok soru gelmedi. Şaşkınlık ve Birtakım şeyleri fark edip görmeme le zaferi üzerinden hatırlanmak istenir ama şaşırtıcı olmayan bir örnek; her sarsılmışlığı gördüm yüz ifadelerinde. yi seçmek, susmak... İşte o zaman siz ken, 1915’te, Ermenilerin kadim Anado şeyi dilekçe ile talep ediyorsunuz ama Daha çok ben konuştum. Dinlediler. Bir de suçun bir parçası oluyorsunuz. Ben lu coğrafyasından, benim kanaatime gö size sözlü yanıt veriliyor. hafta sonra, zihin olarak ve yürekleriyle o sözü verirken, böyle bir şeyle tekrar re planlı yok edilişlerine dair bir anlatı n Tecritteyken de dışarıya morali tekrar geri geldiklerini hissettim. karşılaşılabileceğini hiç düşünmemiş mevcut değil. Aynı coğrafyada farklı bel yüksek mesajlarınız geliyordu... n Siz öğrencilere ne anlattınız? tim. Türkiye’ye döndüğümüzde 12 Ey lekler var. Kolektif bellek alanım değil. Tek başıma kaldığım sürede, ağırlaş Ben Almanya’da büyüdüm. Buraya is lül darbesi olmuş, 3 yıl geçmişti. Şu an Zihinsel süreçler, müzik algısı, normal tırılmış müebbet hükümlüsü kadınlar teyerek döndük. Lise ikideydim. Dönme ise sürekli oylarıyla tehdit eden bir olu bellekte unutma süreçleri nasıl işliyor, la tanışmak benim için çok değerli ol yi de en çok annemle ben istemiştik. 12 şum var. Yüzde 50’yi zor tutuyorum söy bunları çalışıyorum. Toplumsal bellek du. Adli hükümlülerdi. 36 yıl içerde ka Ocak’tan sonra, bütün bu tehditlere rağ lemi var. Almanya’da derslerde, Na ve belleğin sosyolojisi üzerine konuşma lacaklar. Herhangi bir kursa katılamı men bir kere bile yurtdışına yerleşmeyi zi Almanyası’nın yayınları okutulur hakkını kendimde çok görmüyorum, bu yorlar. Hükümlü oldukları andan itiba Gidişat utanç vericidüşünmedim. Bir akademisyenin yurtdı du. Propaganda araçlarının günümüz kadarda bırakayım. ren o hakları bıçak gibi kesiliyor. 1 saat havalandırma hakları var. Siyasi kadınlar için ‘ağırlaştırılmış müebbet’ 36 yıl değil, ömür boyu demek. Tecritle ilgili üniversiteler de mücadele vermeli. İçerinin ve dışarının sınırı belirsizleşmiş durumda. Hakikaten, bu ülkede bir gün herkes hapse girebilir, istediği ‘Meclis’teki tasarı akademik özgürlüğü tamamen yok edecek. niz kadar dürüst ve iyi bir insan olun. n Sizi en çok etkileyen şey neydi? Bunu hem ulusal hem uluslararası platformda ifşa edeceğiz’ Yoksul kadınlar... Özellikle de yabancı mahpuslar. Kabul edilemeyecek se n Barış talebi, akademisyenlere sahip çıkanlarla birlikte daha güçlü bir şekilde dile getirildi. Tutuklama arzu edilenin tam tersi bir etki yarattı... Buna ilahi diyalektik diyorum. 11 verici gidişatı hem ulusal hem uluslararası platformda ifşa edeceğiz. n Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemlerine karşı nasıl bir tavır alınmalı? Sizce, her söylediği mak zorundayız. Bence o konuşmadaki kilit sözcüklerden biri ‘tarihi bina inşa etme’ lafıydı. Şu an bu rejim bir tarih inşasında. Bir parantezden bahsedilmişti. Cumhuriyet bir parantezdi. Tarihi viyede düşük maaşlar da verilse, cezaevinde çalışabiliyor olmak çok önemli. Özellikle de yabancıysanız. Çoğunun çocuğu var. Uyuşturucu kuryeliği gibi suçlardan içerdeler. İçlerinden biri 52 yıl almıştı. Böyle bir suça, uyuşturu Ocak’tan sonra sindirmek ve korkutmak ne tepki vermek gerekir mi? Abdülhamit’ten devam ediyormuş gibi cu baronları serbestken, 52 yıl vermek istiyorlardı. Yanıldılar. İmzasını çeken Bence toplumsal kesimler kesinlikle kurgulama çabası var. Topçu Kışlası da çok korkunç. kişi sayısı çok çok az. Bizi bile şaşırtan ses çıkarmalı. Onlar yüzde 50, biz azın o kurgunun görseli. Tarih inşa edilemez, n Duruşma nasıl geçti? Nasıl bir at inanılmaz hızda çok fazla imza eklen lıktayız söylemine katiyen katılmıyorum. ancak anlamaya çalışılır. mosfer vardı mahkeme salonunda? di. Tutuklama olunca çok geniş çevreler Mesele sayı değil. Mesele, söylediğiniz ce sahiplenildik, o da muazzam bir daya sözün doğruluğu ve o sözün doğruluğu n Türkiye’nin tipik bir Ortadoğu ülkesi olduğu görüşüne katılıyor musunuz? Orta son ya da lise bir öğrencisiydim. Almanya’da son nazi duruşmaları ya nışmaydı ve olağanüstüydü. Bu cesareti orantısındaki gücü. İşte o gücün karşı Her şeye rağmen, direngen, kıpır kı pılıyordu. Eski bir Nazi bulunmuştu. nedeniyle ülkemin o insanlarını çok se sında geri adımlar atmak zorunda kalı pır bir mücadele azmine, birikimine ve İsrail’den tanıklar gelmişti. O davayı iz viyorum. Nöbet yerlerinde, hiç yan yana yorlar. Ben tümüyle mücade deneyimine sahip oluşumuz, bizi Or lemiştik. Gördüğüm ikinci mahkeme gelmeyecek gruplar birbirlerine pasta ve leye inanan bir insanım. Ke tadoğu ülkelerinden ayırıyor. Osman de sanık bendim. Bana göre davamız kek ikram ediyorlardı. Yani devlet açı narda izleyip kahrolmaya lı Meclisi’nin, Cumhuriyet döneminin tarihi bir dava. Tıpkı, Aydınlar Dilekçe sından aslında hedeflenen şeyin tam zıddı olmuş oldu. Ve bu devam edecek. n Barış isteyen akademisyenlere yönelik baskılar şimdi ne durumda? Şu an, kabul edilemez bir durum daha var. YÖK’e soruşturma hakkı verme gibi bir yasa taslağı var. Meclis’ten geçerse, rektörler değil, YÖK istediği herkese soruşturma açacak. Bu akademik özgürlüğün tümüyle yok edilmesi, tek sesin tahakkümüdür. Hatta şu an bu yasa henüz yürürlüğe girmeden 35 meslektaşımızın dosyası hukuksuz olarak YÖK’e gitmiş durumda, soruşturma günü 20 Temmuz, tabii ki orada olacağız! Bir YÖK tasavvu katiyen inanmayan bir insanım. Zaten istedikleri tam bu. İnanmadığım bir şeye hiç girmem ama inandığım bir şey için bütün yüreğimle kendimi adarım. n Erdoğan, Topçu Kışlası’nı da yeniden gündeme getirdi... Gezi Parkı’na yine Topçu Kışlası yapılmaya çalışıldığı za tutanaklarını okuduğunuzda, diyorsunuz ki; burda bir fikir çeşitliliği var. 1950’den itibaren kesintilerle de olsa seçimler yapılıyor. Şu an kadın hareke tinin yürüttüğü mücadele çok değerli bir mücadele. Alevilerin ve Kürtlerin hak mücadelesi öyle. Kürtlerin varlığı Türklük tahakkümümüzü dizginlemesi açısından çok değerlidir. Bütün o yeni Osmanlıcı, tek sesli tahak küme karşı, bizlerin de çoğulcu, kapsayıcı, eşitlikçi başka bir hayalimiz var. O hayalde ortaklaşıp mücadeleyi birlikte yürütmeye si davası gibi. Yargıçların ve savcının, bizleri dinleyip dinlemediklerine, bizlerle göz teması kurup kurmadıklarına baktım. Hiçbir ilişkilenme yoktu. Beni merak ederek dinlemek isteyen bir yargıçlar heyetinin karşısına çıktığım hissinin oluşmaması iyi bir şey değil. Ben algıdan bahsediyorum. Belki de bakmadan büyük bir merakla dinlediler... Kürsüde çok tuhaf bir resim var. Savcı, mahkeme heyetiyle aynı yükseklikte, adeta yargıçların yanı başına konumlandırılmış. Savcı neden yüksekte avukatlarla aynı düzlemde olması gerekirken? Böyle olduğunda dengeler bozuluyor. Siz sadece avukatla ru ki 12 Eylül cunta YÖK’ünü bile aşmış, man da her başlamalıyız. Bu ülkeye gerçek rınızla varsınız. Bir de arkanızdaki kit hem performans değerlendiricisi, hem türlü demokra barışı ve demokrasiyi getirmek le ve haklılığınızla. Karşınızda ise koca polis, hem istihbarat toplayıcısı, hem tik direnişi göster zorundayız. Ben bunu yapabile devlet var. savcı, hem yargıç olarak YÖK! Bu utanç mek ve ses çıkar ceğimize inanıyorum. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear