26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 17 Haziran 2016 10 Yükselen ‘büfeci İslamcılık’ 2004 yılında uzun bir dönem yurtdışında yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Dönmeyebilirdim; zira artık iyi kötü ekmeğimi oralarda da çıkarabileceğimi görmüş, sağda solda yazılar yazar hale gelmiştim. New York’ta bir iş bulmaz ya da büyük Amerikan gazetelerinden birine kapağı atmak, ulaşılmaz bir hayal olmaktan çıkmıştı. Ama o dönem yurtdışında yaşayan birçok insan gibi ben de dönmeyi seçtim. Türkiye zamanında hepimizin kaçtığı, o Manisa’da küçücük çocuklara işkence yapacak kadar alçalan ülke olmaktan çıkıp, nispeten cazip bir yer haline geliyordu. Gelişiyordu. Tüm dünyada hissedilen bir rüzgârı vardı. 90’lar geride kalmış, Avrupa Birliği’yle birlikte reform süreci başlamıştı. Ekonomi adeta patlıyordu. Yabancı gazete ve dergiler, hemen her gün Türkiye’ye övgüler düzmekteydi. İnsan hakları ve demokrasi gelişiyordu. En önemlisi bombalar patlamıyordu; insanlar ölmüyordu. Kısacası, geçmişin gelecek gibi olmayacağına dair umut vardı, umut!.. Geçenlerde bir grup İranlı akademisyenle konuşurken hatırladım bunları. Nasıl da imrendim İranlıların özgüvenlerine, geleceğe dair umutlarına... İran ve Türkiye, yarım asırdır hep birbirine zıt istikamette giden iki ülke. Şimdi onların yükseliş, bizim fetret dönemimiz. Bizde beyin göçü yeniden başladı. İran ise Batı’yla yaptığı nükleer anlaşma sonrasında hızla dünyaya açılıyor. Batı, İran’la diyaloğa hevesli. İran da hazır; gelişmiş kadroları, sofistike insan gücü var. Toplum değişim istiyor; rejim de yavaş yavaş bunu kabullenmek zorunda kaldı. Bundan sonraki 10 yıl zarfında, her sene biraz daha iyiye gidecekler. Bizimse geleceğimiz hiç olmadığı kadar meçhul. Bilmem gözünüze ilişti mi? Hürriyet’in ekonomi sayfalarında İpek Yezdani’nin ilginç bir röportajı vardı geçen hafta. İpek, yıllarca Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı’nın İran masasında görev yapmış ve İran’la nükleer pazarlığı götüren heyette yer alan Richard Nephew ile konuşmuş. Amerikalı, adeta röportajın her satırında “İran’la iş yapın! İran’a yatırım yapın!” diye haykırıyor. Yıllarca “İran’a dokunanı yakarım” diyen ABD, şimdi kendine iş edinmiş, Avrupa’da kapı kapı dolaşıp İran’ı dünyaya pazarlamaya çalışıyor. İnanabiliyor musunuz? Hayatta hiç aklıma gelmezdi günün birinde Türkiye ve İran’ı karşılaştırmak durumunda kalacağım. Tabii halihazırda İran ekonomik ve demokrasi seviyesi olarak hâlâ Türkiye’nin çok çok gerisinde. Bizim en kötü halimiz bile daha özgür. Rejim, siyaseti kontrol ediyor, alttan gelen reform taleplerine peyderpey cevap veriyor. İnsan hakları tablosu kötü. Ancak ne var biliyor musunuz? Umut var. Değişim var. Yükseliş trendi var. Görüştüğüm İranlı bir akademisyen, “Bizim stratejik sabrımız var. Toplum artık değişim istiyor. Bu eninde sonunda olacak” dedi. Bugün hangimiz Türkiye’nin geleceğine dair böyle cümleler kurabiliriz? Bizde artık toplumun kim olduğu, ne istediği belli değil. Yarısı, büfeci tarz bir İslamcılıkla demode bir milliyetçiliğin peşine takılmış. Bu zamana kadar Türkiye’nin şansı, İslamcıların kaba milliyetçiliğe, milliyetçilerin ise İslamcılığa mesafeli oluşuydu. Ama birbirlerini tanıdılar, çok sevdiler ve mehter marşı eşliğinde kendileri gibi olmayanları bu ülkeden kovmak istiyorlar. İktidar da ayakta kalmak için sırtını bu yeni İslamcıMilliyetçi modele dayadı. Osmanlı dizileri, saraylar, sultan şerbetleri derken devasa bir Alperen Ocakları var karşımıza. Trolleşebileceği kadar trolleşmiş bir taban, sosyal medyadaki saldırganlığı sokağa taşımaktan çekinmiyor. Ve 100 yıl önce gayrimüslimlere yöneltilen öfke, şimdi Ak Parti dışı odaklara yönlendiriliyor. Çok ama çok tehlikeli bir dönemin başladığına işaret ediyor. NOT: ‘Büfeci İslamcılık’ ifadesi, rahmetli Ufuk Güldemir’e aittir. Bu metaforu kullanırken, bu tanımın dışında kalan bütün aklıselim büfeci kardeşlerimden özür diliyorum. haber EDİTÖR: CAN DOKER TASARIM: MÜGE KAYGUSUZ POLİSİN BİBER GAZI KAPSÜLÜYLE CAN VEREN BERKİN İÇİN VURULDUĞU YERDE TÖREN DÜZENLENDİ EKMEĞİYLE ANILDI Baba Sami Elvan, Erdoğan’ı kastederek “Emri ben verdim diyorsan yargılanacaksın” derken, anne Gülsüm Elvan ise “Ben anne oldum ama sen beni eksik ettin” dedi Gezi Parkı gösterileri sırasında Okmeydanı’nda ekmek almaya giderken polisin attığı biber gazı kapsülünün başına çarpması sonucu 269 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra ya şamını yitiren Berkin Elvan, vurulduğu günün yıldönümünde anıldı. Gezi Şehit ve Gazileri Platformu, Ber kin Elvan’ın vurulduğu günün yıldönü münde Okmeydanı’nda anma töreni dü zenledi. Anmaya baba Sami ve anne Gül süm Elvan’ın yanı sıra Gezi olaylarında gözünü kaybeden Volkan Kesanbilici, Mücella Yapı cı, Avukat Efkan Bolaç ve çeşitli siyasi kurumların temsilcileri katıldı. Sami ALİ AÇAR ve Gülsüm Elvan’ın da aralarında bulunduğu grup, Berkin’in vurulduğu yerde Berkin’in fotoğrafı ve bir ekmeğin bulunduğu masaya karanfil bı raktı. Burada konuşan Sami Elvan 3 yıl dır her gün aynı acıyı yaşadıklarını be lirterek, Ben biliyorum ki benim çocuğu mun katili Erdoğan’dır. Benim çocuğu mun fermanını yazan onlardır. 14 yaşın da bir çocuğun siyasi düşüncesi olamaz. 14 yaşında bir çocuk terörist olamaz. An nesini, babasını ve ailesini siyaset mey danında yuhalatamazsınız” dedi. ‘Sen yargılanmalısın’ “Emri ben verdim” diyen Erdoğan’a seslenen baba Elvan, “Sen yargılanacaksın. Yargılanmalısın. Sahte belge ve diplomayla bugün sen bu ülkeyi yönetemezsin. Bütün vatandaşlarımızıa sesleniyorum. Artık uyanın. Yeter bizim kanımızı emmesin. Bu katil bizim kanımızdan beslenmesin. Bu adam kandan ve kaostan besleniyor. Ne oldu da 7 Haziran’dan sonra saldırılar ve terör arttı. Bizim mücadelemiz Türkiye halklarının mücade lesi. Artık çocuklarımız ölmesin. Bu ülke bizim, onların değil” diye konuştu. Savcı ile görüştüğünü de söyleyen Sami Elvan, savcının susturulmuş ya da korkutulmuş olabileceğini belirtti. Anne Gülsüm Elvan da Erdoğan’ın “Anne olmayan kadın yarımdır, eksiktir” sözleriyle cumhurbaşkanına yanıt vererek şunları söyledi: “Ben anne oldum, ama bak beni sen eksik ettin. Çocuğumu elimden alarak hangi kadına sesleniyorsun. Bütün kadınların çocuklarını, evlatlarını katlettin. Eksikliği sen yarattın. Çocuk doğuralım da taze kana mı ihtiyacın var. Ülkede çocuk bırakmadın. Güneydoğu’da, burada ve orada yeter artık çek git ülkemizden. Biz adalet diyoruz. Hangi adalete seslenelim ki. Erdo ğan ile çay toplayan adalete mi seslenelim. Çay toplama zamanı değil. Adam gibi işini yap katileri yakala.” Daha sonra Halk Cephesi ve çeşitli kurumlarında aralarında bulunduğu gruplar ayrı ayrı anma düzenledi. Gözyaşlarını tutamadı Sami Elvan, Meclis’te CHP’li milletvekillerinin düzenlediği basın toplantısında konuştu. Kürsüye çıkan Elvan, “Bu kürsüye üçüncü kez çıkıyorum. Pusu kuran duvar dibine saklananın ismi açıklanmış ismi belli: E.Y. Diğer kolu sarılı olan polis benim çocuğumu vuran o. Bir tanesi gaz mermisi taşıyor. O da arkadaşlarının yanından ayrılıp tatlıcının orada gaz sıkıyor. Bunların hepsinin benim çocuğu Meclis’te CHP’li milletvekillerinin düzenlediği basın toplantısında konuşan Sami Elvan, “Emirleri ben verdim diyorsan sen yargılanacaksın” dedi. Elvan, gözyaşlarını tutamadı. Berkin’in vurulduğu yerde anma töreni düzenlendi. mun kanında parmağı var. Ayrıca bunlar tetikçi. Benim çocuğumun emrini veren kimse katili de odur. Gelsin benim kafama da sıksın. Göndersin polislerini katillerini benim kafama da sıksın. Bekliyorum o kurşunu. Her gün ölmektense bir gün ölmek daha iyidir. Geçen hafta savcıya uğradım. Savcıya sorduğum iki kelime vardı: Neden bu isimler açıklanmıyor. Bana gariban bir halde ‘Bilmiyorum’ dedi. Böyle bir şey olabilir mi? Devleti temsil eden savcı eğer ki emniyete söz geçiremiyorsa o zaman orada durmaya gerek yok. Gelsin ülkenin Cumhurbaşkanı savcılığı, hâkimliği yapsın hepsini bitirsin şu anda yaptığı gibi.” Gözyaşlarını tutamayan Sami Elvan konuşmasına devam edemedi. İçimdeki öfkeyle yürüdümANNE MAKBULE ÖZARSLAN, ANKARA’YA YAPTIĞI ‘ADALET’ YÜRÜYÜŞÜNÜ TAMAMLADI: Özarslan grubun en önünde yürüyor. ALİ AÇAR Halkın Hukuk Bürosu tarafından “Bir ceza istiyoruz, adalet için yürüyoruz” sloganıyla Ankara’ya başlatılan yürüyüşe katılan Bağcılar’da bir evde polis tarafından vurularak öldürülen Günay Özarslan’ın annesi Makbule Özarslan, adalet istediğini belirterek, “Yürüyüşe içimdeki öfkeyle katıldım. Kızımın katillerinin ortaya çıkarılmasını istiyorum. Benim kızım mezarda çürüyor, onlar da hapiste çürüsün” dedi. Halkın Hukuk Bürosu avukatları geçtiğimiz hafta müvekillerinin davalarındaki hukuksuzluklara dikkat çekmek ve sorumluların yargılanması istemiyle İstanbul’dan Ankara’ya yürüdü. Kızını yitirdi Yürüyüşe geçtiğimiz yıl temmuz ayında Bağcılar’da bir evde polis tarafından 15 kurşunla vurularak öldürülen Günay Özarslan’ın annesi Makbule Özarslan da katıldı. Avukatlarının yanında en önde başında eşarbı ve ayağında spor ayakkabısıyla 450 km yürüyerek Ankara’ya ula şan anne Makbule Özarslan yürüme nedenini Cumhuriyet’e anlattı. 61 yaşında olmasına rağmen hiç zorlanmadan Ankara’ya yürüdüğünü söyleyen anne Özarslan, “Kızımı polisler 15 kurşunla öldürdü. Acısı dün gibi hâlâ içimde. Savcı ‘Teslim olmasa zaten çatışacaktı. Polis de vurarak etkisiz hale getirdi’ diyerek katliamı savunuyor. İçimdeki öfke beni o kadar güçlü yaptı ki yürürken hiç zorlanmadım. Bu yürüyüş 1 ay olsa yine yürürüm. Ben bu adımları adalet ve haksız yere öldürülen çocuklarımız için atıyorum” dedi. Bir kez daha yıkıldım Savcının soruşturmaya gerek görülmediğini açıklamasını duyduğunda bir kez daha yıkıldığını söyleyen Makbule Özarslan, “Davanın üzerinin kapatıldığını öğrendiğimde o gün bir kez daha kızımın vurulduğunu hissettim. Sanki acı haberini yeni almışım gibi bir kez daha yıkıldım. Kızımın cesedinde 15 kurşun izin vardı. Hangi vicdan bu şekilde bir insana kıyabilir. Zaten çatışacaktı diyorlar. Niyet okuma ile infaz mı olur. Benim tek isteğim Günayımın katillerinin ortaya çıkarılması. Ben adaletten başka bir şey istemiyorum ki. Benim kızım yerin altında çürüyor, onlar da cezaevinde çürüsün. Belki bir anne olarak o zaman içimdeki acı bir nebze olsun diner” diye konuştu. Tespit bile yapmadı Günay Özarslan’ın avukatı Özgür Yılmaz ise koltuk değneği ile tamamladığı yürüyüşle ilgili “Günay’ın vurulmasının ardından savcı delil bile toparlamadı. Biz kendi delillerimizi topladık. Savcı sadece ismi tespit edecekti. Bunu bile yerine getirmediler. Biz yargıda bulamadığımız adaleti sokakta halkımıza anlatmak için yürüdük. Bundan sonrada adaletsizlikleri anlatmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Avukat Şükriye Erden de “Biz adalet için yürüdük. Adalet istemeye de devam edeceğiz. Onlar bu davaların üzerini kapatabilir ancak tarih asla unutmayacaktır. Biz bu hukuksuzlukları onların yüzüne çarpmaya devam edeceğiz”dedi. l İSTANBUL C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear