28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Pazar 12 Haziran 2016 TASARIM: SERPİL ÜNAY O bir kukla, ipleri lobilerin elinde Geçenlerde çok ilginç bir rüya gördüm. Kırk haramilerin karanlık labirentlerden oluşan mekânındaydım, her bir labirentin sonu bir odaya açılıyordu. Odaların kapılarında yazılar vardı, bir kısmını okumaya başladım. Enerji kaynakları odası, ilaç üreticileri odası, ihale yaptırım odası, tarihi eserler ve çevre odası, terör odası, silah sanayi odası gibi. Kapıları açıp tek tek odalara girdim, kadınlar erkekler harıl harıl çalışıyorlardı. Enerji kaynakları odasında daha farklı bir telaş vardı. Beni görmedikleri için bir köşeye geçip çalışanları izlemeye başladım. Bir süre sonra anladım ki tek dertleri enerji şirketlerine daha fazla para kazandırmaktı. Bunun için yeni bir enerji yasası çıkarılması gerekiyordu; basitçe kaçak elektrik direkt abonelerin üstüne yıkılıyordu. Kısaca enerji şirketleri hiçbir bedel ödemeden, azami kâr etmeliydiler. Buraya kadar iyi, durumu anladınız ama bundan sonrası tuhaf. Enerji yasasını yazanlar, ellerinde kâğıtlar labirentlere girdiler ve devasa bir odanın kapısını açtılar. İçeride, tıpkı diğer odalarda olduğu gibi kadınlar ve erkekler vardı ve insan boyutunda şimdilik yerde yatan bir kuklanın iplerini onarıyorlardı. Enerji yasasını yapanlar ellerindeki yasa metnini bu kişi lere emanet edip dışarı çıktılar. Kuklanın iplerini tutanlar, yasayı şöyle bir okudular ve o gün halkına konuşma yapacak olan kuklanın söyleyecekleri sözleri yazmaya başladılar. Kukla, halkın dikkatini başka bir yere çekmeliydi, bu en hızlı nasıl olabilirKukla dinleniyor. di? Bir süre tartıştılar ve en sonunda halkı çileden çıkaracak sloganı buldular: “Çocuksuz kadın yarım kadındır!” Sloganı bulduktan sonra sevinç içinde kuklayı hazırlamaya başladılar. Ona yeni kıyafetler giydirdiler, yüzüne yeniden makyaj yaptılar ve eline verdikleri metni nasıl okuması gerektiğini birkaç kez prova yaptırdılar. Sonra kukla halkın karşısına geçti ve tüm gücüyle haykırdı: “Çocuksuz kadın yarım kadındır.” Ve ardından hemen sosyal medya, sivil toplum örgütleri kuklaya karşı en şiddetli bir biçimde karşı çıkmaya başladılar. Yaşasın kuklayı idare edenlerin isteği olmuştu, o gece o ülkenin meclisinden yeni enerji yasası geçti. Ben rüyada dolaşmaya devam ediyordum, birden son derece şiddetli tartışmalardan birinin yapıldığı bir odanın önüne geldim. Usulca kapıyı açıp girdim, PKK üniformalı adamlarla kravatlı çok ciddi adamlar tartışıyorlardı. Olay şuydu, kravatlı adamlar, PKK’nin bir süre daha kentlerde savaşa devam etmelerini istiyorlardı. Böylece Güneydoğu’daki kadim kentler topluca yıkılacak ve tüm geçmişin anıları silinecekti. Buna karşılık PKK şimdi olmasa da ilerde bağımsız bir Kürt devleti kurabilecekti. Ve böylece ülke öyle bir tahdit altına girecekti ki, Güneydoğu’daki savaşın bitmesini isteyenler sonuçta bölünmeye ses çıkaramayacaklardı. Çıkaranlar bu kez hem terör örgütü hem de devlet tarafından ülkeyi yıkmaya çalışanlar olarak tescillenecekti. Bu konuşmalardan sonra kravatlı adamlar odadan çıktılar ve labirentleri geçerek başka bir odaya geçtiler, burada vakti zamanında cinsel taciz, uyuşturucu suçlarından tutuklanmış adamlar vardı. Her birine bir görev verildi, devletin provokatörleri olacaklardı. Bu arada kukla yorulmuştu, ipleri yeniden onarıldı, makyajı yeniden yapıldı ve bu kez terörle ilgili bir konuşma metni ona ezberletildi. Kukla görevini tam notla bitirdi. Bu arada kukla Muhammed Ali’nin cenazesine gitmek, Kâbe örtüsünden bir parçayı tabutun üstüne koymak ve konuşma yapmak istiyordu. Oysa kuklanın ipini tutanlar bunun olmayacağını biliyorlardı. Gene de kuklanın Amerika’ya gitmesine izin verdiler, şöyle bir görünmesinde hiçbir sakınca yoktu, ne de olsa o kadar çok iş başarmıştı, bu ona bir ödül olabilirdi. Ama kukla Amerika’da bir hiç olduğunu gördü ve apar topar ülkeye döndü. Kuklacılar, ağır hasara uğrayan kuklayı düzeltmek için yeniden işbaşı yaptılar. Rüyanın burasında uyandım. Bir süre şaşkın kaldım ve labirentte çalışanların becerisine şapka çıkardım. Hem bizi hem kuklayı başarıyla yönetiyorlardı! 12 HAZİRAN 2016 SAYI: 33121 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Tahir Özyurtseven Yayın Koordinatörü Murat Sabuncu Yazıişleri Müdürleri Bülent Özdoğan Baydu Can Reklam ve Pazarlama Direktörü Ayşe Cemal Reklam Grup Koordinatörü Deniz Tufan Sorumlu Müdür Abbas Yalçın Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Haber Merkezi Müdürü: Aykut Küçükkaya l Dış Haberler: Pınar Ersoy l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Kültür Sanat: Evrim Altuğ l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven editor@cumhuriyet.com.tr Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Can Dündar, Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. lMuhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03.23 03.16 03.49 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05.24 13.11 17.09 05.12 12.56 16.51 05.40 13.18 17.10 Akşam 20.45 20.26 20.44 Yatsı 22.35 22.12 22.25 “Silahlara yurttaşlar! Bölüklerinizi kurun! Yürüyelim, yürüyelim! Ardımızdaki izleri, Pis bir kanla dolduralım!” Nakaratını yukarda okuduğunuz dörtlük; Marsilya’dan yola çıkıp Krallık yandaşlarını kesip biçerek kuzeye doğru ilerleyen Cumhuriyetçilerin 1789 Devrimi’ne armağanı olup 1795’ten beri Fransa’nın ulusal marşıdır. Şiddete davet içeriğiyle tüm ulusal marşlar arasında en kanlısı sayılır ve “La Marseillaise” adını taşır. Fransa’nın üçüncü büyük ve Akdeniz’deki en önemli liman şehri Marsilya, aynı zamanda en eski yerleşim bölgesidir. Liman girişine çakılan pirinç bir tabelanın üstünde, “Bu kent MÖ 600 yılında Anadolu’dan gelen Foçalılar tarafından kurulmuştur” yazar. Ama Marsilya, benim için her şeyden önce, askeri mühendislik okulu Polytechnique son sınıf öğrencisi babam Kazım Kırıkkanat’ın 1940 yılında Almanlar Paris’e girerken, Türkiye’ye kalkan son gemiye bindiği liman... HHH Tarihiyle, mimarisiyle olağanüstü güzellikteki bu liman kenti, tüm Akdeniz havzasından aldığı göçlerle çokkültürlü bir zenginlik edinmiş ve elbette bu çeşitliliğin bir parçası olarak her tür kaçakçılığın ve soygunların yapıldığı bir “mafya” inidir. Biraz New York’u andıran yasadışılık ortamıyla Marsilya, pek çok gerilim romanı ve polisiye filmin esin kaynağı. Yerel yönetim de edebiyat ve sinemadaki bu polisiye kültürüne sahip çıkıyor. Ve ben, babamın Fransa’yı terk ettiği liman kentine bir romanımın mahkemede yargılanmasını izlemek için dönüyorum! Mahkemelik kitap Dokuz dile çevrilen Destina*, bu yıl Marsilya Barosu ve Cours Julien Kültür Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği 13. Marsilya Polisiye Ödülü için yarışacak 10 kara roman arasına seçildi. 18 Haziran’da Carli Konsevatuvarı’nda mahkeme kurulacak. Mahkeme başkanı, Marsilya Baro Başkanı Fabrice Giletta. Yargıç üyeler, festival yöneticisi Gilles del Pappas ve yardımcısı Nicole Bargigli. Sekiz kişilik bir jüri heyeti var. HHH Sanık sandalyesinde beşi kadın, beşi erkek, on yazarız. Fransızcası, Rüyaların Kanı** başlığıyla yayımlanan Destina’yı, Av. Romain Neller savunacak. Her avukatın, temsil ettiği kitabı beş dakika savunma süresi var. Savunmaların sonunda jüri üyeleri toplanıp bir karar alacak. Ve bu karar doğrultusunda, mahkeme heyeti başkanı en iyi polisiye seçilen romanı “suçlu” ilan edecek! yorum 13 En iyi savunma yapan avukata “Belagat Ödülü”, kurgusu gerçeğe en çok yaklaşan romana da “Jüri Özel Ödülü” verilecek. Polisiye türünde bir edebi yat şenliği ancak böyle olur dedirten bu yarışmayı kaza nıp kaybetmeye, inanın hiç önem vermiyorum. Çok eğ leneceğimiz kesin ve sade ce, Destina’yı savunacak avukatı dinlemek için sabır sızlanıyorum. HHH Marsilya Polisiye Ödülü Benim gözümde Destina, zamana karşı yarışı çoktan kazandı ve içerdiği keha net ne yazık ki tahminlerimi aşan bir hızla gerçe ğe yaklaşıyor. 2008 yılında yazdığım bu polisiye, metinde verilen ipuçları birleştirildiğinde 2026 yılına denk gelir. Öy küsü, aziz dostum Ali Sirmen’in 2 Haziran 2016’da “Destina kader olmasın da...” başlıklı yazısında ha tırlattığı gibi: “Cumhuriyetin yıkılışından sonra Türk lerin genetik kodlarını kaybettikleri, dillerinin yasak landığı, İstanbul’un, uluslararası yönetime verildiği bir ortamda geçer.” Geçen mayıs ayında, New York Times gazetesinin Trakya ile Marmara bölgelerini International Cons tantinopolitan State olarak gösteren malum haritayı arşivinden çıkarıp yayımladığına bakılırsa... Beni her yıl bir yerlere davet ettiren kitabımın can lanmasından korkuyorum! (*) Kırmızı Kedi Yayınları, 2016 (**) Le sang des reves/Ed.Metaillie, 2010 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com.tr Karne hediyesi yarım kaldı... MİT’te tık yoktu; “İstirahat teşkilatı oldular!” diye dertleniyorduk. Yanılmışız!.. Amerika’da istihbaratın “feriştahını” ele geçirdiler. Ve Tayyip Bey’in ve milletimizin itibarını tuz buz olmaktan son anda kurtardılar. Plan sahiden çok parlaktı.. Bütün dünyanın izlediği cenaze töreninin iki aşamasında iki sıfatını da birden konuşturacaktı: “Dünya Lideri ve Ümmetin Önderi” Zamanın ve mekânın ruhuna “cuk” oturuyordu. Ya bizzat kendisi.. Ya da “şeyhülislam” gibi refakatteki Diyanet İşleri Başkanı, dünya TV’lerinin canlı yayınlarında Muhammed Ali’nin ruhuna fırsatını yakalayıp “Elham” (Belki de “Yasin” veya “Tebareke”) okuyacaktı. Ama olmadı. İstihbarat gelince, “Konuşma yapmaya izin verilmedi” gerekçesiyle “cenaze turu” yarıda kesilip yurda dönüldü! Oysa cümbürcemaat, torundamat yüksek profilli bir heyetti. (Her dede gibi torunu, Ahmet Akif’i (9) çok seviyordu. Karne hediyesi olarak Muhammed Ali’nin cenaze töreni ömür boyu arkadaşlarına anlatacağı bir armağan olacaktı!) Torununu seven damadına katlanır. Heyete Bakan Berat Bey de dahil edildi. Torun mezarlığa götürülmedi. Bütün umut 15 bin kişilik salondaki toplantıdaydı. Ama son anda o meymenetsiz hahamın terbiyesizlik edeceği istihbar edilince, ülkeye geri dönme kararı alındı. Her şerde, bir hayır! Yoksa, asıl mesleği dergicilik olan o tuhaf hahamın “Siz Kürtleri öldürmeyi iyi bilirsiniz!” tonundaki sözlerini sineye çekmek zorunda kalacaktı. Oturduğu yerden “Van minits!” diye bağıracak, sahneye fırlayacak hali yoktu! Dedik ya, her şerde bir hayır! HHH Ramazan, en mübarek ay! Ezan, Kuran, hatim, reklam ve tanıtım her yerde. Diyanet İşleri Başkanlığı da büyük bir kampanya başlattı. Gönül ve fikir çelen bir sloganı var: “Gelin Gönüller Yapalım!” Bir de eki: “Bu ramazan ve her zaman!” Önce, Başkan Mehmet Görmez, epeydir uzun vaazlarla ve hutbeler okuyarak “gönül yapma”yı anlatıyor. Okulda, sokakta, evde, dairede, özellikle de devlet ve siyaset katında, herkes birbirinin gönlü kırma yarışında. Gönül yapmayı sözlükler “Gücenmiş bir kimsenin gönlünü uygun söz ve davranışlarla yeniden hoş etmek” diye tanımlıyor. Fırsat çıktıkça yazmaya çabalıyoruz. Ülkede önce analar ağlıyor. Ağzını açan ilk anaya, avrada yöneliyor. At sahibine göre kişner derler. Avrupa’nın en büyük havaalanının müteahhidi bile, milletin “a”sına göz dikti. İlhamını “ ‘Ananı da al git’ten almış olacak!” yazdık diye Saray’ın ceza davası talebiyle mükerreren mahkemelere çıkarıldık. Benzer haller yüzünden yüzlerce, binlerce gazetecinin, akademisyenin, gencin gönlü bin bir yerden kırık. Kırmaya da devam ediyor: Belli ki Diyanet’in kampanyasından haberi yok! Yoksa tam da ramazan başlarken kalkıp da “Anne olmayan kadın yarımdır!” buyurur muydu? Anne olmak isteyip de olamayan binler on binlerce kadın var ülkemizde. Ya yarım erkekler? Kanıtı pastane açar gibi her yerde açılan “tüp bebek” merkezleri. “Takdiri ilahi”ye inanan ve henüz “yarım” durumda bir kızı olan birinin çıkıp da anne olmayanları “yarım kadın” ilan etmesi hele, oruç ayında yenecek bir nane değil! SAYISAL LOTO 14, 16, 26, 37, 38 ve 45 6 BİLEN: 702 bin 645 TL (2 KİŞİ), 5 BİLEN: 4 bin 199 TL, 4 BİLEN: 56.30 TL, 3 BİLEN: 7.95 TL UFO’lar seçimi kazandırır mı? Yapay zekâ yazılımı AlphaGo dünyanın önde gelen Go ustası Lee Sedol’u yendi, bizimkinden ses yok. Craig Venter dünyadaki ilk yapay bakteriyi ürettiğinde de aramadı. Fakat ABD başkanlık seçiminde adaylığı garantileyen Hillary Clinton “Başkan seçilirsem, UFO’larla ilgi bütün gizli bilgileri açıklayacağım” dediği gün telefonum çaldı. “Duydun mu?” “Neyi?” “Hillary Clinton, başkan seçilirse UFO’larla ilgili bütün gizli belgeleri açıklayacakmış. Doğru mu?” “Evet duydum. Öyle diyor. Bu onun seçilme şansını artırır mı?” “Artırmaz mı… Bu konuyla ilgilenen o kadar büyük bir kitle var ki. Peki, başka bir şey söyledi mi?” Clinton’un demeci onu heyecanlandırmıştı. Ajanslardan gelen haberleri özetledim. Clinton, “Kesin olarak bir şey söyleyemem fakat uzaylılar tarafından ziyaret edilmiş olabiliriz” diyordu. Soluğunu tutmuş beni dinliyordu. “Nihayet bütün gerçekler açıklanacak” dedi. Güldüm. HHH Yıllar önce, Erich von Däniken’in “Tanrıların Arabaları”nı okuduğunda da böyle heyecanlıydı. İnsan hiç mi değişmez. Zorla okutmuştu bize o kitabı. “Piramitleri uzaylılar yapmış kardeşim. Adam kabnıat“lşıBylaoednrıibşktiires”koadrtwnmaiwynıtawaohg.yrmadhöıenmurt@.eetoBmgtaminzze.acaiidmolm.mcimokami”nbldaaery.yaiğnıcöefkbeirletanrdtıiş. ma O sırada aramızda astronomiyle ilgilenenler de var. Evrenin ne denli büyük bir yer olduğunu anlatmaya çalıştılar: “Bize en yakın yıldız, yani komşumuz Alpha Erboğa, 4 ışık yılı uzakta. Bugünkünden birkaç kat daha hızlı uzay araçları yapsak bile oraya ulaşmamız 35 bin yıl sürer.” Bir başkası, “Haydi bu uzaylıların muhteşem bir teknolojileri var diyelim ve bu süreyi 100 yıla indirdiler... Gelenler muhtemelen robot” demez mi. Alın size yeni bir tartışma konusu. Anlatılanların hiçbir etkisi olmadı. Onun gözünde Däniken haklıydı. HHH Bir ara “1999 yılında uzaydan korkunç bir kral gelecek” dedi. Sözüm ona kâhin Nostradamus bunu 500 yıl önce söylemiş. 1999 geldi geçti. Uzaydan gelen bir kral olmadı tabii. Sonra Zecharia Sitchin’in “12. Gezegen” kitabıyla çıkageldi: “Haydi bakalım, buna ne diyeceksiniz?” Ne denebilir ki. Sitchin, Däniken’i bile gölgede bırakmış. Güneş sistemimizde yörüngesini 3 bin 600 yılda tamamlayan “Marduk” adında bir gezegenin var olduğunu öne sürüyordu Sitchin. O gezegende yaşayan, çok gelişkin bir uygarlıktan söz ediyordu. Onların defalarca Dünya’ya geldiklerini anlatıyordu. Maymunların genleriyle oynayarak madenlerde çalışmak üzere insanları yaratmışlar. Hatta kanatlı atları, denizkızlarını da yaratmışlar. Neler neler... Bizimki “Sıkı durun, Marduk 2012 sonunda yeniden Dünya’ya yaklaşacak” demez mi… Anımsarsanız, o dönem Maya takvimine dayanarak 2012’de kıyametin kopacağını söyleyenler de olmuştu. Biz ona kıyametin kopmayacağını, Marduk’un falan da gelmeyeceğini anlatınca şöyle dedi: “Çok sıkıcısınız.” Elbette ne kıyamet koptu ne de Marduk geldi. HHH Gülmem onu rahatsız etmişti. “Hillary Clinton başkan seçilecek ve uzaylılarla ilgili gerçekleri açıklayacak. O zaman ben güleceğim” dedi. “Peki, ya 51. Bölgede UFO’lar ve uzaylılar yoksa?” dedim. Şöyle yanıt verdi: “Çok sıkıcısın!” “Bugün bilim insanlarının söyledikleri, senin anlattığın hikâyelerin tümünden daha heyecan verici. Carl Sagan’ın, Stephen Hawking ya da Hubert Reeves’in kitaplarını bir okusan dediklerimi anlayacaksın” diye karşılık verecektim. Vazgeçtim. Şöyle yanıt verdim: “Sence uzaylılar şu anda aramızda yaşıyor olabilirler mi? Belki de Clinton’un seçimi kazanmasını sağlarlar. Belki de artık o büyük sırrın açıklanma zamanı gelmiştir. Ne dersin?” Şöyle dedi: “Sen ciddi misin?” C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear