24 Kasım 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cuma 10 Haziran 2016 10 Rejim PKK’yi neden saklıyor? Organize lümpenler, çete profili veren kriminal tipler, tescilli suç örgütü liderleri ve sair varoş faşistleri, ihtiyaç doğmuş olmalı ki “sokak gücü” kategorisinde rejime aza kaydedildiler. Vezneciler’deki terör saldırısında öldürülen polislerin Fatih Camii’nde yapılan cenaze töreninde bu sergerdelerden üçü beşi yine sahne aldı. Ana muhalefet CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu aleyhinde tezahüratta bulundular ve partinin çelengini parçaladılar. Bu arada bir saldırgan, Kılıçdaroğlu’nun ayaklarının dibine bir mermi fırlattı. Eylemin suç âlemindeki anlamı “ölüm tehdidi”ydi, failinin de terör kurbanı polislerden birinin dayısı olduğunu öğrendik. Lakin bu şehit cenazesi eylemine örgütlü biçimde mi katılmıştı, onu öğrenemedik. Olayın ardından ise rejimin iki gazetesi, Kılıçdaroğlu’nun cenazede maruz kaldığı organize saldırganlığı halkın doğal tepkisi imiş gibi gösterip birinci sayfalarının manşetine çıkardı. Birinin başlığı “Kovuldu” idi, ötekininki de “Çelengini bile istemediler” şeklindeydi. Mermi fırlatma eyleminden ise hiç söz etmemişlerdi. Rejim bütün bunları, gelmesi önlenemeyen şehit cenazeleri karşısındaki çaresizliğini gizlemek için yapıyor. CNNTürk’te iyi niyetle sarf ettiği bir cümledeki bazı ifadeleri bizzat Erdoğan tarafından cımbızlanan Kılıçdaroğlu hedef gösteriliyor ve cenaze töreni saldırganlıklarının sözde psikolojik altyapısı böylece hazırlanıyor. Rejimin medyası başarılması son derece güç bir algı yönetimiyle görevlendirilmiş durumda. Vezneciler’deki gibi terör saldırılarının gerçekte PKK tarafından düzenlenmediğine bilinçaltı mesaj teknikleri yoluyla AKP seçmenini inandırmak için adeta “gerçeküstücü” bir yayın siyaseti izliyorlar. Oyun planı şu: Madem PKK’nin şehirlerde terör eylemleri yapmasına engel olamıyoruz o halde sorunun adresi olarak başka yerleri gösterelim ki PKK tehdidiyle baş edemediğimiz anlaşılmasın... Maksat bu olduğu için rejim basını, Vezneciler saldırısının ertesi günü, akla zeval çeşitlilik arz eden azmettirici hikâyelerini birinci sayfa manşet başlıklarında anlatıyordu. Bunlardan biri, klasik tadındaydı: “Kumanda dışarıda. Terörün patronları emretti, taşeron vurdu.” Ama şu başlığı atmak için de herhalde bir paranoid dinci fantezist olmak gerekiyordu: “Zerdüştler.” Bir başka rejim gazetesinin manşet başlığı “Alman işi”ydi. Nedeni ise alt başlıkta şöyle açıklanmıştı: “Türkiye böyle düşünüyor”... Sayfanın ikinci manşeti de tamamlayıcı mahiyetteydi: “Doğan Medya’dan yine teröre destek.” Ya işte böyle... Rejim mevkuteleri eskiden riyaset bürosundan “Alo!” denilerek koordine edilirlerdi; yedisi birden aynı başlığı atardı mesela. Ya riyasetle birlikte çaptan düştüler ya da bir bildiği olan baş yayın yücesi bunlara, “Herkes kafasına göre takılsın” dedi, onlar da işi gırgıra vurdular. Ve muhteşem sonuç: Kılıçdaroğlu, Zerdüştler, Almanlar, dış kumanda, Doğan Medya... Ama asla PKK’nin kendisi değil. Çünkü rejim, PKK’ye karşı iktidar hesabıyla başlattığı savaşı bugün ne siyasi ne de askeri tedbirlerle bitirebilecek durumda. Savaş daha önce yapıldığı gibi PKK’yle anlaşılarak sonlandırılsa milliyetçi cenahta kıyamet kopar. Rejimin hangi seçim veya referandum takvimini gözeterek hedeflediğini kendisinin de tam olarak bilmediği MHP oyları kaçar, başkanlık suya düşer. Terörün, kaynaklandığı sorunun bölgesini aşıp büyük şehirlere sirayet etmesini önleyemeyen bir rejim, seçmenini kandırmaya yeltenir, PKK’ye gözlerden saklamak için “Cambaza bak” der. “Kılıçdaroğlu” der, “Zerdüşt” der, “Alman işi” der. Fikret Seçen için tutuklama talebi İstanbul’daki Askeri Casusluk davasında, sa nıklar lehine verilen TÜBİTAK raporunu dosyaya koymadığı iddia edilen savcı Fikret Seçen, mahkeme heyeti başkanı Metin Özçelik ile üyeler Mehmet Ekinci ve Birol Bilen hakkında iddianame hazırlandı. Savcılık, Seçen hakkında tutuklama amaçlı yakalama kararı çıkartılmasını istedi. 29 sayfalık iddianamede, dava ile ilgili bir gazetede yer alan “Kumpasın belgesini savcı kasada sakladı” başlıklı haberin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından HSYK’ye bildirildiği, HSYK’nin de soruşturmanın savcısı Fikret Seçen hakkında 13 Ocak 2015 tarihinde “inceleme ve soruşturma izni verdiği” belirtildi. İddianameyi hazırlayan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner, Seçen hakkında Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 26 Kasım 2015 tarihinde yurtdışına çıkış yasağı konulduğunu, Seçen’in bu tarihten 2 gün önce yurtdışına kaçtığını anımsatarak, tutuklama talepli yakalama kararı çıkarılmasını istedi. haber EDİTÖR: CAN DOKER TASARIM: İLKNUR FİLİZ BALYOZ DAVASI KUMPAS SORUŞTURMASINDA İLK İDDİANAME HAZIR Altan ve Çongar için örgüt suçlaması gOöİdrpdeyçiöaBinnnaaekrmautnmremsiyuşue!vşe, İddianamesini tamamlayan savcı Faruk Söker, gazeteciler Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve Yıldıray Oğur’u ‘gizli belgeleri temin’ ve ‘örgüt propagandası’ ile suçladı Balyoz davasındaki kumpas iddialarına ilişkin soruşturma kapsamında ilk iddianame tamamlandı. Gazeteci Mehmet Baransu’nun bir numaralı sanık olarak yer aldığı iddianamede, gazeteciler Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Tuncay Opçin ve Yıldıray Oğur diğer sanıklar olarak yer aldı. Kurtuluş Tayiz’in ise iddianamede adının geçmediği öne sürüldü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Balyoz davasında kumpas soruşturması kapsamında, Taraf gazetesi eski yazarı Mehmet Baransu, “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile alma, çalma”, “devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri temin etme” suçlarından tutuklanmıştı. Gizli belgeyi temin Soruşturma kapsamında iddianamesini tamamlayan Savcı Faruk Söker, Mehmet Baransu ve Tuncay Opçin’e “terör örgütü kurma ve yönetme” suçlamasını yöneltirken Altan, Çongar ve Oğur için de “devletin güvenliğine ilişkin gizli belgeleri te Ahmet Altan Yasemin Çongar Yıldıray Oğur Tuncay Opçin min etme”, “terör örgütü propagandası yapmak, devletin güvenliğine ve siyasal yararına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama”, “devletin güvenliğine ilişkin belgeleri tahrip etme, amacı dışında kullanma, hile ile çalma” iddialarıyla cezalandırma talep etti. 236 sanık beraat etmişti Aralarında emekli orgeneraller Çetin Doğan, Özden Örnek, Bilgin Balanlı, Halil İbrahim Fırtına, MHP Milletvekili emekli Korgeneral Engin Alan’ın bulunduğu 236 sanığın geçen yıl beraat ettiği Balyoz davasın da alınan bilirkişi raporu yargılamaya konu iki CD üzerindeki yazıların aletle yazıldığını ortaya çıkarmıştı. CD üzerindeki yazıların eski 1. Ordu Harekât Başkanı Tuğgeneral Süha Tanyeri’ye ait olduğu iddia ediliyordu. Dava dosyasına giren bir diğer bilirkişi raporunda ise CD’lerin içindeki dokümanların saat ve tarih bilgileri üzerinde oynandığı, 5 No’lu harddiske ise söz konusu dokümanların Temmuz 2009’dan sonra yüklendiği ifade edilmişti. Söz konusu deliller gazeteci Mehmet Baransu tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edilmişti. l İSTANBUL/Cumhuriyet ‘Türkiye Erdoğan’a ait değil Türkiye bizim memleketimiz’ Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar, Can Dündar, Frankfurter Allgemeine Zeitung’a röportaj verdi. Gazeteci olmak için doğru yer ve zaman” dedi. Cumhuriyet’in tüm Almanya’nın önde gelen gazete baskı ve engellemelere rağmen lerinden Frankfurter Allgemei habercilik yapmayı sürdüreceği ne Zeitung’a röportaj verdi. Rainer ni vurguladı. Hermann imzalı röportaj, “Türkiye Türkiye’nin Avrupa Birli Erdoğan’a ait değil, Türkiye bizim ği üyeliği için tüm umutları memleketimiz” başlığıyla yayımlan nı kaybettiğini belirten Dün dı. “Bir gazeteci olarak ne kadar öz dar, “Almanya Başbakanı Angela gür ve bağımsız çalışabiliyorsunuz” Merkel’e son Türkiye seyahatin sorusuna Dündar, “Çalışamıyoruz. den önce bir mektup yazıp mu Demokles’in kılıcı tepemizde asılı. halefetle buluşmasını istemiş Sansür, otosansür, tehditler, dava tim. Ama görmezden geldi. Otok lar, saldırılar tüm ülke üzerinde bir ratlar ve demokratlar arasında korku bulutu var. İnsan nasıl özgür mesine karşın Türkiye’de kalıp mü ki mücadelede, Avrupalı liderle ce yazıp konuşur? Ama cesur olmalı cadelesini sürdüreceğini belirten ri Erdoğan’ı desteklerken görmek bi yız” yanıtını verdi. Dündar, “Burası bizim ülkemiz ve zim için büyük bir hayal kırıklığı” Mahkemenin pasaportunu iade et bir diktatörlük olsun istemiyorum. dedi. l Dış Haberler Fidan’a soruşturma izni yok Hakan Fidan ALİCAN ULUDAĞ Başbakanlık, MİT TIR’larına ilişkin MİT Müsteşarı Hakan Fidan hakkında yapılan şikâyete ilişkin soruşturma izni vermedi. HKP lideri Nurullah Ankut, Cumhuriyet’in MİT TIR’ları haberi ve AKP’li Yasan Aktay’ın “TIR’lardaki silahlar ÖSO’ya gidiyordu” açıklaması üzerine iki farklı kuruma suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurularından birisi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu, Efkan Ala ve Hakan Fidan hakkında yapıldı. Bu dilekçe nedeniyle Erdoğan’ın şikâyet ettiği Ankut, hakaret suçundan 1 yıl 2 ay 22 gün hapis cezası aldı. Ankut’un ikinci suç duyurusu, yine aynı isimler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yapıldı. Fidan’ın dosyası yasa gereği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Yargıtay, Başbakanlık’tan soruşturma izni istedi. Ancak Başbakanlık, Fidan hakkında soruşturma izni vermedi. HKP’nin avukatları, bu kararın kaldırılması için Cumhurbaşkanlığı’na itirazda bulundu. SÜRÜLEN HâKİM AYDIN: O cesur savcılar eşyalarını topladı HAKAN DİRİK Henüz ikinci yılını doldurmayan son Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu döneminde her iki hâkimden biri yer de ğiştirdi. HSYK, bunun için 30’un üzerinde kararname çıkardı. YARSAV, yargıdaki kı yımı bugün cüppeleriyle HSYK önüne si yah çelenk koyarak protesto edecek. Kendisi de sürülenler arasında yer alan YARSAV Başkan Yardım cısı Hâkim Murat Aydın, herkesin “Nerede o cesur savcılar, nerede bu cesur yargıçlar?” diye sorduğu nu kaydederek “Aranan o cesur hâkim ve savcılar şimdi evlerinde eşya top luyorlar. Kolileri bantlıyorlar. Çocukları için okul na Murat Aydın kil belgeleri almaya çalışıyorlar” dedi. Son kararnameyle İzmir’den Trab zona sürülen Aydın, İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin organizasyonunda gazeteci lerle bir araya geldi. Sorularımızı yanıtla yan Aydın, yargıdaki büyük çaplı operas yona toplumun tepkisiz kalmasını eleş tirdi. Aydın, “İnsanların ‘cesur’ dediği hâkimler aslında az değil. Ama toplumun desteğini görmüyoruz. ‘Yalnız değilsiniz’ duygusunu bu toplum yargı mensupları na veremezse, bunlar daha iyi günlerimiz olarak kalacaktır” dedi. l İZMİR ERDOĞAN’A HAKARET İDDİASI Hasan Cemal’e ikinci dava açıldı Gazeteciyazar Hasan Cemal’e, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği iddiasıyla ikinci dava açıldı. Ankara Cumhuriyet Savcısı Cevat İşlek tarafından hazırlaHasan Cemal nan iddianamede, 1 yıldan 4 yıl 8 aya kadar hapsi istenen Cemal’in “Her Allah’ın günü ‘anayasa suçu’ işleyen bir Tayyip Erdoğan’la” başlıklı yazısındaki ifadelerin “eleştiri sınırını aştığı” savunuldu. ‘SELAM TEVHİD’DE KUMPAS’ Gültekin Avcı ve iki polise tahliye “Selam Tevhid soruşturmasında kumpas kurulduğu” iddiasıyla açılan davada İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi gazeteci Gültekin Avcı ve polis memurları Muhammed Yasin Akyar ile Sinan Karataş’ın tahliyesine karar verdi. Eski İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürü Serdar Bayraktutan hakkında yakalama kararı çıkarıldı. Tırmık’ta Kürt siyasal hareketi üstüne üç gündür bir tartışma yürütülmeye çalışılıyor. Pehlivan tefrikasına dönmemesi için bugün noktalayalım. Ama bilelim ki gerek bu köşede, gerek bu gazetenin öteki köşelerinde, gerek medyada bu sorun üstüne daha çok yazılacak, çizilecek, tartışılacak. Bu doğal. Bu zorunlu. En azgın Türk ve Kürt milliyetçileri bile kabul etseler gerek, Kürt sorunu Türkiye’nin en yakıcı sorunu. Sadece doğuda ve batıda patlayan bombalar; sadece binlerce ve binlerce gencecik yurttaşımızı yitirdiğimiz; sadece Güneydoğu’da kent ve kasabaların 2. Dünya Savaşı’nın bittiği günlerdeki Varşova, Berlin, Essen, Frankfurt kentlerini gölgede bırakan yıkımı yüzünden değil. Kürt sorunu vahşi ve acımasız bir iç savaşa evriliyor. Bunu görmemek, gelişmelerin adını böyle koymamak gerçeği değiştirmeyecek. Marifet bunun sorumlusunun kim olduğuna ilişkin yazılar döktürmek, demeçler sıralamak, eskilerin deyimiyle “ahkâm kesmek” HDP’nin bir geleceği olacak mı? değil; bu gelişmenin rotasını yeniden ve kalıcı olabilecek bir barışa dönüştürmenin yolunu, yöntemini bulmak. Gitgide azgınlaşan milliyetçiırkçı tırmanışı köreltmek; “ortak vatan” bilincinde buluşulacak bir siyasal ortamın koşullarını yaratmak. Üst paragrafta sıralananları herhangi birimiz de sıralayabiliriz. Ama bunun nasıl sağlanabileceği konusunda herkesin “Hah, evet işte bu” diyebileceği bir çözüm önerisi geliştirmek bugünkü koşullarda ölü gözünden yaş beklemekten farksız. AKP elebaşısı iktidarda kalabilmenin yolunu barışı sağlamakta değil, MHP ve CHP’de yuvalanmış Türk milliyetçilerinin etkileyebildiği seçmen oylarını kendine çekerek militarizm destekli bir “sandık zaferi” kazanmakta buldu. Kabul edin ki bu hesap tutabilir. Ama bu, bu hesabın suç sınırını aşmış kanlı bir hesap olduğu gerçeğini değiştirmez. Dahası Kürt siyasal hareketinde “Ortak vatan mümkün olamayacak. O halde kendi başımızın çaresine bakalım” yönelimini besler. Nitekim bunun ürkütücü belirtileri var. Şu cümleler PKK önderlerinden, bu ayın başında Fırat Haber Ajansı’na konuşan Murat Karayılan’a ait. “… Madem bugün Erdoğan öncülüğündeki AKP devleti çözümü reddediyor ve zorla Kürt halkının bütün değerlerini ortadan kaldırmak istiyor; o zaman önümüzde ikinci seçenek olarak, Devrimci Halk Savaşı’yla kendi çözümümüzü geliştirerek Bağımsız Kürdistan’ı hedeflemek kalıyor…” Bu cümleler bir “Kürt ulusdevleti” kurmayı reddeden; pasaport, vize gibi engellere tutsak kılınmamış, Avrupa’da bir dönem başarıyla uygulanan ve AB’ye geçişte örnek olarak kabul edilen “Benelüks modeli”nin bu topraklarda da yaratılabileceğini düşünen, böyle bir Ortadoğu’yu savunan Abdullah Öcalan’ın görüşlerini tamamen benimsediğini açıkça ve vurguyla söyleyen bir PKK yetkilisinden geliyor. Peki, Kürt siyasal hareketi, en tepedeki KCK’sinden başlayıp, DTK’sine, DBP’sine, PKK’sine, KongraGel’ine kadar HDP’yi anlamsızlaştıran, etkisizleştiren, silikleştiren, hiçleştiren bir mücadele tercihinde mutabık mı? Abdullah Öcalan’ın sözü, AKP’nin savaşa engel olabilir kaygısı ile bilinçli olarak uyguladığı mutlak izolasyon yüzünden Kürt ve Türk kamuoyuna ulaşamıyor. Bu gerçeği göz ardı etmeden Kürt siyasal hareketinin bir yol ayrımında olduğunu bir kez daha vurgulayalım: HDP’nin başat görev üstlendiği demokratik siyasal mücadele ya da tırmanan bir savaş. Hangisi? C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear