23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 4 AĞUSTOS 2013 PAZAR 12 PAZAR YAZILARI Her taşın altından komünist çıkıyor... K H anada’nın Pasifik Okyanusu’na deniz manzaralı eyaleti İngiliz Kolombiyası, karşı kıyısı Asya’dan, Asya denilince elbette Çin’den epeyi göçmen alır. Eyaletin en büyük kenti Vancouver’a gidin, caddeler Çinli’den geçilmez. İngiliz KolombiyasıBritish Columbia’da iğne atsan Made in China’dır. Çinliler, Kanada’ya gelince, hani icap ederse geri dönmesi kolay olsun diye, kıyıcık kıyıcık bir yerlerde ikâmete kalkışır. Bu eyaletin nüfusu 4 milyon 400 bindir, yüzde 20’den fazlası Çinlidir. Eh, durum böyle olunca Çin nüfus siyasete ağırlığını koyar ve milletvekilliğine aday çıkarır. Fakat kamuoyu Çinli adayla karşılaşır karşılaşmaz, her seferinde, müfsit tefsirlere kalkışılır ve adamcağızın komünistliği bir bir elden geçirilir. Mesela, “Şu Wei Hıg var ya, hık demiş Mao’nun burnundan düşmüş, ona da oy verilir mi?” diye söylenmedik dedikodusu bırakılmaz. Hasılı İngiliz Kolombiyası’nda Çinli siyaseti zordur; kimilerine göre Çinsiz olmak daha iyidir... O yüzden Çinli burada Çinsiz gibi davranır; işte hikâyesi: On yıl evvel Çin Halk Cumhuriyeti’nden Kanada’ya göç etmiş, gelir gelmez adını Frank’a çevirmiş bulunan Bay Huang’ın milletvekili olmak için kalkıştığı siyasi maceranın ilk engeli, ÇHC Komünist Partisi’ndeki halihazırda süren üyeliği oldu. F. Huang, 1991 yılında Çin’de vaziyeti düzeltip iki yakayı bir araya getirmek için partiye katıldığını söylüyor, yemin edip asla komünist olmadığını ileri sürüyor, “Zaten benim komünistliğim pragmatist bir şeydir, yararcı felsefeye göre Komünist Partili olmuştum! Hepimiz azıcık o kadar komünist sayılırız kardeş...” diyor, böylece öne sürdüğü mazereti kabahatinden baskın çıkıyordu. Zira pragmatistyararcı olduğunu söylemekle, bugün siyasete atıldığı Kanada’da seçmenlere vaatlerinde inandırıcılığını yitiriyordu. Seçmen, “ÇKP’ye çıkarı için katıldıysa, bugün adaylığını koyduğu Kanada’nın siyasi partisine aynı amaçla katılmış olamaz mı?” diye sormadan edemeyecekti. Çinli göçmen milletvekili İNGİLİZ adayı Frank’ın seçim KOLOMBİYASI yarışına girdiği parti Kanada’nın Sosyalist Enternasyonal’e üye solcu partisi NDP’dir. Sosyaldemokrat/ MAHMUT ŞENOL sosyalist çizgide olan NDPYeni Demokrasi Partisi’nden seçilmek üzere başlattığı kampanyasında ÇKP engeline takılan Frank, inkâra kalkışıp yemin etse başı ağrıyacaktı; yemin etmedi. Zira muhalif belgelere bakılırsa, Frank, Kanada’ya göç ettikten sonra ÇKP bağını kesmemiş, bu kadarla kalsa iyi, bir de Maocu parti yayın organı Halkın Günlüğü’ne üstelik Kanada’dan haber yazmış, yorumlar gönderip yeni vatanını eskisine çekiştirmişti. Muhalif sağcı parti, “Haydi komünistliğine razı olduk, ama hem göçmen ol, hem gel yeni vatanın ekmeğini ye, sonra kalk Çin’deki komünist gazeteye burayı şikâyet et, olacak şey mi?” diye Çinli milletvekili adayına ateş püskürüyordu. Frank ise zeytinyağı gibi su üstüne çıkıyor, çelişkili karşılık veriyordu. Böyle olunca, hangi sözünde samimi olduğu ise iyice kafa karıştırıyordu. Frank’ın didik didik edilen geçmişi bir yana, İngilizce yetersizliği de öne çıkarılmıyor değildi. Eyaletin radyosu CKNW’de sunucu Sean Leslie, “Akım derken takım diyen bir mebus, Kanadalıyı temsil edemez!” diye programında konuşup “NDP bula bula İngilizce konuşamaz birini buldu! Onu anlamak için Çince öğrenmemiz gerekecek” diye dalga geçiyordu. Çin asıllı ama adamakıllı Kanadalı olmuş bir başkası, üniversite hukuk hocası Prof. Kennedy Fung ise Kanada Ulusal Güvenlik ve Gizli Servisi’ne mebus adayını hemen rapor etmiş, dikkatle izlenmesini üstü örtülü hatırlatmıştı. Gizli Servis, eski ve halihazırda ÇKP üyesi ancak şimdi NDP’li aday Frank’ı izliyor mu, izlemiyor mu bunu bilmiyoruz. Ancak bilinen bir şey var ki mağazalardaki ucuz ve telmaşa malların üzerinde Çin Malı’dır etiketi nasıl okunuyorsa, buradaki Çinlinin hayatı geçmişi tenekeli vaziyetinde karıştırılınca iyi kötü “bir komünistlik” bulunabiliyor. Zira Kanada’da üzerine oturmuş bir Çinlinin bulunduğu hangi taşı kaldırsanız altından Made in China etiketli güya komünist çıkıyor... msenol34@yahoo.com er ne kadar pazar yazılarımda gördüğünüz Atomium ve İşeyen Çocuk heykelciği Brüksel’in simgesi gibi algılansa da Brüksel’in en önemli anıtsal yapılarından biri eski borsa binasıdır. Aşıkların, eylemcilerin ve arkadaşların buluşma noktası borsa binasının önünde bir bakarsınız Brükselliler piknik sepetlerini açıp yolun ortasında piknik yapar ve Brüksel merkezini trafiğe kapatır. Amaçları otomobillerin ama dev Belçika Bira Tapınağı için esir aldığı kente bir nefes BRÜKSEL Amsterdam (Heineken Experience) ve aldırmaktır. Ya da adını bile bilmediğiniz Dublin (Guinness Storhouse) örnekleri bir ülkenin protestocuları bayraklarını açar incelenecek. Belçika Bira Tapınağı’nın demokrasi ve özgürlük çağrısı yapar. Kısacası 2018 yılında ilk ziyaretçilerini kabul Brüksel’de kalpler ve Brüksellilerin nabzı eski etmesi planlanıyor. Belediyeye ait olan borsa binasının önünde atar. eski borsa binası Euronext’in mekânı 18681873 yılları arasında mimar LéonERDİNÇ UTKU boşaltmasından sonra değerlendirilmeyi Pierre Suys tarafından tasarlanan Brüksel’in bekliyordu. Belediye önümüzdeki yılın anıtsal eklektik tarihi borsa binası Belçika Bira sonuna kadar binayı sergilere açtı. 2007Tapınağı adı altında bira müzesi yapılacak. 2008 yıllarında Avrupa Birliği’nin 50. yılı nedeniyle Çek Cumhuriyeti, Almanya, Hollanda, Polonya ve “Leonardo da Vinci, Avrupalı Dâhi” sergisini hatta Belçika’da Brüksel’de Türklerin yoğun olarak gezemediğim için çok üzülmüştüm. Serginin amacı yaşadığı Schaerbeek semtinde bira müzeleri var Tüm zamanların en büyük zekâsı Avrupa kültürünün gelişimine ışık tutarak, Avrupa mozaiğinin ortak geçmişi ve başarılarını gözler önüne sermekti. Da Vinci sadece Avrupa’ya değil tüm dünyaya yön verdi. Tarihi Borsa binası Bira Tapınağı olmayı beklediği şu günlerde kapılarını Da Vinci’ye açtı. Brüksel, 22 Mart’tan beri Rönesans döneminin önemli bir düşünürü, mimarı, mühendisi, mucidi, matematikçisi, anatomisti, müzisyeni, heykeltıraşı, botanisti, jeoloğu, kartografı, yazarı ve ressamı Leonardo da Vinci’nin hayatını ve eserlerini konu alan dev bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Şimdiye kadar yapılan en kapsamlı sergi olarak sunulan ve dünyayı dolaşan sergi daha önce sergilendiği 45 kentte yaklaşık 4 milyon kişi tarafından gezildi. “Da Vinci Dâhi” adı verilen ve tüm zamanların en büyük dehasının eserlerinin bulunduğu sergi 1 Eylül’de sona erecek. 1200 metrekarelik 13 farklı alanda Da Vinci dehasının ürünü 200 eserle bilim ve sanat tarihinde gizemli, şaşırtıcı ve büyüleyici bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Dalış elbisesi, uçan makine, tank, denizaltı, robot, mancınık gibi öncü icatların mucidinin Da Vinci olduğunu öğreniyor ve gerçek boyutta örneklerine dokunma ve deneme ayrıcalığına kavuşuyorsunuz. Yüzyılların en zeki ve yaratıcı dehasının eserleri karşısında dalıp gidiyor, tek bir kişinin bunca farklı alanda ve bu kadar çok icadın öncüsü olmasını aklınız almıyor. Sergide Da Vinci’nin ünlü resimlerinin birebir reprodüksiyonları, bu sergi için özellikle yapılan 70 tane gerçek boyutta 3 boyutlu makine, Da Vinci’nin anatomi çizimlerinin reporodüksiyonları, Fransız mühendis ve bilimsel sanat uzmanı Pascal Cotte’un ortaya çıkardığı Mona Lisa’nın sırları, çocuklar için eğitici aktiviteler, Leonardo da Vinci’nin hayatını ve çalışmalarını anlatan 45 dakikalık bir video gösterisi, Da Vinci’nin tuttuğu notların orijinallerinin incelenebileceği dokunmatik ekran, Da Vinci’nin gizemli alfabesi ve yazım teknikleri yer alırken meraklılar bazı eserlere dokunabiliyor, hatta deneyebiliyorlar.Da Vinci tarafından tasarlanan ancak gerçek hayata geçirilemeyen çeşitli makineler, dişli çarklar, tanklar, döner köprüler ve bugünkü uçakların ilkel prototiplerinden oluşan pek çok eserin çizimleri ve üç boyutlu birebir örnekleri bu sergide yer alıyor. Bu çizimler zaman içinde bir şekilde kaybolmuş, ancak bir asır kadar sonra tekrar ortaya çıkmış. Onun keşfettiği ve tasarladığı pek çok şey, daha sonraları hayata geçirilmiş. Hemen tarihi borsa binasının arkasında bulunan Grand Place’daki bir kafede Belçika biralarından örnekler tattırdığım Türkiye’den gelen arkadaşım ile birlikte gezdiğimiz sergi sırasında “Bu güzelim binayı bira müzesi yapacaklar” diye yakındım ve üzüldüğümü belirttim. Aldığım yanıt yüreklere su serpiciydi: “Ne güzel adamlar biralarını tanıtıyor. Türkiye’de olsaydı hemen yerine bir AVM dikerlerdi!” erdincutku@binfikir.be A Münih’te hoş bir gün Murcia’dan Valencia’ya... İ spanya’da bazı gıda işleme tesislerinde incelemelerde bulunmak üzere İstanbul’dan havalanıyoruz. Barcelona üzerinden Alicante’ye devam edeceğiz. Alicante’ye akşam geç saatlerde ulaşıyoruz. Asıl gideceğimiz bölge Murcia. Alicante ve Murcia bölgeleri İspanya’nın en yoğun tarım yapılan alanları. İspanyollar bu bölgeyi “Garden of Europe (Avrupa’nın Bahçesi)” olarak tanımlıyorlar. Üretimi yapılan tüm meyve ve sebzeler Avrupa’nın çeşitli ülkelerine ihraç ediliyor. Bu bölgeyi ben hep Ege bölgesine benzetirim, iklimi ve bitki örtüsünde büyük bir benzerlik var. Portakal ve limon bahçeleri, zeytinlikler, üzüm ve sebze üretim alanları Ege Bölgesi’nin kopyası gibi. Uzaktan bakıldığında ve özellikle şehir dışı yerleşim alanları da Ege’yi anımsatıyor. Geceyi Alicante’de geçirdikten sonra sabah erkenden Murcia kentine geçiyoruz. Murcia Alicante’ye 75 km. uzakta ve biraz iç kesimde kalıyor. Hava sıcak ve nemli. Murcia yağmuru çok az olan, özellikle limon yetiştirilen bir bölge. İncelemede bulunduğumuz fabrikada portakalın yanında asıl limon işlenmekte ve çeşitli içecek formülleri geliştirilmekte. İspanya ekonomisinin iyi olmadığı ve işsizliğin yüzde 25 düzeyinde bulunduğu, özellikle MURCİA gençlerde bu oranın yüzde 40’lara ulaştığını basından izliyoruz. Ancak bu ekonomik durgunluğu, İspanya’da pek hissetmiyorsunuz. İspanyollar işsizliğin hâlâ yüksek olduğunu kabul ediyorlar ama ekonomide MEHMET PALA yavaşlamanın durduğunu, artık daha iyi günlere doğru gittiklerini söylüyorlar. Nitekim lokantalar büyük ölçüde dolu, yollarda kamyonların fazlalığı da dikkat çekiyor. İspanya Avro bölgesinin dışında kalsa, peseta ile ekonomilerinin çok daha iyi olacağına inanıyorlar. Çalışanlar ve dükkânlar saat 14.00 ile 16.00 arasında “siesta” yapıyor. Akşam yemeği de doğal olarak geç vakitte, saat 21.00’den sonra yeniyor. Murcia eski bir şehir. Şehir merkezindeki katedralin, Endülüs’teki Araplar tarafından yapılmış bir camiden çevirme olduğunu söylüyorlar. Dar sokakları ve eski yapılarıyla Murcia ilginç bir şehir. Hemen her sokakta bir değil, birkaç lokanta var ve özellikle meydanlara açılan restoranlar şehre ayrı bir canlılık katıyor. Sokaklara taşmış bu restoranlarda yenilen yemeğe, ara sıra kendiliğinden gelen sokak çalgıcı ve şarkıcıları da ayrı bir renk katıyor. Yıllar önce Madrid’de katıldığım bir konferansta tanıdığım Barcelonalı bir İspanyola, İspanyolca sadece “siesta”yı bildiğimi söylemiştim. Kendisi bana İspanya’da beş kelimenin önemli olduğunu söylemişti. Siesta (öğle dinlencesi), flamenko, manyana (yarın), sangria (meyve parçalı şarap), paella (deniz ürünleri veya etle birlikte yapılan safranlı pilav). Hiç unutmuyorum, o akşam bizi flamenko gösterisine davet etmişti. O tarihten bu yana flamenkoyu severim. mpala@superonline.com vrupa’nın en büyük kent parkı Ağaçların gölgesinde bira içenlere kimse Münih’in göbeğinde. 370 hektarlık karışmıyor. İngiliz parkındaki özgür yaşama “İngiliz Parkı”nda dolaşırken insan parkın yollarında devriye gezen polisler kimlere rastlamıyor ki! Her gün gezintiye değil karışmak, yaşamın tadını çıkaran kent çıkan yaşlılara, yakındaki üniversiteden insanlarına dostça gülümseyip onlara selam ders çalışmaya gelmiş gençlere, ağaçlar veriyor... Kleinhesseloher gölünde küçük altına uzanmış, öpüşüp sevişen aşıklara, kayıklar dolaşıyor, kazlar, ördekler, alımlı parkın uzun yollarında mutlu köpeklerinin bembeyaz kuğular sularda süzülüyor. Gölden peşinden giden köpekseverlere, uçsuz Aumeister bira bahçesine uzanan bölümde bucaksız çimenlere yatmış, tembel tembel doğa sakinleşiyor. Burada doğa tavşanların, gökyüzü seyredenlere, atlarına binmiş, sincapların, arada sırada ortaya çıkan insanları rahatsız etmeden huzur dolu parkın alageyiklerin elinde. İngiliz parkından geçen yollarında gezinen polislere“Çin Kulesi”nin dereciklerde kunduzlar, porsuklar da özgür çevresindeki tarihi ağaçların gölgesinde bira yaşayabiliyor. 1789 yılından bu yana beton içen göbekli Bavyeralılara, sürekli fotoğraf hiç girememiş bu parka! Kentin merkezinde çeken meraklı turistlere... Sizin anlayacağınız şöyle bir gezinmeden Stuttgart’a dönmek her cinsten insan burada! Kulenin altındaki olmaz. Münih’in göbeğindeki ünlü Viktualien sahnede Bavyeralı müzisyenler oynak pazar alanı insan dolu. En iyisi yarım kızarmış melodiler çalıyor. 1789’da Prens Carl tavukla seramik kupada buz gibi bira alıp, Theodor’un Alman ordusunun mimarı uzun tahta masalardan birine oturmak, keyifle Joseph Frey’e İngiliz park kültürünü örnek yiyip içmek, karşınızdaki Bavyeralı ile alarak düzenlettiği bu dev alan köpeklerden sohbet etmek, cumartesi alışverişine çıkmış bebeklere, yaşlılardan gençlere herkesin hanımefendilerle yanlarındaki beyefendileri, canının çektiğini yapabileceği bir yer. suları buz gibi fıskıyeli küçük çeşmenin Havaların oldukça sıcak olduğu şu günlerde yanında durmuş, bir yandan çene çalan, bir “özgür güneşleme”yi sevenler Schwabing yandan ulusal içkileri köpüklü biralarını deresinin çimenlerini ele yudumlayanları, merakla dolaşan, MÜNİH geçirmiş! Daha çok özgürlüğü sürekli deklanşöre basan her milletten sevenler ise az ötedeki İsar turistleri seyretmek... İçlerinde nehrinin kıyılarını yeğliyor... birkaçı var ki Viktualien pazarında Günün belli saatlerinde parkın dolaşanlara hiç uymuyor. Dört hanım, uçsuz bucaksız çimenlerini tepeden tırnağa örtülü, değil saçlarının dört ayaklı sevimli hayvanlar tek teli, ayakkabıların burnu bile AHMET ARPAD ele geçiriyor! “Ev hapsi”nden görünmüyor. Gözlerinde kocaman birkaç saatliğine olsa da kocaman kara gözlükler. Bir ellerinde kurtulduğu için sonsuz mutlu pahalı marka çantalar, bir ellerinde her cinsten, her renkten, her boydan ve her külahta dondurmalar. Durmuş, çevrelerini yaştan köpek deliler gibi koşuşturuyor, seyrediyor, arada sırada uzun peçelerini, hoplayıp zıplıyor. Seyreden için eşsiz bir biraz zor da olsa kaldırıyor, dondurmalarını gösteri... En iyi cins, en soylu köpekler ise yalıyorlar... Az ötede ıhlamur ağacının çimenlerdeki “karmakarışık özgürlük” gölgesine sığınmış kısa deri pantalonlu, şık soylu sahiplerinin pek hoşuna gitmiyor olacak loden şapkalarına keçi sakalı takılı dev gibi buraya uğramıyor. Bavreya erkekleri biralarını yudumlamayı Bu kent parkında başka özgürlükler de var. bırakmış onlara bakıyor! Ağaç altarında, çimenlerde akla gelen her Stuttgart trenine gitmeden önce Sevgili müzik türünü dinlemek mümkün. Tamtamlara Erol Özkan’la buluşuyoruz. Konuşurken darbukalar, trompetlere saksofonlar daldan dala atlıyoruz. Geçmişten, gelecekten, karışıyor... Yakındaki Münih Üniversitesi’nde ortak anılardan, Münih’ten, kentte yaşayan yıllar geçiren Güney Amerikalı, Afrikalı Türklerden söz ediyoruz. Konuşmadığımız öğrencilerin müziği kulağa pek hoş geliyor. tek konu: Türkiye! Almanya’dan “memleketi Bir başka köşeyi piknik yapanlar ele geçirmiş. kurtarmak” bize mi düşmüş? Kömür ateşinde yağlı domuz etleri, iri sosisler, şişe geçirilmiş balıklar kızarıyor. www.ahmetarpad.de
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear