23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
2 AĞUSTOS 2013 CUMA CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 Hukuksuzluk meşrulaştırılıyor Balbay’ın avukatları Mehmet İpek, Oktay Yılmaz, Çağrı Yılmaz ve Ulaş Özkan da Adalet Bakanlığı’nca hazırlanan dilekçeye, Anayasa Mahkemesi’ne sundukları 120 sayfalık bir dilekçe ile yanıt verdiler. Avukatlar dilekçelerinde “Adalet Bakanlığı’nın 29 Temmuz tarihli görüşünde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, anayasa hükümleri ve Yargıtay içtihatlarına getirilen yorumlar yerel mahkemenin bugüne kadar gerçekleştirdiği hukuka aykırı uygulamaları bağlamından kopararak meşrulaştırmaya yöneliktir. Adalet Bakanlığı’nın cevap yazısında belirtilen AİHM içtihatları ve ilgili düzenlemeler, hukuka uygun bir yorumla incelendiğinde, başvurumuzda ileri sürdüğümüz hak ihlallerinin gerçekleştiğinin bir anlamda altı çizilmektedir” dediler. Yargılamanın “tabii olmayan / olağanüstü mahkeme” tarafından yapıldığına dikkat çeken avukatlar, anayasanın 37. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde belirlenen “Kanuni Hâkim Güvencesi ve Adil Yargılanma Hakkı” nın ihlal edildiğini belirttiler. Avukatlar, “İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi iki ayrı heyet haline getirilmiş, yeni bir mahkeme kurularak dava İstanbul’dan 100 km. uzaktaki bir cezaevi kampusuna taşınmıştır. Mahkemenin kuruluş ve oluşum süreci ve biçimi bütünsel olarak bağımsız ve tarafsızlığından kuşku duyulması için yeterli ve geçerli bir sebeptir.” Balbay’ın milletvekili olmasına karşın yasama dokunulmazlığından yararlanamadığını belirten avukatlar anayasanın 83. maddesini ve AİHS ek 1. Protokol’ün 3. maddesinde belirlenen “siyasal katılım hakkını ihlal ettiğine” dikkat çektiler. Balbay’ın keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığını ve “ifade özgürlüğü”nün ihlal edildiğine dikkat çeken avukatlar Balbay’ın tahliyesini talep ettiler. Anayasa Mahkemesi’ne bildirilen görüşte Balbay’ın 4 yılı aşkın tutukluluğu savunuldu Bakanlık mahkum etti ANAYASA MAHKEMESİ KARARI 5 Ağustos’tan sonra anlamı olmayacak İLHAN TAŞCI ANKARA CHP İzmir Milletvekili, gazetemiz yazarı Mustafa Balbay ve Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın uzun tutukluluk nedeniyle yaptıkları bireysel başvurular 5 Ağustos’a kadar Anayasa Mahkemesi’nce karara bağlanmazsa, başvurduklarıyla kalacaklar. Balbay ve Haberal, 8 ay önce başvurmalarına karşın Adalet Bakanlığı önceki gün görüşünü AYM’ye iletti. Bakanlığın, henüz Balbay ve Haberal hakkında bir karar verilmemesine karşın görüşünde, “alması muhtemel cezaların ağırlığı” değerlendirmesiyle uzun tutukluluğu yerindeymiş gibi yorumlaması dikkat çekti. 23 Eylül 2012 tarihinde bireysel başvurunun başlaması üzerine yaklaşık 5 yıldır tutuklu bulunan Mustafa Balbay ile Mehmet Haberal da Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, prosedür uyarınca Adalet Bakanlığı’nın görüşünü istedi. Bakanlık aylardır görüş vermezken önceki gün hem Balbay hem de Haberal ile ilgili “görüşünü” Yüksek Mahkeme’ye iletti. Adalet Bakanlığı’nın görüşünde, Ergenekon soruşturma sürecine ilişkin bilgilere yer verilirken Balbay ve Haberal hakkındaki davaların seyri de anlatıldı. Bakanlık görüşünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarından alıntılar yapılarak “Her somut olay kendine özgü koşulları ‘belirli bir süre’ kavramı açısından önemli bir unsur olarak ortaya çıkmaktadır” denildi. Ergenekon davasına bakan mahkemenin kararını açıklayacağı 5 Ağustos tarihine kadar Anayasa Mahkemesi, Balbay ve Haberal ile ilgili karar oluşturmazsa, her iki vekil yalnızca başvurduklarıyla kalabilecek. Çünkü Anayasa Mahkemesi daha önce görüştüğü tutuklulukla ilgili bireysel başvuru dosyalarında, yerel mahkemenin kararıyla tutukluluğun bitip hükmen tutukluluğun başlayacağı yorumunu yapmıştı. Ancak mahkeme Balbay ve Haberal hakkında beraat kararı verirse bireysel başvurunun anlamı da ortadan kalkacak. Çünkü o zaman Balbay ve Haberal tahliyeleri gündeme gelecek. Konu aileye gelince insanın yüreğini acıtan sözler dökülüyor Balbay’ın ağzından. “Oğlum Deniz büyüdü, her şeyi fark etmeye başladı. ‘Baba dön artık’ diyor”. ‘5 Ağustos başlangıç’ diyen Balbay’dan mesaj Gelemeyenler yüreğini yollasın AYŞE YILDIRIM Silivri yolundayız. Mustafa Balbay’ı 5 Ağustos’ta verilecek ilk karardan önce son kez ziyaret edeceğiz. Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Yıldız, Spor Servisi Müdürümüz Arif Kızılyalın’la birlikteyiz. Bir saatlik yolculuğun ardından Silivri Cezaevi’ndeyiz. Görüşme için rutin işlemler ve aramalar yapılıyor. Zorluk yaşamıyoruz ama yine de insanın sinirleri geriliyor. Koca bir kasabayı andıran cezaevinin içinde, açık görüşün yapılacağı yerde bir masanın etrafında bekliyoruz Balbay’ı. Plastik sandalyelerle çevrelenmiş masanın üstünde örtü, bir pet şişe su ve plastik bardaklar. Duvarlarda “içeridekilerin” yaptıklarını tahmin ettiğimiz süslemeler. Biz etrafı incelerken tam karşıdaki kapıdan yüzünde kocaman bir gülümsemeyle görünüyor Balbay. Enerjisiyle kocaman, boş odayı dolduruyor. Bizdeki gerginliği de alıp götürüyor. “Hoş geldiniz” diyerek tek tek sarılıyor her birimize. “Ne kadar iyi görünüyorsun?” diyorum. Ruhundaki yaralardan söz etmeye dili varmıyor insanın. O da açmıyor. “İlhan Abi’nin dediği gibi sağlam durmalıyız” diyor. Haftanın altı günü spor yaptığını anlatıyor. Bir gün ise izin veriyor kendisine; pazarları tatil: “Her gün 45 dakika koşuyorum, yaklaşık 10 kilometre. Dakikada 183 adım. Ahdım var çıktığımda bir kez daha 19 Mayıs maratonunda koşacağım.” Havalandırmaya çıktığı günler yüzünü güneşe verdiğini söylüyor. Onun için rengi biraz bronzlaşmış. Hiç yemediği kadar sebze ve meyve yediğini söylüyor. En keyifli yemekleri ise ton balığıymış. “Üzerine biraz kırmızı biber ve yağ gezdirince müthiş oluyor.” Bize kantindeki “en iyi şeyleri” ısmarlıyor. Bisküvi ve meyve suyu. Karşılığını da istiyor tabii. Çıkınca biz de ona “en iyi” şeylerle donatılmış bir masa sözü veriyoruz. Gazeteden ziyaretine giden herkese sorduğu soruyu bize de yöneltiyor: Gazetede işler nasıl? Biraz Cumhuriyet’ten, biraz da basın dünyasında yaşanan gelişmelerden konuşuyoruz. Hem yazar hem de bir milletvekiliyle karşı karşıyayız. İster istemez söz dönüp dolaşıp Gezi olaylarına ve yerel seçime kayıyor. Sonra neler yaptığından bahsediyor. Bol bol okuyor, yazıyor. Öyle ki “Bazen gün yetmiyor, okuyacak o kadar çok kitap, yazacak o kadar çok yazı var ki” diyor. Günde 19 gazete okuyormuş ve tabii kitap. İngilizcesini de ilerletmiş. İnternet olmadığı için dünyadaki güncel olayları anında izleyememekten yakınıyor. 5 Ağustos’u ise “başlangıç” olarak nitelendiriyor. “Burada şimdiye dek sadece duruşma yapıldı, yargılama yapılmadı. Biz 5 Ağustos’ta hükmü değil halkı bekliyoruz” diyor ama bu çağrısının farklı algılanmasından duyduğu rahatsızlığı da dile getiriyor: “Adalet çağrımızın altında başka bir şey aramasınlar, bunu başka bir yere çekmesinler. Hep söylediğim gibi haklı olduğumuz kadar haklı kalmalıyız.” O gün Silivri’ye gidemeyenlere de bir çağrısı var Balbay’ın: “Kendileri gelemiyorlarsa yüreklerini yollasınlar Silivri’ye. Sosyal medya Silivri olsun o gün.” İstanbul Haber Servisi Adalet Bakanlığı, Mustafa Balbay’ın uzun tutukluluk süresine ilişkin yaptığı şikâyete karşı Anayasa Mahkemesi’nden “Alması muhtemel cezaların ağırlığının göz önünde bulundurması”nı istedi. Bakanlık, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından örnekler vererek “45 yıllık tutukluluk süresinin makul” olduğu görüşünü savundu. Balbay’ın avukatları, “Mahkemenin hiçbir somut olay ve olgu ile bağlantı kurmadan bugüne kadar verdiği kararların gerekçeli olduğunun ileri sürülmesi en hafif tabiriyle gerçekle bağdaşmamaktadır” açıklamasında bulundular. Adalet Bakanlığı, Ergenekon davasında 4 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan CHP İzmir Milletvekili ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay’ın, 8 ay önce Anayasa Mahkemesi’ne hak ihlalleri gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuruya ilişkin 93 madde halinde 23 sayfa görüş bildirdi. Bakanlığın 29 Temmuz 2013 tarihli dilekçesinde, Balbay’ın “uzun tutukluluk” şikâyetine ilişkin “AİHM’nin belirli bir sürenin ötesine geçen bir tutukluluk süresinin makul olup olmadığını değerlendirirken somut olayın kendine özgü koşullarını, makul şüphenin varlığını sürdürüp sürdürmediğini dikkate aldığı” anlatıldı. AİHM’nin 4 yıl 3 güne kadar uzayan tutukluluk sürelerini makul kabul ettiği örneklendirilen dilekçede, Almanya’ya karşı yapılan bir başvuruda 5 yıl 6 aylık tutukluluk süresinin makul bulunduğu belirtildi. Bakanlığın yazısında, Balbay’ın “silahlı terör örgütüne üye olma, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme” iddialarıyla yargılandığı vurgulandı. ‘Karmaşık dava’ itirafı Adalet Bakanlığı’nın dilekçesinde Ergenekon davasının kapsamı ve karmaşıklık düzeyine dikkat çekilerek 22 ayrı iddianamenin birleştirildiği, toplam 275 sanığın yargılandığı ve dava dosyasının 3 bin 500 ek klasörden oluştuğu aktarıldı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin tutukluluk halinin devamına ilişkin kararını belirli bir süre “mevcut delil durumu, suçun vasıf ve mahiyeti, adli kontrol tedbirinin yetersiz kalacağı” gerekçelerine dayandırdığı anlatılan bakanlık yazısında, 3. Yargı Paketi’nin ardından mahkemenin 27 Temmuz 2012 tarihli kararında sanıkların durumlarının ayrı ayrı ele alındığı anlatıldı. Bakanlığın dilekçesinde “Başvuranın yargılandığı davanın kapsamı ve kendine özgü karmaşıklık düzeyi, sanığa isnat edilen eylemlerin ciddiyeti ve alması muhtemel cezaların ağırlığı, yargılama makamının yargılamayı kendinden beklenen her türlü dikkat ve özeni gösterir şekilde sürdürüp sürdürmediği başvurucunun tutuklu kaldığı sürenin miktarı, yerel mahkemenin tutukluluğun devamına yönelik ve özellikle 27 Temmuz 2012 tarihinden beri kullandığı gerekçelerin AİHM’sinin kararları da göz önüne alınmak suretiyle Anayasa Mahkemesi’nin takdirinde olduğu düşünülmektedir” denildi. Hükmen tutukluluk Genel oy hakkı öyle kolay elde edilmiş bir hak değildir. Uzun mücadelelerin sonunda kazanıldı. Hâlâ bu haktan yoksun olan ülkeler var. Hemen kayda geçirilmesi gereken gerçek ise bu hakkın kazanılmasında basının, aydınların, halkın örgütlenmiş kesimlerinin payıdır. Ya da daha genel bir ifade ile söyleyelim, genel oy hakkı sınıf mücadelelerinin doğrudan bir sonucudur. Tüccarların, burjuvazinin yani sermaye sınıfının genel oy hakkının elde edilmesinde, sınıfsal konumlarına uygun biçimlenmesinde ve uygulanmasında belirleyiciliğini kaydetmekte de yarar var. Genel oy hakkı, yani sandık, o zamanlardan beri iyi ki vardır ve maalesef kutsaldır! Çünkü farklı sınıflardan oluşan ulusun, milletin, halkın 45 yılda bir kere sandığa giderek kendisini yönetecek olanları seçmesindeki “kutsallık” her türlü tartışma kapısını kapatır oldu. HHH Başbakan Erdoğan da bu “kutsal kâseyi”, sandığı ustaca savunuyor. Oysa sandığa kimsenin karşı çıktığı yok. İstenen, seçim sisteminin aksaklıklarının düzeltilmesi, örneğin barajın sandığı zedelediğinin, kimi hak ve özgürlüklerin sandıkla ortadan kaldırılamayacağının kabul edilmesi; sınıfların sözcülerinin, halkın ifade özgürlüğünün kürsüsü olabilecek medyanın söz hakkının “milli iradeye”, sandığa bağlanmamasıdır. “Çoğunluktur ne yapsa yeridir” anlayışının sözde değil, pratikte terk edilmesidir istenen. Başbakan pek güzel söylüyor: “Elbette medya, üniversiteler, meydanlar demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. Ancak tek başına medyanın, sermayenin ülkenin gidişine yön verdiği bir rejime demokrasi denebilir mi? Sesini sadece sandıkla duyuran sessiz kitleyi o zaman nereye koyacaksınız?” Hepsine tek tek bakmakta yarar var. HHH Medya: Yazarlar yazamaz oldu, kıyım sürüyor, otosansür yaygın bir hastalık, halkın demokratik tepkisini dile getirdiği olayların medyada yer almasına “penguen sansürü” engel; Başbakan ya da bir hükümet yetkilisi konuştuğu zaman tüm programlar kesiliyor, söz onlara bırakılıyor. El değiştirmeler ve satışlar TMSF eliyle yapılır hale geldi. Medyada muhalif olmak artık cesaret işi. Sermaye: Sermayenin el değiştirmesinin bir noktaya kadar yapılabileceği, ötesinin olanaksız olduğu ortaya çıkınca, büyük sermayenin desteğinin kazanılmasının farklı yöntemleri yeğlenir oldu. Medyada işi olan sermaye hizaya çekilir ya da alışveriş işleriyle yandaşlaştırılırken, muhalefete yakın olduğu izlenimi uyandıranlara, “sen misin Gezi direnişçilerine kapı açan”, maliye müfettişleri gönderilmeye başlandı. İş o kadar alenileşti ki, düne kadar kongrelerine Meclis’teki muhalefet partilerini de çağıran sermayenin üst ve yaygın kuruluşu TOBB artık onları davet edemez hale geldi. Üniversiteler: Söz söylemeye gerek var mı? Ya da iki söz söyleyelim: Üniversiteler hızla medreseleşiyor. Öğrenci ile öğretim üyesi arasındaki makas açılıyor. Öğrenci bilim isterken ona TÜBİTAK’çılık dayatılıyor. Ülke sorunları konusunda konuşabilecek yetkinlikteki akademisyenler ise ancak dışarıda ve cesaretleri varsa konuşabiliyorlar. Meydan: Hangi meydan? Bugün meydana çıkmak da artık cesaret işi haline geldi. Barışçı bir gösteri yapmanın, bir basın açıklaması için Taksim’de toplanmanın bedeli TOMA, biber gazı ve plastik mermidir. Gösterilerin barışçı olmadığı ise koca bir yalandan ibarettir. Başbakan’ın söylediği ve altını çizdiği sessiz kitlenin durumu nasıl peki? Başbakan’ın söylediği gibidir. Adı üstünde, sessiz, sandığı bekliyor ve merak ediyor; “Oylarımızın ne kadarı Meclis’e yansıyacak, acaba şimdiden sesimizi çıkarsak daha iyi olmaz mı?” Sandık, Şu ‘Kutsal Kâse’ Balyoz davasına bayram molası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Yargıtay’daki Balyoz davasının temyiz duruşmasına bugünden itibaren 12 Ağustos’a kadar Şeker Bayramı molası verildi. Dünkü temyiz oturumunda, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek ve Mehmet Cenk Dalkanat’ın avukatı Turgay Sarıakçalı, mahkemenin dijital verileri delil kabul etmesini eleştirdi. Delillerin Türkiye’nin önde gelen üniversiteleri tarafından incelendiğini ve verilerin en erken 2006 yılında oluşturulduğu sonucuna varıldığını anlatan Sarıakçalı, “Şeytan ayrıntıda gizlidir. Ayrıntıları inceledik, hatalar çıkmaya başladı. Bir aracın 2006’da aldığı plakayı gördük, planlarda yer alan sokak isimlerinin 2005’te değiştirildiğini, 2009’da üniversitelere giren öğrenciler gördük. Bu karar hatalıdır” dedi. Duruşmannın bayramdan sonraya bırakılmasına tepki gösteren bazı sanık yakınları “Bizim bayramımız yok, kocalarımız gelince olacak” dedi. Duruşma öncesi yoğun önlemler Ergenekon davasında 5 Ağustos günü karar duruşması öncesi bazı siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri duruşmayı izlemek için Silivri’ye gitmeye hazırlanırken cezaevi çevresinde ise yoğun güvenlik önlemleri için çalışmalar sürdürülüyor. Cezaevinin giriş bölümüyle çevresine, çift taraflı bariyerler konuldu. TEM’den geliş yönünde cezaevi sapağından başlayan ve cezaevi önüne giden güzergâh da demir bariyerlerle çevrildi. Türkiye Gençlik Birliği (TGB) üyesi gençler, Galatasaray Lisesi önünde stant kurarak Silivri’ye çağrı bildirileri dağıttı. Çeşitli yerlere kurulan stantlarda demir parmaklıklar arkasında Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, İlker Başbuğ ve Doğu Perinçek’in fotoğrafları asılarak yurttaşlara Silivri’deki duruşmaya katılım çağrısı yapıldı. Öte yandan Adana, Bursa ve İskenderun’da sivil toplum örgütleri, 5 Ağustos’taki karar duruşması için “Silivri’de buluşma” çağrısında bulundu. Gazetecilere Silivri çağrısı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) D) Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇG i“ikt , kay Aba et Ahm ı kan Baş Genel etedarın kontrolünde olmayan” gaz si arte Paz stos Ağu 5 rı arla yaz ci ve Aba ırdı. çağ aya günü Silivri’de olm gün, “Bu ada lam açık ılı yaz tığı yap kay meslektaşlarımızla dayanışma, hak a gü sızlığa, hukuksuzluğa karşı olm rımız, nüdür. Mesleğimiz, meslektaşla dedi. ifade özgürlüğüyle yargılanıyor” Yakınları: Bize bayram yok
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear