22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 AĞUSTOS 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Telgrafhane Giresun, Yeniden... Giresun Belediye Başkanı Kerim Aksu, ilde yerel seçimleri CHP’nin yeniden kazanacağına inanıyor. Çünkü: Giresun nüfusunun 100 bini aşmasını hedeflemişti, başardı. Şehre tek araç girip çıkabiliyordu. Kentin girişini, 4 aracın giriş çıkış yapabileceği hale getirdi. Atapark yeniden düzenlenirken yeni meydan kimliği de kazandı. 25 yıl boyunca söz verilen Kadınlar Pazarı yaşama geçti. Susuz mahalle kalmadı. 120 araçlık yeraltı otoparkı, 600 araçlık açık otopark yapıldı. Okullara yardım edildi. Belediye Konservatuvarı’nda 75 öğrenci vardı, son öğretim yılında 957 öğrenciye çıktı. Aksu Festivali uluslararası hale geldi. Fiskobirlikspor ile kentte basketbol heyecanı yeniden canlandı. Giresun adası yaşama döndürüldü. Özetle Giresun, CHP’li başkan sayesinde seçimlere çağdaş bir kent olarak girecek. Belirlemeleri, Doç. Dr. Halis Ulaş ile Doç. Dr. Burhanettin Kaya’nın, Toplum ve Hekim dergisinde yayımlanan makalelerinde okuduk: Psikiyatrik hastalıkların tanı sınıflandırılması olan bir kitabın 1. sürümünde 106 psikiyatrik bozukluk varken 4. sürümünde bu sayı 365’e ulaşmış. Kolesterol tanımı da daha fazla sayıda sağlıklı insanı hastalık sınıfına sokmak için genişletilmiş. Örneğin; ABD Ulusal Sağlık GÖRÜŞ PROF. DR. K. ERÇİN KASAPOĞLU Çelişki ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaati ile Tayyipçiler arasında epeydir derinden derine süren çıkar kapışması er ya da geç su yüzüne çıkacaktı. Çıktı da... Bundan sonra her iki cephede de işlerin cılkının çıkması aşamasına geçilecek. Çünkü, pastayı bölüşemez hale geldiler. Her iki taraf da daha büyük parçayı mideye indirme çabasında. Uygarlık yanlıları sağlam durursa, bu çelişki, Türkiye’nin yeniden Cumhuriyetçi raya oturmasında bulunmaz bir fırsat yaratacaktır. Yeni Hastalık Üretme Piyasası Enstitüsü’nün 1990’daki kılavuzuna göre 13 milyon Amerikalı kolesterol ilaçları ile tedavi edilebilirken 2001’de yazılan yeni kılavuzda bu sayı 36 milyona çıkarılmış, 2004’teki kılavuz ile 40 milyonu aşmış. İşin en önemli yönü, kolesterolün hastalığın kendisiymiş gibi gösterildiği bu kılavuzları yazan uzmanların neredeyse tamamı, çeşitli ilaç şirketlerinde sözcü, danışman ya da araştırmacı olarak çalışan ve çok yüksek para alan kişilerden oluşuyormuş. Dr. Ulaş ve Dr. Kaya, makalelerinde şu sonuca ulaşmışlar: “İlaç endüstrisi, dünya pazarındaki payını ve kârlılığını her geçen yıl Anadolu dergiciliği, koyu karanlıkta ansızın karşınıza çıkan ateşböcekleri gibidir. Kendini yakarak çevresini aydınlatır, aynı düşünce etrafında uçuşanlarla haberleşir. “Telgrafhane” önce bir bilgisunar sitesi olarak kuruldu, ardından da dergiye dönüştü. Derginin kurucuları Taylan Özbay ile Onur Aksoy’a, “Neden Telgrafhane?” diye Kulağınızı verin Telgrafhane’ye, halkın sorduğumuzda, hiç duraksamadan Melih sesini duyacaksınız. Cevdet Anday’ın aynı ismi taşıyan şiirini anımsattılar: “Tıpkı o şiirdeki gibi ‘Sesler alıp, sesler vermek’ bizim Telgrafhanemizin de temel Hamile kadınlar gayesidir. Fakat bu ismi seçmemizdeki asıl ın sokakta dola şması. neden Mustafa Kemal’in bir gazeteciye Yasak! verdiği mülakattaki cevabıdır. 1922 Sezaryen. Yas ak! Başı açık ge yılında, ‘Savaşı nasıl kazandınız?’ diye Üçten aşağı ço zmek. Yasak! soran bir Türk gazeteciye Mustafa Kemal, Cumhuriyet B cuk yapmak. Yasak! gülümseyerek ‘Telgraf telleriyle’ yanıtını ayram Rakılı türkü sö ı kutlamak. Yasak! vermiştir. Telgraf telleri, tam bağımsızlık ylemek sevdasının, emperyalizme boyun eğmeyişin, 10. Yıl Marşı. Y . Yasak! Maçlarda davu asak! aydınlanmanın kılcal damarları olmuştur o l. Yasak! K ad ın matinesinde yıllarda. Günümüzün telgrafhanesinin de erkek çalgıcı. K Yasak! on uş internet olduğunu düşünerek ve biraz da mak yasak! Yaz m Düşünmek ya Kurtuluş Savaşımızın onurlu tarihine bir sak! Yürümek ak yasak! yasak! Durmak yasak! Tencer saygı duruşuyla, biz de internet sitemize ve 1923’ten beri e, tava çalmak yasak! dergimize bu ismi vermeyi uygun gördük. bize hibe eden yaşatılmayan demokrasiyi Telgrafhane, emek ve aydınlanma seçi kere razı olsun, lmişlerimizden Allah bin mücadelesinin hiçbir şekilde birbirinden (Not: Dualarda tuttuklarını altın etsin. ayrılmayacağına inanan bir yayın çizgisiyle ısm ay ar olmamasına di arlanan altınların düşük yoluna devam etmektedir.” kkat edilmesi önemle rica olunur.) Depremle Mücadele Ve Kentsel Dönüşüm Kentsel dönüşüm, depremle mücadelenin önemli bir boyutudur ancak tek başına yeterli değildir. Kentsel dönüşüm, depreme dayanıksız binaların yıkılarak yerlerine yeni, depreme dayanıklı bina yapmak da değildir. Kentler, genel olarak nüfus yoğunluğu, nüfusu ve kapladığı alan belirli bir büyüklüğü aşan, ekonomik etkinliklerin yoğun olduğu yerleşim alanlarıdır. Kent planlaması ise kentsel bir alanın fiziksel altyapı, konut ve ulaşım, arazi kullanımı, kentsel büyüme de dahil, çeşitli öğelerinin planlanması sürecidir. Bu süreçte ülke düzeyinden yerel ölçeğe kadar her türlü yerleşmede fiziksel/mekânsal gelişmelerin bir plan/ düzen çerçevesinde biçimlenmesine katkıda bulunulmalıdır. Dolayısıyla, kentsel dönüşüm yaparken salt deprem boyutunu değil kentin yukarıda belirtilen tüm öğelerini birlikte değerlendirmek gerekir. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerin trafik karmaşası ve ulaşım sorunu depremle mücadelede ve kentsel dönüşüm sürecinde asla göz ardı edilmemesi ve öncelikle çözülmesi gereken bir sorundur. Örneğin İstanbul’un iki taraflı park edilmiş dar sokaklarında ve arapçsaçına dönmüş trafik düzeninde olası bir büyük depremde ambulansların yaralılara ulaşımı, itfaiyenin çıkabilecek yangınlara ulaşımı hemen hemen olanaksızdır. Ayrıca kentin yetersiz ve depreme dayanıksız altyapı sistemleri de bir büyük deprem sırasında ve sonrasında kentin elektriksiz ve susuz kalmasına ve salgın hastalıkların ortaya çıkmasına neden olabilecek düzeydedir. Bugün üç büyük kentimizde yürütülmeye çalışılan kentsel dönüşüm projeleri, ne yazık ki, depremle mücadeleden çok rant elde etme mücadelesine dönüşmüş durumdadır. Kentin yüksek rant elde edilebilecek bölgelerindeki birkaç katlı binalar depreme dayanıksız oldukları gerekçesi ile yıkılarak yerlerine çok katlı binalar, iş merkezleri ya da AVM’ler inşa edilerek hem vatandaşlar yerlerinden yurtlarından edilerek maddimanevi mağduriyete uğratılmakta hem de depremle mücadelenin yukarıda belirtilen diğer boyutları göz ardı edilerek salt rant elde edilmeye çalışılmaktadır. Sonuç olarak depremle mücadelenin önemli bir boyutunu oluşturan kentsel dönüşüm projelerinin ve uygulamalarının, kentin alt ve üst yapı koşulları, jeolojik yapısı, sismotektonik özellikleri, sosyoekonomik koşulları gibi depremle mücadelenin tüm boyutları birlikte değerlendirilerek ve ilgili STK’lerin da görüşleri alınarak yapılmalıdır. Ancak, politik bazı çıkar hesaplarından sıyrılarak böyle çağdaş bir yaklaşımla gerçekleştirilen bir kentsel dönüşüm projesi depremle mücadelede etkili olabilir ve hedeflenen amaca ulaşılabilir. Yoksa bugün halen uygulanmakta olan şekliyle kentsel dönüşüm, vatandaşların mülkiyet haklarını ihlal ettiği gibi, bazı belediyelere büyük rantlar sağlamasından öte, depremle mücadeleye de hiçbir katkı oluşturmamaktadır. İleri! artırmaktadır. Bu amacına ulaşabilmek için de ilacın üretilmesinden, ilaç endüstrisi desteği ile yapılan ‘bilimsel’ araştırmalara; ilacın piyasaya sunulmasından pazarlanmasına ya da yeni hastalıkların piyasaya sürülmesine yönelik manipülasyonlarda bulunmaktadır.” Makalenin yazarlarına göre, çözüm için ilaç endüstrisi ile “bilim” ilişkisinin yeniden tanımlanması gerekiyor. Ortak CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın, soyulan evi için polis çağırdı. Polis, Anadolu Ajansı muhabirleri ile birlikte geldi. Hırsızpolis oyununa onlar da ortak demek ki... Nefes Alanlarımızın Ateşle İmtihanı Sadık ÇELİk KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Son derece kalabalık bir dünya nüfusuyla birlikte, bilhassa tüm hızı ve şiddetiyle devam eden kentleşme faaliyetleri yüzünden yeşile daha çok ihtiyacımız olan bir zaman diliminde yaşıyoruz. Ancak tam da bu saydığımız sebepler yeşilin dünya üzerinde müthiş bir hızla katlini vacip kılıyor adeta. Gökdelenler, plazalar, iş merkezleri, artan nüfusu barındıracak daha çok ve daha çok konut… derken yeşilin yaşam alanı günbe gün daralıyor. Katledilen yeşilin yerine aynı hız ve yoğunlukta yeni yeşil alanlar da getirilemiyor ne yazık ki. Bu durumda kaçınılmaz ve acı bir netice olarak yeryüzü yeşilinin oranı her geçen yıl biraz daha azalıyor. Bu gerçeklerin farkındayken tarihe ve medeniyete beşiklik eden bereketli Anadolu topraklarında bir ormanlık alanın cayır cayır yandığını görmek büyük bir ıstırap. Yeşilini kaybedip siyaha bürünen ağaçları seyretmek insanın aklına yok oluşun merhametsizliğini getiriyor. Havaların ısınmasının rutin bir neticesi olarak yurdun dört bir köşesinden orman yangını haberleri ardı ardına gelirken her bir yangından sonra ortaya çıkan manzaraya karşı “başımız sağ olsun” demek geliyor içimizden. Ormanlarımız da sağ ve sağlıklı olsa keşke. Bilecik’te 3 hektar, Eskişehir’de 15, İzmir Urla’da 15, Hatay’da 500 hektar ve Balıkesir’de tam 1500 hektarlık ormanlık alan kül oldu son bir iki ay içinde. 2012 yılında ülke genelinde günde ortalama 7 orman yangını çıktığı açıklanmıştı ve 2013 yılı için de bu oranlar azalacak gibi görünmüyor; aksine, her gün yurdun dört bir tarafını saran alevler yeşil dokuya büyük tehdit oluşturuyor bu sene de. Türkiye’de Orman Kanunu 1937 yılında kabul edildi. Orman yangınlarına dair istatistikler de bu tarihten itibaren tutulmaya başlandı. 19372008 yılları arasında toplam orman yangını sayısı 85 bin; bu yangınlar sonucunda ise 1.6 milyon hektar ormanlık alan kaybedildi. Muğla, Antalya, Çanakkale ve İzmir en tehlikeli bölgeler listesinde ilk sıralarda yer alıyor. Bir ormanlık alanın yok olmasının etkileri sadece bugünü değil, geleceği de kapsar. Yaşanan maddi kayıpların yanında zarar gören biyolojik çeşitlilik, canlı ve cansız örtünün yok olması, bozulan ekolojik denge ve genel olarak tüm bunların iklim değişikliklerine yaptığı olumsuz katkı… Hepimizin bildiği gibi orman yangınlarının çok büyük bir bölümü, yüzde 95 gibi bir oranla insan kaynaklı çıkıyor. Doğal nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan yangın oranı yüzde 5’lerde kalıyor. Diğer bir deyişle yeşilin insandan büyük düşmanı yok. Öte yandan orman yangınlarını önlemeye ve azaltmaya yönelik tedbirler ne kadar başarılı olursa olsun, kapitalist düzende yaşayan insan faktörü, daha açık bir ifadeyle çeşitli sebeplerle çıkar ve rant sağlama amacı peşinde koşan kalabalık nüfus, bu yangınların adet bazında azalmasının pek mümkün olmadığını göstermektedir. Zira günümüzde ne acıdır ki yanan ormanlık alanlara bina yapılmasına izin verebilen bir yönetim anlayışı ve zihniyeti mevcut. Halbuki buna hiçbir biçimde izin vermemek, yanan ormanlık alanların ancak ve sadece tekrar doğaya kazandırılmasını mecbur kılan kanunların her şeyden önce varoluşsal bir ödev olarak çıkarılması ve uygulanması gerekirdi. Bugünün ve geleceğimizin en önemli yaşam kaynaklarının başında gelen ormanları korumanın en etkili yolu her konuda olduğu gibi elbette ki toplumsal bilinçlenmeden geçer. İnsan faktörü, orman yangınlarının temel çıkış gerekçesi olduğuna göre her şeyden önce bu konudaki insan eğitimi zaruridir. Halkın eğitilmesi için güçlü medya araçlarının, çeşitli yayın organlarının tüm imkânları seferber edilmeli, insanlara bu bilinç doğrudan olduğu kadar dolaylı ve etkili yollarla da aşılanmalıdır. Yeşile saygı ve yeşilin korunması meselesi, özellikle tarihi bir kavram olarak hayatımıza giren ve aslında hepimizin sahip çıkması gereken Gezi ruhuyla birlikte üzerinde çok daha hassasiyetle durulması gereken, bireyler olarak her birimizin bu konuda sorumluluk sahibi olmamızı zaruri kılan bir anlayışla ele alınmalıdır. Unutmamak gerekir ki yangınlarla kaybolan sadece yeşil alanlar değildir; çalınan dünya ömrü ve insan geleceğidir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com sadik.celik.gorus@gmail.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Küçük 1 bir kavu2 na benzeyen çok hoş ko 3 4 kulu meyvesi olan 5 bir bitki. 6 2/ Düşman topraklarına 7 yağma ama 8 cıyla yapı9 lan süvari akını... Sa1 2 3 4 5 6 7 8 9 karya iline öz1 S OM E L İ Y E gü bir tür tatlı. 2 A N EMO F O B İ 3/ Röntgenyum 3 elementinin sim 4 K A R M A R O N İ T A L İ K Ş U gesi... Ortaya di5 N M İ L A S İ kilen bir direğin K O T L E T tepesinden bağ 6 A F lanıp aşağı sarkı 7 M A K A M A D İ S Y A N tılan kurdelelerle 8 E D A yapılan Osman 9 O Y A Ü T ME lı saray dansı. 4/ Mikroskop camı... Japonya’daki başlıca dört çiçek düzenleme okulundan biri... İlgi eki. 5/ Bir tür küçük zurna. 6/ Bükerek germek için iki kat edilmiş bir ipin ucuna geçirilen tahta parçası. 7/ Çalılık, ormanlık... Aynı ahır adına koşan yarış atlarına verilen ad. 8/ Uzak... Pirinç ve şekerkamışından elde edilen bir tür rakı. 9/ Atletizmde atma dallarından biri... Yapma, etme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı donanmasında kullanılmış, çektiri türünden küçük bir savaş gemisi. 2/ Dizginleri koyuverilmiş atın dörtnala koşması... Tarımda kullanılan azotlu gübre. 3/ Gine’nin plaka imi... “Eğlenceli, gülünç, hoş” anlamında argo sözcük. 4/ Arap abecesinde bir harf... “Geçme namert köprüsünden aparsın su seni” (Diyarbakırlı Sait Paşa)... Bir bağlaç. 5/ Dervişlerin giydikleri, tiftikten yapılmış ince külah. 6/ Kalın değnek, sopa. 7/ Bol ve güçlü olarak çıkan... Birbirinden hiç ayrılmayan sıkı arkadaşlar. 8/ Türk müziğinde bir makam... “Çalma, hırsızlık” anlamında argo sözcük. 9/ Çivi çakmak, maden dövmek gibi işlerde kullanılan araç... Türk müziğinde “usul” anlamında kullanılan sözcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear