22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 3 TEMMUZ 2013 ÇARŞAMBA 16 HABERLER GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK n Baştarafı 1. Sayfada Ona göre, Gezi Parkı eylemlerinin nedeni; ifade, yaşama özgürlüklerini, giderek demokrasinin temel kurallarını sık boğaz eden yöntemler değildi. İç ve dış faiz lobisiydi!.. Peki ama Mısır’da bir yıl önce seçilen, ne ki özgürlükleri kısıtlama çabasındaki “kardeşlerinden” Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı ayaklanan milyonlarca insanı da, RTE’nin durmadan sözünü ettiği uluslararası menfaat grupları, faiz lobisi mi tezgâhladı? Demokrasinin katıksız uygulanmasını isteyen halk hareketlerini sindiremeyen aklı… ….bir türlü demokrasiyi basmıyor!. HHH Gezi Parkı adını alan eylemlerin kaynağında, kıyıma uğrattığı temel demokrasi kuralları olduğunu bir türlü kabul edemedi. Bu nedenle biçim ve konu değiştirerek süregelen Gezi eylemlerine olmadık kulplar taktı ve... ….sandı ki bu eylemler gelip geçici bir heves olarak kalacak. Kısacası vurdumduymazlıkta usta. Üstelik ikilem içinde: Yalnız demokrasinin kilometre taşlarından biri olarak hâlâ varlığını, anlamını sürdüren Gezi Parkı eylemlerinde değil vurdumduymaz davranışı. O ve bakanları, Güneydoğu’da son günlerde PKK’nin terör olaylarını da görmezden gelen bir tutum sergiliyor. Bu eylemlerin PKK’nin eseri olduğunu söylemeye yanaşmıyorlar. PKK’nin yeni eylemlerine kulağı sağır, gözü kapalı BDP’de aynı kulvarda. Terörden sorumlu Başbakan Yardımcısı Bekir Atalay, “siyasal muhatap aldıkları BDP’nin son dönemde sürece zarar verecek şekilde provokatif davrandığını” söylemekle yetiniyor. BDP’nin Eş Genel başkanı Gültan Kışanak ise başka havalarda. Lice’de yaklaşık 1.5 aydır, geri çekilme başladığından bu yana askerin sürekli operasyonlar yapmasına karşı çıkan köylülere “uyuşturucu operasyonu” yapıldığının söylediğini ve bu çıkan kargaşada bir kişinin öldüğünü, 18 kişinin yaralandığını öne sürerek hükümeti suçlamakla yetiniyor. Kendi amaçlarına, politikalarına yonttuğu bu tür olayların çözüm sürecini tıkayabileceği tehdidinde de bulunuyor. Oysa asıl amaçları; Güneydoğu bölgesinde gerekli görülen operasyonlar yapılmasın... Asker bölgeden tamamen çekilsin. Meydan istediği gibi cirit atsın diye PKK’ye bırakılsın! Kimi olayları bahane ederek istedikleri bu! HHH Bu amaçlarına kavuşabilirler mi? Bu, geleceği kestirilemeyen sorunlardan biri. Gezi Parkı isyanına, Taksim Gezi Parkı’nı işgale benzetip temizleyin eylemcileri emrini veren RTE ve kadrosunun; süreç sürsün diye PKK’ye daha ne gibi ödünler vereceğini Allah bilir. Hükümet, karşı çıkamadığı PKK eylemlerine, BDP’nin dayatmalarına esirgediği sertliği; ülkenin çeşitli illerinde adı değişik Gezi Parkı eylemlerinde, devletin kolluk güçlerini seferber ederek olanca gücüyle kullanıyor. Demokratik hak arayanlara sopa. Terörist eylemlere hoşgörü! RTE’nin “yurtta sulh” anlayışının özeti bu!.. HHH İçerideki olayların giderek kabuk değiştirip başka yönlere kayması, giderek yoğunlaşması karşısında ana muhalefet ne yapıyor? Toplumun değil, RTE’nin sağduyuya ihtiyacı olduğu varsayımından yola çıkan CHP’nin muhalefet stratejisi yepyeni bir anlayışın ürünü. Bu anlayışın kanıtı Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun bir demecini özetleyen gazete başlığı…. ….ana muhalefetin sağduyu öneren yeni eleştiri anlayışını şöyle özetliyor: “RTE: Toplumu dinle, anla ve gereğini yap!” HHH Gençler CHP’ye yaratıcı zekâlarının ürünü bir sloganla yeni bir ders veriyor: “Türk, Öğün, Çalış...” ve tabii koşullar ne olursa olsun.. bu iktidara: “Diren!”... Uzun tutukluluğa ret İLHAN TAŞCI Anayasa Mahkmesi, Balyoz hükümlüsü korgeneralin başvurusunu kabul etmedi ‘İrhal!’ Hafta biterken The New York Times’tan David Kirkpatrick’in Kahire’den geçtiği yazıya göre, “sokakları çıra gibi olan Mısır, bir kıvılcım bekliyor”du. The Guardian’ın başyazısı “Mısır’ın Cezayir gibi olma riskinden” söz ediyordu. Pazar günü milyonlarca protestocu, Müslüman Kardeşler (MK) örgütünden gelen Devlet Başkanı Mursi’ye karşı “İrhal” (çık git) diye bağırıyordu. Yüz binlerce Mursi yanlısı da “Ölürüz de gitmeyiz” diye... (Al Ahram Daily, 01/07). Pazartesi günü ordu muhtıra verdi. Bu çatışmanın geçici bilançosu, pazartesi sabahı itibarıyla, Mısır Sağlık Bakanlığı kaynaklarına göre en az 14 ölü, 900’den fazla yaralı, Müslüman Kardeşler’in Kahire merkezi ateşe verilmesi. (AlMasri AlYoum, 01/07) Bir yanda, Mursi, MK taraftarları,“Biz oy aldık seçildik bir yere gitmeyiz” diyor. Buna karşılık, çığ gibi büyüyen bir muhalefet hareketi, Mursi’nin politikalarına karşı somut eleştirilerde bulunmuyor, yalnızca “İrhal” diye bağırıyor. Bu durum bizi, yalnızca siyasal İslam ve seçimler ilişkisinin değil, seçimlerle demokrasi arasındaki ilişki de üzerinde düşünmeye zorluyor. İslamcı partilerin, seçimlerden önce sergiledikleri, uzlaşmacı, hatta kapsayıcı tavır, seçimleri kazandıktan sonra hızla kayboluyor; “Biz kazandık milli irade bize verildi” diyerek kendilerine oy vermeyenlerin duyarlılıklarına boş verip kendi projelerini uygulamaya girişiyorlar. Bu sırada, hızla ellerinde güç biriktirmeye, seçilmiş liderlerin yetkilerini kısıtlayan, denetleyen yasalardan kendilerini kurtarmaya girişiyorlar. Türkiye’de bu duruma halkın itirazı yaklaşık on yıl aldı. Mısır’da henüz Mübarek’i deviren devrimin teri soğumadan, halk yeniden sokaklara döküldü. Başlangıçta Mursi’ye bir şans verilmesini savunmuş olan liberaller şimdi pişman. Mısırlı gazeteci Muhammed Heikal’a ve Kahire Üniversitesi’nden Prof. Hasan Nafaal artık “uyanmışlar”. Beylere göre şimdi halk, “Senin demokrasi kurallarına, anlayışına uymadığını gördük, artık güvenmiyoruz. Hemen gitmeni istiyoruz” diyormuş. Mursi “Gelmekte olan krizi, önceden görememiş... Tehlikeli sekter sloganların kendi yanında dile getirilmesine izin vererek meşruiyetlerine katkıda bulunmuş”... “Mısır’ın tarihini ve coğrafyasının jeopolitik sorunlarını anlamamış.” (Al Akhbar, 29/06) Bizim liberaller de haklı (ama geç) olarak Başbakan için benzer şeyler söylüyorlar. Ama Başbakan’ın hakkını vermek gerekir, o “tehlikeli sekter” sloganların dile getirilmesini başkalarına bırakmıyor. Demokrasiyle seçimler arasındaki ilişkiye gelince, “seçimle gelenler seçimle giderler, sonra yine gelebilirler”. Hatta bazen, işler sarpa sarmaya başlayınca, hükümet partileri bir erken seçimle daha fazla yıpranmadan hükümetten, yükü muhalefetin omuzlarına yıkarak kaçmaya çalışırlar. Böylece muhalefete geçen parti kendini toparlar, sorumluluk almadan eleştiri yapabilmenin, rakibinin başarısızlığından pay çıkarmanın ayrıcalığını yaşar, bir dahaki seçimlere yaralarını sarmış, şansını artırmış olarak girer; “düzen” de “yorulan atını”, dinlenmişiyle değiştirerek yoluna devam eder. Ancak böyle bir parlamenter demokrasinin bazı olmazsa olmaz önkoşulları da var: Ülkenin simgesel dünyasında bir “hakikat rejimi”, bir “estetik rejim”, bir “disiplin cezalandırma, kontrol rejimi” üzerinde bir mutabakat olması, vatandaşların kendilerini aynı “dünyaya” ait hissetmeleri gerekiyor. Bu rejimlerden, birincisi “doğruyu” “yanlıştan” ayırmaya olanak sağlar. İkincisi, “güzelin” ve “çirkinin” ölçütlerini saptar. Üçüncüsü, devletin vatandaşlarına uygulayabileceği “meşru şiddetin” sınırlarını belirler. Bir toplumda, bu rejimlerden en azından biri üzerinde “savaş” sürüyorsa, farklı “dünyalar” çarpışıyor, “düzen” değişmeye zorlanıyor demektir. O zaman “çoğunluğun” oyu “çoğunluğu” bağlar, “azınlık” itirazını dile getirmeye, direnmeye devam eder. Hiçbir seçilmişlik iddiası direnenlerin konumlarının meşruiyetini ortadan kaldıramaz. Seçimleri kazananın da “milli iradeyi” temsil etme iddiasının da içi boşalır. Halbuki seçilen yönetimlerin meşruiyeti bu üç rejim üzerindeki mutabakattan kaynaklanır, seçimlerde alınan oyun yüzdesinden değil! Siyasal İslam partilerinin “parlamenter demokrasinin” kavrayamadıkları boyutu bu: Seçimle gelince; bu üç “rejimi” değiştirerek herkesi kendilerinden yaparak farklı dünyaları yok ederek sonsuza kadar iktidarda kalabileceklerini düşünüyorlar. Toplumun geri kalanı isyan edince de şaşırıyor, hırçınlaşıyorlar. ANKARA Bireysel başvuru yoluyla gündemine gelen uzun tutukluluğu görüşen Anayasa Mahkemesi, Korgeneral Korcan Pulatsü’nün başvurusunu reddetti. Balyoz davasının Yargıtay süreci devam etmesine karşın AYM’nin kararına gerekçe olarak Pulatsü’nün artık tutuklu olmayıp hükümlü olmasını göstermesi dikkat çekti. AYM, adli bir suç nedeniyle 5 yıldan fazla süredir tutuklu olan bir kişinin dosyasında ise ihlal kararı verdi. Anayasa değişikliğinin ardından Türkiye’de yaşama geçen bireysel başvuru kapsamına Anayasa Mahkemesi dün ilk kez uzun tutukluluk başvuru dosyalarını ele aldı. Anaya KILIÇ: AİHM’YE UYUMLU HAREKET EDİLECEK Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, yüksek mahkemenin geçen hafta aldığı ilke kararının çok önemli olduğunu söyledi. İlke kararı gereği, uzun tutukluluk ve yargılamalarla ilgili bireysel başvuruda bulunabilmek için davanın kesinleşmesi şartının aranmayacağını vurgulayan Kılıç, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) konuyla ilgili kriterlerinin aynen kabul edildiğini bildirdi. Kılıç, uzun tutukluluk ve yargılama konusunda AİHM’nin verdiği kararlarla uyumlu hareket edileceğini kaydetti. sa Mahkemesi dosyaları karara bağlamadan önce görüşmede uygulanacak ilkeleri belirlemişti. Dünkü toplantıda da Ceza Muhakamesi Kanunu’nda adli suçlar yönünden tutukluluğun en fazla 5 yıl, örgütlü ve terör suçlarında ise 10 yıl olacağına ilişkin hüküm ışığında kararlar oluşturuldu. Yüksek mahkeme, uzun tu tukluluk ve yargılamalarla ilgili yapılan bireysel başvurulardan prosedürü tamamlanan 6 dosyayı görüşerek karara bağladı. Heyet uzun tutukluluk ve yargılama nedeniyle başvuruda bulunan 4 kişiyi haklı bularak ihlal kararı verdi. Balyoz davasında iki yılı aşkın süredir tutuklu bulunan Korgeneral Pulatsü uzun tutukluluk gerekçe siyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Yüksek mahkeme, Pulatsü hakkında İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin karar verdiğini belirterek “Artık tutuklu değil hükümlüdür. Uzun tutukluluktan söz edilemez” gerekçesiyle ihlal başvurusunu reddetti. Anayasa Mahkemesi’nin görüştüğü adli tutukluların başvurularında ise Ceza Muhakemesi Yasası’nda düzenlenen tutukluluk süresinin en fazla 5 yıl olacağına ilişkin hükmü gözettiği bildirildi. AYM bu ilke doğrultusunda, dosyayla ilgili olarak “Tutukluluk süresinin 5 yılı geçtiği” gerekçesiyle ihlal kararı verdi. Yasaya göre tutuklulukta 5 yıl süreyi geçirenlerin tahliye edilmeleri gerekiyor. Seçimler ve ‘demokrasi’ Çiçek yeniden TBMM Başkanı olurken 25 AKP’li vekilden oy alamadı İkinci kez seçildi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Başkanlığı için yapılan seçimlerde üçüncü turda üye tamsayısının salt çoğunluğunun üzerinde oy alan Cemil Çiçek ikinci kez bu göreve seçildi. AKP’den Çiçek için ilk turda 32, ikinci turda 30, son turda ise 25 oy fire çıktı. TBMM Başkanı Çiçek, yasama döneminin sonuna kadar görev yapacak. TBMM Genel Kurulu dün Meclis Başkanı’nı seçmek için özel gündemle toplandı. AKP’nin adayı Ankara Milletvekili Cemil Çiçek, CHP’nin adayı İstanbul Milletvekili Osman Korutürk ve MHP’nin adayı Konya Milletvekili Faruk Bal, TBMM Başkanlığı için yarıştı. Seçimlerin ilk iki turunda üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu olan 367 oya ulaşılamayınca seçim üçüncü turda sonuçlandı. 2013 bütçe görüşmelerinden sonra ilk kez Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir arada olduğu bir oturum gerçekleşti. Gizli oylamayla yapılan seçimlerin ilk turuna toplam 482 milletvekili oy kullandı. Çiçek 292 oy alırken Korutürk 108, Bal ise 51 oy aldı. İlk turda 21 oy boş çıkarken 10 oy da geçersiz sayıldı. İlk turda 21 oyun boş çıkması TBMM Başkanlığı için aday göstermeyen BDP’li milletvekillerinin tavrı olarak yorumlandı. Mevcut TBMM Başkanı Çiçek’in oy kullanamadığı seçimlerde AKP’nin toplamda 324 oyu bulunmasına karşın Çiçek’e 32 eksik oy çıkması dikkat çekti. Üçte iki çoğunluğa ulaşılamayınca ikinci VEKİLİN DEPARI tur yapıldı. Seçimin ikinci turuna 483 milletvekili katıldı. Çiçek’in oyu bir önceki tura göre 2 oy artarak 294’e çıkarken; CHP’nin adayı Korutürk de 2 oy artışla 110’a yükseldi. MHP’nin adayı Bal’ın oyu ise 4 oy düşerek 47’ye geriledi. İkinci turda da 24 oy boş çıkarken, 8 oy geçersiz sayıldı. Çiçek’e AKP’den ikinci turda 30 oy fire çıktı. Üçüncü turda TBMM Baş AKP Milletvekili Bünyamin Özbek (sol başta) TBMM Başkanlığı için yapılan oylama sırasında Başbakan Erdoğan’la aynı karede yer alabilmek için büyük çaba harcadı. Erdoğan oy kullanırken arkalarda kalan Özbek, küçük bir depar atarak Başbakan’la aynı anda oy kullanmayı başardı. (Fotoğraf: NECATİ SAVAŞ) kanı seçilebilmek için üye tamsayısının salt çoğunluğu olan en az 276 oya ulaşıldı. Üçüncü turda 477 milletvekili oy kullandı. Çiçek 299 oy alarak salt çoğunlu geçip TBMM Başkanlığı’na seçilirken, Korutürk 109, Bal ise 47 oy aldı. 15 oy boş çıkarken 7 oy da geçersiz çıktı. Çiçek’in seçildiği son turda 25 AKP’li oy vermedi. AKP’den 312 milletvekilinin oy pusulası alarak oy kul landığı öğrenildi. Bu durumda oy kullanan AKP’lilerden 13’ünün son turda Çiçek’e oy vermediği ortaya çıktı. Çiçek, 2011 seçimlerinden sonra yapılan TBMM Başkanlığı seçimlerinde 322 oy alarak seçilmişti. Çiçek, teşekkür konuşmasında yeni bir anayasa ile Meclis’in saygınlığını artıracak yeni bir içtüzüğün yapımının şart olduğunu belirtti. AKP’li Kuzu: Küskün değil kırgınım Haber Merkezi TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, dün TBMM Başkanlığı seçimleri öncesi yaptığı açıklamada, “Ben küskün değilim ancak kırgınım, belki de çok kırgınım” dedi. Kuzu, Meclis Başkanlığı için parti içinde yapılan önseçimde kendisinin büyük bir farkla öne çıktığını ancak bunun dikkate alınmayarak Cemil Çiçek’in aday gösterildiğini söyledi. Kuzu, Başbakan’la yaptığı telefon görüşmesinden de söz ederek “Ben kendisine durumu izah ettim, çünkü bugüne kadar birçok bakanlıklar kuruldu, çok şey geldi geçti ama ben hiçbir talepte bulunmadım” dedi. AİHM Türkiye’yi yine mahkum etti Dış Haberler Servisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), iki ayrı davada Türkiye’yi haksız buldu. AİHM, askerler tarafından açılan ateş sonucu sakat kalan Mustafa Aldemir’e 20 bin 500 Avro tazminat ödenmesine karar verdi. Mahkeme benzer bir davada ise Güneydoğu Anadolu’dan beş ailenin, çocuklarının askerler tarafından açılan ateş sonucu öldürülmesi şikâyetiyle yaptığı başvuru neticesinde “Devlet, bireyini koruyamadı” hükmüne vardı. AİHM, Aralık 2005’te Diyarbakır kenti yakınlarındaki bir köye gitmekte olan Mustafa Aldemir’in, bir yüzbaşının açtığı ateş sonrasında yaralanması ve sakat kalmasına ilişkin davayı görüştü. Türk hükümetinin, kötü muamele ve işkenceyi yasaklayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 3’üncü maddesini ihlal etme suçundan mahkum olmasını talep eden Aldemir’in talebini haklı bulan AİHM, mahkeme masrafları da dahil olmak üzere toplam 20 bin 500 Avro tazminat ödenmesini kararlaştırdı. Öte yandan, 2005’te 1324 yaş arasındaki beş kişinin, askerler tarafından açılan ateş sonucu öldürülmesi davasını da inceleyen AİHM, “Devlet bireyini koruyamadı” ve İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “yaşama hakkı”nı güvence altına alan 2’inci maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle toplam 325 bin Avro tazminat ödenmesine karar verdi. GÜNEYDOĞU’DA karakol karşıtı gösterilerle başlayan gerilim sürüyor Lice için gizlilik kararı DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde 1 kişinin ölümü, ikisi ağır 9 kişinin yaralandığı olayla ilgili soruşturma sürerken Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturmayla ilgili gizlilik kararı verdi. İçişleri Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından görevlendirilen 4 müfettişse olayla ilgili incelemesini sürdürüyor. Lice için Hakkâri ve Adana’da yapılan gösterilerdeyse olaylar çıktı. Hakkâri Çevreyolu’na barikat kuran bir grup ateş yaktı. Bunun üzerine gelen polis, göstericileri basınçlı su ve gözyaşartıcı bomba kullanarak dağıttı. Ara sokaklara dağılan göstericiler, bu kez de Gazi Mahallesi’nde bir araya geldi. Göstericiler, burada Gülen cemaatine yakın olan, gündüz saatlerinde kullanılan Nil Kadın Derneği binasına molotofkokteyli atarak ateşe verdi. Gece boş olan iki katlı binadaki yangın, olay yerine çağrılan itfaiye ve TOMA araçlarından su sıkılarak söndürüldü. Adana’nın Seyhan ilçesinin Mithatpaşa Caddesi üzerinde akşam saatlerinde toplanan 20 kişilik bir grup, Lice’de meydana gelen olayları protesto etmek amacıyla taş ve çöp konteynerleri ile yola barikat kurdu. Sloganlar atan grubu dağılmaları için uyaran polis ardından müdahale etti. Cadde boyunca ilerleyen TOMA yoldaki barikatı dağıtırken karanlıktan yararlanan göstericiler ses bombası ve molotof attı. ‘Uzun menzilli silah kullanıldı’ ANKARA (Cumuriyet Bürosu) İçişleri Bakanı Muammer Güler, Lice’de karakolu protesto eden yurttaşların “uzun menzilli silah” kullandığını belirtti. Güler, “Masum bir protesto gösterisi adı altında 200250 kişilik bir grup oraya getirilmiştir. Gelenlerin bir kısmı da o köyde oturanlar değil. Ancak o gösterilerden sonra içlerinden 50 kişilik bir grup, o inşaatın çadırlarını, konteynırlarını yakmışlar, tel örgülerden atlayarak karakola saldırmışlar” dedi. Yeni karakollarla ilgili bilgi kirliliği olduğunu söyleyen Güler, “Devlet ihtiyaç duyduğu her yerde karakollarını yapar, ihtiyaç duyduğu her yerde karakolların ya da kalekolların fiziki güvenliğiyle ilgili tedbirleri alır. Özellikle bu dönemde ilave yapılan hiçbir karakol yoktur. Hatta bunun ötesinde kapatılan karakollar var” dedi. Güler olayla ilgili 23 kişinin gözaltında olduğunu açıkladı. Kaçırılan asker serbest DİYARBAKIR (Cumhuriyet) Diyarbakır’ın Lice ilçesi Kayacık köyünde karakol yapımını protesto eden yurttaşların üzerine askerlerce ateş açılması sonucu 1 kişinin ölümü 9 kişinin de yaralanmasının ardından DiyarbakırBingöl karayolunda Lice’nin Fis Ovası mevkisinde yol kesen silahlı kişiler tarafından kaçırılan Uzman Çavuş Yetkin Beğen, önceki gece Lice ile Hani ilçeleri arasındaki kırsal bölgede serbest bırakıldı. Diyarbakır’a getirilen Beğen’in sağlık durumunun iyi olduğu belirtildi. Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanlığı emrinde Jandarma Özel Harekât timinde görevli olan ve yıllık izne giderken kaçırılan Beğen’in otomobili, kaçırıldıktan sonra ormanlık alanda yakılmış olarak bulunmuştu.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear