14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
28 TEMMUZ 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA HABERLER Times’taki ilanın imzacılarından olan İngiliz yazar ‘Özgürlük erozyona uğratıldı’ diyor 9 Mango: Türkiye daha iyi bir modele layık Andrew Mango, ülkemizde Atatürk ve Türkiye üzerine makale ve kitaplarıyla tanınmış bir yazar. Wikipedia’daki biyografisinden öğrendiğimiz kadarıyla İstanbul doğumlu Mango’nun Türkiye ilgisi BBC’de on dört yıl boyunca Türkçe Yayınlar bölümünde çalışmasıyla başlıyor. 1986’da aynı kurumda Güney Avrupa ve Fransızca Yayınlar müdürüyken emekliye ayrıldıktan sonra ise tüm çalışmalarını Türkiye ve Atatürk konusuna yoğunlaştırdı. Türkiye’yle ilgili ilk yazısı 1957 yılında Political Quarterly adlı dergide yayımlandı. “Turkey” (1968), “Discovering Turkey” (1971) gibi tanıtıcı çalışmalarını “Turkey: The Challenge of a New Role” (1994) adlı kitabı izledi. Kendisini Türkiye’de üne kavuşturan eseri ise “Atatürk: The Biography of the Founder of Modern Turkey” (1999) isimli kitabıdır. Bu biyografiyi 5 yıllık bir çalışmanın ardından tamamladı. Kitap, Lord Kinross’tan sonra yabancı bir yazar tarafından yazılan en kapsamlı Atatürk biyografisi olarak biliniyor. Kitap 2000 yılında “Atatürk: Modern Türkiye’nin Kurucusu” (2000) başlığıyla Türkçeye de çevrildi. Mango ileriki yıllarda da sırasıyla “The Turks Today” (2004), “Turkey and the War on Terrorism” (2005), “From The Sultan to Atatürk” (2009) başlıklı kitapları yazdı. AKP’nin ilk yıllarında yazdığı “The Turks Today” kitabında, bu yüzyılın ortasında Türkiye’nin çok önemli bir küresel ekonomik güç haline geleceğini öngörürken “siyasal İslamcılığın” da Türkiye için bir tehlike olmayacağını savunuyordu. 2005 yılındaki “Türkiye ve Terörizmle Savaş” kitabında da Batı’nın 11 Eylül saldırıları ile tanış Başbakan Özellikle mi Kışkırtıyor? Her şeye muhalif bir arkadaşım var ve ona göre, Başbakan ve AKP bazı şeyleri özellikle yapıyor. Şöyle; camilerde içki içildiğini ve ahlaksız durumlar yaşandığını Başbakan defalarca yineliyor. Arkadaşıma göre niyeti, geçmişte çok sık görüldüğü gibi ülke çapında bir olaylar zincirine neden olmak. Yani camisine ve ahlaka fevkalade düşkün olduğunu sandığı insanları harekete geçirmek, onların desteğiyle sopalarla, satırlarla hatta Madımak, Maraş ve Çorum olaylarında olduğu gibi yakarak yıkarak bir iç savaş başlatmak. Fakat birkaç olay dışında bu tutmuyor. Arkadaşıma göre, Amerika’nın ve danışmanlarının atladığı bu. Otuz yıllık savaşa rağmen nasıl Güneydoğu’da insanlar birbirlerini kesmediyse, bugün de bu olmuyor. Daha ne kadar provokasyon yapabilirler; düşünün bir Başbakan, yurttaşlarını komşularını ihbar etmeye çağırıyor. Bundan daha büyük bir insanlık suçu olamaz. Hitler çaresiz kaldığında, küçücük çocukları anne ve babalarını ihbar etmeye zorlamıştı. Bu, bir insanlık suçudur, ama Başbakan bunu fütursuzca işledi. Sandı ki insanlar bu muhbirlik olayına canı gönülden katılacaklar. Neyse ki bu ülkenin yurttaşları “muhbir vatandaş” olmayı gayet onurlu bir biçimde reddettiler. Çünkü bildiler ki bu muhbirlikler ülkeyi bir iç savaşa sürükler. Yoksa arkadaşım haklı mı? Erdoğan ve AKP ülkeyi bir iç savaşa sürüklemeyi kendine en büyük gaye mi edinmiş? Bu arada komşumuz Suriye’de bir Kürt bölgesi resmen ilan edildi. Arkadaşıma göre Başbakan, bu durumu ve açılımın kendisine dayattığı yapmak zorunda olduğu, “bizlerin bilmediği konuları” kapatmak için giderek hiddetleniyor ve bu kez de sermaye grupları arasında bir çatışma çıkarmak için emirler veriyor. Bu duruma verilecek tek yanıt, ünlü oyun yazarı Brecth’in bir oyunundaki sözler olmalıdır: “Bulanık sularda bilsen ne balıklar avlanır sonra yine hep birlikte yoksulun hakkı yenir.” Ah, evet ah bir türlü bir iç savaş çıkmıyor. Ama benzinin litresi beş liraya çıktı. Ayrıca her zaman sağ partileri, özellikle de AKP’yi desteklemiş olan esnaf öyle bir tokat yedi ki bence artık yerinden doğrulamaz. İçki yasaklarıyla önce beli büküldü ve hevesle bekledikleri AVM’lerin pazar günü kapatılması ne yazık ki yasayla suya düştü. AKP iktidarını başından bu yana destekleyen bu grup, şimdi kara kara düşünüyor. Çünkü, Dubai’ye benzeyen İstanbul’a bu yıl Arap turist de gelmedi. Cumartesi günü dışında, nereden geldiği hiç belli olmayan büyük paralarla açılan lokantalar resmen sinek avlıyor. Diyanet İşleri Başkanı buyurmuşlar. “Medyada din işleriyle ilgili insanların olmaması bir kayıpmış.” Bence madem her şeyi sorgulamaya başladık, öncelikle Diyanet İşleri’nin bütçesinin neden eğitime ayrılan paradan daha çok olduğu bizim meselemiz olmalı. Hatta laik bir ülkede neden böyle bir kuruluş var, biri bunun yanıtını vermeli? Benim, sizin, bizim vergilerimizle kimleri besliyoruz? Arkadaşıma göre, bu ülkeyi zorla bir din ülkesi haline getirmek için acayip bir çaba var. Ama bu da olmuyor. Ona göre hiçbir iktidar insanları din duygusundan bu kadar uzaklaştırmamıştı. Çünkü yüzyıllımızda din, insanları kuşatan hiçbir duruma yanıt vermiyor. İslam ülkelerinin içinde bulunduğu durum, insanları ürkütüyor. Kimse oralarda yaşamak istemez. Ve kendi ülkesinin o ülkelere benzemesini de istemez. Bu arada iktidar, ülkenin güneydoğusunda özerk bir Kürt bölgesi oluşturmanın da yolunu açmış durumda. Hepimiz birdenbire bir sabah, ülkenin özerklik adına bölündüğünü görebiliriz. Bu kimseyi şaşırtmamalı, Başbakan’ın ve AKP iktidarının elinden tutan Amerika hâlâ projelerinden vazgeçmiş değil. Bir an düşünün; belki de yıllardır süren ve bütçemizin önemli bir kısmını götüren savaş resmen bitiyor ve zenginlikleri de emperyalist ülkeler tarafından bize yasaklanan, atıl bir bölge, özerk oluyor. Belki de bu daha iyi bir şeydir. Ya da daha iyi bir şeye dönüştürülebilir. Şimdi her şeyi konuşma vakti. Arkadaşım öyle söylüyor. En kapsamlı Atatürk biyografisi tığı terör gerçeğiyle Türkiye’nin yıllardır yüz yüze olduğunu anlatıyordu. Andrew Mango ismiyle İngiliz Times gazetesinde Gezi Parkı protestolarına uygulanan orantısız polis şiddetini kınamak amacıyla hafta içinde “Başbakan Erdoğan’a Açık Mektup” başlığıyla yayımlanan tam sayfa ilanda karşılaştık. Aralarında çok sayıda ödüllü uluslararası çapta tanınmış yazar ve sanatçılar arasında Mango’nun da imzası vardı. Türkiye’de derslerinde Mango’nun makale ve kitaplarını okutan siyaset bilimcilerden edindiğimiz eposta adresinden temasa geçtiğimiz Mango, telefonla mülakat yerine soruları yazılı olarak isteyince aşağıdaki soruları ilettik: Sizi bir araya getiren motivasyon nedir? Birbirinizi nasıl buldunuz? Gezi Parkı sizler için neden önemli? Olayları izlerken ne hissettiniz? Başbakan Erdoğan’ın Gezi sonrası Ankara ve İstanbul’da düzenlediği mitingleri neden önemsiyorsunuz? Bu mitingleri Hitler döneminde yapılan Nürenberg Mitingi’ne benzeterek vermek istediğiniz mesaj nedir? Birçok yabancı Erdoğan hükümeti için Sorulara yazılı yanıt “otoriter” sıfatını tercih ederken siz hangi kriterlere dayanarak “diktatör” ifadesini tercih ettiniz? İlan metninde “laiklik” vurgusu var. Sizce Gezi Parıkına gidenler sadece laikler miydi? Hükümetin Gezi Parkı protestolarının ardında “dış komplo” arayışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mektubunuzda vurguladığınız “Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden çıkacak kararların” anlamı ne olacaktır? Mango bu sorular ve Başbakan Erdoğan ile Baş Danışmanı Yalçın Akdoğan’ın mektupta imzası olan isimlere yönelik ağır eleştirilerine karşılık çok kısa bir açıklama göndermekle yetindi. Mango’nun Cumhuriyet’e verdiği yazılı demeç şöyle. “Tüm sorularınıza bir kısa cümlede yanıt vereceğim. Beni ve Times’taki ilanın diğer imzacılarını motive eden şey, Türkiye’de özgürlüğün erozyona uğraması, devlet organizasyonunun partizan sebeplerle hor görülmesi ve otonom kurumların yıkılmasıdır.” “Benim durumuma gelince, Türkiye’nin modernizasyonu ve demokratik kalkınması üzerinde uzun yıllar çalıştım. Bu konuda kitaplar yazdım ve hayatım boyunca Türkiye’nin ilerlemesini takip ettim. Şimdi seyahat edemeyecek kadar yaşlıyım ama hâlâ gelişmeleri internet üzerinden takip ediyorum.” “Bugünlerde yaşanan gelişmeler beni üzüyor. Cumhuriyet’in Atatürk tarafından kurulmasından yaklaşık bir asır sonra, Türkiye Putin’in Rusya’sından da Chavez gibi demagogların Venezüella’sından da daha iyi modelleri hak ediyor. Mursi’yi anmıyorum bile.” Gelişmeleri internetten izledim Yazar Andrew Mango, Türkiye’de yaşananların kendisini üzdüğünü söyledi. ‘Öz’de sanatçılar Erdoğan’ın ‘sözde ünlü şahıslar’ diye nitelendirdiği sanatçılar arasında, Nazi rejiminin toplama kampına gönderdiği isimler de var, yaşamını insan haklarına adamış Hollywood’un yüz akı oyuncular da MELTEM YILMAZ Başbakan Tayyip Erdoğan, The Times’a verdikleri ilanla polis şiddetini kınayan, aralarında dünyaca ünlü yazar, yönetmen, oyuncuların da bulunduğu 32 ismi hedef almaya devam ediyor. Onları önce başka ülkelerdeki acılara duyarsızlıkla, sonra da “düşüncelerini kiraya vermekle” suçlayan Erdoğan, aslında önemli bir gerçeği göz ardı ediyor. Zira biraz derine inildiğinde, Erdoğan yönetimini “diktatoryal” olarak tanımlayanlar arasında, Nazi rejiminin toplama kampına gönderdiği sanatçıların da, hayatını insan haklarına adamış Hollywood’un yüz akı oyuncularının da yer aldığı görülüyor. İşte Erdoğan’ın “sözde ünlü şahıslar” dediği dünyaca ünlü sanatçılar. The Times ilanında imzası bulunan en yaşlı isimlerden, 1932 doğumlu Hırvat sinemacı Branko Lustig, İkinci Dünya Savaşı sırasında ailesiyle birlikte Auschwitz ve BergenBelsen Toplama Kampları’na gönderilmiş bir isim. Henüz küçük bir çocukken Nazi rejiminin ölümcül yüzüyle tanışan Lustig, iki yıl boyunca bu kamplarda yaşam mücadelesi vermiş. Lustig, sülalesinin çok büyük bir bölümünü toplama kamplarında kaybetmiş; büyükannesi gaz odasında can verirken, babası ise Macar askerleri tarafından öldürülmüş. Lustig, sinema yaşamı boyunca da bu derin travmayı izleyiciye yansıtan çalışmalara imza atan işler yaptı: Hitler rejimini konu alan “Savaş Rüzgârları” ve “Savaş ve Anı” filmleriyle ilk kıvılcımları çakan sanatçı, ilk Oscar Ödülünüyse, yapımcılığını üstlendiği ünlü “Schindler’in Listesi” filmiyle, ikincisini de “Gladiator”le aldı… Listenin bir diğer ağır topu, senaryosunu yazdığı “Âşık Shakespeare” filmiyle Oscar ödülü sahibi olan, ayrıca, Altın Aslan ve Tony ödülleri de bulunan “Sir” unvanlı 76 yaşındaki Tom Stoppard. O, savaşın bir çocuk üzerinde yaratabileceği belki de en ağır darbeyi yaşamış bir sanatçı. Alman birlikleri 1939’da Çekoslavakya’yı işgal ettiğinde, bu ülkede yaşayan Stoppard ailesi, baba Stoppard’ın çalıştığı firmanın bir şubesinin bulunması nedeniyle Singapur’a kaçarak ölümden “kıl payı” kurtulmayı başarmış. Ancak bu kez de Japonlar Singapur’u işgal ettiğinde, anne ve iki kardeş Avusturalya’ya kaçmak zorunda kalmış. Singapur’da kalan baba Stoppard ise, bir süre sonra savaşta esiri düşerek, Japon askerleri tarafından öldürülmüş. Babası öldürüldüğünde henüz 4 yaşında olan Stoppard, sanat yaşamı boyunca çalışmalarında insan hakları, sansür ve politik bağımsızlık gibi konuları ele almasıyla tanınıyor… Julian Fellowes Oona Chaplin Ben Kingsley FELLOWES, POLİTİK KÖKLERE SAHİP wes da politik köklere sahip bir ailenin üyesi. Babası, İkinci Dünya Savaşı sırasında Etiyopya’nın son imparatoru Hayle Selassiye’nin o dönem tahta çıkabilmesi için gerçekleştirilen kampanyada görev almış bir diplomat. Küçük yaşta ailesiyle yerleştiği İngiltere’de eğitim alan sanatçı, ülkenin modern aristokrasisini eleştirdiği “Züppeler” adlı romanıyla 2004’te geniş kitlelerin beğenisini kazanmayı başardı; “Gosford Parkı” filmiyle ise Oscar aldı. mzacılar arasında bir başka önemli isim, Mısırlı yazar, yöİ netmen ve oyuncu Julian Fello Tom Stoppard İNSAN HAKLARI KOMİSYONU’NDA Branko Lustig Sean Penn Susan Sarondon istedeki bir başka ve bu kez sıra dışı bir isim, Damat FeL rit Paşa hükümetlerinde kısa bir Savaşın ağır darbeleri Ezilenlerden yana “Üçüncü Türden Yakınlaşmalar” ile Oscar sahibi olan görüntü yönetmeni Vilmos Zsigmond, kitaplarında kadın meselelerini derinlemesine işleyen İrlandalı yazar Edna O’Brian, çağdaş tiyatronun önde gelen yazarlarından Christopher Shinn, ünlü heykeltıraş Igor Ustinov, The New York Times ve Washington Post gibi yayınlarda gazetecilik çalışmalarını sürdüren ABD’li yazar Claire Berlinski, “Hizmetçi” filmindeki rolüyle BAFTA ödülüne değer görülen James Fox, İstanbul doğumlu opera ve film yönetmeni ve yapımcı Fuad Kavur, savaş karşıtı tavrıyla tanınan İngiltere İşçi Partisi Milletvekili Jeremy Corbyn bildiriye imza atan sanatçılar arasında yer alıyor. Şimdi gelelim daha popüler isimlere… The Times ilanında yer alan sanatçılar arasında belki de en fazla öne çıkan, 2 Oscar ödüllü oyuncu, yönetmen ve senarist Sean Penn, Irak Savaşı’na karşı çıkışıyla, işçi sınıfı ve eşcinseller gibi ezilenlerden yana aldığı tavırla Hollywood’un yüz akı… ABD yönetiminin sert bir muhalifi olan Amerikalı aktör; Irak, İran, Venezülla gibi ülkelere “serbest muhabir” olarak ziyaretlerde bulunarak bilinçlendirme çalışmaları yapıyor. Ve atlanmaması gereken bir başka sanatçı da David Lynch. “Fil Adam”, “Dune”, “Mavi Kadife” “Kayıp Otoban”, “Mulholland Çıkmazı” filmlerinin yönetmeni son olarak The Guardian’ın “En İyi 40 Yönetmen” listesinde birinci sıradaki yerini aldı… Bildiriye imza atan sanatçılar arasında yer alan “Sir” unvanlı İngiliz oyuncu Ben Kingsley ise Oscar, Grammy, BAFTA, Altın Küre ödülleri sahibi ama onun geniş kitlelerce tanınması 1982’de başrolü oynadığı “Gandhi” filmiyle gerçekleşti. Bir idam mahkumunu konu alan “Ölüm Yolunda” filmindeki oyunculuğuyla Oscar’a değer görülen Susan Sarandon’ın da bildiride imzası var. O, sinemadaki başarılı performansı kadar dünya çapında ses getiren politik eylemleriyle de tanınıyor. 2003’te Irak Savaşı’na karşı çıkan, 2004’te Irkçılık İzleme Komitesi’ne katılan sanatçı, halen UNICEF’te aktif görev sahibi… süre Maarif ve Dahiliye Nazırlığı yapan, Mustafa Kemal Atatürk’e ve Milli Mücadele’ye karşı ağır hakaretleri nedeniyle dönemin eleştirilerine hedef olan gazeteci Ali Kemal’in torun çocuğu, yazar Rachel Johnson. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Komisyonu üyesi olan yazar, “Kış Oyunları” adlı romanıyla, edebiyatın saygın ödüllerinden Women’s Prize For Fiction 2013’e değer görüldü… AKP’de tepki dinmiyor Haber Merkezi AKP kurmayları, Twitter’da attıkları mesajlarda Sean Penn, Susan Sarandon, Sir Ben Kingsley’in de aralarında bulunduğu 30 ünlü oyuncunun imzaladığı The Times gazetesindeki ilana tepki göstermeye devam etti. AKP’liler ilana imza koyan Oscar ödüllü sanatçıları, Mısır’daki darbe yönetimine de tepki göstermeye çağırdı. Mesajlardan bazıları şöyle: POPÜLER VE EYLEMCİLER... HEM EDEBİYAT HEM SİNEMA.... el, 20’den fazla kitabı ve İngiltere’deki “Royal Society Of Literature”a üye kabul edilmesiyle, edebiyatta kendine saygın bir yer edinmekle kalmadı, sinemada Oscar’ını 1965’te “Darling” senaryosuyla aldı. İmzacılardan Christopher Hampton de senaryosunu yazdığı “Tehlikeli İlişkiler”le Oscar’a değer görülürken Game Of Thrones dizisinin oyuncularından Oona Chaplin ise Charlie Chaplin’in torunu... ildiride imzası bulunan, yazar, gazeteci ve senaB rist Frederic Michael Rapha AKP Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Çavuşoğlu: Türkiye’ye karşı gazetelerde ilan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik: Sn. Başbakan’a utanmadan veren figuranlari Mısır’daki katliamlara sessiz kalmasının sebebi ne olabilir? AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış: Mısır’daki darbe ve vahşeti diktatör diyen Oskarlılar ve onların Türkiye’deki süflörleri neredesiniz? Mısır’daki katliamda, bu kirli darbenin finansörleri ve suskun seyircileri en az Sisi kadar suçludur. Yazıklar olsun! görmemezden gelmek demokrasi münafıklığıdır. Riyakârlıktır. Allah yardımcıları olsun.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear