22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
22 TEMMUZ 2013 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Çağdaş Medrese Geçen yıl Van’da, konusu “Said Nursi Eğitim Felsefesi” olan “Medresetüzzehra Sempozyumu” yapıldığını bu köşeden duyurmuştuk. Sempozyumu düzenleyenler Van Valiliği, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Akademik Araştırmalar Vakfı ve Risale Akademi’ydi. Sempozyumun Onursal Başkanı Van Valisi Münir Karaloğlu, Onursal Başkan Yardımcısı Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Peyami Battal’dı. Sunulan bildirilerden kimileri “MektepMedreseZaviye Uyumu. Uygarlığı Doğuracak İklim: Medresetüzzehra”, “MektepMedreseTekke Ayrışması Karşısında Bediüzzamanın Eğitim Felsefesi” başlıklarını taşıyordu. Yazımız üzerine, CHP’li Gürkut Acar, konuyu bir soru önergesi ile Meclis’e taşımıştı. Önergeye, İçişleri Bakanı Muammer Güler’in geçen günlerde verdiği yanıt, ülkeyi kimlerin, hangi mantık çerçevesinde yönettiklerini anlatması bakımından ibretlik bir belge niteliği taşıyor: “Van Valiliği’nden alınan yazıda, medreselerin mensup olduğumuz medeniyetin bilim yuvaları olduğu, dini bilgilerle fen, matematik, felsefe, edebiyat, astronomi gibi dallarda da eğitimin verildiği, kültürel mirasımızda önemli yer tutan bu müesseselerin toplumun inkişafında saygın bir konuma sahip olduğu, salt din adamı yetiştirmeyen medreselerin tarihimize ve dünya tarihine seçkin bilim adamları kazandırdığı, Medresetüzzehra’nın 20. yüzyılın başlarında bu gayelere hizmet etmek maksadıyla hayata geçirilmek istenilen bir proje olduğu, bulunduğu “Kredi kartı kullanma” yasağından sonra takas dönemine geçeceğiz artık. Özgürlük istiyorsan, karşılığında canını vereceksin. Adalet mi GÖRÜŞ İbrahİm TÜRKEŞ Başını AKP’nin çektiği siyasi havaya bakılırsa, seçim sistemi değiştirilecek, baraj düşürülecek, ama bölgelerle birlikte daha yüksek bir baraj gelecek. Ağustos 2014’te başkanlık seçimi yapılacak, dar bölge sistemi de buna yetişecek. Türk Hukuk Kurumu Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay, bu havayı yaratanlara anayasanın 67. maddesinin son fıkrasını anımsatıyor: “Seçim kanunlarında yapılan değişik Göz Ardı Edilen Hüküm Sivil Darbeye Karşı Direnme Çevresel duyarlılıkla başlayan bu direniş, dindar ve kindar bir gençliği Cumhuriyete karşı “dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin davacısı olarak meydana çıkma”ya çağıran iktidarın bu davetine Atatürk’ün “Gençliğe Hitabesi”nden yükselen bir itiraz, bir reddiyedir. Darbe teşebbüsü değil, adım adım gerçekleştirilen bir sivil darbeye karşı duruştur. Alkışların iğvasına (azdırmasına, baştan çıkarmasına) kapılıp işi 80 yıllık Cumhuriyeti redde, kurucularını hakarete kadar vardıran kökü mazide “inkârcı” bir damara ulusun “şahdamarı”ndan seslenişidir. Yol haritaları olan Necip Fazıl’ın bu “alternatif”gençliğe hitabesinin şimdilik söylemedikleri ya da söyleyemedikleri son bölümü, “ara istasyon” saydıkları demokrasi durağı geçildikten sonra varılacak son istasyonu işaret etmektedir: “Halka değil, Hakk’a inanan, Meclis’in duvarında ‘hâkimiyet Hakk’ındır’ düsturuna hasret çeken, gerçek adaleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakk’a kölelikte bilen bir gençlik” ve onun ülkesi! Eğer günün birinde Meclis’in duvarına “egemenlik ulusundur” yerine “egemenlik Hakk’ındır” yazılırsa kimse şaşırmamalıdır. Çünkü ulusun önüne mutabakat zaptı olarak koydukları bu hitabede yazılı olan budur. Cumhuriyetin köklerine her bıçak saplayışta yaptıkları gibi bunda da koşulların olgunlaştığına inanıldığı gün, o düstur Meclis’in duvarlarındadır. Temel insan haklarından biri, “baskıya/ zulme karşı direnme” hakkıdır. Kaynağı 1948 Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’dir. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında “işkence” ve “soykırım”la her alanda insan haklarına saygıyı yok eden faşizmin zulmünü yaşayan insanlık ve bundan en çok etkilenen Batı Avrupa, zulme karşı direnmenin “son çare” olarak bir insan hakkı olduğunu Evrensel İnsan Hakları Bildirisi’nin “giriş” bölümüne koyma gereğini duymuş, anayasaların tanıdığı temel hak ve özgürlüklerin bu bildiri ile uyumlu olarak yorumlanması, “demokratik toplum” olmanın gereğinden sayılmıştır. Bu “son çare”ye başvurulmak zorunda kalınmaması için de insan haklarının bir “hukuk rejimi” ile korunmasının zorunluluğu ayrıca ifade edilmiştir. Demokrasiyi “oy çokluğu” ile her şeyin yapılabileceği bir rejim olarak algılayanlar, çoğunluk oyunun ölçü olamayacağı, oy çokluğu ile ortadan kaldırılmasının mümkün olmaması bir yana, oya sunulmasının bile insan haklarına saldırı sayılacağı konular, alanlar, hak ve özgürlükler olduğunun ne farkında, ne ayırdındadır. Anayasa hukukçularınca “3. kuşak haklar”dan sayılan ve çağdaş anayasalarda ayrı bir hak olarak düzenlenen “çevre hakkı” bunlardan biridir. Çevre artık bir “temel hak” konusu ise hiç kimse, hiçbir iktidar, çevreyle istediği gibi oynayamaz, orada istediği düzenlemeyi yapamaz. Demokraside krallar değil, kurullar ve kurallar vardır. “Siz ne yaparsanız yapın, biz bildiğimizi yaparız” diyen bir dayatma, “yargı reddederse biz de onu reddederiz” diyen bir hukuk tanımama, “camiyi de yaparım kışlayı da dikerim” diyen buyurgan bir irade karşısında duyulan ümitsizlik ve içine düşülen çaresizlik, çevresel duyarlılığı haklı bir direnişe dönüştürmüştür. Çevreye sadece kendi siyasal ve ekonomik çıkarlarının optiğinden yaklaşan ve bu amaçla “yargı”yı devre dışı bırakmayı bile göze alabilen bir siyasi gözü karalık, temel bir hak olarak “çevre hakkı”nın korunması için direnmekten başka çare bırakmamıştır. likler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” Okay, siyaset planlayıcılarının bu hükmü gözardı ettiği kanısında: “Anayasanın bu hükmü 28 Ağustos’a değin değiştirilmezse ki bu koşullarda değiştirilemeyeceği görülüyor dar bölge seçim sisteminin 2014’te yapılması planlanan seçimlerde uygulanma olanağı yok.” Havanda su dövenlere duyurulur. Zam Benzin zamları “evinde zorla tutulan” yüzde 50’ye; satırlı, sopalı esnafa hayırlı, uğurlu olsun. Hatta afiyet olsun! Tarih: 5 Temmuz. Yer: Ankara Gölbaşı Vilayetlerevi. Danıştay üyesi Halide Esen’in oğlunun düğününde nikâh tanıklarından biri Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, diğeri Danıştay Başkanvekili Zerrin Güngör. Evlileri kutlayan Arınç, “Aranızda bir hanımefendi var. İnşallah çok yakında kendisini Danıştay Başkanı olarak seçeceğiz” diyor. “Seçeceğiz” dediği ad, Zerrin Güngör. Arınç’a, Danıştay Başkanı olduğunda “Kurban olduğum Allah, verdikçe veriyor” dedirten Hüseyin Hüsnü Karakullukçu döneminde Danıştay Başkanvekilliği’ne getirilen Zerrin Güngör, Anayasa Mahkemesi Başkanı gibi hukukçu değil, Ankara İktisadi ve Seçeceğiz, Seçtik! Ticari İlimler Akademisi mezunu. Turgut Özal döneminde Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı yapan, daha sonra yine Özal’ın Cumhurbaşkanlığı sırasında Danıştay üyeliğine getirilen Arif Yüksel’in de dünürü. (Uğur Mumcu’nun, Özal’ın Side’deki yazlığından komşusu olan Arif Yüksel hakkında açılan davalar ve soruşturmalar konusunda epey yazısı vardır.) Zerrin Güngör’ün 1985’te Danıştay Tetkik Hâkimliği’ne getirilişi de Turgut Özal dönemine denk geliyor. 2012’de VİP kontenjanından hacı olan Zerrin Güngör, beklendiği gibi geçen hafta Danıştay Başkanı seçildi. Kurban olduğum Allah, verdikçe vermeye devam ediyor. dönemin üniversitesi olması düşünülen Medresetüzzehra, akademik çevreler ve aydınlar tarafından çokça tartışıldığı, hayata geçirilmesi halinde de özelde Van iline, genelde tüm Türkiye’ye neler kazandırabileceğinin enine boyuna konuşulduğu, valiliğin böylesine önem kazanmış bir hususta diğer kurum ve vakıflarla birlikte sempozyum düzenlemesinin son derece doğal olduğu ve zamanında Medresetüzzehra’nın kurulması düşünülen yerin Van’ın hudutlarında bulunduğu, valiliğin Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim ve bilim politikalarından sapma gösterecek herhangi bir eğilimin içinde bulunmayacağı, bu çalışmalarla eğitime ve bilime katkı sağlamak, tarihsel vakıaları çağdaş bir şekilde yorumlamak amacının güdüldüğü, bu gerçekler ışığında her iddianın mesnetten yoksun zan hükmünde olduğu belirtilmiştir.” Takas talep ediyorsun, bir araba sopa yiyeceksin. Rahatça soluk alma amacının bedeli biber gazı olacak. Eşitliğin karşılığında da, gaz bombası ile tek gözünü çıkarıp eline verecekler... Düzeltme: Cumartesi günü yayınlanan yazımızda “İstiklal de neymiş” ve “Çuvallama” başlıklı yazılar birbirine karışmıştır. Düzeltir, okurlarımızdan özür dileriz. GÖRÜŞ Ahmet ÖZGÜNEŞ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Mısır ve Siyasal İslamın Çöküşü Mısır’da siyasal İslam bir yıl gibi kısa bir süre içinde milyonlarca kişinin meydanlara dökülmesi ile çöktü. Bu çöküş İslam dünyasını saran siyasal İslam ideolojisinde depremler yarattı ve etkilerinin diğer Müslüman ülkelerde de hissedilmesi kaçınılmaz olacaktır. Mısır’daki gelişmelerin arkasında iki ana sebep var. Bunlardan birincisi Mısır’ın ekonomik olarak iflas etmiş olmasıdır. Şüphe yok ki, 30 yıl süren Mübarek diktatörlüğü Mısır’ın ekonomik ve sosyal gelişmesini durdurmuştur. Ancak demokratik bir idare ve kalkınma vaatleri ile iktidara gelen Müslüman Kardeşler durumu daha da kötüleştirdi. Mısır halkı aylardır sadece devlet sübvansiyonu ile satılan ekmeği alabiliyordu ve son günlerde ekmek dahi bulunamaz olmuştu. Müslüman Kardeşler yönetimine Katar 8 milyar dolar yardımda bulundu. Türkiye ve Libya’dan da yardım geldi ama bu rakamlar dahi Mısır’ın açlıkla boğuşmasını engelleyemedi. Mısır acı gerçeklerle karşı karşıya: Ana döviz kaynağı olan turizm çökmüş durumda. Toplumun yüzde 70’i çiftçi olmasına rağmen gıda ihtiyacının yarısını ithal etmek zorunda. Öyle gözüküyor ki Mısır sadece ayakta kalabilmek için yılda 20 milyar dolar yardıma muhtaç. Çöküşün ikinci ana sebebi Müslüman Kardeşler ideolojisinden kaynaklanıyor. Bu ideoloji, şeriata, şeriatı uygulayan lidere kayıtsız şartsız itaate ve bütün toplumu tek inanç sistemi etrafında birleştirmeye dayanıyor. İktidara demokrasi söylemleriyle gelen bu grup kısa zamanda ideolojilerine göre hareket etmeye başladılar. Çoğulculuğu, laik cumhuriyeti ve hatta modernliği reddettiler; totaliter bir idare kurma yoluna girdiler. Toplumun yüzde 10’unu oluşturan Hıristiyanlar baskı ve katliamlarla karşı karşıya kaldılar. Yargıyı şeriat söylemleri ile kontrol altına alma, sivil toplum örgütlerini baskılama, bütün kamu güçlerini ellerinde toplama, devlet görevlerini ve imkânlarını yandaşlarına sunma ve benzeri uygulamalar demokratik ve adil bir idare, ekonomide iyileşmeler bekleyen Mısır toplumunun tepkisine yol açtı. İronik olarak Müslüman Kardeşler yönetiminin bir darbe ile devrilmesi başta Suudi Arabistan olmak üzere petrol şeyhliklerinde memnuniyetle karşılandı. Bu şeyhlikleri yöneten aileler, hükmettikleri toplumların özelliklerinden dolayı, görülebilen zaman dilimi içinde demokratik bir hareket beklemiyorlar ve saltanatlarına son verebilecek ve yerine toplumun içinden çıkan kişileri iktidara getirecek tek tehlikeyi Müslüman Kardeşler ideolojisinde görüyorlar. Nitekim Suudi Arabistan darbeyi desteklediğini açıkladı ve yeni yönetime finansal destek olması beklenir. Sonuç olarak Mısır’ın Mübarek idaresine benzer bir idareye döndüğünü söyleyebiliriz. Mısır gerçekleri ne yazık ki demokratik bir gelecek için fazla umut vermiyor. Kişi başına düşen milli gelirin 3000 dolar civarında olduğu, halkın yarısından fazlasının okuryazar olmadığı, kadınların baskı altında tutulduğu ve Müslüman kadınların yüzde 90’ının cinsel istek duymalarını önlemek için sünnet edildiği bir ülke Mısır. Daha da kötüsü toplumu etkisi altına alan dini söylemler ile kafası karışmış bir toplum; bu toplumu tanıyanlar insanların çoğunluğunun objektif gerçekler ile hayal ettikleri arasında ayrım yapamadıklarını yazıyorlar. Örnek olarak Mısır ekonomisinin düzelmesi bir dizi objektif karar ve uygulamaları gerektiriyor; eğer şeriata göre yaşamanın ekonomiyi yücelteceğini hayal ederseniz sonuç acı gerçeklerle karşı karşıya gelmek oluyor. ABD, Ortadoğu bölgesinde etkisini devam ettirmek için “ılımlı İslam”ı ve bu ideoloji etrafında şekillenecek yönetimleri destekledi. Bu fikrin arkasında yatan inanç, Müslüman ülkelerde eninde sonunda İslamcı partilerin seçimlerle iktidara geleceği, dolayısı ile İslamcı grupları ABD dostu yapmak gerektiğiydi. Bu inanç Mısır’da büyük bir darbe yedi ve ABD yönetimi ve bu yönetime yön veren gruplar “Siyasal İslama destek” doktrinini tartışmaya başladılar. Avrupa ülkelerinde bu tartışma zaten bir süredir devam ediyordu. Müslüman ülkelerin içinde yaşananlar, dış dünyanın siyasal İslama bakışındaki değişmeler siyasal İslamın yükselme grafiğinin üst noktasına ulaştığını ve eğrinin düşmeye başladığını gösteriyor. HARBİ SEMİH POROY BULMACA SEDAT YAŞAYAN UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ “Kıpçak 1 lar” da deni 2 len göçebe bir Türk boyu. 2/ 3 Uzak... Klasik 4 Türk müziğin 5 de bileşik bir 6 makam. 3/ Verimli. 4/ Ulus 7 lararası alan 8 da karayoluy 9 la yapılan mal taşımacılığın 1 2 3 4 5 6 7 8 9 da kullanılan bü 1 H A S T A A D A M yük kamyon... “İşi 2 A M İ R R İ G A tin ey yârenler bir 3 M A S A L P O T güneşe benzer” (Yu 4 A K A K R E nus Emre). 5/ Sıcak5 A L İ P A Ş A lık, hararet... Bir amT A R A balajın içinde kulla 6 N L S A H A F nıma sunulan mal. 6/ 7 İ K A Ç I T A Tavana yakın küçük 8 D O R E pencere... Hintli ka 9 A L Z H E İ M E R dınların ulusal giysisi. 7/ Lütesyum elementinin simgesi... Tibet sığırı.... İran’ın plaka imi. 8/ Turşusu yapılan bir tür yaban soğanı. 9/ İnsan bedeni çevresindeki manyetik alan... Tanrıtanımaz. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmaniye ilinde, 2007’de “kuş cenneti” ilan edilen sulak alan. 2/ Sınır nişanı.... Buhar banyosu. 3/ Doğru düşünme sanatı ve bilimi... Bakır elementinin simgesi. 4/ Götürü bir iş için ödenen ücret... İstenen sonuca göre düzenleme. 5/ Dik tutularak parmakla çalınan, üç köşeli ve telli büyük çalgı... Karışık renkli. 6/ Eski dilde dudak... Kahveci tepsisi. 7/ Gökçeada’da bulunan ve yurdumuzun batıdaki en uç noktası olan burun... Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi. 8/ Endonezya’nın plaka imi... Tanınmış bir beyaz şarap. 9/ “Türkmen pilavı” da denilen, soğan, et ve havuçla birlikte pişirilen pirinç pilavı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear