02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
13 ŞUBAT 2013 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA Kur savaşlarında yenik düşmeyelim Ekonomi Servisi İhracatçının pazardaki gücünün azalmaması gerektiğini, bunun da rekabetçi fiyat sunmaktan geçtiğini ileri süren Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu nedenle ihracatçının yeni rekorlar kırması, yeni pazarlara girmesi ve kârından fedakârlık etmesi konusunda çok büyük sıkıntılar yaşandığını dile getirdi. Büyükekşi, Türkiye’nin kur savaşlarında proaktif olması gerektiğinin altını çizdi. Mehmet Büyükekşi, Dış Ticaret Kompleksi’nde, TİM tarafından yapılan 2012 dördüncü çeyreğine ilişkin gerçekleşmeleri ve 2013’ü yönelik beklentileri kapsayan eğilim anketini açıkladı. Sonuçlar özetle şöyle: l Maliyet kalemleri açısından geçen yılın aynı dönemine göre girdi maliyetlerinin attığını söyleyen firmaların oranı yüzde 61.8. l İhracatta yeni pazarlara girebilme oranları yıllar itibarıyla karşılaştırıldığında, 2012’de bir önceki yıla göre yüzde 3.1 artışla yüzde 33.6’lık orana erişiyor. l 2013’ün ilk çeyreğinde ilk kez erişilmesi planlanan ilk 5 ülke Rusya, ABD, Çin, Irak ve Almanya olarak sıralandı. l İhracatçıların yüzde 21.4’ü de 2013’ün ilk çeyreğinde bu anlamda herhangi bir atılım planlamadıklarını belirtti. l 2012’nin son çeyreğinde ihracatçılar gelirlerinin yüzde 60.7’sini ihracattan elde etti. Aynı dönemde ihracat pazarlamasında rekabetçi fiyat sunamama ve hedef ülkelerdeki ekonomik koşullar olarak iki sorun belirginleşti. l İhracatçıların dış finansman talebi 2012’den itibaren yükselişte. l Kur savaşları konusunda Türkiye’nin proaktif davranması ve pazardaki gücünün kesinlikle azalmaması gerekiyor. Bu da rekabetçi fiyat sunmaktan geçiyor. O yüzden ihracatçının yeni rekorlar kırması, yeni pazarlara girmesi ve kârından fedakârlık etmesi konusunda çok büyük sıkıntılar EKONOMİ [email protected] 11 İhracatçının elinin güçlendirilmesi gerektiğini belirten Büyükekşi, ‘Türkiye kur savaşında proaktif davranmalı’ dedi. yaşıyor. Türkiye’nin ihracatçıya finansmanda pozitif ayrımcılık yapması daha önce de söylendi. l Kur riskinden korunmak için araç kullanmadıklarını belirten firmaların oranı yüzde 57.2. l En sık tercih edilen enstrüman “forward” tekniği. l Firmaların OcakMart 2013 dönemi dolarlira kur tahmini 1.79 iken, yıl sonunda kurun 1.84 olması bekleniyor. Enflasyon beklentisi yüzde 7.37, büyüme beklentisi de yüzde 6.29 olarak hesaplandı. Marx’ın Kapital’ini Yeniden Okumak Kapital’in 2. Cildi Yordam Kitap tarafından yayımlandı. Kitabı, Cumhuriyet Kitap Eki’ndeki tanıtım yazısında Metin Çulhaoğlu Hoca şu sözlerle karşılamaktaydı: “Karl Marx’ın geleceğe bıraktığı ve hemen her dönem yeniden gündeme gelen, her okumada içinden bir şeyler keşfedilen eseri...” “Aradan yüz elli yıla yakın zaman geçti, hâlâ mı Marx ve Kapital? Evet, öyle!” HHH Marxgil değer kuramının en önemli kavramı, kuşkusuz, değerin biricik kaynağının (soyut) emek olduğu yaklaşımıdır. Marx, emek değer kuramını Ricardo’nun klasik ekonomi politiğinden ve Hegelci felsefeden devralmış ve giderek kapitalizmin kaçınılmaz krizine bağlamıştır. “Bez üreten dokumacı ile ceket yapan terzinin emekleri somut olarak ayrıdır; aradaki birlik ise soyut emek kavramıyla sağlanır. Somut emek bez dokur ya da ceket diker; soyut emek ise değer yaratır” (Kapital, Cilt 1, Sf. 70). Kâr oranlarının düşme yasası ise Kapital’in gelecek kuşaklara aktarıldığı, ekonomi politik yazınının en önemli katkılarını içermektedir. Söz konusu kavramlar aracılığıyla günümüzün “büyük durgunluk” diye anılan küresel krizinin ardındaki koşulları irdeleyelim. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Amerika’nın hegemonik önderliğinde kurgulanan kapitalist dünyada üretim kitleselleşip sermaye birikimi yoğunlaştıkça kâr oranlarında da kaçınılmaz bir düşüş boy göstermekteydi. Sermayenin ulusal sınırlar içindeki birikim temposu yeni yatırımları gerçekleştirmek için çok daha yüksek kârları gerekli kılmaktaydı. Ancak sermayenin kârlılığı içinde bulunduğu ulusal pazarın büyüklüğü ile sınırlı durumdaydı. Kapitalizmin 1970’lerde içine girmiş olduğu bunalımın ve tıkanmanın doğrudan bir göstergesini aşağıda Dumenil ve Levy (*) tarafından sürdürülen bir çalışmadan izlemekteyiz. Dumenil ve Levy’nin verileri, ABD’de finans dışı şirketler kesiminde 1960’ların ortalarından başlayarak kâr oranlarındaki çarpıcı gerilemeyi net bir biçimde ortaya koymaktadır. MB’ler bağımsız olmazsa kur savaşları başlar Ekonomi Servisi Avrupa Merkez Bankası (AMB) Yöneticisi Jens Weidman, merkez bankalarının (MB) bağımsızlığının törpülenmesinin kur savaşları başlatabileceği uyarısını yaptı. Weidmann Avro’nun aşırı değerlendiği yönündeki tartışmaya katıldı. Avro’yu zayıflatmaya çalışan hükümetleri uyaran Weidmann, Avro’nun ciddi ölçüde aşırı değerli olmadığını savundu. Weidmann, merkez bankalarının bağımsızlığının erozyona uğramasının yeni bir kur savaşını başlatabileceğini ifade etti. Siyasi nedenlerle yapılan devalüasyonların ekonomik iyileşme getirmeyeceğine dikkat çeken Weidmann, Avro’nun değerini düşür mek için hükü metler tarafından yapılacak herhangi bir hareketin geri tepebileceği uyarısında bulundu. Turkcell tablet pazarına girdi u Turkcell’in 3G desteği öne çıkan Tablet’i, 14 Şubat’tan itibaren tüketiciyle buluşuyor. Ekonomi Servisi Turkcell T serisi akıllı cep telefonlarından sonra şimdi de tablet pazarına girdi. Turkcell’in Tablet’i, 24 ay taahhütlü ayda 59 liradan başlayan fiyatlarla 14 Şubat’tan itibaren satışa sunulacak. Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Emre Sayın, “T serisi akıllı telefonlarda yaklaşık 700 bin satış rakamıyla bu yolda önemli bir başarı yakaladık. Bugün Android işletim sistemli akıllı telefon pazarının yüzde 21’ini T serisi oluşturuyor. Turkcell Tablet ile bu başarı ve deneyimi şimdi de tablet pazarına taşımayı hedefliyoruz” dedi. Tablet pazarının Erdem Başçı: Kimse MB’yi kısıtlayamaz Ekonomi Servisi Merkez Bankaları’nın bağımsızlığı üstüne bir yorum da Türkiye Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’dan geldi. Merkez Bankası, faiz oranlarını etkileme kabiliyetini kısıtlayan her durumun, Merkez Bankası bağım sızlığının kısıtlanması anlamına geldiğini belirtti. Merkez Bankası TCMB internet sitesinde, “Merkez Bankası Bağımsızlığı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası ve Bağımsızlık” başlıklı bir kitapçık yayınladı. Kurumsal bağımsızlığın Merkez Bankası’nın üst düzey yöneticilerinin görev sürelerinin, atanma, çalışma ve görevden ayrılma kurallarının yasalarla net bir şekilde ve siyasi baskıdan bağımsız olarak belirlenmesi anlamına geldiği belirtilen kitapçıkta, “Merkez Bankası’nın yasal bağımsızlığının tanınması kadar, fiili bağımsızlığına da önem verilmesi ve bağımsızlığın siyasetçiler tarafından olduğu kadar toplumun tüm kesimleri tarafından des teklenmesi büyük önem taşımaktadır” denildi. Bu ifadeler, ka muoyunda Merkez Bankası’nın hükümet kanadı ve BDDK’den yöneltilen eleştirilere cevabı olarak yorumlandı. Ancak dün bir açıklama yayımlayan Merkez Bankası, benzeri yorumların “gerçekdışı” olduğunu ileri sürerek, “Kurumlarımız, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da çalışmalarını karşılıklı anlayış ve işbirliği çerçevesinde sürdüreceklerdir” dedi. Emre Sayın Pegatron işbirliğiyle üretilen Turkcell Tablet’i Android 4.1.1 JellyBean işletim sistemine sahip. QuadCore işlemcisini barındıran Turkcell Tablet’in 8 MP kamera ve 545 gram ağırlığı bulunuyor. Türkiye’de büyük bir hızla geliştiğini ve 20112012 arasındaki bir yılda 32 katlık artış meydana geldiğini belirten Sayın, 2013’te tablet pazarında 900 bin civarında bir satış beklendiğini kaydetti. Turkcell Tablet için yaklaşık 1 yıl çalıştıklarını belirten Sayın, “Gerek tasarımı, gerek 3G’nin bulunduğu her yere hızlı internet avantajı ile müşterilerimizin her türlü ihtiyacını en iyi şekilde karşılayacak bir cihaz ortaya çıkardık” açıklamasını yaptı. Ekranı 10.1 inch ve geniş ekran. İşlemcisi 1.2 Ghz ve 4 çekirdekli. İçinde 3G teknolojisi var ve WiFi ile de internete bağlanabiliyor. Türkiye’de İstanbul’da Kartal, Ümraniye, Bayrampaşa, Mahmutbey; Ankara’da Bilkent, Etlik ve Gaziantep, Konya, Adana ile İzmir Mavişehir olmak üzere altı ilde toplam 10 noktada yer alan Praktiker’in Avrupa çapında 340’ın üzerindeki marketinde yaklaşık 21 bin çalışanı bulunuyor. Kaynak: Dumenil ve Levy, 2004 Bunalımdan bir çıkış yolu yurtiçi talebin uyarılması ve sermaye birikimine bu yolla ivme kazandırılması olabilirdi. Ancak bu yöntem, emeğin gelirinin arttırılması anlamına geleceğinden, sermaye açısından kabul edilebilir değildi. Dolayısıyla geriye tek bir seçenek kalmaktaydı: Sermayenin hızla finansal yatırım alanlarına çekilmesi ve uluslararasılaşması. Böylece “finansal sistemin kuralsızlaştırılması ve serbestleştirilmesi” yeni muhafazakâr neoliberal politikaların temel ekseni oldu. Yukarıdaki şekilden de izlenebileceği üzere 1980’lerin ortasından başlayarak ABD’de finansal kesimlerin kâr oranları yeniden yükselişe geçti. Kâr oranlarındaki bu artış, reel sektör şirketlerinin giderek rantiye gibi davranarak, kârlarının faaliyet dışı finansal spekülasyon yatırımlarından beslenmesiyle mümkün olabilmişti. Finansal spekülasyon ve finansal rantlar, sanayi kârlarındaki gerilemeyi telafi etmekteydi. Bu dönüşümün yapısal nitelikli sorunlarını irdeleyebilmemiz için bir de finansallaşma sözcüğünden ne anladığımızı vurgulayalım. Finansallaşma ya da finansal sektörlerde yatırımların yoğunlaşması sürecinin özü itibarıyla daha önceden yaratılmış olan değerin, yeniden değerlendirilmesi olgusunu ifade etmektedir. Yani finansal sektörler yeni değer yaratmamakta; tarım, sanayi ve hizmetler kesiminde yaratılmış olan değeri yeniden değerlendirmektedir. Bu süreçte finansal kâr elbette yaratılmaktadır. Ancak yaratılan yeni kârlar, yeni yaratılmış herhangi bir değere tekabül etmemektedir. “Finansal şişkinlik köpük” kavramından kastedilen de zaten budur. HHH Sözlerimizi Çulhaoğlu Hoca ile açtık, kendisi ile bitirelim: “Günümüzde kapitalizmin ‘finansallaşmasına’, Türkiye söz konusu olduğunda kırsal alanların, meraların ve kıyıların ‘imara açılmasına’, ‘kentsel dönüşüm projelerine’ vb. doyurucu bir açıklama getirmek isteyenler, dönüp ‘azalan kâr oranları’ yasasına bakmadıkları sürece işin özüne inemeyeceklerdir.” Kapital’in ilk özgün çevirisini gerçekleştiren merhum Mehmet Selik başta olmak üzere, Nail Satlıgan, Erkin Özalp, Oktar Türel, Sungur Savran, Ahmet Tonak’a ve Yordam Kitap emekçilerine bu katkıyı bizlere kazandırdıkları için teşekkürü bir borç biliyorum. (*) Duménil, G ve D. Lévy (2004) “The Real and Financial Components of Profitability (USA 19482000)”, Review of Radical Political Economy, Vol. 36, pp. 82110. Praktiker Türkiye’den çıkıyor u Alman yapı marketler zinciri, zarar nedeniyle ülkeden çıkma kararı aldı. Şirket, önceki gün İstanbul’da mahkemeye başvurarak iflas ertelemesi istedi. Ekonomi Servisi Türkiye’de 1998’den beri faaliyet gösteren ve son dönemde yaşadığı zarar nedeniyle ülkedeki varlıklarını satmaya çalışan Alman yapı marketi zinciri Praktiker AG, bu süreci istediği gibi sonlandıramazken ülkeden çıkma kararı aldığını açıkladı. Şirketin açıklamasına göre yerel birimlere ödemeler durdurulurken Praktiker Yapı Marketleri AŞ yönetim kurulu kontrol altında iflas için İstanbul mahkemelerinde iflas erteleme başvurusunda bulundu. Praktiker Üst Yöneticisi Armin Burger yaptığı yazılı açıklamada “Türkiye’deki gibi sürekli zarar eden bir işletmenin yükünü taşıyamayız. Türkiye’deki birimimizi satmak için yoğun çaba gösterdik ancak bizim için ekonomik olarak kabul edilebilir nitelikte bir anlaşmaya varamadık” dedi. Şirket, 300’den fazla tedarikçi ile çalışıyordu. için verilen teşvikler... Ama aynı zamanda 4+4+4 eğitim sistemi ile kız çocuklarının eve çekilmesi, 3 ve daha fazla çocuk doğurmaya verilen maddi destekler... Strateji başarılı olduğunda kadın cinayetlerinin sayısında azalış olursa şaşırmayın. Bunun nedeni erkeklerin kendisini istemeyen kadını öldürmemesi ya da kadını artık kendi malı gibi görmekten vazgeçmesi olmayacaktır... Yarın Sevgililer Günü... Her ne kadar kapitalizmin tüketimi arttırmak için icat ettiği bir gün olsa da... Medya aracılığıyla ve her mecradaki reklamlarla sevdiğimize hediye almamız için sürekli uyarıldığımız, artık “tüketim” simgesi durumuna gelmiş olsa da neticede sevginin dile getirildiği, sevgi sözcüklerinin ortada dolaştığı bir gün... Kaç erkek sevdiği kadının gözlerinin içine bakarak “senin için ölüyorum” diyecek. Kaç kadın “senin için ölüyorum’’ diyen erkeğin peşinden gidecek? Bir süre sonra o erkekle yollarını ayırmak istediğinde başına gelecekleri bilmeden... Acaba yarın yani Sevgililer Günü’nde kaç kadın sevgilileri, kocaları tarafından öldürülecek? Kaç kadının yaşamı bıçak darbeleri ile son bulacak? Kaç kadının yüzü gözü kocası tarafından morartılacak? Kadıköy’de geçen cuma günü Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından düzenlenen eylemde, son kurbanlardan biri olan Mehtap Bülbül’ün ailesi ile birlikte yürürken aklıma geldi bu soru. Yol boyu Sevgililer Günü’nün reklamları, mağazaların vitrinlerindeki kırmızı kalpler arasında... 1987 doğumluydu Mehtap. Tam 25 yaşında... Sevmişti. Çok sevmişti. Hatta üniversite öğrenimini bile yarıda bırakmıştı sevdiği uğruna. Kaçıp evlenmişti Volkan Civelek’le. Yani birkaç yıl sonra katili olacak adamla... Mehtap da diğer kadınlar gibi göz göre göre ölüme gitti. 4 yaşındaki kızına doyamadan. Çağrılı sistemle koruma altındaydı oysa. Volkan Civelek kendisine verilen uzaklaştırma cezası biter bitmez öldürdü karısını. Polisler uzaklaştırma cezasını uzatmak için gerekeni yapmadı. Üstelik ailenin talebine karşılık polislerin cevabı “Çok fazla Arka Sokaklar dizisi izliyorsunuz” oldu. Cinayetin tek nedeni vardı. Mehtap’ın artık Volkan ile evliliğini sürdürmek istememesi... Tıpkı işlenen çoğu cinayette olduğu gibi... Neden sürekli olarak artıyor hayatlarındaki erkekler tarafından öldürülen kadınların sayısı her gün? Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu bunun nedenini “Çünkü kadınlar artık kendi kararlarını kendileri veriyor. Dikkat edilirse en çok ölüm boşanmak isteyen kadınlarda görülüyor” diye açıklıyor. İşte neden bu kadar basit... Ancak çözümü bir o kadar zor. Çünkü arka planda, toplumsal ve kültürel zihniyetin kadına bakış açısı, öncelikle bu son derece görülür nedeni kabullenmekten çok uzak... Siz hadi bırakın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve iktidarın sözcülerini, konunun birinci dereceden muhataplarından olan Aileden Sorumlu Bakan 14 Şubat: Öldüresiye Sevmeyin! Fatma Şahin’in, üstelik bir kadın bakan olmasına karşın, ağzından “kadınların çoğunun öldürülme nedeni kendi yaşamlarına ilişkin kararları kendilerinin almak istemeleri, ilişkilerini sürdürmek istememeleri...” gibisinden bir cümle çıktığını... Kadını koruma yasasının çıkmasına karşın uygulamakla yükümlü polislerin gönülsüzlüklerinin ardında yatan da aynı zihniyet... Cuma hutbelerinde, kandil mevlitlerindeki dualarda hocaların “Kadınlarımızı itaatkâr eyle ey Rabbim” sözlerinin toplum üzerindeki yansımaları da... Peki “kadını erkekle eşit görmeyen, görmek istemeyen” bir toplum kadın cinayetlerinin önüne nasıl geçecek? İşte asıl çatışma burada... Çünkü kadına biçilen toplumsal rol ve iktidarın şu aralar sıklıkla gündeme getirdiği “çok çocuk doğurun” söylemi kadının özgürleşmesinin, kendi kaderine sahip çıkmasının önündeki en büyük engel... 3 çocuk ile, 5 çocuk ile hangi kadın yolunda gitmeyen evliliğini sonlandırmaya cesaret edebilir ki? Tabii ki pek çok şeyi sineye çekecek ve susup oturacaktır... Tabii ki fazla çocuk ile herhangi bir yerde çalışması dolayısıyla ekonomik özgürlüğünü kazanması mümkün olmayacaktır... “Çatışma burada” dedim çünkü şimdiki neslin kadını artık eskisi gibi değil... Biraz bilinçlendiğinde, o ya da bu şekilde boyun eğmeyi reddediyor. Nüfus artış hızının Sayın Başbakan’ın istediği gibi gelişmemesi bunun en somut örneği. Ancak sistematik bir strateji yürütüldüğünü de görmeliyiz. Söylemde kadının ekonomik özgürlüğünün önemi, kadın istihdamının geliştirilmesi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear