23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
3 KASIM 2013 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 15 eçen ekim ayının ilk günü, Avrupa G Konseyi Parlamenterler Meclisi AKPM’nin üye ülkelere yönelik bir tavsiye kararı, olanaksızı başardı. Müslümanlarla Yahudiler, ilk kez aynı fikirde uzlaşıp aynı safta buluşarak, karara aynı şiddet ve hiddetle karşı çıktılar. Bırakın Avrupa’daki Müslüman ve Yahudi cemaatlerinin hiç alışılmadık güç birlikteliğini, İsrail ile Arap ülkelerini bile “aynı yoldan geçmişiz biz” makamında eşleştiren böyle bir karar neydi, neye dair olabilirdi, sizce? Elbette sünnet konusunda ve erkek organına dair… AKPM’nin aralarında Türkiye’nin de bulunduğu üye ülkeler açısından “şimdilik” bağlayıcı olmayan karar metni, özetle şöyle: “Meclis, Avrupa Konseyi’ne üye ülkeleri, günümüzün dini cemaatlerinde oğlan çocuklara yaygın biçimde ve tıbbi anlamda gerekli olmadan yapılan sünnet gibi uygulamaların geçerlilik koşullarını açıkça belirlemeye; ve benzer müdahalelerin çocuğun fikrini belirtecek yaşa gelmeden yapılmaması için gerekli hukuki önlemleri almaya davet eder.” HHH “Çocukların fiziki bütünlük hakkı” çerçevesinde alınan karar, AKPM’de 13 ret ve 15 çekimsere karşı, 78 kabul oyuyla resmileşmiş. Tam kapsamlı metinde, Avrupa’da kız çocuklarına uygulanan sünnetin, cinsiyeti belirsiz çocuklara cerrahi müdahale ya da erken yaşta yapılan estetik ameliyat, hatta dövme ve “piercing” (deldirme) gibi uygulamaların yasaklanması da isteniyor. Kısa erimde hiçbir yaptırım gücü olmayan kararın, tabii ki fikir babası yok, fikir anası var: Alman sosyal demokrat parlamenter, Marlene Rupprecht. İslami ve Musevi cemaat liderleri, kız çocukların sünnet edilmemesi gerektiğinde hemfikir. Fakat oğlanların sünnetini “tıbbi zorunluluk” ve “bireysel karar yaşı koşuluna bağlamaya şiddetle karşı çıkıyorlar. Gerekçeleri, belli: değil. Biricik amacın, çocukların fiziki bütünlüğüne yönelik her tür tacizi engellemek olduğunu savunuyor. Rupprecht’e göre üye ülkelerin yapması gereken, kız sünnetini resmen yasaklamak ve oğlan sünneti için de çocuğun bizzat karar vereceği yaşa gelmesini beklemek. Kuşkusuz o da haklı. Yani herkes belli bir açıdan haklı, ama doğru kim, tartışılmaz doğru nerede? Çocuğu, dinsel ve kültürel anlamda içine doğduğu topluluğun bir parçası gibi görenlerin doğrusu; elbette geleneğe uymak gereği. Dolayısıyla zorunlu sünnet. Çocuğu, dinsel ve kültürel anlamda içine doğduğu topluluktan bağımsız bir birey olarak düşünenlerin doğrusu; elbette özgür iradeyle ret ya da kabul hakkı. Dolayısıyla erişkin yaşta, kişisel isteme bağlı sünnet. HHH Sünnetin ne kadar erken yaşta yapılırsa travmasının o kadar kolay atlatılıp ama geri dönüşü olmadığı; özgür iradeye bağlanırsa da yaş ilerledikçe zorlaştığı düşünülürse, gerçekten iki ucu cıs bir değnekten söz ediyor olabiliriz. Ama sünnete dair böylesi sorgulamalar bizimki gibi yüzde 99.9 Müslüman toplumları hem ilgilendirmez, hem de yorar! Zaten benim ilgimi çeken de bizzat sünnet eylemi değil. Sünnetli toplumların niçin bireyi kolektif uyuma zorlarken, sünnetsiz toplumların aynı bireyi neden illaki “özgür irade”ye bağladığını anlamaya çalışıyorum. Sonracığıma, kadınların saçı, başı ve sosyal alanda işgal ettikleri yerin, sünnet geleneğini benimseyen toplumlarda hâlâ sorun oluştururken; sünnetsiz toplumlarda giderek daha çok özgürlük ve eşitlik hakkı edinebildiğini fark ettim. Ve bu farkındalık, ister istemez bir soruya dönüşüyor: Acaba sünnet mi daha baskın bir erkek egemenliği yaratıyor? Kesik Ucun Esrarı “Erkeklik gücü, kadın ı güç sahibinin sultasınlar da tutabilmek için özenle uydurulan bir masaldır.” HENRI BARTE ARADA BİR GÜLSÜN BİLGEHAN* Kadın Özgürlüğü İçin Direnmeye Devam Bundan 90 yıl önce, Lozan Barış Görüşmeleri için İsviçre’ye gidecek olan İsmet Paşa, genç eşi 26 yaşındaMevhibe Hanım’ı karşısına aldı ve ona, “Hanımcığım, biz bu mücadeleye ailelerimize güvenerek girdik. Yolumuzda en büyük gücü, yardımı sizden alacağız. Eğer bizim fikirlerimizi paylaşıyorsanız, diğer kadınlara sizin örnek olmanız gerekmektedir. Siz artık sadece benim eşim olarak kalamazsınız, bizim, ikimizin beraber topluma yön vermemizin zamanı gelmiştir. Yeni hayatımıza el ele başlamak için sizden cesaret istiyorum, ben daima sizin desteğinize muhtaç olacağım. Beni bundan mahrum bırakmayınız...” dedi. Çekingen, tutucu, gelenek ve göreneklerine son derece bağlı, kapalı bir çevrede yetişmiş olan Mevhibe Hanım, o gün, kara çarşafını çıkardı ve hayatı boyunca, hem Cumhuriyet değerlerine, hem de inancına bağlı kaldı. Aydınlanma devrimi, kuşkusuz Türkiye’de en çok kadınlara yaradı. Okuma yazma bilmeyen, harem adıyla zindanlarda yaşayan kadınlar, eşit vatandaşlar oldular. Bizim daha 1926’da elde ettiğimiz hakların hiçbirine bugün İslam dünyasındaki kadınlar sahip değiller ve özgürlük mücadelesini Türk kadınlarını örnek alarak sürdürüyorlar.. sürdürüyorlardı! Cumhuriyetin kurucuları devrimi laiklik ve kadın hakları üzerine inşa etmişlerdi, kadınların özgürlüklerinin güvencesi olan kurumlar, karşıdevrim sürecinde, tek tek yıpratıldı ama en vurucu darbeler son yıllarda geldi. Bugün, ilk Türk kadın milletvekilinin Meclis Genel Kurulu’na girmesinden 80 yıl sonra, özgürlük anlayışları farklı olan hemcinslerimiz aynı yerde göründüler. Gerçek artık bütün çıplaklığıyla ortada... Biz, 40 yaşını geçtikten sonra yaşam tarzını değiştiren arkadaşlarımızla değil, çocukluklarını yaşayamadan kadın kimliğine dönüştürülen ve zorla evlendirilip anne olan kızlarımızla ilgiliyiz. Dünya Ekonomik Forumu, KadınErkek Eşitsizliği Raporu sonuçları da tam bu sırada geldi: Bu yıl 120’nciyiz, yine son sıralarda... Merak edilen, aslında bütün bu çelişkilerin farkında olan duyarlı yurttaşlarımızın nasıl tepki göstereceği... 90 yıl öncesindeki kadınlar ve erkekler kadar olabilecek miyiz? * CHP Ankara Milletvekili iyeceksiniz ki D Yahudiler de sünnet geleneğini izliyor, ama Maliye Bakanlığı ek hizmet bina inşaatı Sünnet, binlerce yıllık din geleneğidir, ama sağlığa yararı da bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kuşkusuz haklılar. Ne var ki, AKPM kararını salt bu gerekçelerle değil, ırk ayrımcılığı yapmakla da suçluyorlar. Zaten İsrail Dışişleri Bakanı bu noktada işe karıştı ve AKPM’nin, “Avrupa’da ırkçı ve kinci eğilimleri arttıran” kararını geri almasını talep etti. HHH Kabul edilen metnin raportörü ve fikir anası Marlene Rupprecht ise, aynı fikirde erkek egemen toplum sayılmaz. Unutmayalım ki İslamiyette haram olan ne varsa, önce Yahudilikte var ve “kascher” ile “helal” arasında da hemen hiç fark yoktur. Kadın saçını ilk yasaklayan ve evlenen kadına saçını kazıtıp ya peruka ya da başörtüsü takmasını şart koşan da “Hassidik” diye anılan Ortodoks Yahudilerdir. Bu çevreler de zaten erkek egemen cemaatler. Simone de Beauvoir, İkinci Cins başlıklı kitabında, annelerin oğlan çocukların cinsel organlarından bağımsız bir alter ego (ikinci benlik); “ait olduğu kişiden daha becerikli, daha kurnaz, daha zeki bir minik adam” diye söz ettiğini yazar. Eğer doğruysa, kadınların sosyal alandaki kaderini, sünnetli ya da sünnetsiz “minik adamları” yaratan annelerin ördüğünü söyleyebiliriz. GÖRÜŞ HİKMET ALTINKAYNAK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK G NOKTASI behicak@yahoo.com.tr Güzel Havalar Orhan Veli’nin “Güzel Havalar” şiirini bilirsiniz. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri çıkardıkları Aşiyan adlı dergide dosya konusunu Orhan Veli’ye ayırmışlar ve manşeti: “Beni Bu Güzel Havalar Mahvetti!” diye atmışlar. Bu başlık yaşadığımız günlere gönderme de olabilir, ünlü şairi anma nedeni de… Şairin kendi sesinden şiirlerini içeren CD’li kitabına (YKY) dikkat çekme de olabilir. Hangisi olursa olsun, bence önemli. Şiiri okurken, yeni izlediğim bir konuşmayı anımsadım. BBC’de gazeteci Selin Girit’in TED konuşmasını… Konuşmanın YouTube’daki yayın günü 23 Nisan 2013. Süresi 16.42 dakika. Videoyu 92.726 kişi izlemiş. Ben de izlerken “bu güzel havaların bizi mahvetmesi”nden nasıl kurtulabileceğimizin ipuçlarını bulmaya çalıştım. Anlattığına göre Selin Girit, yirmi altı yaşındayken BBC’den telefonla davet alıyor, Londra’ya gidiyor ve dokuz yıldır dünyanın en tanınmış basın kuruluşlarından biri olan BBC’de gazetecilik yapıyor. Bir yandan da kafası karışık olmayan her aydın gibi, Türkiye’yi düşünüyor. Türkiye’deki hiçbir partiyle, hiçbir grupla ilgisinin olmadığını söylüyor. Türkiye’yi anlatıyor. Ama tarafsız. “Tarafsız olan bertaraf olur” düşüncesine inat, “Tarafsızım, çünkü gazeteciyim” diyor. Gazeteciyi de “soru soran, gerçekleri haberleştiren kişi” olarak tanımlıyor. TED’in ‘Kritik Kavşaklar’ adlı bu dizi programında “Doğru ne, yanlış ne” konusunu Türkiye üzerinden irdeliyor. Selin Girit “Türkiye’yi kime sorsam, ‘Türkiye kritik bir kavşaktan geçiyor’ yanıtıyla karşılaşıyorum” diyor. “Ne zaman geçmedi ki” diye de ekliyor. Çünkü bu yargının neredeyse son 50 yıldır hep dile getirildiğini söylüyor, “Ne zaman huzur geldi ki” diyor. Bunu Türkiye’de hiçbir şeyin hesabının verilmeyişine bağlıyor. Ama şimdiki kavşak en önemlisi diye ekliyor. Onu bu kritik kavşak yargısına götüren nedenin Türkiye’nin dışardan göründüğü imaj olduğunu söylüyor. Bu imajı da “Türkiye tutuklu gazetecilerin ülkesi” diye tanımlıyor. Çünkü diyor: “Bugün merak eden, gerçek peşinde koşan, soru soran gazeteci arkadaşlarımızın susturulduğunu, kalemlerinin kırıldığını, fişlerinin çekildiğini görüyoruz. Kimilerinin de kimliklerini yitirdiğini…” İngiltere’de de tutuklu gazeteciler olduğunu söylüyor. Ama “Sorduğu soru, söylediği söz, yaptığı haber, bastığı kitap yüzünden bir tek gazeteci yok. Adi suçlardan var. Türkiye’de gazeteciler tutuklu, bu yüzden de dışardan ‘Tutuklu gazetecilerin ülkesi’ olarak görünüyor” diyor. Oysa Türkiye’nin gazetecilere ihtiyacı var. “Ben gazeteciyim, benim işim soru sormak. Ama benim soru sormamı engelleyemezsiniz. Engellerseniz ben kimliğimi yitiririm. Türkiye’nin demokratikleşmesi için gazetecilere ihtiyacı var. Bu gazeteciler yalnızca gerçeği yazmalılar” diyor. Yani ‘güzel havalar’ için yol gösteriyor. Selin Girit’in bu değerlendirmelerini bir de iktidar benimsese, işte o zaman gerçek demokratikleşme başlar. Tabii bunun için yıllar geçmesi, çok kitap okunması gerekiyor. Kitap deyince, TÜYAP Kitap Fuarı’nı kaçırmayalım derim. Gerçeği yazan kitapları bulmak, yazarlarıyla tanışmak için. En azından fuarın onur yazarı Prof. Dr. Taner Timur’un “geçmişteki geleceğe” nasıl baktığını kavramak için. Bizi bu güzel havaların mahvetmesine izin vermemek için, gerçeğin peşinde koşmak için. Bu arada elbette Selin Girit’i de dinlemeli, Aşiyan’ı da okumalı, bir gün TÜYAP’a ayrılmalı, kitaplar almalı, okumalı ki, bizi kuşatan karanlık bir köşesinden yırtılmaya başlasın. Bunun için de gerçeğe ve kültürel kalkınmaya önem vermeli. Bu nedenle ki, Boğaziçili gençler Tevfik Fikret’in: “Burası Aşiyan; benim değil gerçek yolda yürüyen temiz, cesur, yiğit gençlerindir” sesine kulak vermişler. Gençlere Orhan Veli’nin dizeleriyle selam göndermişler. Bu güzel havaların onları mahvetmemesi için… BULMACA SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Teyze 1 ye veri 2 len bir baş3 ka ad. 2/ Erkek ördek... 4 Asya’da bir 5 göl. 3/ Yel 6 kenli gemi 7 lerde gab 8 yarların di 9 reklere çık1 2 3 4 5 6 7 8 9 ması için verilen komut... 1 T E L K A R İ A Katışıksız, saf. 4/ 2 U C A B İ Ç E M “ çanakta ca 3 R E Y H A N G O cık / Peynirli pi 4 N T A R A T O R de getirdiler / İs 5 U L E M A A O tanbul’dayım san 6 S A R A A R İ F ki” (Nâzım Hik 7 O K K U Z MO met)... İskambil 8 L A P A Z R A B de bir kâğıt. 5/ 9 P O T O L O J İ Sivas’ın bir ilçesi... Düz dam, taraça. 6/ Bir nota... Bez dokuma tezgâhı. 7/ Kişinin öz benliği... Dinsel bayramlardan bir önceki gün. 8/ Çanakkale Boğazı’nda, pek çok deniz kazasının meydana geldiği burun... Yanağın alt kısmı. 9/ Uşak yöresine özgü, mercimek ve bulgurla yapılan bir tür pilav. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yürürken dayanmak için kullanılan kalın sopa... Sıcak bölgelerde yetişen ve lifleri tekstilde kullanılan bir ağaççık. 2/ Kutsal ışık... Yasal. 3/ Bir müzik parçasının derin bir duygu verilerek çalınması... “O yer” anlamında kullanılan sözcük. 4/ Huysuz atları yola getirmek için dudaklarına takılan tahta kıskaç... Aktinyum elementinin simgesi. 5/ Tuzağa düşürülen şey... Bir nota. 6/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... El ya da yüz hareketleriyle gösterme. 7/ Karakter... Avrupa’da bir başkent. 8/ Büyük delikli kalbur... Fizik, kimya, matematik ve biyolojiye verilen ortak ad. 9/ Batman’ın Hasankeyf ilçesini sular altında bırakacak olan baraj... Tecrübeli, usta.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear