25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
12 EKİM 2013 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 Atatürk Davası Şaşkınlık O İsim Başkanlığını Özden Toker’in yaptığı İnönü Vakfı, Sabancı Üniversitesi ile ortaklaşa “Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ve Lozan Antlaşması’nın 90. yıldönümü” nedeniyle bir sempozyum düzenledi. Toker, sempozyumu Abdullah Gül’ün bir “açılış konuşması yaparak onurlandıracağı”nı da duyurdu. Yani, her fırsatta İsmet Paşa’nın uygulamalarını yerin dibine batırmayı, kişiliğini karalamayı, imzasını attığı Lozan ile kurulmuş Cumhuriyet’in sonunu getirmeyi görev edinmiş bir siyasi hareketin Çankaya’ya gönderdiği bir isime çağrı yapılmıştı. Sempozyumdaki programda bir başka konuşmacı da dikkat çekiyordu: “Cumhuriyet yanlış kuruldu. Başımıza bela olan ulus devletten kurtuluyoruz” diyen AKP’nin akil adamı Prof. Dr. Baskın Oran... Kimi dostlarımız aradı ve sempozyuma çağrılanlar konusundaki şaşkınlıklarını ilettiler. Biz onlara hiç şaşırmamalarını söyledik. Asıl şaşkın olan onlar değildi çünkü... Abdullah Gül, açılışı “onurlandırdı” mı peki? Hayır. Bir küçük mesaj göndermekle yetindi. O, kendi çizgisinde tutarlıydı çünkü... Ankara Üniversitesi’nin açılış konuşmasını bu yıl Prof. Dr. Zeynep Korkmaz yaptı. Yani, kızlık soyadı ile Zeynep Dengi. Açın bakın Pertev Naili Boratav, Behice Boran ve Niyazi Berkes’in 1948’de Ankara Üniversitesi’nden uzaklaştırılması ile ilgili davanın tutanaklarına. Zeynep Dengi, her üç bilim insanımızı “komünist” olmakla suçlayan tanıklardan biri. Boratav’ın savunmasında “yalancı” dediği kişi. Zeynep Korkmaz’ı daha sonra, 12 Eylül’de Atatürk’ün Türk Dil Kurumu’nun kapatılarak bir devlet dairesine çevrilmesi operasyonunda da gördük. Dönemin cuntacısı Kenan Evren’e özel konferanslar verip Türk Dil Kurumu’nun işlevsizleştirilmesine önayak olmuştu. Zeynep Korkmaz’a üniversite açılış konuşması sırasında eşlik eden DTCF Dekanı Prof. Dr. Abdulkadir Gürer’e bir soru: Fakültenizin saygın bir bilim dalı olan antropolojiyi Recep Tayyip Erdoğan “ırkçılık”la suçlarken neredeydiniz? Alpaslan Işıklı sağlığında, avukatı İsmail Sami Çakmak aracılığıyla, hazırladıkları iddianamede “Atatürk’ün dahi Ergenekon’un tarikatvari ve dini yapısı içinde olduğu ancak henüz zamanı gelmediğinden açıklanmaması gerektiği”ni belirterek Atatürk’ü terörist gibi gösterdikleri gerekçesiyle Ergenekon savcıları hakkında dava açmıştı. Dava açılınca, AKP apar topar, savcıları tazminat sorumluluğu yönünden koruma altına alan bir yasa değişikliği yapmıştı. İsmail Sami Çakmak, Yargıtay’a yaptığı son başvuruda, savcıların yargı değil, yürütme organının parçası olduğunu savunarak; savcıları tazminat davalarından koruyan yasanın; anayasanın yargı yetkisi, yargılanma hakkı ve eşitlik maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdü. Çakmak, aynı yasanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılığını dile getirdiği dilekçesinde, Yargıtay içtihatlarına da değindi: “Atatürk’ün hatırasına yönelik saldırılar, Türk milletinin her bireyine yönelik eylemler niteliğindedir. Çünkü, Atatürk’ün hatırasına yönelik saldırılar, Atatürk’ün şahsına değil, kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne ve kurduğu devrimlere (bir değerler sistemine) hakaret olarak değerlendirilmektedir.” Türküm demek ayıp, Atatürk terörist, bayrak bez parçası, yurt desen izalei şüyulu arsa. Bakalım nereye varacağız... Frankfurt’tan Notlar Kitap fuarı nedeniyle Frankfurt’tayım. Yaklaşık yedi bin yayıncı ve sektör kuruluşunun katıldığı fuarın bu yılki konuk ülkesinin Brezilya olduğuna, Türkiye pavyonunda sergilenen, TEDA aracılığıyla yabancı dillere çevrilmiş Türk yazarlarının kitaplarının büyük ilgi gördüğüne ilişkin haberleri okumuşsunuzdur. TÜYAP ve Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı açısından ise bu fuar yeni kurulacak ilişkiler açısından önem taşıyor. Bilindiği gibi Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı kapsamında üç yıldır uygulanan bir “uluslararası alan” projesi var. Bu proje her yıl ayrı bir “konuk ülke” belirlenmesini ve uluslararası ilişkiler ağının genişletilmesini, dolayısıyla çok sayıda ülkenin, yabancı yayınevlerinin, telif ajanslarının artan sayıda katılımlarının sağlanmasını öngörüyor. Bu projenin hayata geçirildiği yıldan bu yana İspanya, Mısır ve Hollanda konuk ülke olarak fuarda yer aldılar. Bu yılın konuk ülkesi ise Çin Halk Cumhuriyeti. Önümüzdeki yıl Kore’yi, daha sonraki yıl da Almanya’yı konuk ülke olarak ağırlamak doğrultusunda görüşmeler yapıyoruz. Bunlar hoş gelişmeler. HHH Bir de Türkiye adına madalyonun hiç hoş olmayan öbür yüzü var. Gezi olayları Alman aydınlarını etkilemiş; konuştuğum insanlar Türk hükümetinin Gezi olayları sırasında başvurduğu orantısız şiddeti demokrasinin yara alması, kişi temel hak ve özgürlüklerine darbe vurulması olarak değerlendiriyorlar. Hükümetin ters yönde yaptığı açıklamaları inandırıcı bulmuyorlar. Başbakan tarafından açıklanan “demokrasi paketi” ise Alevilerin cemevlerinin ibadethane olarak kabulü, anadilinde eğitim, Ruhban Okulu’nun açılması gibi temel talepler dikkate alınmadığı sürece bir “oyalama taktiği” olarak değerlendiriliyor. Frankfurt’ta görüştüğüm çeşitli ülkelerden aydınlar eğer gerçekten bir darbe girişimi söz konusu olmuşsa faillerin mutlaka yargılanıp cezalandırılması düşüncesini paylaşıyorlar. Bununla birlikte Balyoz davasında savcıların mahkemeye sundukları “kanıtların” büyük bölümünün düzmece olduğu uluslararası kurumlar tarafından da saptanmış dijital veriler olduğunu, bunların nasıl olup da Yargıtay tarafından ciddiye alındığını, bu “sözde kanıtlara” dayanarak onca insanın nasıl mahkum edilebildiğini anlamakta zorlanıyorlar. AKP sözcülerince dile getirilen ve bir sunucunun kovulmasına neden olan “ekranda dekolte” olayı ise Alman kamuoyunda ülkemizi küçük düşüren bir alay konusu! Basında, “İşte Türk demokrasisinin sınırı!” türünden alaycı sözler ve karikatürler yer alıyor. HHH Türkiye’deki gelişmeler Almanya’da yaşayan Ortadoğulu yabancıları da kaygılandırıyor. Nadir, Frankfurt’ta bir taksi şoförü; Afganistan’da tıp öğrenimini Taliban dehşetinden yarıda bırakıp Almanya’ya sığınmış. Konuşuyoruz; Türk olduğumu öğrenince “Yazık” diyor, “siz Mustafa Kemal Atatürk’ün değerini bilmiyorsunuz.” Susuyorum. Benzer sözleri aynı gün, iki saat sonra bindiğim taksinin İranlı şoförü Reza’dan duyuyorum. “Atatürk’ün çizdiği yolun tersine attığınız her adım sizi, bizim yıllardır içinde çırpındığımız bataklığa biraz daha yaklaştırıyor” diyor. Sonra 35 yıldır dönemediği kendi ülkesi İran’ı, Irak’ı, Mısır’ı, Suriye’yi sayıyor. Yine susuyorum. Ne diyebilirim ki? Boşuna Değil Balyoz davası ardındaki um mahk iyetlerinin mak ıla alg ı derin anlam isteyenlere: türbanın PKK ile müzakere, ik dilde etn sı, ma kamuya yayıl psi he a am i ps He ... eğitim ki kte rlü şu anda yürü anayasaya aykırı. aya aykırı n Yapa kim? Anayas a olduğu ınd ağ eylemlerin od esi’nce em hk Ma a Anayas P. ış karara bağlanm AK lyoz ba e ti’n iye ur Türkiye Cumh tüm kuvurabilmenin yolu, K’ye de TS i gib rumlara olduğu ordu. çiy ge tan ak rm balyoz vu . Vurdular.. Neden Olmasın? MHP’den Beypazarı Belediye başkanı seçildikten sonra geçen dönem yine MHP’den Ankara Anakent Belediye Başkanlığı’na adaylığını koyan Mansur Yavaş’ın adı yine CHP kulislerinde aday olarak konuşulmaya başlanmış. Oysa biz duyduk ki, Mansur Yavaş, MHP’den aday gösterilmeyince bir anket yaptırmış. Yerel seçimlere AKP’den girerse yüzde 40, MHP’den girerse yüzde 38, CHP’den girerse yüzde 36 oy alacağını belirlemiş ve kendi gücünü görmek üzere bağımsız aday olmaya niyetliymiş. Dışarıdan isimleri kırpıp kırpıp Melih Gökçek’in karşısına koymak yerine, CHP, kendi örgüt gücüne dayalı adaylar üzerinde duramaz mı? Örneğin, eski Ankara il başkanı ve milletvekili Hakkı Süha Okay gibi, yine eski Ankara il başkanı, bugün de Anakent Belediye Meclis Grup Başkanı olan Yaşar Çatak gibi... Geçmişte Ali Dinçer, gencecik bir Ankara il başkanı olarak aday olmuş, çakı gibi de belediye başkanlığı yapmıştı. Siyaset bu. Minareyi kılıfına uyduracaksın. PKK ile her türlü ödünlü pazarlığı “Artık şehit vermeyeceğiz” diye açıklayacak, ardından tezkere çıkaracaksın. Suriye ile savaşmak için... Polisin Yetkilerinin Genişletilmesi Sadık ÇELİk Kılıf KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr buydu zaten. Demokrasi paketinin hemen arkasından polis devletleşme paketi geldi. İktidarın üzerinde çalıştığı paket onaylanırsa polis, eylem yapma ihtimali olan herkesi belirli bir süre boyunca gözaltında tutabilecek. Savcı ya da yargıç talebine, mahkeme kararına ihtiyaç duymadan… Canının istediği gibi. Niyet okuma yeteneklerini kullanarak. Tıpkı darbe dönemlerinin olağanüstü hal uygulamaları gibi. Suç işlememiş birini “suç işleme ihtimali var”, “eylem yapacak gibi duruyor” diye hüküm vererek gözaltına alabilecekler. Bunun ismi de “önleyici gözaltı” olacak. Halbuki “muhalefet önleyici önlem” olsa daha samimi olabilirdi. Hepsi, ülkede muhalefet olmasın, çatlak ses çıkmasın, kimsenin eleştirecek takati kalmasın diye sanki… Temel insan haklarından olan protesto ve gösteri hakkının kullanılması polisin genişletilen yetkisi aracılığıyla engelleniyor. Bu paket kabul edilirse söz konusu yetkilerin, toplumda bir tür fişleme mekanizmasını harekete geçirmeyeceğinin garantisi verilebilir mi? Peki ya bu yetkinin barışçı olsun olmasın her türlü gösteri hakkını gerçek anlamda ortadan kaldıracak biçimde kullanılmayacağının? Ve zaten bunun örnekleriyle, keyfi tutuklamalarla Gezi olayları sırasında sıkça karşılaşmıştık, polisin yazdığı destanlar aracılığıyla. Şimdi yapılan, bu destanlara bir kılıf uydurmaktan öte çok da bir anlam ifade etmiyor sanki. Bu paketin, toplantı ve gösteri haklarının sözde değiştirilip iyileştirileceğini söyleyen ve içinden sadece türbanın çıktığı demokrasi paketinin hemen arkasından gelmesi ise şaşırtıcı değil. Kimse ne umduk ne bulduk, demesin. Beklenmesi gereken de, bulunması gereken de Doktor Reşit Galip Başbakan Erdoğan’ın “Türkçe ezan zulmünün mimarlarından” olarak tanıttığı son demokrasi paketiyle kaldırılan Andımız’ın yazarı Reşit Galip, yani Mustafa Reşit Baydur. Dünyanın sayılı müzelerinden biri olan Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni ve Milli Kütüphane ile İlimler ve Sanatları Akademisi’nin kuruluş çalışmalarını başlatan kişi. 10 aylık Milli Eğitim Bakanlığı döneminde gerçekleştirdiği çağdaş üniversite reformlarıyla adını tarihe yazdırdı. Müfredatı çağının en aydınlık ve evrensel bilgileriyle doldurmayı kendine gaye edindi. “Bizim temel hücremiz köylüdür” diyerek kendinden sonra Köy Enstitülerinin temellerinin atılmasına katkıda bulundu. 1934 yılında, 41 yaşında, cebinde beş lirayla göçüp gitmeseydi daha kim bilir neler verecekti bu memlekete. Bugün ise “bir zulmün mimarı” olarak tanıtılıyor. Suçlu olan, Atatürk ilkelerinin yürekli muhafızı Doktor Reşit Galip’in kim olduğunu bugüne kadar çocuklarımıza öğretmeyen bizleriz aslında. Bunu öğretemediğimiz için bugün “geri kalmışlık manzarası” olarak kabul edilen Andımız artık yasak. Ama “normalleşme” hedefiyle kamuda türban serbest. Ve “Bu dava iğne ile kuyu kazılarak bugünlere ulaştı. Dava taşını gediğine koyana kadar mücadele edeceğiz” diyor Başbakan Erdoğan. İnsan taşın gediğinin tam olarak neresi olduğunu ister istemez merak ediyor. Menderes’lerden, Demirel’lerden, Ecevit’lerden, Özal’lardan, Çiller’lerden gelen bir süreç bu. Kaldırım taşlarının adım adım döşendiği… Herkesin tuzu var bu gediğin bulunmasında. Bugün ise sadece taşı oraya koyma işi kalıyor geriye. Bakalım bu iş kime nasip olacak? ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Kaza 1 kistan’daki Rusya’nın 2 uzay üssünün 3 adı. 2/ Bir göz 4 rengi... Bodrum ilçesine 5 bağlı turistik 6 bir belde. 3/ Antalya yakın 7 larında arkeo 8 lojik bir mağa 9 ra... İlgi eki. 4/ Boyutlar... Çı1 2 3 4 5 6 7 8 9 kar yol, çare. 5/ Es1 A Z A PK A P I ki Mısır’da güneş tanrısı... İç Anadolu 2 Y U K A F O Ş A Bölgesi’nde bir pla 3 A L A M E T I R to. 6/ Sıcağa ve so 4 K A M U S A L P ğuğa karşı dayanık 5 A E K F UG A lılığı kükürtle artırıl6 P A T A R A A L mış kauçuk... Yarı memnunluk anlatan 7 I S K A R İ N A bir ünlem. 7/ Resim 8 İ T İ MA T M yapımında kullanı 9 P L İ A Ş İ N A lan bir boya... Götürü bir iş için ödenen ücret. 8/ Uzun tüylü bir süs köpeği. 9/ Halterde, ağırlıkları tutan demir çubuk... Bektaşi ve Mevlevi tekkelerinde belli tören kuralları olan sofra. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Nükleer etkinliğin ölçümünde kullanılan birim. 2/ Birlikten yoksun ve anlaşamayan gemi mürettebatı için kullanılan sözcük. 3/ Vücutta oluşan derin kesik ya da zedelenme... İnsanın kendine karşı duyduğu saygı. 4/ Ton ve makam temeline bağlı kalmadan oluşturulan besteler için kullanılan sözcük. 5/ Asya’da bir ırmak... Bizmut elementinin simgesi... Akıl. 6/ Eski Mezopotamya halklarının fırtına, savaş ve ay tanrısı. 7/ Telli bir çalgı... Yaklaşık on iki bin yıl önce Pasifik’e gömüldüğüne inanılan, insanlığın ve uygarlığın anayurdu sayılan kıta... Kötü, fena. 8/ Kekemelik, pepemelik. 9/ Sazın en ince ses veren teli... “Kaba, kötü, değersiz” anlamında argo sözcük.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear