23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
1 EKİM 2013 SALI CUMHURİYET SAYFA 13 Yattığı cezaevinin tipi L 1! Rastlantı bu ya, Amerikalılar pasaport vizesi verirken, göçmen olmayan işçi vizesine “L 1” diyorlar,. Sahi, bu L 1 neyin nesi? Zamane adaletinde ve siyasetinde şifreleme esas. Dünkü pakette de yığınla şifre yer alıyor. Zamanla, Ergenekon Atlantik ötesi ve bu L 1’ler üzerinden roman tadında başkaca fantastik iddianameler daha çıkar mı? Bunları konuşamadık. Adalet Bakanlığı ziyareti paketten önce verdi. “34 küsur yıl mahkumiyet” yaftası taşısa da.. Mustafa Balbay’la konuşmak her zaman, zihin açıcı ve eğlenceli.. Kucaklaştıktan sonra lafa ortadan girmek en kestirmesi: “L 1 ne ki?” Gülmüyor… Belli ki, tünel kazmaya uygunluk ölçütüne göre, yeni bir cezaevi sınıflaması yapacak. Yanıtını beklemeden ekliyorum: L harfi, omurgayı belkemiğine bağlayan kemiklerin anatomik adı değil mi? Evet, ‘Lumbar’ın... L 1 de bu kemiklerin 1’incisi.. Herhalde... Demek bel büküp eğilmeyenleri buraya koyuyorlar! Gülüyoruz. Sincan’a giriş Silivri’den rahat. Cezaevi personeli nazik, yardımsever ve konuşkan. Pabuç çıkarırken, baklava tabağı tutma zarafetiyle terlik bile uzatıyorlar. Giyerken de çekecek.. Silivri’de bunlar yok. Göz muayene cihazına benzer bir alette gözbebeklerinizi taratıyorsunuz. Belli ki gözler, kimlik (ve belki de kişilik) belirlemede parmak izinden daha garantili.. Eskiler “Gözün kuyruğu bile dokuz dil konuşur!” derlerdi. Demek ki “Düzenbazı, yalancıyı gözünden anlarım!” şeklindeki işlevi şimdi bu cihazlar devralmış. Keşke, dünkü “demokrasi paketi”nden bu tür sürpriz cihazlar da çıksaydı! Ve mesela.. Demokrasi ve özgürlük nutku atacakları ve özellikle de iktidar en önde gelenlerini TV’ye çıkmadan önce “gözbebeği cihazı”ndan geçirmek mümkün olsaydı... Kısmet inşallah bir başka pakete... Büyük bir şişe su ve iki plastik bardak. “Herkes içeri düşünce, uzaklara gitmenin, gezmenin düşünü kurar. Sen, başına geleceği bilmiş gibi erken davranıp istediğin gibi, gezdin gördün!” Heyecanla söze o devam etti: “Ve yaşadım... Yine de çok şanslıyım!” Dosyasında 34 küsur yıl!.. Balbay’ın ‘Paket’e Selamı Var.. ezaevinin ötesi mezarlık C Sayısız kapıdan, koridordan, merdivenlerden geçerek “açık görüş salonu”na ulaşıyorsunuz. Yönetimden aydınlık ve güler yüzlü bir hanım yetkili yol gösteriyor. Öğretmenmiş. Ataması yapılamadığı için biraz da “eş durumundan” bu göreve talip olmuş. Silivri’de de böyleydi. Müdür yardımcıları, infaz memurları gazeteci veya siyasetçi kimliği taşıyan ziyaretçi ile karşılaşınca sohbet etmeyi seviyorlar. Bu belki de Adalet Bakanlığımızın telkin ve tavsiyesiyle gerçekleşen küçük bir “müessese ikramı” uygulaması. Balbay’ı beklerken zarfi bir içtenlikle “ev sahibeniz” anlatmayı sürdürüyor: “Burada ilk kez hayatın değerini fark ettim. Buranın ötesi çoğu kişi için mezarlık. Bir hiç uğruna cinayet işleyip gelenler de o kadar çok ki. 70’inde biri geldi. Eşini öldürmüş. Amca dedim, niye böyle bir şey yaptın? ‘Kıskandım. Aldatıyordu’ dedi. İyi mi?” Derken salonun ucundaki demir kapı tangırtı ile açıldı. Gülen yüzüyle, kollarını iki yana açmış, Balbay göründü. 1980’lerin sonu ve 90’ların başında bendeniz Ankara Temsilcisi iken Balbay yardımcım idi. Sonra o temsilci oldu, ben İddia Nağmeler ve Adalet Zennube’si deniz, milletvekili. Ona da daha önce önerilmişti. Ama o siyaset yapmayı değil, yazmayı tercih etti. Cumhuriyet gazetesinin yazgısında kuruluşundan beri TBMM var. Yunus Nadi’nin geleneğini oğlu Nadir Nadi sürdürdü. Daha sonra da Ankara temsilcileri. 8 temsilciden 5’i milletvekili oldu. (Bunu, “CHP Ergenekon’dan sanık kaçırmak istedi” zevzekliği nedeniyle not ediyoruz.) Gezme hayalim yok Balbay, İzmir büromuzdan geldi. Egeli olmanın birçok özelliğini taşıyordu. Gülen ve güldüren kişiliğiyle insanlarla kolayca kaynaşabiliyordu. Ankara ile de kolayca sarmaş dolaş oldu. Çalışkan ve ataktı. Göstermeyi pek sevmese de çok disiplinli idi. Bir de gezmeyi, ülkeler görmeyi, az çiğnenmiş güzergâhlarda macera yolculukları yapmayı çok seviyordu. Bu sevgisini de şaşılacak bir düzen, disiplin ve kararlılıkla doya doya yaşadı. Afrika’da, Asya’da, Güney Amerika’da en gezilmedik görülmedik yerleri gezdi gördü. Sincan’da ziyaretçilere terlik ve çekecek ikramından başka ikram yok. Balbay yine de ikramını koğuş kantininden getirdi. Demir parmaklı penceresi hiçbir yere bakmayan, daracık beton bir hücre.. Küçük kızının, minik oğlunun, sevgili eşinin ve cefakâr ana babasının hasretiyle kavrulmak da cabası.. Balbay’ın iyimserliği .. Geleceğe olan güveni ve bardağın dolu tarafına bakma tutkusu hayranlık verecek ölçekte.. “Niye şanslısın?” “Çünkü yaşıyorum.. Daha önce öldürüyorlardı. Uğur Ağabey, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Doğan Öz.. Say sayabildiğin kadar. Hepsi Cumhuriyet yazarı veya Cumhuriyet’te yazdıkları için öldürüldü. Belli ki sistem değişti. İçeriye alınıp burada hayatlara son verilmek isteniyor. Ama dünya da ülkemiz de değişiyor, değişmekte.. Adaletin de, siyasetin de bozulan ayarı, halkın gerçekleri görmesiyle düzelecek ve hep birlikte düzelteceğiz!” TBMM’de kürsüde konuşuyormuş gibi inançlı, kararlı ve keskin. Yüzünden, gözlerinden, Allah nazardan saklasın, sıhhat fışkırıyor.. Bakışlarına yansıyan, canlılık, azim ve kararlılığa bakıp insanın neredeyse, “Sincan’a, yani başkente gelmek yaramış!” diyesi geliyor. Demiyorsunuz. Balbay, “Canımı al, yeter ki esprili ve esprisi olsun!” diyebilen bir karakter.. Mizahı seviyor. Ama, Silivri’de dağıtılan adalet öylesine esprisiz ve öylesine ruhsuz ki.. Susuyorsunuz. Binlerce yılın kutsal simgesi adalet tanrıçası dansöz Zennube’ye döndü. “Gizli Tanıdıklar” ile ve “İddia Nağmeler” ile istedikleri gibi oynatıp duruyorlar! Demokrasi paketi gibi ara nağmeler de cabası! Yeşil Kurdeleli Paket! Şaşarım; sadece tek adam ve yakın çevresinin hazırladığı, AKP’li milletvekillerinin bile habersiz kaldığı, saklanan, gizlenen paketten demokrasi bekleyenlere. Tavşan çıksa daha anlamlı olurdu, gülerdik hiç olmazsa! Neoliberal tayfadan ikinci sınıf temsilcilerin, paketten önce televizyonlarda yandaş pozisyonları, yağlama seanslarına çoktandır şaşıran yok zaten; en azından tebessüm ediyoruz, izlerken. Aylardır bağırıp çağırmayı, ötekileştirmeyi, yaşam biçimine müdahaleleri, baskı ve dayatmayı, tehdidi, karalamayı görmüyorsun da, hâlâ “paketin içeriği kadar, kullanılan dil de önemli, yumuşak bir söylemi tercih eder inşallah” diyorsun, yersek! Demokrasi paketinin açıklandığı basın toplantısı bile muhalif gazetelerin bir bölümüne yasak kılınıyorsa, soru yasaksa, neyi konuşacağız kardeş? Hani bir zamanlar askerlerin akreditasyon yasağına bağırıp çağırıyordunuz ya, bu sivil yönetimin yaptığını nasıl açıklayacaksınız acaba? Bu ülkede yaşayan herkes, kör, sağır ve dilsiz midir? Yandaşlık kıblen, “yetmez ama evet” kaderin midir? HHH “Bazıları yine baştan, paketi görmeden karşı çıkacak, boş bulacak” diyordunuz da, ne yapalım birader! Sözleri senet, yaptıkları yapacaklarının göstergesi değil miydi? “Hedefe varmak için amaç değil, araç” demişlerdi demokrasi için, anımsar mısın? Mantık yani; en iyisinden ileri demokrasiyle yönetiliyor olsaydık eğer, yeni paket neden gerekti? Başbakan toplantıda, 27 Mayıs’ta o dönem bazı gazetelerin ortak manşet attığını söylüyor da, Gezi eylemlerinde, Balyoz ve Ergenekon süreçlerinde yandaşların ortak manşetlerini de anımsasana bir zahmet! HHH Lafı bırak, yaşadığımız gerçeklere bak! Biber gazlı, kimyasal sulu, muhaliflere gözdağı, gözaltı, tutuklama ve hapislerle yürütülen düzen midir demokrasi? Sahte delillerin, gizli tanıkların uçuştuğu organize işler midir? Şunun şurasında üç ay önce Gezi Parkı eylemlerindeki tanık olduğumuz ölümler, hangi düzende oluyor?.. Hangisinde orantısız güç kullanılarak kafa yarılıyor, kol kırılıyor, göz çıkarılıyor? Uluslararası Af Örgütü, Türkiye’ye gaz bombası satılmasının yasaklanmasını istiyor mecburen. Cezaevleri doldu taştı. Çantada deniz gözlüğü, limon, gaz maskesi, süt var diye polis fezlekesi düzenleniyor bu ülkede, gençler mahkemeye çıkarılıyor... Eylemcileri insanlık adına tedavi eden hekimler, “Talcid” veren eczaneler bakanlık soruşturmasına uğruyor... Denizli’de Başbakan gelmeden önce polis gençleri topluyor, mıntıka temizliği yani... Bak, iş taraftar gruplarına uzandı, dünyada ilk kez yeşil sahalardan terör örgütleri çıkarılıyor... Slogan attı diye, pankart açtı, anma gününe katıldı diye aylardır tutuklu, mahkeme önüne çıkmayı bekleyen üniversitelileri gör... “Seçmen sayısı, seçimlerde basılan ve kullanılan oy pusulası sayısı” gibi bilgileri, milletvekiline bile vermeyen bir düzendir konuştuğumuz, palavrayı bırak... HHH Terörle mücadele gerekçesiyle içeri almanın önüne geçen bir şey var mı pakette? Meğer demokratikleşmenin önündeki tek engel Andımızmış, THK’ye verilen kurban derileri. Okullarda, kamuda, çarşaf, peçe, türban, sarık serbest. Engel olanlara hapis cezası... “Ne mutlu Türk’üm” demek, nefret ve ayrımcılık suçu! Kamuda başörtüsü özgürleşti, yeni paketle mecburi hale getirilince demokrasi tamam olacak! Tutuklu milletvekilleri, gazeteciler, ifade özgürlüğü, terör örgütü üyeliğinin şiddet koşuluna bağlanması, anlaşılan başka bir pakete kaldı. Halkın kucağına bırakılan paket, şüpheli değildir. Yasakçıdır özünde. Cumhuriyet devrimlerine, ilerlemeye, laikliğe sivil darbedir işin aslı astarı. Yeşil kurdeleli ambalajdan, özgürlük, insan hakları çıkmaz, boşuna... Ayrılıkçı, dinci ve gerici düzene tam gaz... “Toplumsal barış ve huzuru sağlayacak adımlar atıyoruz” diyorsunuz ya hâlâ, yemezler... Kızma birader! ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com ‘Demokratikleşme’nin Maket Paketinden Neler Öğrendik? Sayın Başbakan’ın “Demokratikleşme”(!) paketinden neler öğrendik, bir toparlama yapmakta yarar var... Bana her seçimden sonra halkın rahatça uykuya dalabilmesi için verilen son hapı hatırlatan ve ardından hiçbir somut yansımasını göremediğimiz meşhur “Balkon Konuşmaları”nı hatırlatan bu 45 dakikayı yakın merceğe alırsak: Öncelikle AKP’yi, 11 yıldır ülkeye her gün demokrasi taşıma savaşımı veren bir parti olarak tanıtan Başbakan’a göre demokratikleşme paketi toplantısına muhalif medya mensuplarının çağırılmayacağını ve hatta katılan merkez ve yandaş medyadan bile soru kabul edilmeyeceğini öğrendik... (Yabancı basın, bunu öğrendiğinde gülme krizine girdi mi, izleyemedim.) “Gazi Mustafa Kemal’den Menderes ve Özal’a” şeklinde özetlenen demokratik atılım sahipleri arasında, 1946’da çok partili rejimi getiren ve 1950’de seçimi kaybedince de iktidarı derhal Menderes’e teslim eden İsmet İnönü’nün bulunmadığını, hatta bugün laik Türkiye hassasiyetlerini yoğun olarak ifade etmiş olan Süleyman Demirel’in bile gözden çıkarıldığını öğrendik! “Korkarak ilerleme olamaz” diyen, ancak binlerce koruma eşliğinde gezen, sadece yürüyüş yapan ve hatta “duran” halkından bile rahatsız olan Başbakan’ın, hâlâ darbe ve darbeye kışkırtma paranoyalarını aşamadığını ve 27 Mayıs sendromundan ağır şekilde mustarip olduğunu öğrendik. Sürekli olarak pakette, vatandaşların kökeniyle, inancıyla, yaşam tarzına yönelik müdahalelerle uğraşan buyurgan, dayatmacı bir devlet anlayışının “artık tarihin çöp sepetine gittiğini”, buna karşın bu savunulan yaşam tarzı özgürlüğünün başlıca “dini inançları her an, her yerde yerine getirebilme özgürlüğü” şeklinde özetlenebildiğini, çağdaş hukuk, eğitim, felsefe, yaşam, alkol, mini etek, ifade özgürlüğü ve sanat dışlanmaya devam ederken artık türbanın ve çarşafın “ileriii demokrasi” koruması altında eğitime ve bürokrasiye rahatça girebileceğini öğrendik. Ulus devlet “sözde” demokrasi adına terk edilirken tek yönlü mezhep ve tek din anlayışının zoraki ders olarak dayatılabileceğini ve böylece “Ümmet Devlet”e geçilebileceğini öğrendik. Alevi, Süryani ve Roman kardeşlerimizin ağzına bir parmak bal çalarak, cemevleri sorununu çözmeden, Sulukule boşaltılarak tüm Romanların yaşam tarzı karartılmışken, yine de insanın kendisini “her kesime hoşgörülü” olarak tanıtabileceğini öğrendik. Siyasi Partiler Yasası’nda getirilmek istenen değişimlerle, en kurnaz şekilde muhalefetin bölünmesini sağlayabilecek yasaların çıkışını kolaylaştırarak, muhalif particiklerin önünü açmanın pragmatik oportünizmini öğrendik. Aynen yandaş medya yağcılarının yaptığı gibi sürekli olarak üzerinde yaşadığımız Cumhuriyetin “tek tipçi rejim”, “yaşama müdahale eden otoriter ceberrut devlet” şeklinde aşağılanması ve sanki ülkede darbe yapılmış gibi hep “yeni bir devlethükümet” anlayışının sunulmasıyla Atatürk Cumhuriyetini artık fiili olarak yok saymanın “demokratikleşme”nin doğal sonucu olarak değerlendirilebileceğini öğrendik. “Oy veren herkesin her siyasal partiye üye olabilmesi” gibi, ilk duyulduğunda kulağa çok hoş gelen kararların, esasında uygulamada, her iki yönlü olarak “Parti=Hükümet=Devlet” denklemini siyasetin ve faşist rejimin olmazsa olmazı haline getireceği, yoğun kadrolaşmayı ve artık tescilli olarak muhalifleri dışlamayı hızlandıracak olmasının da “demokratikleşme” sayılacağını öğrendik! “Yaşam tarzına saygıyı TCK’nin koruması altına alıyoruz” derken bu her yoruma açık yasanın AKP üyesi olabilecek hâkimsavcıların insafına terk edilebileceğini öğrendik. Bu pakete karşı çıkan herkesin şimdiden “darbeci” olarak fişleneceğini öğrendik! “Yarattığı makbul vatandaşa benzemeyenlere hayatı zehir eden anlayış”tan söz ederken, insanın kendisini birebir tarif ettiği bir çelişkili anlatıma düşebileceğini öğrendik! Tüm bu hayati riskler taşıyan “demokratikleşme” paketinin içinden çıkarılanların, birer öneri olarak sunulmadığını, sanki tek elden, tek adamın dayatmasıyla topluma tebliğ edilebildiğini, parlamentonun bile figüran rolüne sokulabildiğini öğrendik. Tüm bu öğrendiklerimizin ışığında da bir tek soru geldi aklıma: Yaşam tarzına yönelik ve nefret çıkışlı aşağılama ve hakaretler 13 yıl arası cezalar hak edecekse, acaba siyasilerimiz, çağdaş yaşamın “mazallah” aynı korumaya girmesi halinde, bu konularda “dokunulmazlıklar”ından yararlanmayı mı düşünüyorlar, yoksa kendilerini sihirli bir değnekle toptan değiştirebileceklerine mi inanıyorlar? “Aksırıncaya ve tıksırıncaya kadar içebilen iki ayyaş” adına bir sorayım dedim! HARBİ SEMİH POROY BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ bulutbebek@hotmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN T.C. SAKARYA 2. (SULH HUKUK MAH.) SATIŞ MEMURLUĞU’NDAN TAŞINMAZIN AÇIK ARTIRMA İLANI 2013/6 SATIŞ Satılmasına karar verilen taşınmazın cinsi, niteliği, kıymeti, adedi, önemli özellikleri: 1 NO’LU TAŞINMAZIN Özellikleri : Sakarya il, Serdivan ilçe, 1180 Ada, 3 Parsel, Adalı Serdivan köyü, Arsa Adresi : Yüzölçümü : 465,62 m2 Arsa Payı : İmar Durumu : İskân sahasında kalmakta olup, ayrık nizam ik (A2) kat yapılması şartına tabidir. Kıymeti : 116.405,00 TL KDV Oranı : %18 Kaydındaki Şerhler: 1. Satış Günü : 11/11/2013 günü 16.00 16.10 arası 2. Satış Günü : 06/12/2013 günü 16.00 16.10 arası Satış Yeri : Sakarya 2. Sulh Hukuk Mahkemesi Duruşma Salonu Satış şartları :1 İhale açık artırma suretiyle yapılacaktır. Birinci artırmanın yirmi gün öncesinden, artırma tarihinden önceki gün sonuna kadar esatis.uyap.gov.tr adresinden elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada tahmin edilen değerin %50’sini ve rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmek şartı ile ihale olunur. Birinci artırmada istekli bulunmadığı takdirde elektronik ortamda birinci artırmadan sonraki beşinci günden, ikinci artırma gününden önceki gün sonuna kadar elektronik ortamda teklif verilebilecektir. Bu artırmada da malın tahmin edilen değerin %50’sini, rüçhanlı alacaklılar varsa alacakları toplamını ve satış giderlerini geçmesi şartıyla en çok artırana ihale olunur. Böyle fazla bedelle alıcı çıkmazsa satış talebi düşecektir. 2 Artırmaya iştirak edeceklerin, tahmin edilen değerin % 20’si oranında pey akçesi veya bu miktar kadar banka teminat mektubu vermeleri lazımdır. Satış peşin para iledir, alıcı isteğinde (10) günü geçmemek üzere süre verilebilir. Damga vergisi, KDV, 1/2 tapu harcı ile teslim masrafları alıcıya aittir. Tellaliye resmi, taşınmazın aynından doğan vergiler satış bedelinden ödenir. 3 İpotek sahibi alacaklılarla diğer ilgilerin (*) bu gayrimenkul üzerindeki haklarını özellikle faiz ve giderlere dair olan iddialarını dayanağı belgeler ile (15) gün içinde dairemize bildirmeleri lazımdır; aksi takdirde hakları tapu sicil ile sabit olmadıkça paylaşmadan hariç bırakılacaktır. 4 Satış bedeli hemen veya verilen mühlet içinde ödenmezse İcra ve İflas Kanunu’nun 133’üncü maddesi gereğince ihale feshedilir. İhaleye katılıp daha sonra ihale bedelini yatırmamak sureti ile ihalenin feshine sebep olan tüm alıcılar ve kefilleri teklif ettikleri bedel ile son ihale bedeli arasındaki farktan ve diğer zararlardan ve ayrıca temerrüt faizinden müteselsilen mesul olacaklardır. İhale farkı ve temerrüt faizi ayrıca hükme hacet kalmaksızın dairemizce tahsil olunacak, bu fark, varsa öncelikle teminat bedelinden alınacaktır. 5 Şartname, ilan tarihinden itibaren herkesin görebilmesi için dairede açık olup gideri verildiği takdirde isteyen alıcıya bir örneği gönderilebilir. 6 Satışa iştirak edenlerin şartnameyi görmüş ve münderecatını kabul etmiş sayılacakları, başkaca bilgi almak isteyenlerin 2013/6 Satış sayılı dosya numarasıyla müdürlüğümüze başvurmaları, iş bu ilan tebligat yapılamayan ilgililere tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olunur.20/09/2013 “Resmi ilanlar: www.ilan.gov.tr’de” (Basın: 58324) 1/ “Hint kim 1 yonu, kara kimyon” gibi 2 adlar da veri 3 len bir baharat 4 türü. 2/ Mezopotamya’da 5 kurulmuş es 6 ki bir krallık... Trabzon’un 7 Akçaabat ilçe 8 sinde bir göl. 9 3/ Harman döküntüsü... Vur1 2 3 4 5 6 7 8 9 malı bir çalgı. 4/ 1 D A L L AMA A Üye... Müslümanların bir çocuğun 2 İ T A ME C A Z doğumundan yedi 3 Ş E M S E I R A gün sonra, Allah’a 4 B P A R A P E T şükretmek amacıy 5 UMA R F A N la kestikleri kurban. 6 D E R İ K Y A K 5/ Ölen bir kimseden kalan her şey. 6/ Pa 7 A L O O B A E muk, yün gibi şey 8 K İ A R AM İ S leri eğirmekte kul 9 K İ L E R ME lanılan araç... Hava basıncı birimi... Uzaklık işareti. 7/ Divan edebiyatında meyhaneye verilen ad. 8/ Niğde ve Nevşehir yöresine özgü, kaliteli bir şarap veren beyaz üzüm cinsi... Küçük cep bıçağı. 9/ Sarma tekniğiyle yapılan bir tür işleme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Kuyruklu biber” de denilen bir karabiber türü. 2/ Bir ilimiz... Eski dilde su. 3/ Radyo dalgalarının yankısını alarak cisimlerin yerini ve uzaklığını saptayan aygıt... Kurnaz ve cin fikirli kimse. 4/ Gözleri görmeyen... Saban demirinin tarla sürülürken açtığı çizgi. 5/ Sık sık küçük ve önemsiz kazalar yapan kimse. 6/ Duman lekesi... İstavrit balığının küçüğü. 7/ Nefret edilen kimseler için kullanılan bir sözcük... Kurşun boruların ağzını açmakta kullanılan ucu sivri takoz. 8/ “Yaşadım / ağaçları şahidimdir” (B. R. Eyüboğlu)... Duvar içindeki kapaksız küçük dolap. 9/ İzmir’in Çeşme ilçesine bağlı, ülkemizin en önemli sörf merkezi olan turistik bir belde. 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear