Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
SAYFA 12 PAZAR YAZILARI CUMHURİYET 20 OCAK 2013 PAZAR bilinen, bilinmeyen yüzü... asaba esnafı zengin olduğunda önce arabasını ve eşini değiştirirmiş... İsveç’in son iki başbakanı, Göran Persson ve Fredrik Reindfeld de göreve geldikten sonra ilk iş olarak eşlerini boşadılar. Sosyal Demokrat Başbakan Göran Persson, iki dönem üst üste bu görevi yaptıktan sonra gözlerini daha yükseklere dikerek kral olmaya heveslenmedi; artık yorulduğunu söyledi; başbakanlığı ve parti liderliğini bıraktı. Boşandığı eski eşinin yerine yeni bir hanım aldı. Sonra da, kocaman bir çiftliğin üzerine büyük bir malikâne yaptırdı; “Bundan sonra kendi hayatımı yaşamak istiyorum” diyerek köşesine çekildi. Halen iktidarda olan sağcı partiler koalisyonunun Başbakanı Fredrik Reindfeld de, 2011 yılında başlattığı boşanma işlemlerini 2012 yılında sonuçlandırdı. Mahkeme, 18 yaşından küçük çocukları olduğu için, çifte 6 aylık düşünme süresi tanıdı. Kararlarında bir değişiklik olmayınca boşanma gerçekleşti, 20 yıllık evlilik, 2012 yılının şubat ayında sona erdi. Nasıl ki “bal, bal!” demekle ağız tatlanmıyorsa, “demokrasi, demokrasi!” demekle de demokrasi gerçekleşmiyor. Bunun tersi, monarşiler de her zaman zorbalık yönetimi anlamına gelmiyor. İsveç Krallığı, demokratik bir ülkede sembolik varlığını sürdürüp gidiyor. Tanrı gecinden versin, Kralımız Carl Gustaf’a bir şey olsa, yerine geçecek kişi şimdiden belli; hem de kral olacak kişi erkek değil, bir kadın.. Kralın erkek evladı olmasına karşın, ilk çocuğu kız olduğu için, Gustaf’tan sonra yerine büyük kızı Victoria geçecek ve İsveç bir kadın kral/ kraliçe tarafından yönetilmeye başlanacak. 2010 yılında evlenen Victoria, geçen yıl Estelle adlı bir kız çocuğu doğurdu. Krallık, Victoria’dan sonra kızı Estelle’ye geçecek ve İsveç kadınlar tarafından yönetilmeyi sürdürecek. Şimdiki Kral’ın dedesi de 18. yüzyılda, erkek egemen İsveç sarayında erkek nesli tükendiği için, Fransızlardan ödünç alınarak kral yapılmış bir Fransız generaliydi. 2012 yılında, WikiLeaks kurucusu Julian Assange başımızı çok ağrıttı. İsveç hükümeti, WikiLeaks belgeleriyle ABD’yi zor durumda bırakan Assange’ın, tecavüz suçlamasıyla yargılanmak üzere yakalanıp kendilerine teslim edilmesini istedi. Assange hakkında açılan dava da çok ilginçti. İddiaya göre, İsveçli 2 kadın, MALMÖ Stockholm’de tanıştıkları Assange’ı ayrı zamanlarda alıp evlerine götürmüş, kendi istençleriyle birlikte olmuş, sonra da ALİ HAYDAR polise giderek şikâyette NERGİS bulunmuşlardı... Dava, bana yıllar önce Malmö’de izlediğim benzer başka bir davayı anımsattı. O davada da gece yaşamına düşkün “kara kafalı” bir yabancı, İsveçli bir kadına tecavüz suçlamasıyla yargılanıyordu. Yabancı, bir barda tanıştığı kadınla bir süre eğlendikten sonra birlikte kadının evine gitmiş, geceyi birlikte geçirmişlerdi. Kadın, sabah kalkar kalkmaz doğruca polise giderek tecavüze uğradığını söylemişti. “Kara kafalı” yabancı, mahkemede kendisini şöyle savunuyordu: “Bu kadın, benimle bir barda tanışmış mı, tanışmış... Birlikte bira içmiş miyiz, içmişiz.. Sonra da evine götürmüş mü, götürmüş... Evde de birlikte içmiş miyiz, içmişiz... Eee! Geriye daha ne kalıyor?...” Yabancı, o davadan ceza almadan kurtuldu. Ancak rivayet olunur ki Temel fıkrasındaki gibi, o olay da kendisine iyi bir ders oldu. O günden sonra birlikte olduğu kadınlardan, “geceyi kendi istençleriyle paylaştıklarını” belgeleyen imzalı kâğıt almaya başladı... Geçen yılın önemli başka bir olayı; yıllar önce Guantanamo Adası’na Afganistan’dan, Cezayir’den, Pakistan’dan “Müslüman terörist” taşıyan CIA uçaklarına hava sahasını açan İsveç’in, 2005 yılından bu yana Suudi Arabistan’da bir silah fabrikası kurma ve askeri personel yetiştirme çalışması içinde olduğu da geçen yılın mart ayında İsveç Radyosu tarafından açıklandı. İsveç’te Türkçe yayın yapan www.harbigazete.com sitesine göre ise geçen yıl, Norveç’e ait C130J tipi bir NATO askeri uçağı, Kuzey İsveç’teki Kebnekaise Dağı’na düştü. NATO üyesi olmayan İsveç, 12 NATO ülkesiyle birlikte Response (soğuk tepki) tatbikatına katılmıştı ve uçak bu tatbikat sırasında düşmüştü. Olayın açığa çıkmasıyla bir kez daha görüldü ki, her fırsatta tarafsız (!) bir ülke olduğunu vurgulayan İsveç, soğuk savaş yıllarından kalma alışkanlıklarından vazgeçmemiş, tarafsızlık görünümü altında ABD ve NATO saflarında; “Kızıl bant takmış” temsili düşman askerlerine karşı savaş geleneğini sürdürüyordu... alinergis@yahoo.se İsveç’in, Sol Gazetecilik ve Özgüdenler Fransa’da 33 sayıdır 3 ayda bir basılan Médias dergisi son sayısıyla yayınını durdurdu. Akademik nitelikle mesleki özgünlük arası, herhangi bir gazeteci veya basın uzmanı kadar sıradan vatandaşın da kolaylıkla yararlanabileceği bu süreli organ son kapak konusu olarak Fransız gazetecilerinin siyasi eğilimleri üzerine yapılmış bir araştırmanın sonuçlarını seçmişti: “Fransız gazetecilerinin yüzde 74’ü oyunu sola veriyor.” Bir başka ifadeyle Fransız gazeteciler solcuydu. Aslında ilk bakışta biraz yadırgatıcı, hatta ürkütücü de gelse bu tespit basit bir sosyolojik gerçeğe dayanıyordu. İster ‘mektepli’, ister ‘alaylı’ olsun gazeteci denen yaratık dünyaya, topluma, çevresine, olaylara eleştirel bakabilen; gördüklerini, duyduklarını ötekilere olabildiğince çok boyutuyla araştırıp aktaran bir mesleğin adamı demektir. Bu onun angaje, yanlı olmasını, besmele gibi her vesileyle tekrarlamasa da inandıklarını söylemesini engellemez. Tanımlamak istediklerimizi dört dörtlük sergileyen örnek, 77 yıllık hayatının son 40 yılını tamamen gurbette geçirmiş büyük gazeteci Doğan Özgüden ve eşi İnci Tuğsavul’dur. Belge Yayınları’ndan basılan Doğan Özgüden’in toplam 1078 sayfalık, 2 cilt “Vatansız Gazeteci” başlıklı anıları meraklılara hararetle salık temsilcilik yetkisini resmen kanıtlamış verilir. Sosyal mücadeleler tarihinin, en sendikaların her dönem seçimle azından Fransız Devrimi’nden bu yana yenilenen gazetecilerinden oluşan bir siyasi gündelik söyleme bile kattığı bir komisyon tayin eder. Her yıl yenilenen ikilem, sol ve sağ kavramları herkesçe kartı alabilmenin olmazsa olmaz koşulu, kabul görmese de geçerlidir. Giderek kart adayının yıllık gelirinin en azından belirsizleşse de solu, solcuyu halen yarısını, objektif ölçütlerle belirlenmiş bir ayrıcalıklı kılan erdem haksızlığa karşı, veya birkaç basınyayın kuruluşundan eşitlikten yana; yaşamın tümüne yenilikçi, laik bir hassasiyet, kendisi dahil kazanmasıdır. Herhangi bir süreli yayında, internet sitesinde her şeye eleştirel ve ilerici yazmak; televizyon veya bir yaklaşımla PARİS radyoda program sunmak bakabilmesidir. Gazetecilik gazeteci statüsünü edinmeye yolunun hızlı akan bir yetişmez. Kaldı ki 2 yıllık bir güncellikle kesiştiği çoğu stajyer gazetecilik devresi noktada solcu tercihlerde tamamlanmadan profesyonel bulunması doğal bir gerçek kart alınamaz. Türkiye’de gibi gelebilir (Ancak UĞUR HÜKÜM bildiğimiz kadarıyla ve 2011 gerçeğin giriftliğini dini, itibarıyla ancak Başbakanlık felsefi ve siyasi doğmalarla kanalıyla lütfedilen (!) basın kestirmeden açıklamak pek kartlı 13.144 gazeteci vardır. Bugünkü olası değildir). Meramımızı sevdiğimiz resmilerin Çin, İran, Rusya’yı bastıran bir bir Fransızca deyişle sürdürelim: “Gönlü gazeteci fobisine sahip olduklarını solda, kesesi sağda”kilerin varlıkları düşününce bir Uğur Mumcu, Hrant kadar, gazetecilik ilkelerine saygılı, Dink veya Abdi İpekçi’nin yetişebilmesi dürüst sağcı bazı dünyalı için Türk solunun kaç fırın ekmek yemesi meslektaşlarımızın varlığını da teslim gerektiği tahmininde bile bulunamayız. etmek zorundayız. Bu bağlamda Hem karşılaştırma yöntemini tanımak, Özgüdenler gezegen ölçeğinde bir “ari” hem de birlikte çalışmışlık onuruna nail toplumsalmesleki katmanın, nesli olduğumuz Özgüden bizim gözümüzde tükenmekte olan bir soyun da Mumcu ve Dink çapında araştırmacı, temsilcileridirler. sorgulayıcı, gerçek demokrasiden, Fransa’da bugün profesyonel basın kartlı bağımsız bir Türkiye’den yana bir 37.012 gazeteci yaşar. Bu kartı meslekte devrimci ve üstelik uluslararası bir gazetecidir. Onun egemen sınıflar ve vurucu güçlerine verdiği rahatsızlık 12 Mart ve 12 Eylül’den sonra Türk Devleti’nin yayımladığı “beyaz kitap”larda görülebilir. Özgüdenlerin faaliyetlerine ayrılan sayfalar nice işçi sınıfı partisi, proleter devrimci hareketten daha fazladır. 1972’de Türkiye’yi terk etmeseler bugün ciddi bir olasılıkla Mumcu, İpekçi ve Dink gibi aramızda olmayacaklardı. Doğan Özgüden kurucusu, sorumlusu, lokomotifi olduğu, bugüne kadar bir eşi çıkamamış ANT dergisinin 3 Ocak 1967 tarihli ilk sayısında şöyle yazıyordu: “ANT; sermayenin bilinçli müdahalesiyle, ilan pazarlıklarıyla... Babı Âli basınında yer verilmeyen gerçeklerin dile getirildiği, zincirlenen kalemlerin özgürce konuştuğu bir forumdur… O, sömürücülüğe karşı Ant’tır/ O, sosyal adalet için Ant’tır/ O, emperyalizme karşı Ant’tır/ O, bağımsızlık için Ant’tır.” (www.infoturk.be) Fransa’dan sonra Belçika’yı mesken edinen Özgüdenler birer demokrasi ve basın anıtıdır. Ucube kafaların ve sınıfların egemenliği sona erdiği gün anıtları dikilecek değerlerimizdir. ugur.hukum@gmail.com K Orangutan cama tık tık yaptı Avusturya’nın er duyduğunuza inanmayın! Amerika’nın en yağmurlu kenti diye Seattle bilinir, fakat yanlışmış! Meğer yağmur, buraya, öteki kentlerden zaman kalır da sırası gelirse, 4. veya 5. sıralamada yağarmış. Seattle limanında kendini helak ederek anlatmaya devam eden turist mihmandarımız, Gina adlı bir kızdan öğreniyoruz bütün bu önemli ayrıntıları. Washington eyaletinin incisi sayılan Seattle’da, Pasifik Okyanusu kıyısındaki deltanın içerleğinde olan bu harika sette varsa varmış, yoksa Amerikan kentinde yağmurdan yokmuş; masal gibi yani... çok bulut oluyormuş; biz Bunlar yoktu ama Seattle’da bulutlarına aldanıp yağmurlu adım başına kahve dükkânı, kafe sanıyormuşuz... Hâsılı, yılbaşı vardı. Starbucks adıyla dünyaya evvelinde bir hafta boyu, bulutu yayılmış kahveci dükkânlarını yağmur olamayan bir açan şirketin merkezi de kentteydik. buradaydı: Pike Place Market ABD’de yağmur önceliği New adlı eski balık pazarında. York, Baltimore ve Boston gibi Oradaki ilk Starbucks’ta, kentlere aitmiş; bir kez adı dediklerine bakılırsa, dünyanın çıkmış Seattle’ın... hiçbir yerinde bulunamayacak Böyle olması çok doğaldır, zira kahveyi içiyormuşsunuz, Seattle’ı dünyaya tanıtan, ısmarladım, içtim, bir fark Hollywood yapımı ünlü bir film bulamadım! Demek bir ile bir televizyon komedi dizisi, pazarlama taktiğidir bu... Bolca şemsiye olmaksızın seyredilir kafein almış olarak Starbucks gibi değildir. Meg Ryan ve çıkışında Pike Place Market’ten Tom Hanks başrolü oynar: geçildi, orası anlatılmadan 1993 yapımı filmin başlığı Seattle anlaşılamaz. Bizim “Seattle’da Uykusuz”dur Kadıköyü’ndeki yahut Beyoğlu(Sleepless in Seattle) ve TV Çiçek Pasajı arkasındaki balık dizisi olan ötekisi de pazarından farkı yoktu. Bir farkı “Frasier”dır. Yılbaşı öncesinde varsa, o da, filmlere konu olmuş Seattle’da geçen bir haftalık Uçan Balık Balıkçısı’ydı. Bazı aylak zamanlarımda kentin altını balıkların denizde yüzeye çıktığı üstüne getirmek bir yana dursun, bilinir, fakat burada balıklar bu iki filmin de izlerini kesilip sürdüm; çok lazımmış teraziye SEATTLE gibi... Meg Ryan’a âşık geldikten olan mimar Tom Hanks’in sonra denizeviaquadomi tezgâhtarların üzerinde yaşaması, rutubet elinden üzerinde uyuması beni çok havalanır, ilgilendirmiş olmalı ki alçak uçuşla MAHMUT araya taraya kentin güney elden ele ŞENOL tarafındaki körfezde, geçer... Balık zenginlerden artık orta temizleyip sınıfın tekne barındırdığı koyda paketleyen tezgâh arkasındakiler filmin çekildiği seti buldum. ile müşteri hanutçuluğu yapan Asıl bulmam gereken “Frasier” sokak tellalı balıkçı tayfasının idi. Snop, ukala, çıtkırıldım, bir sirk gösterisidir bu... 19. tamamen metroseksüel, aydınyüzyılın son demlerinde entelektüel, sanat düşkünü ve başlayıp bugüne dek devam azıcık da Pembe Panter gibi etmiş bir gösteri geleneğidir. başına habire musallat olacak Görmeye, seyretmeye değer... işler saran televizyon karakteri Asyalılar, bilhassa Japon Frasier Crane’i aradım, turistler, aaaa oooo diyerek Seattle’da... Frasier’ı şaşkınlıkla seyrediyor, amatör televizyonda 1993’ten 2004’e kameralar çalışıyor. Olan şudur: kadar canlandıran Kelsey Müşteri siparişi verir, satıcı Grammer’ın yaşadığı balığı alır, fırlatır pazar tezgâhı apartmanın adresini sordum, gibi olan yere... İçeride bir önüme gelene... Kimse başkası havada kapar balığı, bilmiyordu! Dizideki senaryoya temizler, paketler, fırlatıp geri bakılırsa, Frasier’ın akşam gönderir. Aynı anda birçok balık saatlerinde, iş çıkışı happy havada uçuşur... Seattle’ın tek hours yapmaya gittiği kafeyi eğlencesi budur, bir de 185 aradım, öyle bir yer de yokmuş! metrelik kulede dönen restoranı Bana dediler ki film icabı bir olan Uzay İğnesiSpace H Berlusconi’si A Needle’a asansörlerle çıkmaktır. Yılda 2 milyon ziyaretçinin tırmandığı bu kuleye her 10.5 metrede 1 atmosfer basıncı düştükçe yutkunarak kulak açıp tırmandıktan sonra, sıra hayvanat bahçesine gelir... Hele yanınızda 7 yaşında bir oğlunuz varsa, tıpkı mahdumum Ali Nâzım’ın tutturması gibi, yolunuz hayvanat bahçesine illa düşecektir. Burada zebraları akrep ve gergedanları görüp Britannica Ansiklopedisi sayfalarında geziniyor gibi bir iç sıkıntısıyla dolaşırsınız, ama eğer gorillerin, orangutanların yanına giderseniz her şey değişir. Gorillerin, orangutanların bulunduğu camekânlı bölümde epeyi oyalandım, Afrika’da maymun âlemiyle 18 ay yaşayan Dian Fossey gibi uzun uzun, göz göze bakıştık Darwinci atalarımızla... Beni beğenmemiş olan öteki orangutanlar birer birer kendi uğraşılarına dönerken bir tanesi cama yapışık kaldı, bana içli içli bakıyordu; âşık gibi... Bakıştık ama ben sıkıldım, ayrıldım; zaten Ali Nâzım ve annesi çoktan uzaklaşmıştı. Birkaç adım gittim gitmedim bir tık tık sesi duydum! Sait Faik’in “Hışt Hışt” adlı hikâyesi gibiydi... Sonra bir daha, kuvvetli bir tık tık geldi camdan: Orangutan beni geri çağırıyordu, cama vurarak. Tüylerim diken diken olmuştu, geri döndüm. Birkaç dakika daha bakıştık, onu okşar gibi camı okşadım; uzaktan bizimkiler sesleniyordu, ayrılık saati gelmişti. Orangutanlar pavyonundan çıkarken kapıda asılı tabelalardaki isimlerine baktım, meğer her birinin adı varmış. Bana camda tık tık yapan orangutanın adı Amanda’ydı. www.seattlezoo.com sayfasında Amanda’yı görebilirsiniz. Bana birkaç dakika camdan cama arkadaş oldu, ben de ona! Anlayacağınız Seattle’da bir sevgilim var, adı Amanda! msenol34@yahoo.com vusturya seçmeni Başbakanı Berlusconi’ye siyasi partilere benzemesi hatırlatılarak, duyduğu medya konusu soruldu. Yanıtı güvensizlikten ve artan krizin şöyle oldu: “Çok paraya etkisiyle biriken sorunlarına gereksinim var, halka çare olamayan klasik inebilmem için kendime partilerin yerine oy medya satın almam verebilecekleri parti gerekir.” Bu sözler arayışında. Bu durum ülke Avusturya basınında gündeminin ilk konuları manşetlere taşındı, tepkiler arasında. Çünkü büyüdü. Basın danışmanı, her milletvekillerinden bakanlara, popülist politikacının hatta parti görevlilerine ilişkin başvurduğu metoda sarılarak görevi kötüye kullanma, “Öyle denildi ancak yanlış rüşvet gibi gerekçelerle süren anlaşıldı, o aslında reklam onlarca dava olduğu gibi satın alınmasını yenileri de açılmak üzere. kastetmişti” düzeltmesini Avusturyalılar arasında yapmaya çalışsa da, buna partilerin sabit seçmen dilimi inanan pek çıkmadı. Basın alt düzeyde. Tepki oylarının danışmanının bu reklam satın yüzdesi her seçimde alma sözleri onaylanmak belirleyici oluyor. Geçmişte istenircesine Avusturya aşırı sağcı parti protesto oyları medyasında “Stronach için çekim merkeziydi. Ancak Ekibi”ne ait reklamlar dikkat kirli ilişkileri diğerlerinden çekmeye başladı. “İşçilere katmer katmer fazla olduğu adil dağıtım” başlığı altında ortaya çıkınca, seçmenlerde verilen ilanlarda işçi dostu yeni tepki merkezlerini görünüm vermeye başlandı. aramaya koyuldu. Dört cümlelik ilanda işçilerin Günümüzde de tepki oylarının çalışmış oldukları adresinin Avusturya Komünist işletmelerde adil bir şekilde Partisi (KPÖ) bile kârdan olması mümkün gibi faydalanmasının, VİYANA görünüyor. Geçen ay onları daha yapılan yerel çalışkan olmaya seçimlerde sanayi özendireceği, kenti Graz’da bunun ise KPÖ’nün yüzde 20 uluslararası oy alması kimilerini rekabette güç KADİM ÜLKER anlamına şaşırttı ve rahatsız etti. Bu durumdan geleceği, daha rahatsız olanların en başında çok iş sahası ve dahası daha sanayiciler geliyor... Frank yüksek yaşam standardı Stronach, Avusturya’nın en anlamına geleceği gibi dar zenginlerinden, sanayici. Dar gelirliyi basit sözcüklerle gelirliden oy almak için yola avlama taktiği dikkat çekiyor. çıkan sanayici Stronach’ın Üstelik işletmelerinin işletmelerinde sendikal kazancını bugüne kadar çalışma yapmak istenildiğinde işçilerine adil bir şekilde pay “Sendika ve işyeri etmesini engelleyen varmış temsilcisine ne gerek var, gibi “İşçilerin çalışmış güvenilir insanlar tespit oldukları işletmelerin eder, onlarla çalışırım” kârından faydalanmaları demiş ve sendikal çalışmalara ahlaki bir haktır” geçit vermemişti. Bu mazisine vurgusuyla çalışanlardan rağmen hoşnutsuz seçmenin yana gözükmeye çalışıyor. adresi olmak ve dar gelirlilerin Reklamların masrafı da haklarını savunmak için yola ilginç. çıktı. Birkaç milletvekili de Çünkü Stronach, partisine 2 milyon Avro bağışta transfer ederek kısa sürede bulunuyor, böylece masraflar parlemontoda grup bile bu bağışlardan karşılanıyor. oluşturdu. Parlamentoda kurduğu “Stronach Ekibi” ve Avusturya partiler yasasına göre 5 bin Avro’nun üzerinde gazetelere verdiği yapılan bağışların açıklamalarından dolayı açıklanması gerekmekte. kendinden bahsettirmeye Manzara böyle... Rüşvette başladı. Basın Stronach dünyada 16. sıradan 25. hakkında sayfalar dolusu sıraya yükselmenin yazılar, haberler yapmakta. rahatsızlığını yaşayan Açıklamaları hemen tepki Avusturyalı, kılavuzu çekti. Kendisine çanak soru Berlusconi olan yeni sormayan gazetecileri politikacıya oylarıyla destek beğenmemeye ve azarlamaya olmasının yağmurdan başladı. Ünü kısa sürede ülke kaçarken doluya tutulmak mı sınırlarını aştı. İtalya’ya gitti. olduğunu yakında yaşayacak. Devlet televizyonu Rai, onunla söyleşi yaptı. Kadim.uelker@gmail.com Söyleşide eski İtalyan