23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
17 MART 2012 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 13 İmam Gerek D Kuşatma okurumuz Mektup, Deniz Banoğlu’ndan geliyor: 21. yüzyılda, sö“ mürgeleşme artık göründüğü kada İş sağlığı ve güvenliği deyince... stanbul’da 11 işçi yanınca aklına iş sağlığı ve güvenliği yasası gelen başta Çalışma Bakanı olmak üzere tüm kabine üyelerine: Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, Dilovası’nda yaptığı bir araştırmada, yeni doğum yapan annelerin ilk sütü ve bebeklerin dışkılarında ağır metaller buldu. Bulgunun analizleri TÜBİTAK Bursa Test ve Analiz Laboratuvarı ile Marmara Araştırma Merkezi Çevre Enstitüsü tarafından yapıldı. Bu süreçte yörede dördüncü bir demirçelik fabrikasının temeli atılması üzerine Prof. Hamzaoğlu’nun kuralsız sanayileşmenin insan sağlığını tehdit ettiğini açıklaması, başına işler açtı. AKP’li Kocaeli İ Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Prof. Hamzaoğlu hakkında “halkı galeyana getirdiği” gerekçesiyle savcılığa suç duyurusunda bulundu. Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi’nin de “halkta panik yaratma” suçlaması ile YÖK’e başvurması üzerine Kocaeli Üniversitesi Prof. Hamzaoğlu’nu uyarı cezasına çarptırdı. Prof. Hamzaoğlu’nun üniversiteden arkadaşları diyorlar ki: “Prof. Hamzaoğlu’nun doğrudan bilim alanına giren konularda çalışma yapmasına ve sonuçlarını insanlıkla paylaşmasına yapılan her saldırı Copernicus’a, Galilei’ye yapılan saldırılardan farklı değildir.” örtyüzlü eğitim imdadımıza yetişti. Bize imam gerek, imam. Öğretim birliği musalla taşında, cenaze namazını kılacak imam gerek. Naylon çadırlarda işçiler cayır cayır yandı, kömür olmuş bedenleri yıkayacak imam gerek. Sivas’ta canları kavuranlar kurtuldu, hatim indirecek imam gerek. Beyefendimiz her gün bizim için bir iyilik düşünüyor, hayır dua okuyacak imam gerek. Başbakanımız cumhurbaşkanı oldu olacak, başımıza başbakan olacak imam gerek. Üniversiteler medrese, yargıçlar kadı olacak, ilimli imam gerek. Vali, kaymakam, savcı atanacak, icazetli imam gerek. Kinimize uygun nesil yetişecek, şanımıza yakışır imam gerek. Cumhuriyeti gömeceğiz, ruhuna Fatiha okuyacak imam gerek. Tam bağımlı piyasasever ılımlı İslam federasyonunu kuruyoruz, bize dört köşe olmuş imamlar gerek... değiştirmeye, emaatin, C yeni adıyla Biz yapsak Türkiye’nin idari yapısını başkada camianın Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Abant’ta toplantı yapmış. Siyasiler, yazarlar, akademisyenler, gazeteciler, hukukçular, dernek yöneticileri, eski MİT’çiler bir araya gelmişler, anayasanın başlangıcını Götürü Necmettin Erbakan’ın çocukları, babalarının “adil düzen”den elde ettiği gelirleri paylaşamıyorlarmış. Bir de siz “ileri demokrasi”den sonrasını görün! laştırmaya filan karar vermişler. Biz yapsak böyle bir toplantı, ikinci gün hakkımızda iddianame hazırlanır: “Anayasayı tağyir, tebdil ve ilga etmek üzere darbe girişiminde bulunmaktan...” rıyla, ekonomiyi, kültürü ve dili yozlaştırmak ve sömürmekle oluyor. Yaşadığım semtte başımı nereye çevirsem İngilizce; minicik bir dükkânın tabelasına bile ‘çeşni’ sözcüğünün ‘ceshni’ diye yazıldığı, tek bir turistin bile pek nadir yolculuk ettiği metroda bir sonraki istasyonların ‘next station’ diye ukalaca duyurulduğu bir Türkiye’de yaşadığımız bu dil zulmüne kim dur diyecek? Çirkin ve utanılası bir İngilizce kuşatması altındayız: Bir de birileri kalkmış dindar nesil yetiştirmekten söz ediyor. Önce dilimizi doğru konuşan dilimizi kullanan bir nesil yetiştirelim.” AB Sayesinde Çıktılar Avrupa Birliği olmasaydı şu anda Nedim Şener ve Ahmet Şık hâlâ içerideydi... Soracaksınız, neden? Birincisi, tahliyenin gerçekleştiği günün sabahında Avrupa Parlamentosu Türkiye’deki basın davalarını izlemek için özel bir heyet kurma kararını açıkladı. Bu heyetin kurulacağından elbette ki Ankara’nın önceden haberi vardı. İkincisi, Ahmet Şık ve Nedim Şener’in yargılandıkları Odatv davasının hâkimleri duruşmada, o günkü oturumun bir gün süreceğini, çünkü ertesi gün Ankara’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin düzenlediği bir seminere katılacaklarını açıkladılar. Ankara’daki bu seminerin konusu neydi? Tahmin edebileceğiniz gibi basın ve gazetecilerle ilgili yargı süreciydi... Tutuklamalar ve uzayan yargı sürecinin ele alınacağı böyle bir toplantıda Nedim Şener ve Ahmet Şık dosyasının da gündeme gelmesi kaçınılmazdı. Odatv hâkimleri belli ki bu seminere Türkiye tarafından artı bir puan almış olarak katılmak istediler. Tahliyelerde bu iki faktörün önemli rol oynadığını anlamak için kâhin ya da çok derin analizci olmaya gerek yok. Nitekim bunu tahliyelerden sonra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün yaptığı açıklamadan da teyit etmek mümkün. Sayın Cumhurbaşkanı tahliyelerin Türkiye’nin imajına katkı sağladığını söyledi. Türkiye’nin yukarıda belirtilen çerçevedeki imajının Arap dünyasında olumlu olmasının bir önemi var mı? Ya da Rusya’da ve Çin’de? Türkiye’nin imajının olumlu olmasının yöneticiler tarafından ciddiye alındığı bir tek yer var, o da Avrupa Birliği ve Batı dünyası.. Türkiye’nin hukuk ve özgürlük kriterleri Batı’ya baktığımızda yükseliyor, Doğu’ya döndüğümüzde düşüyor. Şimdi sırada milletvekili seçildikleri halde içeride tutulan Balbay ve Haberal var. Seçilmişlerin Meclis’te olması Avrupalı düşüncenin doğal gereğidir. ??? WikiLeaks tarafından geçen günlerde Türkiye bağlantılı yazışmaları sızdırılan Stratfor (Strategic Forecasting Inc.) adlı “düşünce kuruluşu” tabelalı şirketin başında George Friedman var. George Friedman Türk medyasının yabancısı değil. Birkaç yıl önce de “Avrupa Birliği dağılacak, Türkiye Avrupa ile bağını kopartsın, Ortadoğu’nun lideri olsun” diye buyurmuştu. Bazılarımız pek itibar etmişti bu sözlere; kimdir bu zat, neyin nesidir, amacı nedir diye düşünmeden... Friedman gelecekle ilgili kehanetlerde bulunduğu “Gelecek 100 Yıl” adlı kitabında 2020’de Rusya’nın çökeceğini, Çin’in dağılacağını, 2040’ta ise Türkiye’nin Ortadoğu, Orta Asya ve Balkanları hâkimiyeti altına alan bir dev ülke olacağını söylüyordu. Başkent İstanbul’a taşınıyor, Karadeniz ve Akdeniz bir Türk gölü haline geliyor, NeoOsmanlı senaryosu gerçek oluyor ve Türkiye Osmanlı İmparatorluğu’nun en etkin döneminin hâkimiyetini dünyaya geri getiriyordu. Tanrı bizi böyle Türkiye dostlarından korusun! Bugün artık net olarak görüyoruz ki Türkiye’nin Avrupa ile bağını kopartması daha çok komplo, karanlık ilişkiler ve darbeler üçgenine düşmek demektir. Bu da kuşkusuz Friedman gibilerine iyi iş çıkarır. rinde, delege seçilen bazı partililerin adları dikkatimizi çekti. Örneğin, Necdet Basa... Necdet Basa, geçmişte ANAP lideri Mesut Yılmaz’a başdanışmanlık yapmıştı. Daha sonra ANAP’lı TBMM Başkanı Mustafa Kalemli döneminde de Meclis Genel Sekreterliği’ni üstlendi. rkadaşımız Sertaç Eş, CHP’nin Ankara’daki kongrelerini yakından izliyor. GeA çen hafta Çankaya il kongresine ilişkin habe İki CHP delegesi Meşhur ceylan derili Meclis koltukları yolsuzluğu (her bir milletvekili koltuğu için 4 bin 800 dolar ödenmişti), onların döneminde patlak verdi ve haklarında soruşturma açıldı. Hatta, dönemin CHP Meclis Grubu, aralarında Necdet Basa’nın da olduğu sorumlular hakkında cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda da bulunmuştu. Bildiğimiz kadarıyla bu soruşturma kapsamındakiler “Rahşan affı” olarak bilinen ve Bülent Ecevit’in başbakanlığı döneminde çıkarılan yasa ile kurtulmuşlardı. Kongrede delege seçilen bir başka isim de Fevzi Gümüş. Kendisi, geçen günlerde Ana yasa Uzlaşma Komisyonu’nda derneği adına yaptığı konuşmada, tekke ve zaviyelerin “laiklik korunarak” açılmasını istedi. Cumhuriyet devriminin ilk laik adımıdır tekke ve zaviyelerin kapatılması. CHP delegesi Fevzi Gümüş, onlar açılınca, laikliğin hâlâ korunabileceğine inananlardan. Ve bu isimler, CHP’de haziranda yapılacak kurultayda partinin yeni genel merkez yönetimini seçecek delegeleri belirleyecekler! Evet... Ama Ya İçeride Kalanlar? SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Henüz basılmamış kitaplar nedeniyle tutuklu yargılanan gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener tahliye edildi. Coşkun Musluk ve Sait Çakır da aynı şekilde özgürlüğüne kavuşan diğer iki isim oldu. Derin devlet yapılanmalarının içinde yer almak ya da “örgüt üyeliği” şöyle dursun, tüm enerjilerini bu yapıları çözmek, ortaya çıkarmak için kullanan, gerçek anlamda mesleğini toplum yararına icra eden bu isimlerin, gazetecilik yapmakta ısrar etmelerinin bedeli olarak hapishanede, evlerinden, çocuklarından uzakta geçirdikleri 1 yılı aşkın süre tarihe, hukuk adına bir utanç dönemi olarak geçmiştir. Hapishanedeyken özlemini en çok çektiği şeyi tahliye olduktan sonra ilk iş olarak yapan ve kızının elinden tutarak okula götüren Nedim Şener’in başına gelenlerle ilgili yaptığı şu yorum ise aslında durumun vahametini ortaya koyuyor; “Ben şimdi asıl kızımın ülkeye karşı kırgınlığını gidermeye çalışacağım. Bizler belki içimizdeki kırgınlığı yine görevimizi yaparak giderebiliriz. Ya çocuklarımız?” Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanması Türkiye’deki ‘özgürlük zafiyeti’nin somut göstergesi olarak simgeleşmişti. Hapishanede geçirdikleri 375 gün ülkenin demokrasisine vurulan 375 bıçak darbesiyle eşdeğerdi. Sonunda tahliye edildiler; ancak bu içeride kalan diğerlerinin unutulmalarına yol açmamalıdır. Tersine, “Evet… Ama yetmez” sözünü dilimize pelesenk etmeli, içeridekileri her gün yeniden hatırlamalı ve hatırlatmalıyız. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tahliyesi, ancak bu şekilde; insan hakları, özgürlükler ve demokrasi tartışmaları sadece iki gazeteci üzerinden değil, ifade özgürlükleri ellerinden alınmak istenen tüm gazeteciler üzerinden yapıldığında, gerçek anlamda olumlu bir etki ve işlev görmüş olacaktır. Aksi halde, bugün Şener’in 8 yaşındaki kızı ve suçsuz yere içeride tutulan tüm o insanların çocukları, yakınları gibi, yapılan haksızlık ve adaletsizlikler tarafından vicdanları kanatılan bu ülkenin duyarlı insanlarının kızgınlığını, kırgınlığını telafi etmek her geçen günle birlikte zorlaşacaktır. Ve “kinine sahip çıkan bir nesil” işte böylece yetişecektir… Ahmet Şık’ın tahliye olduktan sonra söylediği gibi belki de gerçek hesap “mahkemei kübra”da kesilecektir… Toplumdaki gazetecileri, basın ve ifade özgürlüğünü politikanın kurbanları haline getirdiğimiz yerde demokrasi ve hukuk devletinden bahsetmek yalan ve ikiyüzlülük çıkmazına saplanmaktan fazlası olamaz. aman, suçun ilacı mı? Artık sadece Sivas’ta “şenliklere gelen” 35 aydınımızın diri diri yakıldığı bu katliam değil tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alan; bu katliamın faillerinden bazılarının 19 yıl sonra zamanaşımından paçayı kurtarması da iliştirildi o sayfanın yanına. Utançtan bir utanç daha, acıdan bir acı, yangından bir yangın daha çıkartıldı. Adaletsizliğin göz göre göre yaşatıldığı, mağdurların ikinci kez mağdur edildiği bir utanç karinesi daha tutuşturuldu elimize. Başbakan Erdoğan, kararı öğrendiğinde “Milletimiz, ülkemiz için hayırlı olsun” şeklinde bir yorumda bulundu. 35 günahsız ve topluma çok “hayırlı” olabilecek insanı gözünü kırpmadan yakan, hatta bunu “hayırlara vesile olsun” diye yaptığına inananlardan bir kısmının işledikleri suçun cezasını 19 senedir çekmemeleri bir yana, en sonunda zamanaşımından aklanmaları ve yaptıklarının yanına kâr kalması gibi bir “şer”den nasıl bir “hayır” ummak gerekir, bilemiyoruz… Bir otelin içinde yakılan 35 kişi, olayın üstünden geçen 19 sene boyunca ülke içinde elini kolunu sallayarak, evlenerek, ehliyet alarak gezmelerine rağmen ne hikmetse bir türlü bulunamayan failler ve neticede zamanaşımına uğrayan insanlık. İnsanlık suçu olup olmadığının tartışılmasına bile mahal verilmemesi gereken bu olayla ilgili suç artık ikiye katlanmıştır. Suçluları ise zaman aşmış, unutmuş, aklamıştır. Peki biz unutabildik mi yaşananları; gözlerimiz, kulaklarımız, yüreklerimiz… Hepsi de sildi mi hafızasından olanları? Yoksa vicdanlarının cesaret edemediğini 19 sene sonra bugün zamana mı yaptırmak istediler. Yoksa suçu zamanın üzerine yıkıp kendi vicdanlarını aklamak mı?.. Çünkü biliyoruz ki zaman unutmaz, unutan insandır. sadik.celik.gorus@gmail.com Z ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1/ Parça ya da 1 kuşbaşı doğranmış eti pi 2 şirdikten sonra 3 yufkaya sarıp 4 fırında kızar5 tarak yapılan yemek. 2/ Ka 6 rakter... Tah 7 sin Yücel ’in 8 bir romanı. 3/ İçinde afyon 9 bulunan sulu bir ilaç. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 4/ Ekmek ufağı... Bir 1 E L MA B A Ş P renk. 5/ Türk müzi 2 L A L İ P A Ş A ğinde bir makam... 3 N İ H A L Seçiciler kurulu. 6/ M A Ş 4A L B A K A R A Romanya’nın plaka 5B İ N A O D A imi... Bir gıda mad6 A P İ K O E P E desi... Sıcak bölge7 Ş A H A D E T Ğ lerde yetişen çok sert bir ağaç. 7/ Birbirle 8 Ş A R A P M İ E Ğ İ N rine sıkı biçimde 9 P A L A bağlanarak kararlı bir bütün oluşturan ve tek bir birim gibi davranan atom grubu. 8/ Brezilya’da gecekonduya verilen ad... Parola. 9/ Yavru yapmaya alışkın kümes hayvanları için kullanılan sözcük... Üzüntülü düşünce durumu. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Yoğurtlu yumurta yemeği... Bir nota. 2/ Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent... Çingene. 3/ Mızrapla çalınan, gövdesi uttan küçük bir çalgı... Düz ve geniş arazi. 4/ Fide dikerken kullanılan tutamaklı ve ucu sivri çubuk. 5/ “Hile, dümen” anlamında argo sözcük... İnce ve uzun metal çubuk. 6/ At eğitimine ve bu eğitimin yapıldığı yere verilen ad Yemen ve Etiyopya’da yetişen, yaprakları uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren bir ağaççık. 7/ Telefon sözü... Giysilerin buruşukluklarını gidermekte kullanılan araç. 8/ Nergisgillerden, güzel çiçekli bir süs bitkisi. 9/ Öğütülmüş tahıl... Dar, uzun ve hafif bir yarış kayığı... Fas’ın plaka imi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear