14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 EKİM 2012 CUMA CUMHURİYET SAYFA kultur@cumhuriyet.com.tr KÜLTÜR METİN ZAKOĞLU’NDAN İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ’NE BİR DURUŞMADAN İZLENİMLER: 17 ‘Şüpheli Fazıl Say’ Sabah. Soğuk. Adliye Sarayı’nın önü. Kalabalık. Ünlü sanatçılar. Ünlü ve sanatçı olmayanlar. Sevenleri, dinleyicileri. Yerli, yabancı basın ordusu, kameralar… En sevdiğim afiş: Notalar özgürlüğe kanat çırpıyor… İçerisi: Beyaz mermer. 6. kat. Koridorun ucunda duruşma salonu değil, duruşma odası. İçeriye 15 kişi anca sığar! Hemencecik barikat kuruluyor, o odaya yaklaşılmasın diye. Geçmek yasak! Güvenlikten özel bir şirket sorumlu. Kimi sakin, kimi kraldan çok kralcı... Basın, haber alma hakkı? Yok öyle şey diyorlar. Koridora bakan bir cam kapının ardında Edip Akbayram ve Ahmet Say’ı görmemle kendimi o yana atıyorum. Karşımda Fazıl Say. Sarılıp kucaklaşmalar. Heyecanlı, üzgün, bıkkın… Nasıl olmasın ki … Vakit tamam. Avrupa parlamenterleri için barikat aralandığında, aradan sıyrılıp içeri girebiliyoruz Nilgün ve ben. (Teşekkürler bağımsız İstanbul milletvekili Levent Tüzel!) Duruşma odası 30 metrekare ya var ya yok. Yargıç kürsüsünün iki yanında iki masa: Birinde sanık avukatları ve sanık; ötekinde üç suçlayıcı ve avukatları… Avukatlar oturuyor, Fazıl ve üç suçlayıcı ayakta… Dinleyiciye ayrılmış 15 sandalye karşıda. Bir o kadar da ayakta; havasızlıktan boğulmadan izlemeye çalışıyoruz. Yargıç başladı: “Şüpheli Fazıl Say…” Adınız? Fazıl Say. Mesleğiniz? Müzisyen. Aylık geliriniz? Belirsiz. Sonra iddianamenin okunması vb… Fazıl Say, “Şu duruşma bir an önce bit Taylan Erler, Salih Kalyon ve Metin Zakoğlu. ‘Zabıtanın tavrı yanlış’ Kültür Servisi Oyuncu Metin Zakoğlu, önceki gün Kadıköy Bağdat Caddesi üzerinde yer alan Metin Zakoğlu Cafe Theatre’ın önünde duran ve oyun afişlerinin sergilendiği panonun İstanbul Büyükşehir Belediyesi zabıtası tarafından tiyatro yetkilisini rencide edecek bir şekilde kaldırılmasına tepki olarak dün bir basın toplantısı yaptı. Sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu Salih Kalyon ile tiyatro ve sinema sanatçısı Taylan Erler’in de destek amacıyla geldiği toplantıda konuşan Zakoğlu, oyunlarını tanıtmak amacıyla tiyatronun önüne koydukları panonun tekerlekli olduğunu, bir yasak söz konusu ise, zabıtaların uyarmaları halinde bunun kolaylıkla yerinin değiştirilebileceğini ya da kaldırılabileceğini söyledi. Kendilerine yazılı ya da sözlü hiçbir uyarı yapılmadan, bu panonun zabıtalar tarafından apar topar bir araca atılıp kaldırılmasına bir anlam veremediklerini anlatan Zakoğlu, bu tavrın yanlışlığına vurgu yapmak amacıyla bu toplantıyı organize ettiğini belirtti. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) de, bu ‘saldırı’yı kınayan bir yazılı açıklamada yaptı. Birliğin Genel Başkanı Üstün Akmen açıklamada, “Tiyatro afişi yırtma, panosunu sökme, broşürleri alay edercesine tiyatro çalışanının yüzüne atma her kimin işiyse, o yetkili derhal gitmeli ve tiyatronun sahibi Metin Zakoğlu’ndan hiç değilse özür dilemelidir, çünkü böyle bir eylemde bulunmak kimsenin haddi değildir” ifadelerine yer verdi. ‘Hangi Atatürk’ü Yeniden Okurken... Attilâ İlhan’ın İş Bankası Kültür Yayınları’nca basılmakta olan bütün eserleri arasında yer alan “Hangi…” dizisinde yer alan kitapların ortak özelliği, çok zengin bir belgesel malzeme temeline dayanmalarıdır. Yazar, ele aldığı bütün konuları bu belgelerin rehberliğinde yorumlar. Son zamanlarda, “Hangi Atatürk” adlı kitabın Şubat 2012’de yapılan 10. baskısını yeniden okurken, özellikle bugünün gençleri için tavsiye niteliğinde olmak üzere, kafamda bir üçlü tasarladım. Bu üçlünün ilk iki kitabı olan “Özgürlük Mücadeleleri Tarihimiz / Devrimin İlk Karşıtları” ve “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay”, değerli araştırmacı Alev Coşkun’a ait ve Cumhuriyet Kitapları arasında çıktı. Bu iki kitabın arkasından “Hangi Atatürk” de okunduğunda, 31 Mart’tan günümüze uzanan geniş yelpazede genç zihinlerde şekillenen pek çok soru cevaplarını bulabilecektir. Örneğin, artık dosyası kapanan “Avrupa Birliği” serüvenimizden kaynaklanan/kaynaklanması gereken sorular gibi. Avrupa Birliği’ne girmek, bizim iklimlerimiz bağlamında daha en başından bir düştü; ama bu düş, yoluna hep yanılsamalarla kuşatılmış olarak devam etti. Örneğin, “Biz zaten Avrupalıyız, o yüzden bu birliğe girmemiz normal ve zorunludur” şeklindeki sav, yanılsama olma niteliğini hep korudu. Çünkü coğrafi konumu açısından Avrupa’nın alt ucuna takılı olan bu ülke, kültürel yapısı bakımından hiçbir zaman “Avrupalı” olmadı. Olamazdı da. Çünkü geçmişinde Rönesans’ın ve Reform’un kıyılarına bile yaklaşmamış, Aydınlanma’yı hiç tanımamış, Sanayi Devrimi’ni ve bugün “Bilimsel Devrim” diye adlandırılan hareketi yaşamamış bir ülkenin ve toplumun “Avrupalı” olabileceğini düşünmek, ancak tarihi hiç bilmemek ya da hep yanlış okumak anlamına gelebilirdi. Öte yandan, 1923’te tarihin sahnesine adım atan genç bir Cumhuriyet’in yapay bir kültürel aşılama ile Avrupalı olması da zaten hiç gerekmiyordu. Ama bu Cumhuriyet, tarihin gördüğü ilk antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’nın, yani “Milli Mücadele”nin ardından, adım attığı dünyada “uygar” olmayı başararak sağlam bir yer edinebilirdi. Çünkü uygarlık, tarihsel kökenlerinin yerine yapay bir operasyonla başka kökenleri geçirmekle değil, fakat ancak insanlığın geldiği noktada nasıl bir düzen kurduğu takdirde “daha insanca” sayılabileceği üzerinde bilimin rehberliği aracılığıyla düşünülerek erişilebilecek bir hedefti. Mustafa Kemal, bu yolu seçtiği içindir ki tarihin sayılı devrimcileri arasındaki yerini aldı. Onun yolunu Attilâ İlhan, kitabının ilk satırlarında şöyle özetler: “Mustafa Kemal’in, iç içe üç büyük eylemi var: Emperyalizme karşı Kurtuluş Savaşı, padişaha karşı demokratik devrim, toplumun ümmet aşamasından ‘millet’ aşamasına dönüşümü…” Peki, ilk iki eylemi bütünüyle gerçekleştiren, üçüncüsünün de temellerini çok güçlü biçimde atan Mustafa Kemal’den sonra yolumuz neden bugünlere uzandı? Konuyu sürdüreceğiz. Biraz Meddah, biraz Nasrettin Hoca: O, rol yapmadan “oynayan”; bağırıp çağırmayan, baskıcı olmayan, sahneye, izleyiciye kendini dayatmayan… Ekip içinde “erimeyi” bilen, ama mutlak kendini fark ettiren… Ayrıntıların tadını çıkaran, o tadı izleyicisine geçiren, “oynamaktan” sonsuz keyif alan, bu keyfi, bir çocuk sevinciyle çoğaltarak yayan… Küçül rol büyük rol ayırımı yapmayan… Sahnede söylediği her söze, yaptığı her harekete, her mimiğe, yaşadığı her ana karşısındaki seyirciyi inandırır O. Çünkü sahicidir. Çünkü o rol yapmaz, “oynar”… Çocuklar gibi oynar… İyi ki varsın Sevgili Erol Günaydın… se de ben müziğime dönsem” der gibi her zamanki haliyle duruyor ayakta… O ayakta sallandıkça benim belim ağrıyor! 20. dakikada yargıç yerinden kalkıp bir iskemle getirilmesini istiyor. Fazıl oturuyor. Suçlayıcı taraf saldırgan, avukat hanım haykırarak konuşuyor. Israrla, odanın boşaltılmasını istiyorlar… (İçimden Nâzım’ın dizeleri geçiyor: “Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson, / Korkuyorlar korkuyorlar.”) Yargıç sakinleştiriyor. O, olumlu ve dengeli. Fazıl Say oturduktan sonra daha rahat. Parmakları dizinin üstünde oynayıp duru yor… Arada “Neden aynı şeyi söyleyen başkalarını değil de beni seçtiniz mahkemeye vermek için?” gibi haklı bir soru sıkıştırıyor suçlayıcılara. (Aynı soruyu dünkü yazımda ben de sormuştum!) Sonra yine parmaklarına kayıyor gözüm. Kıpır kıpır parmaklar görünmez tuşlara basıyor. Artık iddianameyi, Hayyam dizelerinin, sanatın, bilimin yargılanmasını dinlemek istemiyorum. Fazıl’ın parmaklarından Adalet Sarayı’na, oradan dünyaya yayılan Beethoven sonatlarını, Anadolu’nun, Mezoportamya’nın ezgilerini dinliyorum… Hasol’a onursal doktora unvanı ? Kültür Servisi Yüksek Mühendis Mimar Doğan Hasol’a İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) tarafından mimarlık alanındaki üstün başarılı çalışmaları nedeniyle “Onursal Doktor” unvanı verildi. Doğan Hasol’a daha önce 1998 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nce, 1999’da da Yıldız Teknik Üniversitesi’nce “Fahri Doktor”, “Onursal Doktor” unvanı, 2000’de Mimarlar Odası’nca “Mesleğe Katkı Başarı Ödülü”, 2007’de de Beykent Üniversitesi’nce “Mimarlık Onur Ödülü” verilmişti. C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear