Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28 EYLÜL 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ ‘Erdoğan tarıma dönse gerçeği görür’ HAKAN D R K 11 İZMİR Üreticiler, “Yakında inşallah tarıma döneceğim” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu sözünü yerine getirerek AKP döneminde tarımda yaşanan tahribatı görmesini bekliyor. Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Turhan Tuncer, tarımda uygulanan IMF ve Dünya Bankası politikalarıyla Türkiye’nin açlığın pençesindeki Somali yolunda ilerlediğini kaydetti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın da “Başbakan tarıma dönerse 9 yılda yarattığı tahribatı çok net görebilir” diye konuştu. Erdoğan, Türk Traktör’ün 600 bininci aracının banttan indirilmesi töreninde gazetecilerin fotoğraf çekmek için “Traktörü kullanmanızı bekliyoruz” sözleri üzerine, “Ben yakında inşallah tarıma döneceğim. Döndüğümde inşallah” demişti. Tuncer, “Şu anda yabancılar Türkiye’den toprak kapatıyor. Somali’de de böyle olmuştur” dedi. Günaydın, şu bilgileri verdi: “Çiftçi, 2002’de buğdayı 45 kuruşa satıyordu. Bu yıl 50 kuruşa sattı. AKP iktidara geldiğinde mazotu 1 liraya alıyordu. Bu yıl 3.8 liraya aldı.” ‘İnsani gelişim için adım atmalıyız’ YAPILACAK ÇOK Ş VAR TÜS AD’ın ‘Vizyon 2050 Türkiye’ raporunu açıklayan Ümit Boyner’e göre Türkiye’nin insani gelişim bileşenleri açısından atması gereken birçok adımı var. Ekonomi Servisi Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, Türkiye’nin küresel ölçekte gösterdiği ekonomik başarının, kalkınma süreçlerine aynı ölçüde yansımadığını belirterek “İnsani Gelişmişlik Endeksi’ne göre 169 ülke arasında 83. sırada olan Türkiye’nin insani gelişim bileşenleri açısından atması gereken birçok adımı var” dedi. TÜSİAD’ın sürdürülebilirlik temalı ‘Vizyon 2050 Türkiye’ raporunun açıklandığı toplantıda konuşan Boyner, Türkiye’nin sosyal ve ekonomik refahını arttırmak için yıllık yüzde 5 6 büyümesi gerektiğine işaret ederek bu bağlamda Türkiye’nin, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıya olduğunu; bir yandan büyümek, öte yandan aynı anda kalkınmak için çözüm üretmek zorunda olduğuna dikkat çekti. Boyner, piyasalardaki risk algısının tavana vurduğu şu günlerde bile liderlerin, iç siyasi hesapları nedeniyle çıkış için eşgüdümle hareket edemediğinin izlendiğini, işbirliği eksikliğinin en temel risk olarak ortada durduğunu kaydederek “Para ve maliye politikaları ile refah üretilemiyor, bu gerçeği çok iyi anlamamız gerekiyor” diye konuştu. Türkiye’nin gelecek 40 yılına ışık tutması hedeflenen ve Prof. Haluk Gerçek, Prof. Nuran Zeren Gülersoy ve Doç. Nilgün Cılız, Hale Altan Ocakverdi tarafından kaleme alınan rapora göre, 2050’de yaklaşık 9 milyar insanla dünyanın sunabildiği ve yenileyebildiği kaynakların sınırları içerisinde yaşamak durumundayız. Türkiye’nin 2025 ve 2050 yıllarında sırası ile nüfusunun 89.4 milyon ve 100 milyon, milli gelirininse 2.136.6 milyar TL ve 7.787.5 milyar TL olması bekleniyor. Yaş grupları projeksiyonuna göre, 2050’de kadın nüfusu, erkek nüfusunu stihdamı teşvik edici ve kayıt dışı çalışmayı caydırıcı önlemler alınmaması halinde demografik fırsat penceresi, demografik tehdit penceresine dönüşecek. ST HDAM TEŞV K ED LS N FIRSAT TEHD DE Bretton Woods Kuruluşlarının Toplantısı Bretton Woods kuruluşlarından IMF ve Dünya Bankası ikizi yıllık güz toplantılarını hafta sonunda Vaşington’da gerçekleştirdi. Büyük durgunluğun gölgesinde ve deyim yerindeyse tam bir panik havasında gerçekleşen toplantı piyasalara güven vermekten uzaktı. Toplantının açış konuşmasında IMF İcra Direktörü Christian Lagarde, maliye bakanları ve merkez bankaları başkanlarına hitaben “küresel ekonomide küçülmeye doğru giderek artan risklerin birikme gösterdiğini ve piyasalarda negatif bir kısırdöngü yaşanmakta olduğunu” vurguladı. Lagarde’ye göre “düşük büyüme hızları, düşük vergi ve özel gelirler; artan borçlanma gereği; ve bankaların bilançolarında bozulma” birbirini tamamlayan döngüler halinde küresel ekonominin 2008 krizinin yeni biçimlerini oluşturmaktaydı. Lagarde, bu sonucu G20 üyesi ülkelerin izlemekte olduğu “etkin olmayan, verimsiz politika girişimlerine” bağlamaktaydı. Oysa, 2008’de patlak veren küresel krizin giderek büyük durgunluğa dönüşme sürecinde yaşananları anımsarsak aslında G20’nin “büyük ağabeyleri” başta olmak üzere, üye devletlerin iflasın eşiğine sürüklenen özel şirket ve bankaları kurtarmak için trilyonlarca dolarlık canlandırma paketleriyle “serbest” piyasa sistemine nasıl müdahale ettiklerini; ancak kapitalist birikim rejimdeki yapısal tıkanıklıkları aşmaya yeterli olmayan bu tür girişimlerin dönüp dolaşıp nasıl devletlerin borç krizi haline dönüştüğünü vurgulamamız yeterli olacaktır. Bu süreçte Amerikan bankalarında biriktirilmiş olan değersiz “toksik” nitelikli finansal varlıkların nitelik değiştirmeden, sadece adres değiştirerek Amerika’nın ve Avrupa devletlerinin bilançolarına depolandırılmıştı. Dolayısıyla 2008’den bu yana yaşananlar krizin aslında değişik biçimlerde derinleşerek sürmekte olduğunu göstermektedir. Nitekim, şu anda “Avrupa’nın borç krizi” diye anılagelen ve bazı “sorumsuz” hükümetlerin neden olduğu savlanan krizin temelinde aslında kapitalizmin Bretton Woods sonrası dayanmakta olduğu birikim rejiminin çöküşü yatmaktadır. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin teknolojik ve finansal hegemonyası altında yapılandırılan bu sistem artık sermaye birikimini sanayi üretimi üzerinden değil, finansal rant üzerinden sürdürebilmektedir. Ancak, finansallaşan dünyanın hayali değerlere dayalı köpük ve balonları, reel üretimi amaçlayan sermaye birikimi yerine kısa vadeli rantlara yönelmekte; sonuç olarak da istikrarsız ve kırılgan bir yapı ortaya çıkmaktadır. Ancak, sorunun bir de pratik yanına bakalım: Yakıcı güncel soru şudur: Yunanistan’ın borç ve büyüyememe sorunu nasıl çözülecektir? Burada üç almaşık kendini göstermektedir: Birincisi, sıkça öne çıkarıldığı üzere, Yunan ekonomisinin yapısal reformlarla küresel ekonominin gerek ve ihtiyaçlarına göre yeniden düzenlenmesi; ikincisi, son derece daraltıcı bir para ve maliye politikasıyla ücretlerin geriletilmesi ve elde edilen artığın uluslararası finans çevrelerine aktarılması; üçüncüsü ise doğrudan doğruya Avro’nun daha rekabetçi olacak şekilde aşındırılması. Bunlardan ilk iki seçeneğin, Yunan ekonomisinin ve sosyal sisteminin doğrudan doğruya parçalanması anlamına geleceğinden gerçekçi bir çözüm kümesi içinde olmadığı kabul edilmektedir. Zaten söz konusu seçeneklerin ancak 45 yılı aşkın bir süre sonra “meyvelerini” vereceği öngörülmekte; dolayısıyla acil olarak anlamlı bir çözüm üretemeyeceği de dile getirilmektedir. Üçüncü seçenek ise Avrupa karşısında ABD’nin göreceli olarak rekabet kaybına uğraması anlamına geleceğinden uluslararası siyaset sahnesinde çok kabul görebilecek bir yaklaşım değildir. Dolayısıyla, geriye gerçekçi tek bir çözüm kalmış gözükmektedir: 2001 Arjantin yaklaşımı ulusal para birimine (yeni Drahmi!) geri dönüş; rekabetçi bir devalüasyon ve kontrollü olarak yükseltilen enflasyon ile borçların yapılandırılması... Bu çözümün Yunanistan’ın kreditörleri ve diğer finansal kuruluşlar açısından büyük zararlar getireceği ve Avro bölgesinde de büyük bir kargaşa ve istikrarsızlık yaratma tehlikesi içerdiği açıktır. Ancak, fantezi beklentiler ile gerçekler arasına sıkışmış olan Bretton Woods sisteminin Vaşington’daki güz dönemi toplantısı katılımcılarının sıklıkla bu seçeneğe atıfta bulunması, seçeneklerin tüketildiğinin ve artık uygulama yönteminin nasıl olacağının tartışılmaya başlandığının izlenimini vermektedir. yaklaşık bir milyon geçecek. Buna göDÖNÜŞECEK re 2010’da 39 milyon 12 bin 610 olan erkek nüfusu, 2050’de 49 milyon Raporda, “Nüfus artış hızı 405 bin 297’ye gerileyecek. yavaşlarken çalışma çağındaki Çalışma çağındaki nüfus nüfusun artmaya devam etmesi olan 15 64 yaş nüfus ora‘Demografik Fırsat Penceresi’dir ve bir nı, 2000’de yüzde 64.5’lik ülkenin tarihinde bir kez ortaya seviyeden 2020’de yüzde çıkmaktadır. Öte yandan, istihdamı teşvik 68.6 ile en yüksek deedici ve kayıt dışı çalışmayı caydırıcı ğerine ulaşacak ve bu önlemler alınmaması halinde ‘Demografik tarihten sonra yavaşça Fırsat Penceresi’nin, ‘Demografik Tehdit azalarak 2050’de yePenceresi’ne dönüşeceği açıktır” yorumu yapıldı. niden yüzde 64.5 de2050’den bugüne bakıldığında ise atılması ğerine ulaşacak. Bu yaş gereken en önemli adım, iklim değişikliğiyle grubu 2041’de 65.3 mücadelede olacak. Enerji konusunda, 2050’ye milyonla en yüksek dekadar iklim değişikliğiyle ilgili gerekli tedbirler ğerine yükselecek. alınmadığı takdirde dünya 4 6 derece Rapora göre 322 yaş ısınacak. Bu ısınmanın sonucu olarak toplam eğitim çağı nüfusukuraklık, ormansızlaşma, çölleşme, nun iki milyonun üzerinde susuzluk ve sel gibi doğal felaketlerin azalacağı bir dönem başlayaartmasıyla küresel ekonominin cak. Türkiye’de kentsel nüfus yıllık ortalama yüzde 5 1950’lerden sonra hızlanarak artarak küçülmesi bekleniyor. yüzde 80’lere ulaşacak. Çikolatacı Bind dünyaya açılıyor Ekonomi Servisi Tekstil, enerji, inşaat ve gıda alanlarında faaliyet gösteren Super Group 12.5 milyon TL’ye satın aldığı el yapımı yerli çikolata markası Bind’i dünyanın dört bir yanına pazarlamaya hazırlanıyor. Beş yıl içinde markaya en az 10 milyon dolarlık yapacak olan grup, 12 olan mağaza sayısını bir yıl içinde 35’e çıkaracak. Başta Rusya ve İtalya olmak üzere Avrupa ve Asya’da pek çok mağaza açacak olan grup, yıllık 1200 ton olan üretimini de kısa dönemde yüzde 60’a çıkaracak. Satın almayla ilgili düzenlenen toplantıda konuşan Super Group Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Yasubuğa yüzde 100 doğal olarak üretilen çikolataların hammaddesinin kakaosu en iyi olan Gana ve Ekvator’dan geldiğini belirterek “Tat konusunda dünyanın en büyük markalarıyla yarışacak bir çikolata üretiyoruz. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çikolata sektöründe her yıl ciddi büyümeler yaşanıyor. Türkiye’de düne kadar kişi başı türketim 700 gramken şimdi 4 kilogramları zorluyoruz. Şu an dünyanın dört bir yanından siparişler alıyoruz. Tekstildeki yurtdışı tecrübe ve dağıtım alanımızı bu yönde kullanacağız. Bu yılki ciro hedefimiz 12.5 brahim milyon TL” diYasubuğa ye konuştu. Nestle’den ‘Hayata 28 yeni çikolata’ Ekonomi Servisi Son 5 yılda ortalama yüzde 15 büyüyen Nestle Türkiye Çikolata ve Şekerleme Grubu, “Hayata Çikolata” sloganıyla 28 yeni ürününü pazara sundu. Bir süre önce Balaban Gıda ile işbirliği gerçekleştiren Nestle, bisküvi ve ekonomik ürünler ile pazara hızlı bir giriş yaptı. Nestle Türkiye Çikolata ve Şekerleme Grubu Genel Müdürü Devrim Cöbek, 100 yıldır Türkiye’de faaliyette bulunan Nestle Türkiye’nin, Balaban Gıda’nın yüzde 51 hissesini satın aldığını belirterek “Çikolata ve şekerleme sektöründe yeni bir işbirliğine adım atıyoruz, Balaban Gıda ile yapılan ortaklıkla Nestle Türkiye daha uygun fiyat ve daha çok çeşitle tüketiciyle buluşacak” dedi. Yaklaşık 60 milyonluk yatırımla gerçekleşen Karacabey Fabrikası ile 30 bin tonluk yeni üretim kapasitesine ulaşan Nestle, 2012 için yüzde 30’luk bir büyüme hedefliyor. Cöbek, Balaban Gıda’nın 50 milyon TL değerindeki ‘Oyuncaklı Çikolata Yumurta’ pazarının satış adedi olarak lideri konumundaki ‘Toto’ markasının yanı sıra çeşitli bisküvi, çikolata ve gofret markalarının da üretimini gerçekleştirdiğini dile getirdi. 2010’da Nestle Türkiye olarak 1 milyar dolar ciroya ulaştıklarını vurgulayan Cöbek; “20011’in son 9 ayında yüzde 28 büyüdük. 3 yıl içerisinde de ihracat rakamlarımızı 50 milyon dolar üzerine çıkarmak istiyoruz” dedi. Volkswagen MAN ile birleşiyor BRÜKSEL (AA) AB Komisyonu Avrupa’nın otomotiv devi Volkswagen’in kamyon üreticisi MAN’la birleşmesine izin verdi. AB’den yapılan açıklamada, birleşmenin ardından ortaya çıkacak şirketin ağır vasıta ve otobüs pazarında Daimler (Mercedes), Volvo, Iveco, DAF, Solaris ve VDL gibi güçlü rakiplerle yarışmaya devam edeceği belirtildi. Temmuzda MAN’ın yüzde 55.9 hissesini alan Volkswagen, kontrolü altında bulunan İsveçli Scania’yı da bu yakın işbirliğine dahil ederek yılda 1 milyar Avro’ya yakın tasarruf sağlamak istiyor. SEL N’DEN KOKU G DER C SER Ekonomi Servisi Eczacıbaşı Girişim bünyesindeki Mavi Okyanus proje ekibi, Selin koku giderici seriyi üretti. Sıvı sabun, kolonya ve ıslak mendilden oluşan seri, elde kalan kötü kokular hakkındaki şikâyetler dikkate alınarak geliştirildi. EG Pazarlama Yöneticisi Gelincik Onan, seri ile ilgili yaptığı açıklamada, “Mutfak kullanımına yönelik sıvı sabun segmenti geçen seneye göre 2011’in ilk 8 ayında yüzde 139 oranında büyüdü ve toplam sıvı sabun piyasasının yüzde 1’i haline geldi. Gelecek sene de pazarın yüzde 90 büyüyerek hemen hemen 2 katına çıkacağını tahmin ediyoruz” dedi. Onan, serinin Eczacıbaşı Topluluğu’nun inovatif yaklaşımının ve aktif çalışmalarının bir sonucu olduğunu da dile getirdi. TÜSİAD önemli bir çalışmaya imza atarak “sürdürülebilirlik” konusuna odaklanacağını açıkladı ve ‘Vizyon 2050Türkiye’ raporunu yayımladı. Rapor; insani kalkınma, enerji, şehirleşme, kentsel ulaştırma, üretim ve tüketim eğilimleri çerçevesinde 2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye’ye ulaşmaya yönelik öneriler geliştiriyor, Türkiye’nin önündeki fırsatlara ve de risklere dikkat çekiyor. Raporda sürdürülebilir kalkınma, “insan yaşamının gereksinimleri ile doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurulması” olarak tanımlanıyor. Dünyada özellikle de gelişmiş ülkelerde halen var olan tüketim biçimini ve bunu karşılayabilmek için bugüne kadar doğal kaynakların nasıl acımasızca kullanıldığını göz önünde bulunduracak olursak sürdürülebilirliğin hiç de kolay olmayacağını anlarız. Bu yüzden sürdürülebilir kalkınma “ekonomik, çevresel ve toplumsal boyutlarıyla bugünden geleceğe uyumlu bir planlama yapılmasını amaçlayan bütünsel bir yaklaşım” olarak karşımıza çıkıyor. Cumhuriyet gazetesi toplumda bu konuda farkındalık yaratmak için 3 yıl önce “Sürdürülebilir Yaşam” dergisini aylık olarak yayımlamaya başladı ve hâlâ kesintisiz olarak sürdürüyor. Dergi bu anlamda Türkiye’de günlük bir gazetenin parasız eki olma özelliği ile de bir ilk... Dediğim gibi sürdürülebilir kalkınma her şeyden önce bir zihniyet değişikliğini ve planlı bir bütünsel yaklaşımı gerektiriyor. Vizyon 2050 ve Sürdürülebilirlik... Zaten TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner de Vizyon 2050 raporunu “2050 yılında sürdürülebilir bir Türkiye’ye ulaşmak amacıyla gerekli adımları tespit etmek ve bu ana gaye çerçevesinde toplum kesimlerinde farkındalık yaratmak” olarak açıkladı. Rapor 2050 yılında 100 milyon nüfusa sahip ve nüfusunun yüzde 80’inin kentlerde yaşayacağı bir Türkiye öngörüyor. “Sosyal ve ekonomik refahını arttırmak için yıllık yüzde 5 6 büyümesi gerekmektedir. Bu bağlamda Türkiye, ekonomik ve sınai kalkınmasını sürdürme noktasında zorlu bir denklemle karşı karşıyadır. Bir yandan büyümek öte yandan aynı anda kalkınmak için çözüm üretmek zorundadır. Türkiye bu süreçte, enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye, sera gazı emisyonlarını azaltmaya ve eşzamanlı olarak ekonomik büyümeye odaklanmak zorundadır” saptamasını yapıyor. Önemli ve mutlaka var olması gereken bir çalışma ama unutmayalım ki iş dünyasının gözlüğü ile hazırlandı. Dolayısı ile işin sosyal ve toplumsal boyutu eksik. Bu yüzden öncelikle sürdürülebilir kalkınmanın tanımını biraz daha genişletmek gerekiyor. Örneğin; “İyi yaşam; güçlü, sağlıklı ve adil toplumlar yaratmak; gelecek nesilleri de düşünerek gezegenin sınırlı kaynakları içinde kalabilmek...” Bugüne kadar tüm dünyada “büyüme temelli bir ekonomi” düzeni oluşturuldu. Ekonomistler yoksulluk, eşitsizlik gibi toplumsal sorunları ortadan kaldırmanın yolunun büyümekten ileri geçtiğini söyleyip durdular. Ama gelinen noktada en gelişmiş ülkelerde bile eşitsizlik 20 yıl öncekinden çok daha fazla. Dünya nüfusunun en yoksul yüzde 20’si küresel gelirin sadece yüzde 2’sini kazanırken en zengin yüzde 20 aynı pastanın yüzde 74’ünü kazanıyor. Büyüme temelli ekonomi gezegenin ekolojik sınırlarını da hayli zorluyor. Eğer ekonomi son 50 yıldaki artış hızıyla büyümeyi sürdürürse 2100 yılında 1950 yılında olduğundan 80 misli daha büyük olacağı söyleniyor. (Prof. Tim JacksonNaturel Resources Forum). 80 misli daha büyük bir ekonominin gereksinim duyacağı doğal kaynakları ve ortaya çıkartacağı karbondioksit salınımını siz düşünün... Türkiye’de de durum farklı değil. TÜİK verilerine göre nüfusun en yoksul yüzde 20’si toplam gelirin yüzde 5.6’sını kazanırken en zengin yüzde 20’lik grup yüzde 47.6’sını kazanıyor. Gelir eşitsizliği derecesinde ise OECD ülkeleri arasında en kötü 3 ülke içinde. Gini katsayısına göre yapılan hesaplamaya göre OECD ortalaması 0.31 iken Türkiye’nin durumu 0.41; Meksika’nın 0.48; Şili’nin 0.50. Dolayısıyla belki de yapılması gereken en önemli konu büyüme mantığını yeniden tanımlamak. İngiltere’de University Of Surrey’de Çevresel Stratejiler Merkezi Başkanı Prof. Tim Jackson’ın son derece hoş bir çalışması var. “Yaşadığımız finansal kriz ekonomilerimizi yeniden inşa etmek için bir fırsat” diyen Jackson, stratejilerin 3 ana tema üzerinden oluşturulması gerektiğinin altını çiziyor: Ekonomik aktivitelerinin çevresel limitlerini belirlemek ve kullanılacak kaynakları sınırlamak; sürdürülebilirlik temelli daha güçlü bir makroekonomi oluşturmak; tüketimin tahrip edici ve sürdürülebilir olmayan sosyal mantığını yeniden kurgulamak. Sonuçta yeni bir ekonomik modelin oluşturulması gerektiği ortada. İş dünyası kendi cephesinden bakarak küresel bir yeni yapılanmanın temellerini atıyor. Ancak bunu yaparken sosyal boyutu gündemin tam ortasına oturtmak ise başkalarına düşüyor... Yoksulluk sınırı 3 bin liraya yaklaştı Ekonomi Servisi Türkİş, eylül ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırını 902 lira 41 kuruş, yoksulluk sınırını da 2 bin 939 lira 45 kuruş hesapladı. Türkİş’ten yapılan yazılı açıklamada, ramazan döneminde ertelenen zamların bir bir uygulanmaya başlamasıyla aile bütçesinde sarsılma yaşandığı belirtildi. Türkİş tarafından çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak amacıyla 24 yıldan bu yana her ay düzenli olarak yapılan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın eylül sonuçlarına göre 4 kişilik bir ailenin mutfak enflasyonundaki bir aylık artışın yüzde 2.34 olarak hesaplandığı, yıllık artışın da yüzde 7.11 olarak gerçekleştiği belirtildi. C MY B C MY B