23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 4 AĞUSTOS 2011 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Tuhaf Bir Kriz Öyküsü... Eleştirmek Artık Yasak... Üç genel seçim kazanan Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarını eleştirmek artık yasak... Niye? Bunu bana sormanıza şaşırdım! Sormuyorsunuz ya zaten, yanıtımın ne olacağını biliyorsunuz! AKP’ye karşı ters bir düşünce belirtmek yok, yazmak yok, konuşmak yok, hele ağırca bir eleştiri, hiç yok... Yüzlerce gazeteci niçin tutuklu? Azıcık Tayyip Bey hükümetinin bazı davranışlarını bazı yanlışlıklarını sergiledikleri için. Kimi kitap yazmış, kimi makale, kimi fıkra... Aylar geçer, savcı iddianamesini okur, mahkeme başlar ama bir türlü karar çıkmaz, avukatların sanıkları tahliye istekleri bire karşı iki oyla hep reddedilir... Gün geçtikçe basın eğlencelik, methiyeci, durmaksızın iktidar övgücüsü bir biçime girdi. Gerçek gazetecilik öldü, ölüyor. Yakın günlere kadar hükümetin iç ve dış politikalarını eleştirenler, yanlışları belirtip doğru yolu göstermeye kalkışanlar, birer birer kenara çekildi, çekiliyor... En sonunda Genelkurmay Başkanı da görevinden ayrıldı. “250 general, asker içerdeyken ben bu görevi sürdüremem” dedi. Veda bildirisini dinlerken gözlerim yaşardı. Koskoca generaller sudan nedenlerle hücrelerde yatarken!.. Ben son günlerde hep duyarlıktan söz ediyorum. Duyarlı olmak, insan olmaktır, diye de kaç kez yazdım. Yüzlerce binlerce yurttaşın olur olmaz nedenlerle yakapaça alınıp hapislere atılması karşısında bir acı duymamak, bir üzüntü hissetmemek!.. Bu yüzden eli kalem tutan aydınlar düşüncelerini yazmaktan kaçınıyor. Varsa yoksa havadan sudan, denizden, mehtaptan söz et ama sakın AKP’nin işlerine burnunu sokma, cızzz!.. Ben yaşam boyu yazdım. İktidardakilerin yanlış bulduğum tutumlarını eleştirdim. Sivil olsun, asker olsun, korku duymadım. İnsan gerçek bir yazarsa, yazmasını bilirse, suçlu sayılacak bir duruma düşmez. Hakaret, küfür, aşağılama yapmadan her şeyi sorgulamak olasıdır. Ama en küçük bir eleştiri, birilerinin gözünde büyük suç sayılırsa, o zaman sus kalemini kır, git bir fildişi kuleye kapan!.. Ne olacak? Sen sus, o da sussun, öteki hiç ağzını açmasın! Koskoca genelkurmay başkanı bile “Söyledim, uyardım ama bir işe yaramadı, en iyisi daha fazla katlanmayayım bu ters tutumlara” diyerek çekilip gitmişse sen, ben, ne diyebiliriz, ne yapabiliriz? Demokrasi, hem de ileri demokrasi bu demek. Güçlü para, yani değerli döviz kuru politikası ekonomik istikrara destek olduğu kadar aynı zamanda önemli bir sanayileşme politikasıdır. Çünkü bu sayede bir yandan ithalat kontrol altına alınırken ihracat sektörü rekabetçi olmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalır, güçlü para yatırım maliyetlerini aşağıya çeker. Ancak Türkiye’nin son yıllardaki deneyiminin bu doğrultuda olduğunu, güçlü TL’den rekabet gücünün yükseltilmesi doğrultusunda yararlanıldığını söylemek kolay değildir. Prof. Dr. Çelik KURTOĞLU omşuda var bizde neden olmasın? Adeta piyasalar yaz sıcağı altında gevşemesinler diye durup dururken bir fırtına çıkıverdi; yoksa yaratılıverdi demek daha mı doğru? Bu fırtınadan kimler telaşlanıp zarar gördü, kimler eski deneyimleriyle kazançlı çıktı soruları ayrı araştırma konusu. Olanların arkasında ciddi tehlike beklentilerinin olması, cari işlemler açığının ulaştığı düzey, yöneticileri alabildiğine ihtiyatlı davranmaya sevkediyor. Ama sorun en büyük pazarımız olan AB’nin ekonomik krize girecek olması ihtimalinden, birinci planda Türkiye’de tasarrufların azlığından, büyümenin tüketim kaynaklı oluşundan ve bunun yüksek ithalat içeriğinden kaynaklanıyor. Yani Türkiye’nin riski AB’de olabilecek bir kriz değil, kendi cari işlemler açığı. İkinci planda ise Türkiye’de imalat sanayisinin önemli derecede ithalata bağımlı oluşu, ihracat ürünlerinde yurtiçinde yaratılan katma değerin düşüklüğü, ihracatın rekabet gücü zaafı ve bunların arkasında yurtiçi piyasaların yeterli saydamlığa, etkinliğe sahip olmaması yer alıyor. Bu ikinci grup uzun vadeli sorunlara yol açıyor; çaresi ise doğru ekonomi/sanayileşme politikalarının belirlenmesi ve işletmelerin kendilerini, üretim modelini rekabetçi doğrultuda kurgulamaları, reorganize etmeleri. K küresel sanayi malları ihracatı içindeki payı 2008 yılında yüzde 21’e yükselirken ABD’nin payı yüzde 13’e indi. Dünyanın en önemli yükseköğretim kurumlarının yüzde 20’si AB’de yer alıyor. MGI’nın bu tespitleri, Avrupa Sanayiciler Yuvarlak Masası’nın (ERT) 2000 yılından beri vurguladığı hedeflerle aynı. arlak geleceğin önündeki engeller! AB’nin önündeki bu gelecek aynı zamanda çeşitli tehditlerle karşı karşıya. Bu tehditler arasında bazı AB ülkelerinde kamu borçlarının gayri safi yurtiçi hasılaya oranının yüksek oluşu ve şirket ve hane halkı borçluluğu önemli yer tutuyor. Kamu borçları Yunanistan’da gayri safi yurtiçi hasılanın yüzde 156’sına, İtalya’da yüzde 120’sine ulaştı. AB’nin yeni üyeleri bu bakımdan daha iyi durumda, Macaristan’da bu oran yüzde 82 mertebesinde. ransa, Yunanistan’ın iflas etmemesi için neden uğraştı? AB coğrafyasının toplam kamu borcu 10.1 trilyon Avro, bunun yüzde 21’i Almanya’ya, yüzde 18’i İtalya’ya, yüzde 16’sı Fransa’ya ait. İngiltere’nin kamu borcu bunun yüzde 13’üne, İspanya’nınki ise yüzde 6’sına eşit. Özel sektör kuruluşlarının borçları kamu borcu kadar önemli, nitekim bu finansal açık, 2008 küresel krizinin derinleşmesinde önemli rol oynadı. Borçlanan ülkelerin durumu kötüleştikçe bundan en çok rahatsız olanlar bu borcu finanse eden, “Hazine kâğıtlarını” satın alan bankalar. Nitekim örneğin Fransa Devlet Başkanı’nın Yunanistan’ın kurtarılması sürecinde ön plana çıkmasının ana nedeni, Yunan borçlarının Fransız bankaları için yarattığı riskti. Bu riskin büyüklüğü 60 milyar Avro kadar. Buna karşılık Fransa, Yunanistan’ın kurtarılması girişimine 11 milyar Avro katkı yaptı. Fransa’nın İtalya riski ise 400 milyar Avro mertebesinde. ürkiye’nin kur sorunu Kriz uyarısının etkisi kurlar üzerinde oldu. Bu öykünün başlangıcı 2006 yılında yeni başkanın atanması P F omşuda kriz olasılığı nereden çıktı? McKinsey Global Institute, temmuz ayı içinde Avrupa’da büyümenin yeniden başlaması konulu bir rapor yayımladı. Bu rapora göre Avrupa 2012 yılında 20082009 krizi öncesi gayri safi yurtiçi hasıla büyüklüklerini yakalayabilecek. Bunu sağlayan önemli etkenler AB’nin dünyadaki en büyük pazar olması ve her noktasında aynı kuralların geçerli olacağı “tek pazar”ın hedeflenmesi, Fortune 500 şirketler grubunda yer alan 124 şirketin AB’de bulunması, birçok AB ülkesinin işgücü ve mal piyasalarını başkalarına örnek olacak şekilde reforme etmiş olması. AB’nin dünyada en dinamik şehirlere ve yüksek yaşam düzeyine sahip olması bir başka güç kaynağı. AB’nin K T sürecinin gecikmesi üzerine piyasaların tedirginleşmesi ve yeni başkan görevine başlar başlamaz özellikle TL’ye gelebilecek bir baskıyı önlemek üzere faiz oranlarının ciddi ölçüde yükseltilmesi olarak tanımlanabilir. O tarihten sonra TL yüksek getirili bir para birimi olarak yatırımcıların önüne çıkarılmış, sıcak para politikası önlenemez şekilde yerleşmiştir. TL’nin değer kazanmasının nedeni ihracat talebinden ileri gelmemektedir, Türkiye’nin imalat sanayisinin gücünü yansıtmamaktadır. Bunun nedeni Türkiye’nin yüksek getirili Hazine kâğıtları önermesidir. Türkiye kısa vadeli finansman çekmek için Brezilya gibi yükselen ekonomilerle rekabet etmektedir. Doğrudan yabancı sermaye yatırımı çekebilmek başta hukuk kalitesi olmak üzere kurumsal bazı özellikleri gerektirir, sıcak para ise hangi ülkenin daha yüksek faiz önerdiğini izler. Denge döviz kuru nedir, TL bugün ekonominin dengeye gelmesini sağlayacak düzeyde midir? The Economist dergisi 30 Temmuz tarihli sayısında 25 yıl önce önerdiği “Big Mac Index”e yer veriyor. “Big Mac Index” 1986 Eylül ayında satın alma gücü paritesine biraz da mizahi bir şekilde yaklaşmak üzere geliştirilmişti. Bu endekste değişik ülkelerde bir porsiyon Big Mac hamburgerin fiyatı hesaplanmakta ve bu rakam ülke parasının ABD Doları cinsinden değeri ile karşılaştırılmaktaydı. Son hesaplamalara göre TL’nin Big Mac endeksi itibarıyla değeri 1.60 TL iken cari döviz kuru 1.72TL, yani TL’nin değeri bu pariteye göre düşük. Çin Yuanı dolara göre yüzde 44 daha düşük değerli (Çin’de hamburger 360 Yuan, 645 Yuan bir dolar); Japonya’da rakamlar aynı düzeyde, 78.7 ve 78.4. Güçlü para, yani değerli döviz kuru politikası ekonomik istikrara destek olduğu kadar aynı zamanda önemli bir sanayileşme politikasıdır. Çünkü bu sayede bir yandan ithalat kontrol altına alınırken ihracat sektörü rekabetçi olmak zorunluluğuyla karşı karşıya kalır, güçlü para yatırım maliyetlerini aşağıya çeker. Ancak Türkiye’nin son yıllardaki deneyiminin bu doğrultuda olduğunu, güçlü TL’den rekabet gücünün yükseltilmesi doğrultusunda yararlanıldığını söylemek kolay değildir. Bunun temel nedeni Türk imalat sanayisinin küreselleşmenin beraberinde getirdiği “imalatın ayrışması” sürecinde edilgen, pasif bir konumda kalması, ana mal üreticilerinin fasoncusu durumundan kendisini kurtaramamasıdır. Bu bir başka yazı konusudur. Demokrasinin Boy Fotoğrafı... Herkes o fotoğrafı konuşuyor... Yüksek Askeri Şura toplantısında Başbakan’ın öbür koltuğu kenara ittirip de masanın başına tek oturmasını “demokrasinin fotoğrafı” saydılar... Anlamayanlar eşek... Diyelim ki; Genelkurmay Başkanı’nın “Hakka, hukuka, vicdana sığmıyor” diyerek orada oturmayışı, rezaletin fotoğrafı anlamına gelmedi... Ama Başbakan’ın yanında kimsenin oturmayışı “demokrasinin fotoğrafı” anlamına geldi... Oturma düzeni, duruma göre değişebilir oysa... Kırmızı plaka ile giderken önde şoför var misal... Bu psikolojik takıntıya göre; şoförün arkaya bagaja geçip oturması gerekiyor ki, gidebiliyorsa gitsin... Olmadı; Başbakan en öne kaportanın burnuna oturur... Öyle gider demokraside... Nitekim tatbikatlarda da “sivil demokrasinin zaferi” demeden, askerler Başbakan’ın sağına, soluna, önüne, arkasına otururlar... İşin özelliği gereği... Hani havan topunu ramazan topu sanmasın... Ya da dürbüne tersinden bakıp da “Bir donanma daha uzaktan üzerimize geliyor” demesin mareşal... Çok mu önemli fotoğraf?.. Önemliyse; dokuz senedir devletin türbanlı tesettürlü o fotoğraflarından, Türkiye’nin ne hale geldiğini çıkartamadı yalaka... Uluslararası toplantılarda, uçakların merdivenlerinde, modern ve çağdaş yöneticilerinin arasında, dünya televizyonlarında... O ortaçağ fotoğraflarına bakıp Türkiye’nin Arabistan’a döndüğü yorumunu yapmadı... Kimse “Bu fotoğraf, çağdaş laik cumhuriyetin giderek neye dönüştüğünü gösterir” de diyemedi... Ama Yüksek Askeri Şura’da öbür koltuğu ittirip tek başına masanın başında oturunca fotoğrafa baktılar... Anladılar... Demokrasiyi fotoğrafından... Fotoğrafın bir şey anlatması gerekiyorsa, anlatıyor: Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ne hale geldiğini... Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, olanları “Hakka, hukuka, vicdana” sığdıramayıp onurluca giderken... Kalanların hali bir hüzün fotoğrafı aslında... Al duvara as... Soranlara “Atatürk’ün ordusu” dersin... C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear