14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
30 AĞUSTOS 2011 SALI CUMHUR YET SAYFA DİZİ 7 Güçsüz Suriye güçsüz İran demek Batı’nın son zamanlarda gittikçe artan Suriye karşıtlığının önemli nedenlerinden birini, bu ülkenin Lübnan’da çok etkin bir güç olan Hizbullah’a destek vermesi oluşturuyor. Diğer bir neden ise Suriye’nin İran ile son yıllarda gittikçe artan yakınlığı. ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, bu yakınlıktan endişe duyduğunu dile getirmişti daha önce. Baba Esad’ın Ortadoğu’da Sovyetler’in desteğini de alarak Suriye’yi bölgenin en önemli aktörlerinden biri haline getirdiği doğrudur. Suriye’nin Sovyetler’in yıkılmasından sonra da İran’la birlikte 70’li yıllarda başlayan İslamcı yükseliş karşısında korunması gereken “laik” bir ülke olarak, ABD’nin teröre destek veren ülkeler listesinde olmasına karşın, Batı’nın doğrudan tepkisini çekmediği biliniyor. Irak’ın Kuveyt’i işgali sırasında işgale karşı olan Batılı bloka destek verdiği de unutulmamalı Suriye’nin. Ancak, Irak’ın istendiği gibi “tasarlanmış” olması, bölgede İran’a karşı başını Suudi Arabistan’ın çektiği bir ittifak oluşturulması dengeleri Suriye aleyhine değiştirdi. Bölgede Şii yayılmacılığından çekinen Vahhabi Suudi Arabistan’ın, son zamanlarda özellikle artan Suriyeİran yakınlaşmasından rahatsız olduğu bilinmedik değil. Bu yakınlık bölgede İran etkisini yok etmeye, en azından azaltmaya kararlı Batı ile ABD’nin de rahatsızlığına yol açmış durumda. Her iki ülkenin ittifakı hem Vahhabi etkisinin hem de ABD ile Batı’nın “bölgeyi” düzenleme politikasının zararına. Batı, Ortadoğu zenginliklerini İsrail ile birlikte, işbirlikçi Arap rejimlerinin de desteğiyle kontrol etme politikasını hiç saklamadı. Mısır’da Nasır, İran’da Musaddık, Irak’ta Ahmet el Bekir ulusalcılıklarına, bu adların ülke kaynaklarını millileştirme politikalarından ötürü nasıl düşmanlık beslediği kayıtlıdır. (Petrol odaklı çıkar ilişkileri, ABD ile Batılı tekellerin Ortadoğu’da neler karıştırdıkları, son derece Amerikan yanlısı olmakla beraber en ayrıntılı biçimde Daniel Yergin’in Petrol adlı kitabından okunabilir). Türk Yatırımcılar Libya Yolunda Kaddafi karşıtı olayları, bu Kuzey Afrika ülkesinin yeraltı kaynaklarına sahip olmak isteyen Fransa ve ABD başlatmış olsa da Libya’da yeni oluşumun kaymağını Türk işadamlarının yiyeceği anlaşılıyor. Sanayi ve Ticaret Bakanı Zafer Çağlayan’ın bayram öncesinde Libya’da iş yapmakta olan müteahhitleri toplayarak verdiği talimat, bu varsayımları güçlendirecek niteliktedir. Çağlayan’ın geçen hafta başında Ankara’da düzenlediği brifingde, doğan otorite boşluğunu doldurmak amacı ile oluşturulan Libya Ulusal Geçici Konseyi’nin Türk yatırımcılarını beklediğini söyleyerek “Bayram ertesi bavullarınızı hazırlamış olun. Yarım kalmış bütün yatırımlar sizi bekliyor” açıklaması işadamlarımızda heyecan yaratmış. Sanayi Bakanı öncelikle ülkede bugünkü iç savaş nedeni ile çalışmaları durdurulmuş olan petrol çıkartma çalışmalarının da Geçici Konsey Başkanı Mahmud Cibril ile Başbakan Erdoğan arasında Ankara’da yapılan görüşmede Türk işadamlarının üstlenmesinin kararlaştırılmış olmasının böyle bir avantaj sağladığını belirtmiş. Sondaj kuyularına kadar kendi öz varlıklarını tahrip etmekten çekinmeyen başıboş sergüzeştçi başkaldırıcıların neden olduğu bilançonun olumluya çevrilmesi için yeni yönetim Fransa ve ABD’den önce Türk yatırımcılara fırsat tanıyacağını, bu kararın Cibril’in başkanlığındaki yeni yönetimin eline 2 milyon dolarlık bir avansın üstelik keş olarak verilmesinden sonra alındığını da anımsatmış. Makine parkları başkaldırı sırasında tahrip edilmiş olan işadamlarımızın uğradıkları zararın Ankara tarafından karşılanacağı, bu doğrultuda üstlenecek masrafların “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” ilkesi içinde yapılacağı da anlaşılıyor. Ancak ortada, yatırımcılarımızı tedirgin eden bir başka ihtimalin de bulunduğunu gözden uzak tutmamak gerek: Bu aşiretler ülkesinde Kaddafi yanlıları tamamen yenilgiyi kabul edinceye kadar, vurkaç türünden sabotaj eylemleri yapabilirler mi? O eylemleri önleyecek güvenliği kim ve nasıl sağlayacak? Bugün başlayacak 9 günlük büyük bayram tatilinin sona ermesi ile birlikte Libya’dan pay kapma yarışı için Batılı ülkelerden önce Türk işadamlarına yapılan dopingin gelişmelerin sonucunu da iyi izlemek gerekiyor. Kendi dünyalarını genelde iç alım ve dış satım üstüne kurmuş olan işadamlarımızın önünde deniz aşırı yeni ve büyük bir pazar açılıyor. O pazarın artı değerini kendi ülkelerine getirme basiretini gösterecek olurlarsa, Türk müteahhitleri için mühendis, teknisyen ve işçilerin istihdamı açısından çok eski yılların Almanya’sına benzer bir fırsat oluşabilir mi?  Suriye, Lübnan’daki en büyük silahlı güçlerden biri olan, srail’in korkulu rüyası Hizbullah’a destek vermeseydi yine hedef olur muydu? ran’la bu kadar yakın olmasaydı, Batı’nın aklına bu ülkedeki insan hakları ihlalleri gelir miydi?  Esad kalırsa Suriye’nin parçalanmasından, dolayısıyla bir Kürdistan doğmasından korkan Türkiye, Esad sonrası ‘bütün’ bir Suriye olacağına mı inanıyor? ark edilmeyen(!) Müslüman Kardeşler Suriye’deki Şii ağırlıklı yönetimden hoşnut olmayan Suudi Arabistan’ın, bu ülkede ciddi terör eylemleri gerçekleştiren Müslüman Kardeşler örgütünü finanse ettiği sır değildir. Bu esasen Suudi rejimi için “milli” de bir politikadır. Bugün Bahreyn’deki Sünni yönetime karşı başlayan ayaklanmaların bastırılması için bu ülkeye asker göndermiştir. Suudi Arabistan Şii karşıtlığının olduğu her yerde bu karşıtlığı destekleyici tutumuyla, mutlaka vardır. Müslüman Kardeşler’in uyguladığı millileştirme politikasıyla Batı ile ABD’nin tepkisini çeken Mısır’ın Arap milliyetçisi lideri Cemal Abdül Nasır’a suikast girişiminde bulunduğu, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat’ı öldürdüğü bilinmektedir. Batı ülkeleri bu örgütün Suriye içinde de yıllardır yaptığı “terörist” eylemlere göz yummaktadır. Bunun nedenleri Suriye’de yaratılacak olan kargaşa ortamının Batı ile ABD tarafından istenen durum olması; Sünni Müslüman Kardeşler’in Şii İran’a karşı desteklenmesi. F Türkiye’nin derdi ne? Batı ile ABD’nin “yeni Ortadoğu” için Suriye’de rejim değişikliği istemesinin nedenleri belli. Peki Türkiye, Suriye’de bir rejim değişikliğinde neden bu kadar ısrarlı? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “bu bizim iç meselemiz” demesine karşın o “meseleler”in ne olduğu ortaya konmuş değil. 2B’ler için 2 çelişkili karar İstanbul Haber Servisi Anayasa Mahkemesi’nin, 2009’da CHP’nin açtığı iptal davasına ilişkin aldığı karar, 2B alanlarının satışına ilişkin altyapının oluşturulmasının önünü açtı. Ancak Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bu karar, 1993 tarihli kararıyla tamamen çelişiyor. “Hangi karar anayasaya uygun” diye soran TEMA yetkilileri, 19832010 yılları arasında 384.000 hektar orman alanının daha kaybedildiğine dikkat çekerek 2B’lerin 41 yıldır çözülemeyen bir sorun yumağına dönüştüğünü belirtti. TEMA Vakfı’ndan yapılan yazılı açıklamada, 2B’lerin satışına karşı başlattıkları “Bir İmzaya Karşı Bir Milyon İmza Kampanyası”na 1 milyon 236 bin 842 kişinin destek verdiğine dikkat çekildi. Açıklamada imza verenler adına yetkililere “Eğer 2B arazilerini kullananların beyanlar hanesinde gösterilmesi anayasaya aykırı değilse, Anayasa Mahkemesi’nin 1993 tarihli kararı yanlış mıdır?” diye sorularak “Bu iki karar arasında süreç zarfında anayasanın 169. ve 170. maddelerinde değişiklik yapılmadığına göre iki karar arasındaki farklılık nasıl açıklanabilir? Yapılan yasal düzenlemenin basit bir tapukadasro işlemi olarak görülmesi gerçeklikle bağdaşmıyor” değerlendirmesi yapıldı. Hariri suikastının zamanlaması Suriye’nin Lübnan’da çok etkili bir biçimde faaliyet gösteren, son Lübnan hükümetlerinde bakanlık kazanmış olan Hizbullah örgütüne verdiği destek de İsrail ile birlikte Batı ile ABD’nin tepkisini çekmekte. Hizbullah’ın 40 bine yakın silahlı militanı olduğu belirtiliyor ki bu neredeyse bir ordu demek. Elinde füze dahil, onlarca ağır silah olduğu da biliniyor. Suriye, Hizbullah aracılığıyla gerçekten de Lübnan’da söz sahibi bir ülke. Oradaki varlığı İsrail’in Lübnan’daki etkisini azaltmakta. Bugün Suriye’de Batı yanlısı bir rejim değişikliği, Hizbullah’a olan Suriye desteğini keseceği için en çok İsrail’in işine yarayacak. Lübnan’daki etkisi kırılmak istenen Suriye’ye karşı ABD ile Fransa öncülüğünde BM Güvenlik Konseyi’nden 2004 yılında geçirilen 1559 sayılı kararda Lübnan’dan tüm yabancı güçlerin çıkması istendi. “Yabancı güçten” kasıt Suriye’dir. Kararın üzerinden çok zaman geçmeden, 2005 yılında Lübnan eski başbakanlarından Refik Hariri’nin öldürüldüğünü görüyoruz. Suikasttan Suriye sorumlu tutuldu ama hiç kimse, Lübnan’dan askeri güçlerini çekmesi için zaten yoğun baskı altında olan Suriye’nin, Lübnan’da kendisini zor durumda bırakacak bu tür bir suikastı neden gerçekleştirmiş olabileceğini sormadı. Suriye, Hariri suikastından sonra Lübnan’dan askeri güçlerini çekti. Su savaşları yalanı Eğer, “meseleler”den mevcut Suriye rejimi ile Türkiye arasında çıkacağı tahmin edilen su kaynaklı anlaşmazlık vurgulanmak isteniyorsa, bu çok da ikna edici bir neden değil. Çünkü Türkiye sanıldığı gibi ya da iddia edildiği gibi bir “su zengini” ülke olmadı hiçbir zaman. 2004 yılında hazırlanan BM Su Raporu’nda bu açıkça belirtiliyor. Söz konusu rapora göre, 2025 yılında ciddi su sıkıntısı da çekeceğiz. Yani, Türkiye’nin Suriye ile komşularını su ile tehdit edecek gücü yok. Bu nedenle bir savaş çıkması da mümkün değil. Yani Suriye Türkiye’ye kendisine su vermediği için savaş açmayacak. Ama, eski Fransa Cumhurbaşkanlarından François Mitterand’ın eşi Danielle Mitterand’a sorarsanız, Türkiye komşularını susuzluğa mahkum ediyor. Bayan Mitterand’ın 2005 yılında yaptığı basın toplantısında özellikle koruyup kolladığı ülke hangisiydi peki? Şimdi defteri dürülmek istenen oğul Esad yönetimindeki Suriye. Emperyal güçlerin, Türkiye ile komşuları arasında sorun çıkarma gayretinin hız kesmediği görülüyor. Kürdistan korkusu mu? Türkiye, Beşşar Esad rejimi sürerken ülkenin parçalanması halinde, Suriye’den özerk bir Kürdistan çıkacağından endişe ettiği için, buna meydan vermeden Esad’ın gitmesini istiyorsa, Esad sonrası rejimden pek umutlu demektir. Esad’ın devrilmesiyle birlikte tek bir Suriye’nin kalacağına inanmak zor. Ufukta küçük kabileler “devlet”ine dönüşecek bir Suriye mevcut. Bir tür Irak ya da Kuveyt. Türkiye, bilerek ya da bilmeyerek Suriye’de yaratılan mezhep çatışmasında da taraf oluyor. Suriye’deki Şii azınlık yönetimine karşı aldığı tavırla bu çatışmanın körüklenmesinin yardımcısı durumunda üstelik. Oysa mezhep çatışmasının tüm Ortadoğu’ya sıçraması htimali var. Bunun gerçekleşmesi halinde bölge tamamen İsrail ile ABD’nin şimdikinden daha da rahat at koşturacağı bir coğrafya olacak. Mesele Beşşar Esad’ın devrilmesi isteğinden ibaret değil. Demokrasi de Batı ya da ABD’nin önceliği olmadı hiçbir zaman. Sorun güçsüzleştirilecek bir Suriye ile güçsüzleşmesi hızlandırılacak bir İran yaratmak. Suriye’ye Esad’a fırsat verilerek yapacağı reformlarla demokrasi gelmesi sağlansa bile, İran’la işbirliği yapan, İsrail için tehdit olmaya devam eden bir Suriye asla tercih edilmeyecek. Esad’a “reformları gerçekleştir” diye baskı yapan değil, “hemen çekil” diyen bir emperyal ittifak olduğu nasıl görülmez? Bir kişiye 180 bin lira ANKARA (AA) On Numara oyununun bu haftaki çekilişinde 10 bilen 1 kişi, 180 bin 839 lira 10 kuruş kazandı. Şanslı numaraların; 8, 11, 17, 19, 24, 30, 32, 38, 41, 43, 48, 49, 51, 54, 56, 59, 61, 66, 71, 73, 75, 78 olarak belirlendiği çekilişte 9 bilenler bin 545 lira 60’ar kuruş, 8 bilenler 82 lira 70’er kuruş, 7 bilenler 15 lira 45’er kuruş, 6 bilenler 2 lira 60’ar kuruş ve hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyenler de 1 lira 60’ar kuruş ikramiye alacak. B TT C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear