23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 23 TEMMUZ 2011 CUMARTES 16 Hesap Lütfen... Vetolu Açıklamanın Perde Arkası CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu “Şimdilik dursun” demesine karşın gazetecilere duyurulan “Kandil ile güvenlik güçlerini aynı kefeye koyduğu” için eleştirilen açıklamasının sorumlusu kimmiş biliyor musunuz? Kadrosu bir belediyede olan, ancak CHP Genel Merkezi’nde “danışman” sıfatıyla dolaşan bir gençmiş... Olay şöyle gelişmiş: Bu genç, üstüne vazife değilken Diyarbakır şehitlerinin olayının hemen ardından Sezgin Tanrıkulu’nu aramış, hazır bir ortam varken “barış” çağrısı içeren bir açıklama yapmasını istemiş. Tanrıkulu açıklamasını hazırlamış, gence vermiş. Danışman olduğu ileri sürülen genç, CHP İletişim Koordinatörlüğü’nü haberdar etmiş. Koordinatörlük de açıklamayı genel başkana iletmiş. Kılıçdaroğlu, “Açıklamayı kimseye göndermeyin, şimdilik dursun” demiş. Demiş demesine de danışman olduğunu ileri süren genç, Tankırulu’nun açıklamasını gazetecilere göndermişmiş... Sizin anlayacağınız... CHP Genel Merkezi’nde kimin eli kimin cebinde belli değil... Aklına esen istediğini yapıyor. Mümtaz Soysal’ın “isyan” ile eşdeğer tuttuğu Diyarbakır’daki “demokratik özerklik” kararının ne anlama geldiğini uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı tanımladı: “Uluslararası literatürde özerklik unsuru vardır. Bazı devletlerin, federasyon olmasa da özerklik aracılığıyla merkez dışı yönetimlere yetkilerinin bir bölümünü aktarma biçiminde anlaşılır. Onun bir üstü federasyondur. Devletin yetkileri daha da bölünür. Bir daha üstü konfederasyondur. Onda artık devletler kişiliklerini uluslararası düzeyde muhafaza ederler, ama ortak noktaları konfederasyon yetkilerine bırakırlar. Özerklik, yerel yönetimler arasındaki yapılanma, yetkilendirme farkının daha altta yer alan formülü oluyor.” Pazarcı’ya göre, “demokratik özerklik ilanı” yalnızca bir etiket: “Türkiye’de nereye gider, nereye götürülür; hesabını da kimse tam yapmıyor ya da söylemiyor. Ne hükümet, ne de bunu önerenler içini açmıyor. Belirli bir pazarlık yolu açmayı deniyorlar. Federasyon demeye şimdilik dilleri varmıyor da olabilir. Üstünü kapalı söylediğinizde altından ne çıkacağı henüz belli olmayan siyasi bir yaklaşım.” Altından ne mi çıkacak? Çapanoğlu, kuşkusuz... 13 çocuğumuzun toprağa düşürüldüğünün ertesinde gazetelere yansıyan bir haber:“Balyoz soruşturması kapsamında ifadeye çağrılan bir grup askerin ifade işlemi iş nedeniyle Yoğunluk yoğunluğu ertelendi.” Türkiye’nin Finansal Notları Ekonomimizi yakından izleyen birçok uzman, finansal değerlendirme notlarımızı son aylarda yükseltmemiş olan finansal derecelendirme kuruluşlarının, ülkemize haksızlık yaptıkları görüşündedir. Güngör Uras’ın “Bankalarımızın Hepsi Stres Testinden Geçti” başlığını taşıyan değerli yazısı (20.07. Milliyet), bu görüşlere güç katıyor. Çünkü bu yazı, kullanılan finansal derecelendirme ölçütlerine göre, finansal pazarımızın belkemiğini oluşturan bankacılık sistemimizin, güçlü olarak değerlendirilen Avrupa ülkelerinin bankacılık sistemlerinden daha iyi olduğunun kanıtlarını vermiştir. Bu inceleme yazısı için değerli dostumu kutluyor ve birçok ekonomi uzmanımızın da aynı görüşte olduğunu sanıyorum. Doğrusu ya bizler, mayıs ayının yüksek cari açık rakamları henüz açıklanmamışken, değerlendirme notumuzun yükseltilmesinin gün meselesi olduğunu düşünmekte ve bu açıklamanın yapılmasında gecikmiş olmaları nedeniyle, uluslararası finansal değerlendirme kuruluşlarının, bize haksızlık yaptıklarına inanmakta idik. Değerlendirme kuruluşlarının bize karşı davranışları, mayıs ayı cari açık rakamları açıklandıktan sonra daha da katılaştı. Gerçekten, 7.8 milyar dolar olarak gerçekleşen mayıs ayı cari açık rakamı, son zamanların en yüksek aylık rakamıdır. Bu yüksek aylık açık rakamı, yılın ilk beş ayındaki birikimli cari açık düzeyini 37.3 milyar dolara ve bir yıl önceki ayni dönem rakamının yüzde 121.3 üzerine çıkarmıştır. Bu düzeydeki beş aylık açık tutarı, 30 Mayıs 2011’de son bulan 12 aylık dönemde, yıllık cari açık tutarının 68.2 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmiş olduğunu ve bu yılın aralık ayı sonunda bitecek 12 aylık döneminde açığın 75.4 milyar dolara yükselmesi tehlikesini yarattığını göstermiştir. Geçen yılın eylül ayından beri, ekonomideki hızlı canlanmanın yarattığı yüksek döviz açığının yavaşlatılması (ekonominin soğutulması) için alınan bunca kısıtlayıcı önleme meydan okurcasına ortaya çıkan bu açık hızlanması, hepimizde ve daha da önemlisi, ekonomi yönetiminde düş kırıklıkları yaratmıştır. Bununla birlikte ülkemiz, geçen yılın son ve bu yılın da ilk iki çeyreğinde, Milli Gelir’ini, yaklaşık yüzde 9 oranında büyütebilmiş ve bunun yarattığı yüksek yabancı para açığını kaynaklayabilmiştir. Kabul edilmelidir ki, bu kaynaklamanın önemli bir kısmı çok kısa vadeli ve maliyeti de dünya finansal pazarında yürürlükte olan faiz hadlerinin gösterdiğinden önemli oranda yüksektir. Zaten böyle olmasa, finansal derecelendirme kuruluşları, Türk ekonomisinin bu başarılarına övgüler yazdıracak ve bizleri kutlayarak notlarımızı arttıracaklardı; böyle olsa idi şimdi bizler, büyük ekonomi mucizelerinden birini yaratmanın gururunu taşıyacaktık. Ama yüksek açık kusuru, az kusurlardan değildir ve giderilmelidir. Birçok önlemden sonra, ekonominin yavaşlatılması konusundaki ilk iyi haberler gelmeye başlamıştır. Bankacılık sistemimizle ilgili haberler olumludur; yavaşlatma önlemleri, ilk sonuçlarını vermeye başlamıştır. İstatistiklerimiz, bunu eylülde göstermiş olacaklardır. Yüksek açık kusuruna rağmen ekonomimizin, finansal değerlendirmede, bu günlerde, büyük finansal sıkıntılar içinde kıvranan Avrupa’nın, İrlanda, Portekiz, Yunanistan, İspanya ve hatta İtalya gibi ülkelerinden daha yüksek finansal derecelendirme notlarını hak ettiğine inanıyoruz. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının kullandıkları aynı ölçülerle Türkiye ekonomisinin, daha yüksek derecelendirme notlarını elde edebileceğine inanıyoruz. Çünkü üzülerek söylemeliyiz ki bu not düzeltme gecikmesi, ülkemize yüksek faiz uygulamaları ve daha ağır finansal koşullar biçiminde “geri dönmekte” ve bize pahalıya mal olmaktadır. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının, tarafsız olduğunu öne sürdükleri notlamalarında bu “çifte standart” uygulamasından vazgeçmelerini istemek hakkımızdır, sanıyoruz. O kadar çok askeri tutuklamak, soruşturmak, sorgulamak... Terörle mücadele kadar yorucu ve yoğun bir iş tabii... Cenazesi, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılımıyla bir tür devlet törenine dönüşen Ahmet Şişman’a ilişkin birkaç not: Ahmet Şişman, Ensar Vakfı kurucularındandı. Bu vakfın kurucuları arasında İstanbul Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş da var, Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen Ömer Dinçer de, AİHM’de Türkiye’ye açtığı türban davasını yitiren Leyla Şahin’in babası Alaaddin Şahin de... Ahmet Şişman ayrıca; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçmişte Merkez İcra Komitesi üyeliğini yaptığı eski Milli Türk Talebe Birliği’nin genel başkanlarından Rasim Cinisli, eski Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun, eski İçiş Rejime Uzanan Yol leri Bakanı Abdülkadir Aksu, TBMM Başkanı Cemil Çiçek, eski AKP İstanbul Milletvekili Nevzat Yalçıntaş’ın da kurucuları arasında yer aldığı ve içlerinden AKP milletvekilleri de çıkaran 100’e yakın dinsel amaçlı vakıf ve örgütün çatı örgütü olan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı’nın da başkanlığını yaptı. O vakıf, Aralık 1997’de “Demokrasi Sempozyumu” düzenledi. Sempozyumun kapanış bildirisinde, “Bütün meselenin; her zaman her toplumda farklı toplum kesimlerinin, değişik inanç gruplarının, etnik, dini, kültürel ve diğer toplulukların aynı zamanda yaşayacaklarının kabul edilmesi ve rejimin bunu mümkün kılacak şekilde tanzim edilmesi” gereği vurgulandı. “Rejimin yeniden tanzimi”nin istendiği bu sempozyumda, günümüzün Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de “vakıfların, cemaatlerin, özel sektörün yönetimde söz sahibi, karar verme ve politika belirlemede güç sahibi olmaları gerektiğini” vurguladı. Ahmet Şişman,1990’lı yılların ortasında “Bilgi ve Hikmet” dergisinin sahipliğini de yaptı. O dergi, Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in, 1995’te Sivas’ta yaptığı bir konferans metnini makale olarak bastı. Bu konferansta Ömer Dinçer, “Cumhuriyet kavramının aslında artık bizim için çok fazla bir mânâ ifade etmediğini söylememiz de mümkündür. Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin, laiklik, cumhuriyet, milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerini daha çok katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesini taşıyorum” demişti. Özetle Ahmet Şişman, bugün başarıyla sonuçlandırılmış bir hareketin ardındaki önemli isimlerden biriydi. Fermuarlı Dudaklar SADIK ÇEL K K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr İkinci Abdülhamit döneminin baskıcı rejiminin matbaa kapatma alışkanlığından, sansür tehditlerinden bıkan basın bundan 103 sene evvel 24 Temmuz 1908’de, II. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte, bundan cesaret alarak başkaldırır ve gazeteler o gün sansürsüz olarak yayımlanır. Uzun yıllardan sonra gazeteler ilk defa sansür memurlarının keyfine göre değil gazetecilerin düşüncelerine göre basılmıştır. O gün bazı gazeteler satışını ikiye hatta üçe katlar. Sonraki bir ay içinde ise 200 kadar yeni gazete için yayın hakkı alınır. 24 Temmuz gazeteciler için tam bir bayram günü olmuştur. Arkasından 1950 yılında, Gazeteciler Cemiyeti tarafından 24 Temmuz’un Basın Bayramı olarak kutlanması kararlaştırılır. Böylece 24 Temmuz tarihi, demokrasinin temel taşlarından olan iletişim ve düşünce özgürlüğünün korunup yaşatılmasını temsil eden bir simge haline gelmiştir. Hillary Clinton geçen haftaki Türkiye ziyaretinde gençlerle bir araya geldi. Söyleşi boyunca Clinton’ın eleştirilerini yönelttiği tek konu basın ve ifade özgürlüğü oldu. Kulak verip vermemek bize kalsın, ama Clinton’ın bu konudaki tavsiyeleri ve basın özgürlüğüne yaptığı güçlü vurgu yüreklendiriciydi. Türkiye’deki basın ve ifade özgürlükleri konusunun, ülkenin diğer alanlarda kaydettiği ilerlemelerle örtüşmediğini ve buna anlam veremediğini söyledi Clinton. Ayrıca, “Ben Türk hükümetinin yerinde olsaydım ifade özgürlüğü, gazeteci özgürlüğü, internet ve blogcu özgürlüğü tarafında yer alırdım. Çünkü günümüzde bilgi erişime o kadar açık ki eninde sonunda zaten ortaya çıkıyor..” şeklinde konuşarak internetle birlikte iletişim özgürlüğünün aslında zaten kendiliğinden ortaya çıktığını bize hatırlattı. Hillary Clinton’ın Türkiye ziyaretinin ve yaptığı açıklamaların ardından Wall Street Journal gazetesi de hafta içinde “Türk Medyasının Fermuarlı Dudakları” başlığıyla yayımladığı haberde Türk medyasındaki otosansür konusuna değindi. Medya dünyasının ünlü simalarından Banu Güven’in NTV’den ayrılışı olayının örnek kabul edildiği haberde bu durumun Türkiye’deki medya özgürlüklerinin zayıfladığı algısını beslediği görüşüne yer verildi. İçeride, kimisine göre özgürlüğü kısıtlı, baskı altında, birtakım çıkar ve iktidar grupları tarafından yönlendirilen, kimisine göre aksine “haddinden fazla özgür” olan Türk basınının dışarıda çizdiği profil ve yarattığı algı genel olarak bu şekilde. Gerçeği yakalamak için çoğu zaman çemberin dışına bir adım atmak ve olaylara tarafsız bir noktadan bakmak gerektiğini unutmayalım… Basın ve ifade özgürlüğünün demokrasinin tartışılmaz bir parçası olduğu gerçeği su götürmez. Öte yandan tekelleşen medya devlerinin sahip oldukları gücü kötüye kullanmalarının da top lumsal açıdan son derecede tehlikeli olabileceğini gözden kaçırmamak gerek. Bu anlamda yine geçen hafta başta İngiltere olmak üzere dünya gündemine bomba gibi düşen, Başbakan David Cameron’ın isminin de karıştığı telekulak skandalı, basın özgürlüğü, özgürlüğü kötüye kullanma gibi kavramları bir kez daha gündeme taşıması açısından çok önemlidir. ABD, İngiltere ve Kanada başta olmak üzere birçok ülkede Fox TV, Sky, Wall Street Journal, The Sun gibi çok çeşitli yayın kuruluşlarına sahip bir medya devi; News Corporation şirketi… Şirketin imparatoru Rupert Murdoch’a ait İngiltere’de yayın yapan News of the World isimli gazetenin, ünlü ve ünsüz birçok kişinin telefonlarını yasadışı yollarla dinlediği ve polise rüşvet verdiği ortaya çıkıyor… Ancak ülke İngiltere olunca yapılan yapanın yanına kâr kalmadığı gibi yapılanın üstü de örtülmüyor. Skandaldan sonra News of the World gazetesi kapandı. Bunu istifalar izledi. Murdoch ve Başbakan Cameron hesap vermek için parlamento karşısına çıktı, soruları yanıtladı, özür diledi. Hatta Başbakan’ın bile istifası söz konusu olabilir… Olay içerik bakımından bir skandal ve rezalet niteliği taşısa da ortaya çıkmasının ardından araştırma ve çözüme kavuşturma sürecinde demokrasinin işletilme biçimi örnek olacak cinsten. Medya dışındaki sektörlerdeki konumlarını düşünerek, iktidarlara göre yayın yapmayan ya da tarafsızlıktan uzak, yayın kuruluşlarını yalnızca kendi düşüncelerine tercüman eden kişilerce yönetilmeyen bir medyanın; sansürsüz ve baskısız bir özgürlük zemininde ve fakat özgürlüğün, yetkinin ve gücün kötüye kullanılmadığı, başkalarının özgürlük alanına cebren ve hile ile girilmediği bir ifade ve iletişim anlayışının var olduğu ve korunduğu yerde demokrasiden söz edilebilir. Bu vesileyle hepimizin Basın Bayramı kutlu olsun. Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARB SEM H POROY uraklık, kıtlık ve yine Afrika Ve Afrika yine değişmez yazgısının elinde can çekişiyor. Somali, Kenya, Etiyopya’yı da içine alan Afrika’nın en doğu ucundaki bölgede kuraklıktan kaçanlar civar ülkelerdeki kamplara sığınıp yardım bekliyor. Günde tek bir kâse yiyecekle tüm ailesini doyurmak zorunda kalan insanların sayısı hızla artıyor. Kuraklıkla birlikte besi hayvanları öldü, tarlalardaki ürünler yok oldu. Ve şimdi her gün 4 çocuk açlıktan hayatını kaybediyor. Yüz binlerce çocuğun ve çok sayıda yetişkinin hayatta kalabilmesi için zamanla yarışılması ve acil yardım elinin hemen uzatılması şart. Yıl 2011. Bundan önce defalarca kıtlığın vurduğu, kara talihli esmer çocukların kıtası Afrika, bu kez kaderin pençesine teslim edilmesin. sadik.celik.gorus@gmail.com K UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1/ Bir şeyle nokta 1 sı noktasına uyuşmak. 2/ Bir yapıtın 2 konut olarak kul 3 lanılan bölümle 4 rinden her biri... 5 “Bu dünyada bir nesneye / Yanar 6 içim, göynür özüm 7 / Yiğit iken ölen 8 lere / ekini biçmiş gibi” (Yunus 9 Emre). 3/ İlaç... Meriç’in 1 2 3 4 5 6 7 8 9 kolu olan bir ırmak. 4/ İz 1 MÜ D E R R İ S mir’in Kemalpaşa ilçe 2 A V A R O T E L sinin eski adı... Rütbesiz 3 B E L K I S T A asker... Ses. 5/ Bir şeyin 4E Z A R İ ME L nicelik bakımından eriN L N A R A şebileceği en son nokta. 5 Y 6 İ M A P A Ş N 6/ Yeniçerilerin kayıtlı 7N A R U N A G oldukları kütük defteri... Bir işi yerine getirme. 8 T A K A T U K A 7/ Gövde yapısı. 8/ Kimi 9 H A B A N E R A hastalıklarda yüzde, ellerde, ayaklarda görülen yangısız şiş... İkiyüzlülük. 9/ Evin saçağı... Kutsal ışık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Zarar karşılığı ödenen para; tazminat... Orhan Asena’nın bir oyunu. 2/ Lifleri dokumacılıkta kullanılan değerli bir bitki... Süsü ve gösterişi olmayan. 3/ Boru sesi... Keten ve yünden dokunan bir tür kumaş. 4/ Memelilerde protein metabolizmasının son ürünü olan ve idrarla dışarı atılan bileşik... Din adamlarının simgesi sayılan başlık. 5/ Edepsiz, şamatacı. 6/ Bir renk... Siper, hendek. 7/ Yurdumuzun bir bölgesi... Yirmi ya da yirmi dört kiloluk tahıl ölçeği. 8/ Hak ve adalete uygun olan... Yurdumuzun sulak alanlarında da yaşayan ıslıkçı ördek. 9/ Afrika’da bir ülke... Hicap. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear