23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 9 MAYIS 2011 PAZARTES 6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ 11 Mayıs’ta başlayacak 64. Cannes Film Festivali’nin Genel Yönetmeni Thierry Frémaux: ‘Cannes yaşayan sinemadır’ MEHMET BASUTÇU 9 Yıllık Yalan (2) Dün uluslararası kuruluşların dünya özgürlük ve demokrasi raporlarında Türkiye’nin kötüleşen yeri/durumu üzerine saptamaları aktardık... Freedom House’un Dünya Özgürlük Haritası’na göre, Türkiye “Kısmen Özgür Ülkeler” kategorisinde ve 194 ülke içinde 112. sırada! The Economist Intelligence Unit (EIU) 2010 Demokrasi Endeksi’ne göre, Türkiye Melez Rejim Ülkeleri arasında ve 2008’de 87. sırada iken 2010’da 89. sıraya düşmüş! Bu araştırmada 167 ülkeyi 4 kategoriye ayırıyordu; a) Tam demokrasiler, b) Kusurlu demokrasiler, c) Melez rejimler, d) Otoriter rejimler... Bu kısa anımsatmadan sonra bugün de, bu tabloyu bütünüyle tamamlayan bazı noktalara daha değineceğiz.. Şu TV ve gazete köşelerinde yandaşların ve iktidarın uydurduğu, demokrasinin geliştiği konusundaki utanmaz, arlanmaz, ar damarı çatlatan yalanları yeniden ve durmadan ortaya koymamız gerekiyor! AİHM’nin (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) 2010 yılına ilişkin aldığı kararların uygulanmasına yönelik bir rapor yayımlandı. Bu raporda 47 ülkede insan hakları ihlallerine ilişkin verilen tazminat mahkumiyetlerinin parasal toplamları inceleniyor. 47 ülke, AİHM kararları gereğince, mağdur ettikleri yurttaşlarına toplam 64 milyon Avro tazminat ödemiş. Şimdi sıkı durun: Bunun 24 milyon 542 bin Avro’sunu Türkiye devleti/hükümeti yurttaşlarına ödemiş! AİHM tazminat kararlarının yüzde 40’ı yapıyor! Bu, dünyada görülmemiş bir rekordur! Türkiye’ye en yakın ülke Romanya (7 milyon 443 bin Avro) ve Rusya’dır (7 milyon 409 bin Avro!) Avrupa Konseyi’ne üye 47 ülkeden sadece 4 ülke Danimarka, Andorra, Monako ve Norveç mahkumiyet almamış ve tazminat ödememiş (Milliyet 6 Mayıs 2011 Güven Özalp’in haberi): “Türkiye’nin en fazla ihlalde bulunduğu alan, yargılama sürecinin uzunluğu. Bu alanı özgürlük ve güvenlik hakkı, adil yargılanma ve kötü muamele izliyor.” 9 yıldır ülkemizde insan hak ve özgürlükleri ayaklar altında çiğneniyor. Bu Tayyip Erdoğan iktidarının müthiş “demokrasi başarısı”dır! Eğer bir dönem daha iktidarda kalırlarsa, Erdoğan usulü ileri demokraside müthiş yeni adımlar daha atacağımızın da belgesidir. Bu rekor, Erdoğan hükümetinin ülkeyi nasıl bir hak, hukuk ve adalet anlayışıyla yönettiğinin net fotoğrafıdır! Bu fotoğraf yeni değildir! Tayyip Bey bu fotoğraftan rahatsızdır! Bu nedenle, geçen yıl anayasada yapılan referandum değişikliği ile, Türkiye yurttaşlarının AİHM’ye başvurma olanakları son derece sınırlandırılmış ve son derece uzatılmıştır! Referandumdan önceki durumda yurttaşlar, iç hukuk arayışları ve mahkeme başvuruları tüketince yani Yargıtay’da karar sonuçlanınca, AİHM’ye başvurma hakları doğuyordu.. Tayyip Erdoğan ve adamları, AİHM’ye başvuruyu iyice uzatacak bir engel koydu yurttaşların önüne: Anayasal ombudsmanlık! Yurttaş, hakkını ek olarak bu ombudsman kurumunda arayacak... En az birkaç yıl daha Türkiye’nin ceberut ve siyaset güdümlü hukuk sistemi içinde çırpınacak ve ancak ombudsmanın kararını beğenmezse AİHM’ye başvurabilecek! “Tayyip demokrasisi”nin ne kadar ileri bir nitelik (!) kazandığının diğer bir göstergesi, basın özgürlüğü konusunda atılan dev adımlardır! Bu konuda iki olguya dikkat çekmek gerekir. İlki, son beş yıl içinde basın özgürlüğü üzerine yazılan yazıların çokluğudur! Medya ve iletişim konularında haberleriyle tanınan Medyaloji.net internet gazetesi ile Medya Takip Merkezi’nin ortaklaşa yaptıkları araştırma sonuçları açıklandı. Buna göre, son beş yılda, gazetelerde, TV’lerde, haber sitelerinde basın özgürlüğü konusunda 304 bin 718 haber okunmuş! Köşe yazarları da yine basın özgürlüğü üzerine 24 bin 376 kez yazı, yorum, değerlendirme yazmışlar. (www.medyaloji.net/haber/isteturkiyeninbasin ozgurlugukarnesi.htm) Bu araştırmada 2000 kadar gazete, internet sitesi ve dergi taranmış. Avrupa ve ABD’deki siyasi ve mesleki kuruluşlar, gün geçmiyor ki Türkiye’de basın özgürlüğü üzerine endişelerini, kınamalarını dile getirmesinler! Basın özgürlüğü, ülkemizde insan hak ve özgürlüklerinin de bir aynasıdır! Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre, Türkiye, 178 ülke arasında, basın özgürlüğü kriterlerine göre 122. sıradayken 138. sıraya gerilemiş! Kaldı ki 122. sıra da, bu iktidar için bir utanç abidesiydi! Özetle, Türkiye her açıdan ve yönden, Tayyibistan ülkesinde, her türlü özgürlük alanında kan kaybetmiştir! İktidar ve yandaşları, hiç mi yüzü kızarmaz ve bu gidişatın hızla bir diktatörlüğe yöneldiğini görmez! PARİS Thierry Frémaux, Lyon’da bulunan Lumière Enstitüsü’nde yetişmiş bir sinema tutkunu. Cannes Film Festivali’nin çizgisini 1978’den itibaren belirlemeye başlayan Genel Yönetmen Gilles Jacob’un festival başkanı olmasından sonra, 2001’de sanat yönetmeni sıfatıyla göreve başlıyor. Filmlerin seçiminde giderek daha fazla söz sahibi olan Frémaux, 2007’de genel yönetmen görevine getirilmesinden bu yana, dünyanın en büyük festivalinin sanat çizgisini belirleme, son aşamada da film listelerini oluşturma sorumluluklarını üstlenmekte. Frémaux ile on yıllık deneyiminden, festival programını nasıl oluşturduğundan, Yedinci sanatın küresel ortamdaki hızlı değişim süreçlerinden söz ettik. Ayrıca, yaratıcı özgürlüğü ve politik sinema konularını konuştuk. Bu yıl dördüncü kez Altın Palmiye adayı olan Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Bir Zamanlar Anadolu’da”dan söz ettik. lerin film “Yönetmen in çekmelerin esi, engellenm mleri i ve fil düşünceler seyahat yüzünden inin r özgürlükle ı, s kısıtlanma ak tutuklanar hangi ılmaları, cezalandır rsa olsun, ülkede olu gereken amız karşı çıkm n hakları vahim insa ir.” ihlallerid atılımlar yapmadı diyebilirim. Özetlemek gerekirse, Cannes, yaşayan sinemadır. Sinemanın nerede ve nasıl yaşadığının tanığıdır. Ancak, sinemanın nerelerde ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğu da bizi yakından ilgilendiriyor; çünkü, tehdit altındaki ülke ya da bölge sinemalarına, sorunları ne olursa olsun, yardım eli uzatmamız gerekir. Bu noktada, sinema ve politika konusu gündeme geliyor. Son yıllarda politik gerçeklere el atan cesur filmlere, belgesellere, animasyon sineması örneklerine de yer veren Cannes’da Michael Moore Altın Palmiye bile kazanabildi. Festivalin sinema ve politika konusundaki genel politikası nedir? Evrensel insan haklarının temel maddelerinden biri, düşünce ve ifade özgürlüğüdür. Yönetmenlerin film çekmelerinin engellenmesi; düşünceleri ve filmleri nedeniyle seyahat özgürlüklerinin kısıtlanması; daha fenası, tutuklanarak cezalandırılmaları, hangi ülkede olursa olsun karşı çıkmamız gereken vahim insan hakları ihlalleridir. Penahi’nin jüri üyesi koltuğu geçen yıl boş kalmıştı... Aralık ayı sonundaysa, Penahi ile Resulov’un İran mahkemelerince 6 yıl hapse, 20 yıl da film çekme yasağına mahkum edilmelerini protesto etmek için festival yönetimi olarak hemen başlattığımız imza kampanyasına on binlerce kişi katıldı... Bu kez, hem Penahi hem de Resulov, zor koşullarda kaçak çektikleri filmlerini son anda festivale ulaştırmayı başardılar. Mojtaba Mirtahmasp’ın Cafer Penahi’yle birlikte gerçekleştirdiği, bir tür günlük niteliğindeki “In Film Nist” (Bu Bir Film Değildir) 20 Mayıs günü resmi program kapsamında yer alan özel bir gösterimde yarışma dışı sunulacak. Sinema ve politika “Tekn devrimin, f olojik ilm çek mali açıda meyi kolaylaştır n m ötesinde, s anın inema sanatına te katkıda bu mel bir lu sanmıyoru nduğunu m. Proust’ un Kayıp Zam anın zinde’yi ya zm bilgisayara ak için ihti yoktu; öne yacı m olan, içind li eki yaratıcılıktı .” Thierry Frémaux yaratıcı Hem ticari, hem 2002 yılında yaptığımız uzun söyleşiden bu yana festival nasıl gelişti? Hangi hedeflere ulaşmak mümkün oldu? Festivalin dünya sineması üzerinde ne gibi etkileri oldu? Bu bağlamda Cannes’la ilgili temel soru hep aynıdır: Festival dünya sinemasının neticesi midir, yoksa nedeni mi? Bence her ikisi de. Cannes doğal olarak Yedinci sanatın bugünkü durumunun yansıması, yani neticesidir; aynı zamanda da belirli bir oranda nedeni... Bazen, yaptığımız tercihler yeni yollar açar; bazen de seçtiğimiz filmler bizim dışımızdaki nedenler sonucunda kendilerini dayatmıştır; çünkü bizim de ister istemez maruz kaldığımız, göz önünde bulundurmak zorunda olduğumuz etkiler, olgular vardır. On yıl önce bu göreve başladığımda, ‘salt yaratıcı (auteur) sineması olmayı hedef edinmiş yaratıcı sineması’ devrinin artık kapanmak üzere olduğunu sezinliyordum. Ayrıca, iyi bir festival programı sunabilmek için, her şeyden önce ‘iyi filmler’ bulmak gerektiğini de biliyordum. Giderek daha farklı ve değişik türlerden örnekler sunmalıydık. Sadece yaratıcı sinemasından oluşacak bir festival düzenlemek düşünülemezdi. Bir de Cannes’ın kendine özgü çelişkileri var. En önemli çelişki, festivalin her şey birden olması beklentisidir. Hem sanat sineması olacak hem de starlar eşliğinde tatlı düşler damıtan filmler gösterilecek... Hem ticari yanı olacak hem de yaratıcılık sergileyecek... Bu durumda, oturup konuyu bir bütün olarak ele alıp yeniden düşünmemiz ve bir çözümleme “Nuri Bilge yapmamız Ceylan’ın Bir gerekiyordu. şanslı bir dönemine denk geldi. Son on yıl içinde Kore sineması, Meksika sineması, Türk sineması patladı; Romanya, İsrail, Filistin, Lübnan sinemaları canlandı... Bütün bunlar, festivali geliştirme, sinemasal yelpazeyi daha da genişletme isteklerimizi destekleyen olgulardı. Böylece, hedeflediğimiz yatay bölümde olmaları pek beklenmeyen türden filmlerin yönetmenleri de, ilk kez katıldıkları Cannes’da Altın Palmiye adayı olabiliyorlar. Çünkü, her ikisi de, filmleriyle büyük yönetmenler olduklarını kanıtlamaktalar. Bu tür açılımların, “Penah Resulov’un i ve mahkum e ran’da dilm protesto etm elerini e başlattığım k için ız imza kampanya sın binlerce kiş a on ik Bu kez, Pe atıldı. Resulov, zo nahi ve r koşu kaçak çekti llarda k filmlerini f leri ulaştırmay estivale ı başardıla r.” Yaratıcı özgürlüğü gelişme, yeni sinema türlerinin önem kazanmasıyla koşut olarak gerçekleşti. Örneğin, bu yıl, Takashi Miike ve Nicolas Winding Refn gibi yeni ya da genç sinemayı temsil eden ve yarışmalı alçakgönüllülüğü bir kenara bırakırsak, genel yaklaşımımız sonucunda gerçekleştiğini gurur duyarak ileri sürebilirim; en azından, daha önce kimse benzeri Ceylan’ın Sonuçta, 20 iyi film bulup seçmek kuşkusuz zor ama, dünya sinemasının yıllık vitrini aslında çok dar değil mi? Varsayalım ki, Nuri Bilge Ceylan’ın yanı sıra başka bir Türk yönetmen de çok başarılı bir filmle adaydı; her ikisi de Altın Palmiye için birlikte yarışabilir miydi? Neden olmasın? Ulusal ve bölgesel düzeyde herhangi bir kısıtlama söz konusu değil. Ceylan’ın “auteur” sineması örneği yanında, Türkiye’den gelen güzel bir polisiye gösterebilmeyi de çok isterdim. Her tür sinemayı seviyor ve Cannes’da göstermek istiyorum. Hemen belirteyim: “Bir Zamanlar Anadolu’da”, ‘auteur’ sinemasının başarılı özgün bir örneği yine; ve bu kez, deneysel boyutu ağırlık kazanan farklı bir deneme. Sinemayı özgün bir sanat dili olarak algılayan Ceylan, her filminde değişik bir soluk getiren, yeni biçimler deneyen yaratıcı bir yönetmen. “İklimler”, “Uzak”tan çok farklı bir film değil miydi? “3 Maymun” ise bambaşka bir denemeydi. Nuri Bilge Ceylan Aslında, yaratıcı özgürlüğü konusunda her zaman ve her yerde duyarlı, dikkatli olmamız gerekiyor. Fransız sinema dünyası, tanınmış yönetmen ve oyuncuların da katılımıyla, özgürlük isteyen Suriyeli yönetmenlerin geçen hafta başlattıkları imza kampanyasına da yoğun destek verdi. Yaratıcı özgürlüğü kavgasının çok cepheli bir kavga olduğunu unutmamalıyız. Politik filmlerin seçimi konusuna gelince, yaşayan sinemanın yaşadığımız dünyayı, farklı duyarlıklarla yansıtması son derece doğaldır. Bizim için esas olan, içerikbiçim tartışmasının kısırlığı ötesinde, her boyutuyla ele aldığımız sinema sanatıdır. Sinemanın senaryo, diyalog, oyuncu seçimi, mizansen, oyuncu yönetimi, görüntü, ışık ve sesin birlikteliğinden oluşan bir bütün olduğu anımsanırsa, önemi ne olursa olsun salt içeriğin ön plana çıkarılması düşünülemez. Dünyamızın politik ve toplumsal çehresinin hiç de parlak olmadığı da ortada. Festivalde politik konuları işleyen birçok film izleyeceğiz yine... Son on yılın gelişmelerinden söz ettik; peki, 2010’ların geleceğini nasıl görüyorsunuz? Örneğin, Unifrance’ın düzenlediği Fransız Filmleri Festivali bu yıl ilk kez internet üzerinde yapıldı. Dijital devrim, festivalleri nasıl etkileyecek? Yeni teknolojik gelişmelere kapılarımızı hemen açarak, festival salonlarını dijital kamerayla çekilmiş filmleri gösterecek altyapıya kavuşturduk. Ancak, teknolojik devrimin, film çekmeyi mali açıdan kolaylaştırmanın ötesinde sinema sanatına temel bir katkıda bulunduğunu sanmıyorum. Teknolojik yenilikler pek kaygılandırmıyor beni; fazla umut da vermiyor. Marcel Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde”yi yazmak için bilgisayara ihtiyacı yoktu, önemli olan içindeki yaratıcılıktı. İster 35 mm. filmle çekin, ister dijital kamera kullanın; önemli olan, filmin söyleyecek sözü bulunması, yaratıcı boyuta sahip olmasıdır... Yeni teknolojilerin, iletişimi hızlandırmanın ve film izleme olanaklarını arttırmanın ötesinde, sinema sanatına temelde ciddi bir katkıda bulunabileceğini sanmıyorum. Teknolojik devrim! türlere açılım Farklı Sonuçta, dikey eksende farklı türlere açılmaya karar verdik. Belgeseller, animasyon, güldürü ya da polisiye türünde filmler de Altın Palmiye adayı olabilmeliydi. Sonra, yatay düzeyde daha da yaygınlaşmayı hedefledik: Cannes, küreselleşen dünyamızın coğrafyasını tümüyle kucaklamalıydı. Bu kaygılar ve düşünceler eşliğinde belirlediğimiz rota, dünya sinemasının Zamanlar Anadolu’da filmi, yaratıcı sinemasının özgün bir örneği. Bu kez, deneysel boyutu ağırlık kazanan farklı bir deneme. Ceylan, her filminde değişik bir soluk getiren, yeni biçimler deneyen yaratıcı bir yönetmen.” 14 yaşında ihmal kurbanı MARDİN (Cumhuriyet) Mardin’in Nusaybin ilçesinde rahatsızlığı nedeniyle gittiği hastanede “bir şeyi yok” denilerek evine gönderilen Aydın Zengin (14), 5 saat sonra bindiği bisikletten düşüp yaşamını yitirdi. Dün sırt ve bacak ağrısı şikâyetiyle Nusaybin Devlet Hastanesi’ne giden Aydın Zengin’in, muayene edilip röntgeni çekildikten sonra “bir şeyi yok” denilerek evine gönderildiği iddia edildi. İlçe merkezinde bisikletiyle dolaşan Aydın Zengin, hastaneden çıktıktan beş saat sonra henüz bilinmeyen bir nedenle düştü ve bayıldı. Kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren Aydın Zengin’in cesedi, soruşturma maksadıyla Diyarbakır Adli Tıp Kurumu’na gönderildi. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear