29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHUR YET 24 MAYIS 2011 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr 16 KÜLTÜR ‘Karşıdan Karşıya: MÖ 3000’de Kiklad Adaları ve Batı Anadolu’ sergisi Sabancı Müzesi’nde açıldı Ege’nin sessiz tanıkları “Kiklad Tekneleri Canlandırma Projesi” Dünya Ahvali Değerli bilim insanı Meryem Koray’ın Dünya Ahvali adlı yeni kitabı, “Kapitalizm Küreselleşirken” alt başlığıyla, küreselleşmenin biçimlendirdiği dünyayı sol duyarlılık ve açık, anlaşılır bir dille ortaya koyuyor. Yaşadığımız dönemi anlamada ufuk açan bu çalışma, adına, tekno ya da küresel kapitalizm denen, hem bölgesel hem de dil, din, kültür farklılıklarını aşan sistemi sorguluyor. Kalkınma ve büyüme adına yeryüzünü, doğayı ve insanı bir yana iten ekonomi politikalarının hayatı nasıl metalaştırdığını, yoksulluk, işsizlik, hastalık ve açlıkla boğuşan milyarlarca insanın açgözlülerce savaş, şiddet ve geleceksizliğe nasıl mahkum edildiğini derinliğine anlatıyor. Kitabın “Krizler Dünyası” başlıklı ilk bölümünde küreselleşen dünyanın sosyoekonomik, sosyokültürel sorunları ve siyasal tıkanıklıklarını ele alan yazar, kendi bakışına ek olarak, değişik düşüncelere de yer veriyor. Eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı mücadelenin siyaset ve demokrasiden beklendiğini ancak bunların küresel düzeyde yeterli ve işler olmadığını vurguluyor. Devletin ve siyasetin gerilediği, demokratik hakların tırpanlandığı bir dünyada ulusların refaha ulaşması hiç kolay değil. Koray; post kapitalizmpost modern ilişkisinin, popüler kültürün küresel kültüre dönüşmesindeki rolüne de değiniyor. Yüzeysel kültürel ürünler, duygu ve etkinin azalması, tarihselliğin önemini yitirmesi, yeniden üretim (röprodüksiyon) ve reklamın üretimin önüne geçmesi, insanların kendini konumlandırma güçlüğü gibi durumları hatırlatıyor. “Bireycilik, farklılık, kimlik siyasetiyle öne çıkan, parçalanmış toplumlar, gerileyen vatandaşlık ve siyasetle umutsuzluk doğuran; etrafımızdaki dünyayı görecelilik, belirsizlik ve karmaşıklığıyla tanımamızı zorlaştıran bir kültürel ortamla kuşatılmış durumdayız. Toplumsal çeşitliliğe, pozitif bilimlerin kesinliğinden uzaklaşmaya ve inanca açılan bir döneme girildi” diyor. Modernitenin iflas ettiği savlarına karşı ise hesaplı bir akılcılık ve verimlilik gibi modern zamanlara ait anlayışların henüz gözden düşmemiş olduğuna dikkat çekiyor. Yıllardır sosyoekonomik sistem ve sorunlarıyla uğraşan Koray’a göre, ekonomik ve siyasal gücü elinde tutanların melez bir kapitalist kültürleşme yaratılmasında parmakları var. Küreselleşmenin kültürel yönünü belirleyen teknoloji ise tarafsız değil. Hegemonik ilişkilerin kurulmasında kültür başlı başına bir araç ve yeni elektroniğin oluşturduğu tehdit, sömürgecilikten daha tehlikeli. Sonuçlar ise görülmeye başlandı. Küresel piyasaya eklemleneceğim diye toplumlarına sırt dönen ulus devletlerde toplumsal çelişkilerin yoğunlaşması ve büyük yıkımlar. Kitabın ikinci bölümü Avrupa Birliği’ne, üçüncü bölümü emek, bölüşüm, adalet sorununa ayrılmış. Sistemin ve insanlığın bu en büyük derdi üzerine Koray, can yakıcı saptamalar yapıyor. Son bölümde yer alan “Dönüşüm Umudu var mı” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor: “Bugün her alanda iyi, güzel ve doğruyu belirleme gücüne ve ekonomik yapılanmayı da aşarak etkin bir kültürel egemenliğe ulaşmış olan sisteme karşı çoğulcu bir düşüncenin geliştirilmesi gerekiyor.(…) Milyarları ilgilendiren bunca sorun karşısında bu kadar tevekkül ve boş vermişlik kabul edilemez!” Küresel adaletsizliğin ipliğini her yönüyle pazara çıkaran, yeniden tartışmaya açan bu önemli kitap üzerine söylenecek şey çok ama yer dar. Okuyun ve düşünün, diyorum. Dünya Ahvali Ayrıntı Yay / 2011 512 S. *Not: Geçen haftaki yazım üzerine, sorunumu merkeze aktararak hemen çözülmesini sağlayan Grayling’den Özlem Öz’e ve Google Türkiye’ye teşekkür ederim. Türkiye ve Yunanistan’ın bilim ve arkeoloji dünyasının ortak çabalarıyla gerçekleşen sergi, iki ülke müzeleri arasındaki ilk işbirliğinin ürünü. Serginin ortak küratörlüğünü Nazan Ölçer ve Nikolas Stampolidis üstlendiler. Müzesi Müdürü Nikolas Stampolidis, Atina Arkeloloji Müzesi Prehistorik Koleksiyonu yetkilisi Dr. Lena PapazoglouManioudaki ve serginin ana sponsoru ÇİMSA Genel Müdürü Mehmet Hacı 2011 Metin Altıok Şiir Ödülü’ne değer görülen Birhan Keskin’in gözünden şiir ‘ nsana dair bir kazı’ MELTEM YILMAZ Benim ağzımda bir zehir vardı / Beni bu dünyaya ağzımda / Hoh / Bu zehirle bıraktığında / Ben senin kötü olduğunu / Senin kötü olduğunu / Anlamamak için / Çok çalıştım.. 2011 Metin Altıok Şiir Ödülü’ne “Soğuk Kazı” kitabıyla değer görülen Birhan Keskin’in “Milonga” adlı şiirinden, acının ve yenilginin derin kuyularından yankılanan dizeler bunlar. Dün akşam Beşiktaş Kültür Merkezi’nde düzenlenen tören öncesi konuştuğumuz Birhan Keskin, şiiri kendisi için bir ihtiyaç olarak görüyor: “Yazdığım dönemler, yazmam gereken dönemler, sadece bunu biliyorum. Yazmak kendi adıma gerçekten de ihtiyaç meselesi.” Keskin, “Ben bir şiir çalışkanı olmadım hiç” diyor. “Şiirlerimin kalkış noktasının belirlenmesi, yoldaki iç ve dış manzaraya bağlıdır çoğu zaman. Ben uzun uzun bakar ve tartarım, uzun uzun dinlerim, uzun uzun unuturum, sonra, çok sonra bu bakışın ve duyuşun izleriyle vücuda gelir şiir, sanırım böyle.” Keskin’e göre, 8. kitabı “Soğuk Kazı”, adının da çağrıştırdığı gibi, bir soğuma ve katılaşmayı kendine mesele edinen şiirlerden oluşuyor çoğunlukla. “Yaşadığımız dünyanın giderek daha katı, giderek da Kırmızı Yayınları tarafından bu yıl 4’üncüsü düzenlenen Metin Altıok Şiir Ödülü’nün töreninde Birhan Keskin ödülünü Doğan Hızlan’dan aldı. Keskin, “Soğuk Kazı, giderek katılaşan bir dünyanın şiiri olsa da ben kitabımı başka bir duyguya, arkadaşlığa adadım. Bu ödülü de annem başta olmak üzere tüm arkadaşlarıma adıyorum” dedi. Törende Altıok’un kızı Zeynep Altıok ile Uğur Mumcu’nun kızı Özge Mumcu, Toplumsal Bellek Platformu çatısında yakınlarının gerçek faillerinin bulunması için dayanışma ve çabaları sürdüreceklerini vurguladı. ‘Arkadaşlığa adadım’ Keskin, ödülünü Hızlan’ın elinden aldı. ha ‘soğuk’ zeminine ve bu zeminde yaşamaya çalışan insanına bakıyor.” “Soğuk Kazı”, kitabın en son şiiri ve aynı zamanda kitaba adını veren şiir. Bu şiir nasıl bir dönemin dışavurumuydu? O son şiir bütün kitap boyunca yazdığım şiirlerin bir anlamda özeti. Kitapta yer alan şiirlerin dönüp dolandığı duyuşların eninde sonunda vardığı yerleri işaret eden bir özet. Bir şair arkadaşım, onun için “zarif bir küfür” demişti. İlk kitabınızdan bu yana, şiirleriniz de, şairliğinizde nasıl bir değişim hissediyorsunuz? Dertler değişiyor mu, artıyor mu? Hep söylerim, ben sadece içinden geçtiğim yolun şiirini yazdım. Görmediğim, gitmediğim, dokunmadığım alanlarda söz söylemem, şiir yazmam. Yazdığım her şeyin içinden geçtim, içimden geçen beni delip geçen meseleleri yazdım. Şiirde gerçeklik sahicilik ancak bu şekilde mümkündür diye düşündüğüm için. Değişim herkes için ne kadarsa benim için de o kadar. 2011 Metin Altıok Şiir Ödülü’nün, “Türk şiirinde belli bir damarın derinleşmesine katkıda bulunması, insana olan derin kazısını bu kitapta daha da derinleştiren yaklaşımı ile bireyin karmaşası konusunda ulaşılan en uç noktaları göstermesi” nedeniyle size verilmesi kararlaştırıldı. Bu gerekçe size ne düşündürdü? Doğru tartılmış bir gerekçe diyebilirim. Baştan sona yazdığım her şiir insana dair bir kazı sonuçta. Ben “Yeryüzü Halleri”ni dillendirirken de insanı yazıyordum, “Ba”yı yazarken de. Öteki kitaplarda da. “Soğuk Kazı”nın farkı belki yaklaşımıyla en geniş objektifli kitabımdır, bilemiyorum. Son olarak, Metin Altıok şiirlerinin sizde bıraktığı etkiyi nasıl anlatırsınız? Metin Altıok son derece kendine has bir şairdir. Benim şiir yazmaya başladığım yıllarda açıkçası şiirini bildiğim biri değildi. Daha sonraları okudum şiirlerini, açık, yalın ve lirik bir şiir Altıok’un şiiri. Ne vakit bir Metin Altıok şiiri duysam hüzzam sözcüğü aklıma gelir, neden bilmem. ‘Erkek Figürini’, M.Ö 32002800 Kültür Servisi Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi (SSM), yeni sergisiyle Ege’nin iki yakasını buluşturuyor. “Karşıdan Karşıya MÖ Üçüncü Bin’de Kiklad Adaları ve Batı Anadolu” isimli sergi, Ege’nin ortak tarihine ilişkin değerli eserleri ilk kez bir araya getiriyor. Türkiye ve Yunanistan’ın bilim ve arkeoloji dünyasının işbirliği ile oluşturulan sergide, Kiklad takımadaları ve karşı kıyısındaki Anadolu arasındaki ilişkiler inceleniyor, benzeşen, ancak bölgesel özelliklerini koruyan iki kültürün öyküsü dile getiriliyor. İki ülke müzeleri arasındaki ilk işbirliğinden doğan bu sergi, bugünden başlayarak 28 Ağustos’a kadar izlenebilecek. Sergi dün, SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer, N. P. Goulandris Vakfı Kiklad Sanatı kamiloğlu’nun katıldığı bir basın toplantısıyla tanıtıldı. Serginin küratörlüğünü birlikte üstlenen Ölçer ve Stampolidis, “Karşıdan Karşıya” sergisinin bize çok uzak ama bir o kadar da yakın olan tarihi düşünmeye davet ettiğini vurguladı. Ölçer, “Günümüzde ‘çanakçömlek’ olarak tabir edilen eserler, bu sergi sayesinde yaşama şansını yakaladı” dedi. Stampolidis ise yazının olmadığı bir dönemden günümüze değin tarihi aktaran bu eserleri, tarihin ‘sessiz tanıkları’ olarak nitelendirdi. Atina Milli Arkeoloji Müzesi, N. P. Goulandris Vakfı Kiklad Sanatı Müzesi koleksiyonlarından ödünç alınan eserlerin, Anadolu’daki buluntular ve Türkiye’deki 15 müzeden seçilen koleksiyonlarla birlikte ilk kez sergilendiğinin de altı çizildi. Toplam 340 eseri kapsayan sergide, sade formlarının kazandırdığı estetik değerleriyle Picasso, Brancusi ve 20. yüzyılın diğer önemli sanatçılarına esin veren soyut figürinler ve Kiklad idolleri gibi sanat eserlerinin yanı sıra, iki uygarlık arasındaki benzerlik ve farklılıkları ortaya koyan kilden maşrapa, çanak, çömlek, silahlar, günlük araçgereçler ve mücevherler bir arada yer alıyor. Sergilenen eserlere eşlik eden çizimler ve animasyonlar ise ziyaretçileri 5000 yıl öncesinin atmosferine taşıyor. Ege’nin iki yakasındaki 5000 yıllık ticari ve kültürel ilişkinin gözler önüne serildiği sergide, Ege Denizi’nin iki yakasını buluşturan tek ulaşım aracı olan teknelerden, aslına uygun inşa edilmiş 14 metrelik bir Kiklad teknesi modeli de yer alıyor. Ankara Üniversitesi Sualtı Arkeolojik Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından yürütülen “Kiklad Tekneleri Canlandırma Projesi” kapsamında hazırlanan tekne, hiçbir yapıştırıcı ve çivi kullanılmadan, halatlarla birbirine bağlanan tahtaların suya girince şişerek kenetlenmesi mantığından hareketle, aslına uygun olarak inşa edilmiş bir biçimde sergileniyor. Sergiye paralel olarak, Kiklad ve Anadolu coğrafyasını, kültürünü tanıtmayı amaçlayan eğitim ve atölye çalışmaları da düzenlenecek. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K Dersim’e ‘ikinci kardeş’ geldi AYŞEGÜL ÖZBEK K Ü L T Ü R Marsilya’da arikatürist Ohannes Şaşkal’ın Mayıs 2010’da Schneidertempel Sanat Merkezi’nde açılan “Placebo” başlıklı sergisi, şimdi de Marsilya’da SahakMesrop Kültür Merkezi’nde. Şaşkal’ın aynı adlı albümünün de adını taşıyan sergide, yakın tarihimize olduğu kadar evrensel sorunlara ironiyle yaklaşan 74 karikatür, desen ve kolaj yer alıyor. Sergi 29 Mayıs’a dek sürecek. C MY B C MY B K TUNCELİ Dersim’de bizi sürekli “takip eden” Munzur Nehri’nin dışında Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloku’nun desteklediği bağımsız milletvekili adayı Ferhat Tunç ve CHP’nin seçim afişleri karşılıyor. Dersim’e “1. Uluslararası Dersim İnsan Hakları Film Festivali” için gelsek de ilk karşılaştığımız izler Dersimliler için daha hayati bir konu olan seçimler. Sineması olmayan Dersim’de, Türkiye’nin ilk “insan hakları” temalı festivali, Atilla Cengiz’in çekimleri Dersim’de tamamlanan filmi “Oğul” ile başladı. Üç dilde; Türkçe, Kürtçe ve Ermenice yapılan açılış töreninde Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin belediye olarak bir ilke imza attıklarını belirterek Dersim’in geçmişine de vurgu yaptı: “Bir il düşünün ki Cumhuriyet tarihi boyunca sürekli kimliğiyle, inancıyla, diliyle ötekileştirilmiş. Bu anlamda Dersim’in insan hakları festivali için en uygun il ol “Munzuruma dokunma” ve “Dersim’de Baraj istemiyoruz” sloganlarının atıldığı açılış töreninin ardından bu akşam baraj ve HES’lere karşı meşaleli bir yürüyüş yapılacak. Yürüyüş sonrası Anadolu’daki nehirler için verilen mücadeleyi anlatan “Anadolu’nun syanı” belgeseli gösterilecek. duğunu düşünüyorum.” Şahin ayrıca 80 öncesi ilde sinema salonlarının olduğunu vurgulayarak festival vesilesiyle validen bir sinema salonu sözü istedi. Sosyal Destek Programı desteği ile Tunceli Belediyesi tarafından gerçekleştirilen festivalin proje koordinatörü Selman Yeşilgöz 2000’de yalnızlığı kırmak için başlattıkları Munzur Kültür ve Doğa Festivali’ne ikinci bir kardeşin geldiğini söyleyerek “Geçmişten bugüne kadar bu topraklarda yaşanan acıları sinema diliyle Türkiye ve dünyaya yansıtmak istiyoruz” dedi. “Munzuruma dokunma” ve “Dersim’de Baraj istemiyoruz” sloganlarının atıldığı açılış töreninin ardından festivale katılan sinemacılar ve Dersimliler de bu akşam baraj ve HES’lere karşı meşaleli bir yürüyüş yapacak. Yürüyüş sonrası Anadolu’daki nehirler için verilen mücadeleyi anlatan “Anadolu’nun İsyanı” belgeseli de gösterilecek. Festivalde izleyiciyle buluşan “Kara Tren” ve “Dersimin Kayıp Kızları” belgeselleri bu topraklarda 38’de neler yaşandığını anlatırken insan hakları temalı festivalin de altını iyice dolduruyordu. Bol ödüllü iki film “Çoğunluk” ve “Press”in gösterimlerinin ardından 29 Mayıs’a kadar sürecek festivalin bugünkü konuğu ise “Gölgeler ve Suretler”le Derviş Zaim olacak.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear