23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
27 N SAN 2011 ÇARŞAMBA CUMHUR YET SAYFA ekonomi@cumhuriyet.com.tr EKONOMİ 13 Türkiye, kara para ile mücadele konusunda Mali Eylem Görev Gücü’ne verdiği sözü yerine getiremedi Kara liste tehlikesi OECD’nin kara para ile mücadele için kurduğu örgütün istediği yasal düzenlemeler, iki kez uzatma verildiği halde zamanında yerine getirilemedi. Bu yüzden Türkiye’nin kara para konusunda OECD’nin kara listesine girmesi tehlikesi belirdi. Ekonomi Servisi Türkiye, OECD’de kara para aklama ve terörün finansmanıyla mücadeleyi yürüten Mali Eylem Görev Gücü’nün (FATF) verdiği sürede “Terörün Finansmanıyla Mücadele Kanunu”nu çıkaramayınca “kara liste”ye alınma ya da “sıkılaştırılmış takip süreci” ile karşılaşma tehlikesi ile yüz yüze kaldı. 12 Haziran’da seçime gidecek Türkiye’nin durumunun görüşüleceği 20 Haziran’daki FATF Genel Kurulu’na kadar söz konusu yasayı çıkarması olanaksız görünüyor. AA’dan Türkan Al’ın haberine göre süreç şöyle gelişti:  FATF 2007’de 3. tur ülke incelemelerinde, terörün finansmanı suçunun kapsamı ve unsurlarına ilişkin bazı düzenlemelerin FATF standartlarına göre eksik ve yetersiz olduğunu gördü. Türkiye’den bunu düzeltecek bir yasa çıkarması istendi.  Maliye Bakanlığı Mali Suçları Araştırma Kurulu 18 Ocak 2010’da FATF’a bir eylem planı sunarak Haziran 2010’a kadar TBMM’ye bir yasa tasarısı sunulmasını ve yasanın yıl sonuna kadar çıkarılmasını taahhüt etti.  Taslak, taahhütte uygun olarak geçen haziranda Başbakanlık’a gönderildi. Ama bazı maddelerinde revizyon gereği doğunca alınıp düzeltildi. Son halinin Başbakanlık’a verilişi 20 Aralık’ı buldu. FATF buna da anlayış gösterip 20 Haziran 2011’e kadar ek süre verdi. Ancak yasa yine çıkarılamadı. Seçimlere kadar da çıkarılması olanaksız.  Şimdi FATF 20 Haziran’da yapacağı genel kurulda konuyu yeniden ele alacak. Türkiye, “bir kez daha ek süre alırız” diye düşünüyor. Olmazsa ya İran ya da Kuzey Kore gibi kara listeye girecek ya da “sıkılaştırılmış takip sürecine” alınacak. Anadolu Rönesansı’nın Yıldönümleri Geçen hafta Anadolu devriminin en önemli köşe taşlarından birisinin, 23 Nisan Egemenlik Bayramı’nın yıldönümünü kutladık. Bu ay içerisinde genç Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından bir diğeri ise 17 Nisan 1940 tarihinde kurulmuş olan Köy Enstitüleri idi. “Köy Enstitüleri projesi, okuma yazma oranı yüzde 5’i dahi bulmayan Anadolu gerçeğinin kendi tarihini yaratma mücadelesidir” desek yanlış olmaz. Tamamen Türkiye’ye özgü olan bu eğitim projesini 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Âli Yücel ile dönemin Milli Eğitim Müdürü İsmail Hakkı Tonguç bizzat yönetmişti. Köy Enstitüleri, geleneksel “derse ve kitaba dayalı eğitim” yerine, yaşamın pratiği içinde, “iş için, iş içinde eğitim” ilkesi eğitim anlayışıyla kurulmuştu. Dahası, her Köy Enstitüsünde öğrenciler kendi okullarını ve üretim atölyelerini kendileri inşa ediyor; kendi öğretmenlerini yetiştiriyordu. Öğretmenleri ise gerek öğrencilere, gerekse köylülere pratik tarımsal üretim tekniklerini, okuma yazmayı ve temel bilgileri öğretiyordu. 19401946 arasında Köy Enstitülerinde on beş bin dönüm tarla tarıma elverişli hale getirilmiş ve kapatıldığı 1954 yılına kadar 1.308 kadın ve 15.943 erkek toplam 17.251 köy öğretmeni yetiştirilmişti. Ancak, Köy Enstitüleri, sadece okuma yazma, temel bilgiler ve pratik üretim eğitimi ile değil, aynı zamanda sanat, edebiyat ve müzik eğitimi alanlarında da öncü kurumlar olarak tanınmaktaydı. Öğrenciler, geleneksel saz, keman ve mandolin gibi müzik aletlerini öğrenmekte ve oluşturdukları bandolarda 17 Nisan ve 29 Ekim şenlikleri başta olmak üzere konserler vermekteydi. Hasan Âli Yücel Milli Eğitim Bakanlığı döneminde çok sayıda dünya edebiyat klasiğini Türkçeye tercüme ettirmişti. Köy Enstitüleri öğrencileri her sene 25 tane klasik romanı okumakla yükümlüydü. Köy Enstitüleri, kanımızca Anadolu gençlerinin birer yurttaş olarak gelişimine dört alanda öncülük etmiştir: Birincisi, Köy Enstitülerinde eğitim gören gençler konuşmayı ve kendilerini ifade etmeyi öğrenmişlerdir. Bu konuda çok sık anlatılan bir öyküye göre, İsmail H. Tonguç bir enstitü ziyaretinde öğrencilere sorduğu sorulara yanıt alamaz. Genç öğrenciler utançlarından Tonguç’un yüzüne dahi bakamazlar. Bunun üzerine Tonguç şu yorumda bulunur: “Anadolu köylüsü 600 yıldır susturuldu. Bundan böyle bu öğrencilerimize sadece matematik ve fen ilimlerini değil, aynı zamanda konuşmayı da öğretmeliyiz”. Köy Enstitüsü öğrencilerinin ikinci kazanımı haklarını arama kararlılıklarıdır. Alev Coşkun’un bize aktardıklarına göre, öğrenciler, öğretmenleri ve yöneticileri ile birlikte her cumartesi günü toplanmakta; karşılıklı olarak şikâyetlerini bildirmekte ve açık eleştiri ve özeleştiri ortamında demokratik hak arama bilinci geliştirmekteydiler.(*) 1940’ların baskıcı ortamında verilen bu demokrasi sınavı, gerici, karşıdevrimci çevreler tarafından “komünistlik öğretiliyor” propagandası yayılarak engellenmek istenmiş ve bu mücadele enstitülerin kapatıldığı 1954 yılına kadar sürmüştür. Köy Enstitülerinin üçüncü kazanımı laik ve çağdaş eğitim anlayışını Anadolu insanına tanıtmasıdır. Bilimsel kuşkuculuk, öğretileni sorgulamak, sanat, edebiyat ve müziğe yakın ilgi Köy Enstitülerinin ana eğitim felsefesini oluşturmaktaydı. Ama daha da önemlisi, (dördüncü olarak) Köy Enstitülerinde kız ve erkek öğrenciler bir arada karma eğitim yapıyor ve birlikte okuyor, birlikte çalışıyor ve birlikte üretiyordu. Kadın erkek eşitliği ve yurttaşlık bilincinin temellerinin atıldığı Köy Enstitüleri kısa zamanda büyük toprak sahiplerinin, ağaların ve Cumhuriyet Türkiyesi’nin karşıdevrimcilerinin ortak düşmanı haline geldi. “Komünizm tehdidi”, “Din elden gidiyor”, “Halkımız din eğitimi alabilecek imam ararken gençlerimiz komünistlik öğreniyor” türünden gerici propagandalar, Türkiye’nin NATO üyeliği ve Marshall yardımı aracılığıyla Amerikan emperyalizminin güdümüne girdiği yıllarda Köy Enstitüleri büyük bir karşı saldırıyla karşılaştı. Nitekim, köy ağaları bir yandan kırsal kesimde kendi egemenliklerinin sonu olabilecek Köy Enstitüsü eğitim sistemine karşı çıkarken bir yandan da ABD, Türkiye’ye sağladığı mali destek karşılığında “beş yıllık kalkınma planları” ve “Köy Enstitüleri”leri gibi “Sovyet sistemine benzer uygulamaların” kaldırılmasını talep etmekteydi. Karşıdevrimci muhalefetin saldırılarının yükselmesiyle birlikte 1947’de Köy Enstitülerinin müfredatları değiştirildi ve sonunda da 1954 yılında Milli Eğitim Bakanı Şemsettin Sirer tarafından kapatıldı. İsmet İnönü, “CHP oy kaybediyor kaygısıyla” bu gelişmelere sessiz kaldı. Köy Enstitülerinin tarihçesi, özellikle genç okurlarımız için geçmişte kalmış, nostaljik bir proje olarak görünebilir. Oysa, bu proje çok sayıda akademik araştırmaya konu olmuş, tüm dünya eğitim yazınında büyük ilgi uyandırmış bir ulusal yurttaşlık projesinin atıldığı çok önemli bir adımdır. Köy Enstitüleri, Anadolu ihtilalinin ve yarım bıraktırılmış Anadolu Rönesansı’nın son derece önemli bir mihenk taşıdır. Nice 17 Nisan’lara... (*) Alev Coşkun, “Hasan Âli Yücel, Aydınlanma Devrimcisi”, Cumhuriyet Kitapları, Nisan 2007. Şirket geçen yıl usta oyuncu Şener Şen ve Olgun Şimşek’in de reklamlarda oynadığı ‘TTNET’le Her Şey Mümkün’ diyerek yeni bir dönem başlattı. Telekom’un genel kuruluna komiser rötarı Ekonomi Sevrisi Türk Telekomünikasyon AŞ, şirket genel kurul toplantısının Sanayi ve Ticaret Bakanlığı komiserinin gelmemesi nedeniyle yapılamadığını bildirdi. Türk Telekom’un kamuyu aydınlatma platformunda yer alan açıklamasında, “Şirketimizin bugün yapılması planlanan 2010 yılı olağan genel kurul toplantısı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı komiserinin gelememesi nedeniyle yapılamamıştır. Şirketimiz yönetim kurulu en kısa sürede toplanarak yeni bir genel kurul toplantısı davetine ilişkin karar alacaktır” denildi. Türk Telekom’un önceki gün yapılması beklenen genel kurulu iptal olduğu için şirketin toplam 2.2 milyar liralık nakit temettü dağıtımı da bir sonraki genel kurula kaldı. Yapılmayan genel kurul nedeniyle Türk Telekom hissedarları 2010 kârından elde edecekleri paydan oldu. Türk Telekom’un kâr payı dağıtımına ilişkin kararda söz konusu kâr payının 30 Mayıs 2011’de dağıtılması öngörülüyordu. Genel kurulda ayrıca Mehmet Habib Soluk, İsmet Yılmaz ve Ali Arıduru’nun istifaları nedeniyle boşalan yönetim kurulu üyeliklerine yenilerinin seçilmesi gerekiyordu. TTNET 5. yılında 6 milyon kişiyi internete bağladı Ekonomi Servisi TTNET Genel Müdürü Tahsin Yılmaz, 26 Nisan 2006’da kurulan şirketin 5 yılda 6 milyondan fazla aboneye ulaştığını belirterek, bugün 30 milyondan fazla kullanıcının internete TTNET’le bağlandığını kaydetti. 5. kuruluş yıldönümünü kutlayan şirketin Genel Müdürü Yılmaz, 5. yaşlarının coşkusunu müşterileriyle paylaşmak için 2 ay boyunca sınırsız ve ücretsiz olacak WiFi kampanyası başlattıklarını belirtti. TTNET’in kuruluş günü 26 Nisan’da başlatılan 5. Yıl WiFi Kampanyası, haziran sonuna kadar sürecek. Yılmaz, “Bizim için asıl gurur kaynağı, Türkiye’nin yaşadığı köklü değişimin de bir parçası, hatta dinamolarından biri olmaktır. Bu değişimin vizyonu olarak gördüğümüz bilgi toplumu olma hedefi doğrultusunda, bilginin üretilmesi, paylaşılması ve yayılması süreçlerinde bizzat rol oynamayı çok önemsedik. Bu anlayışla hep, geleceği şimdiden nasıl inşa edebileceğimize odaklandık. Bunu da 5 yıldır ilkleri hayata geçirmeye ve farklılık yaratan ürün ve servisler sunarak başardık. TTNET olarak 5 yıldır olduğu gibi önümüzdeki nice beş yıllarda da yenilikçi çözümler sunmaya devam edeceğiz” diye konuştu. Tahsin Yılmaz Turkcell rekabet için savunma yapacak Ekonomi Sevrisi Rekabet Kurulu, Turkcell hakkında, distribütörlerine ve bayilerine yönelik uygulamalarıyla Rekabet Kanunu’nu ihlal edip etmediğine dair yürütülen soruşturmada sözlü savunmanın 31 Mayıs’ta yapılacağını açıkladı. Kurulun internet sitesinde yer alan açıklamaya göre, 31 Mayıs saat 10.00’da yapılacak sözlü savunmaya katılmak isteyen şikâyetçi ve üçüncü kişilerin toplantı konusu ile ilgili menfaat ilişkilerini ortaya koyan bilgi ve belgeleri içeren bir dilekçeyle 13 Mayıs mesai saati sonuna kadar Rekabet Kurulu’na başvurması gerekiyor. Öte yandan Telecom Italia SpA ve TIM International N.V’nin, ortakları olduğu Aria adına ulusal dolaşım ile ilgili olarak Turkcell aleyhine açtığı tazminat davası reddedildi. Kazancı ve Karamehmet’in arasına kara kedi girdi Ekonomi Servisi Ardı ardına kazandıkları ihalelerle son döneme damgasını vuran Mehmet Kazancı, Mehmet Emin Karamehmet ortaklığına gölge düştü. Toplamı 8 milyar dolara ulaşan özelleştirme ihalelerini birbiri ardına kazanan ortaklardan Mehmet Kazancı, ortağı Mehmet Emin Karamehmet’i mahkemeye verdi. Kazancı, ortağını kendisinden gizli şirket kurarak Ankara Doğalgaz Dağıtım’ı üstüne geçirmeye çalışmakla suçluyor. Kazancı TÜSİAD durup dururken enerji konusunu neden gündeme getirdi ve bizi sohbet toplantısına davet etti? TÜSİAD’ın Tepebaşı’ndaki merkez binasının kapısından içeri girerken kafamda bu soru vardı. Diğer gazeteci arkadaşlarım da aynı şeyi hissetmiş olacaklar ki konu ortaya atıldı. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner açıklıkla yanıtladı. “Enerji konusunun hak ettiği şekilde ve şeffaf olarak tartışılmadığını düşünüyoruz. Halbuki bu ülkenin en önemli gündem maddelerinden biri. Bu yüzden sizleri Enerji Çalışma Grubumuzun üyeleri ile birlikte hem çalışmaları aktarmak hem de sohbet etmek amacıyla davet ettik...” Günümüzde artık enerjiyle ilgili politikaları ve gelişmeleri çevreden bağımsız telaffuz etmek zor. Aslında Anadolu insanının ülkenin dört bir yanından başlattığı Büyük Anadolu Yürüyüşü ve manifesto niteliğindeki çağrı metni her şeyi özetliyor: “Son on yıl içinde tüm sularımız enerji şirketlerinin eline geçti. Üzerlerine binlerce HES ve baraj kuruluyor” satırları ile başlayan “durum analizi” şöyle devam ediyor: “Dağlarımız maden şirketleri tarafından parsellendi, delik deşik ediliyor. Yaşamımız, nükleer ve termik santrallarla tehlike altında. Feryadımızı duyan yok. Binlerce yıldır ekip biçtiğimiz tohumlar yok olmaya başladı. Ormanlarımız parça parça kesiliyor. Bu yıkım sonucunda, tüm insanlığın ortak mirası, dünyanın en eski yerleşim yerleri sular altında kalıyor. Sayısız hayvan ve bitki türünün nesli tükeniyor.” Peki TÜSİAD’ın enerji gündemini neler oluşturuyor? Bunun yanıtını da Boyner’in yanı sıra yönetim kurulu üyesi Ali Kibar, Enerji Çalışma Grubu Başkanı Selahattin Hakman, başkan yardımcıları Nusret Cömert, Fahrettin Arman, Zeki Eriş ve Çalışma Grubu üyesi Batu Aksoy birlikte verdi. Özetleyelim: Uluslararası Enerji Ajansı projeksiyonları gelecek 25 yıl içinde dünya enerji tüketiminin yüzde 60’ın üzerinde artacağını öngörüyor. Aynı tahminlere göre 2020 yılına kadar Türkiye’nin tüketimi dünya ortalamasının üzerinde artacak. Dolayısıyla enerjinin hem arz güvenliği hem de ekonomik istikrar açısından sürdürülebilirliğinin sağlanması gelecek kuşaklara karşı en önemli sorumluluklarımız arasında. Daha verimli, daha ucuz, daha az karbon yoğun ve çevreye TÜS AD, ‘Enerji Politikalarında Şeffaflık ve Güven Şart’ Diyor duyarlı bir enerji politikasının oluşturulması şart. Cari açığı arttıran en büyük kalem enerji ithalatı. Enerjide dışa bağımlılığı azaltarak yerli kaynaklara yönelmeliyiz. Türkiye halihazırda enerjisinin yüzde 31’ini doğalgazdan, yüzde 31’ini kömürden, yüzde 28’ini petrolden ve sadece yüzde 10’unu yenilenebilir kaynaklardan sağlıyor. Ülkenin toplam sera gazı emisyonları ise 19902007 arasında yüzde 119 artmış durumda. Yerli kaynaklarımız termik ve hidroelektrik santrallar, rüzgâr ve güneş enerjisi. Enerji sektöründeki piyasa aksaklıkları bir türlü giderilemedi. 2001 yılında kabul edilen yasalar elektrik ve doğalgaz piyasalarının yeniden yapılandırılmasını öngörüyordu. Elektrik sektöründe bir elektrik borsası oluşturulmasına kadar giden bir süreçte sektörde serbestleşmenin sağlanması ve özel sektörün payının yüzde 80’lere çıkarılması kararlaştırılmıştı. Yapılmadı. Kamunun payı hâlâ yüzde 70’lerde. Devletin en büyük payı elinde tuttuğu bir oyunda diğer oyuncuların verimlilik ve yatırım iştahını kabartmak zordur. Doğalgaz konusunda elektrikte sağlanan ilerleme bile sağlanamadı. Ümit Boyner’in dediği gibi zor bir denklem enerji konusu. Hem çevreyi gözeteceksin hem dışa bağımlılığı azaltacaksın, hem de ülkenin enerji ihtiyacını garanti altına alacaksın... Evet zor ama imkânsız değil ki... Ancak tek akarsu üzerine (adını da verelim, İkizdere) 28 HES inşa etme onayı veren mantıkla, Japonya’daki depremin hemen ertesi günü tüm ülkeler nükleer santral kararlarını askıya aldıklarını ve yeniden inceleyeceklerini ilan ederken Akkuyu’daki nükleer santralın planlandığı gibi yapılacağını açıklayan mantıkla yol alabilmek imkânsız. Enerji Grubu Başkanı Selahattin Hakman, “Çevrecilerin hassasiyeti çok önemli. Biz de sonuna kadar katılıyoruz. Ama bu hassasiyetin karşılığı hiçbir şey yapmayalım değil doğru yapalım olarak yönlendirilmesi gerek” diyor. Tamam da öncelikle yanlış enerji yatırımlarının, yanlış politikaların ortaya konması gerekmiyor mu? Bugün Türkiye’de toplumun her kesimi büyük bir güven erozyonu yaşıyor. Önce güveni yeniden tesis etmek gerekmiyor mu? Ümit Boyner nükleer santral konusunda da “Nükleer enerji konusunu ele alırken bunu salt bir enerji açığı sorununa indirgeyemeyiz. Türkiye’de bu konuyu özellikle deprem riskini de barındıran çok daha geniş boyutları ile ele almalıyız. Bu noktada durup tekrar bu süreci nasıl ele alacağımızı tüm ayrıntılarıyla şeffaflık içinde, kamuoyunun da güvenini alarak sürdürmeliyiz” diye konuştu. Ben bugün iktidarda olan mantığın kamuoyunun güvenini alma gibi bir derdinin olmadığını düşünüyorum. Ya siz?.. Karamehmet Kazancı’nın iddiasına göre, Ankara Doğalgaz ihalesini kazanan MMEK Makine, kendisinden habersiz Çankaya Doğalgaz Dağıtım diye bir şirket kurdu. Böylece Ankara’nın doğalgaz dağıtımı bu şirkete verilecekti. Kazancı’nın bu suçlamayla birlikte Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı’na müracaat etmesinin ardından savcılık araştırma başlattı. Mehmet Kazancı, ortağı Mehmet Emin Karamehmet’i şirketin sermayesini arttırarak kendisini pasifize etmeye çalışmakla da suçluyor. Kazancı’ya göre Karamehmet, MMEK Makine’nin sermayesini 50 bin TL’den 400 milyon TL’ye çıka rarak şirketi kontrol etmeye çalışıyor. Kazancı’nın avukatları ihaleleri paylaşarak ortaklığın sona erdirilebileceğini savunuyor. MMEK Makine, İstanbul’un Avrupa yakasını kapsayan Boğaziçi Elektrik Dağıtım ihalesini 2 milyar 990 milyon dolara, İstanbul’un Asya yakasını kapsayan AYEDAŞ’ı 1 milyar 813 milyon dolara, İzmir ve çevresini kapsayan Gediz Elektrik Dağıtım özelleştirmesini 1 milyar 920 milyon dolara, Ankara’nın doğalgaz dağıtım ihalesini ise 1 milyar 211 milyon dolara kazanmıştı. C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear