22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
24 MART 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA 15 Gönüllü kobaylığa yasal dayanak getirilirken, klinik araştırmalarda ilahiyatçı da görevlendirilecek Sağlıkta ulema dönemi MUSTAFA ÇAKIR Fiyasko!.. Bu öylesine çirkin bir oyun ki, sözcüklere sığmıyor!.. İktidarın kuyruğundaki işbirlikçi medya ve köşe yazarı sıfatlı tetikçi güruhu, yaşanan fiyaskoyu Türk halkına “zafer” olarak yutturmak için hiç utanıp sıkılmadan “kahramanlık menkıbeleri” yazıyorlar!.. Fiyaskonun bugünkü adı Libya!.. Yoksa, fiyasko çok, fiyasko diz boyu!.. Türk “dış politikalarını!” yönettiklerini sananlar, her defasında rezil rüsva oldular... Dış politikaları diyorum; çünkü maşallah en az dört çeşit dış politikamız mevcut: Tayyip Bey’in “winwin” işleri, Abdullah Bey’in “cincin” işleri, Dışişleri Bakanı Ahmet Bey’in “sıfır sorun” işleri ve Türkiye’nin can çekişen geleneksel dışişleri!.. Tayyip ve Abdullah beylerin dış politika dehası sayesinde geldiğimiz noktaya şöyle bir bakalım: Ermeni sorunu: Bizim Cumhurbaşkanı koştura koştura maça gitti. Ermenistan Cumhurbaşkanı lütfedip ikinci maça teşrif etti. Stada Azerbaycan bayrağı sokulması bile yasaklandı. Bir de Azerbaycan’la aramız bozuldu. Peki ne oldu?.. Ensemizde dünya efendilerinin poz verdiği o fotoğrafı hatırlayın.. Bizimkiyle Ermenistan Dışişleri Bakanı zorla masaya oturtulmuş, somurtuk yüz ifadesiyle imza atmışlardı... Hemen arkalarında ABD, Rusya, İngiltere ve Fransa dışişleri bakanları sırıtıyorlardı! O imza tarih oldu! Çünkü anlaşmanın parlamentolardan geçmesi gerekiyordu. Sonuç koca bir fiyasko!.. Kıbrıs sorunu: Tayyip Bey 8 yıl önce “winwin” yani kazan kazan diye kolları sıvamıştı. Bu uğurda KKTC halkı kuşatmaya alınıp, Talat marifetiyle Annan planına “Yes be annem” bile dedirtilmişti!.. Ne oldu? Son toplantıda Rum tarafı “Yok öyle istediğin gibi doğurmak, ayağını denk al, nüfusu azalt” deyiverdi. Yani kocca bir fiyasko daha!.. İran’la anlaşırız, kimse karışamaz dediler, bugün anlaşmanın “a”sı yok, fiyasko... En büyük arabulucu biziz dediler, İsrail’le durum ortada, Filistin’in hali fiyasko... Kahramanlık menkıbesine bakın!.. ANKARA AKP milletvekillerince Meclis’e sunulan yasa önerisinde “gönüllü kobaylığa” yasal dayanak getirilirken, Sağlık Bakanlığı’na görüş bildirmek üzere oluşturulacak Klinik Araştırmalar Danışma Kurulu’nda bir de ilahiyatçı bulunması öngörüldü. AKP milletvekilleri Necdet Ünüvar ile Cevdet Erdöl tarafından Meclis’e sunulan yasa önerisinde, “herhangi bir tedavi yöntemi veya araçlarının veyahut ruhsat veya izin alınmış olsa dahi ilaç ve terkiplerinin, geleneksel bitkisel tıbbi ürünler ile tıbbi cihazların ilmi araştırma amacıyla insanlar üzerinde kullanılabilmesi için” Sağlık Bakanlığı’ndan izin alınmasının yanı sıra başka bazı şartlar da getiriliyor. Öneride, bu şartlar şöyle sıralanıyor: Araştırmanın, öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması; insan dışı deney ortamında veya havyanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan ilmi verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması; araştırmanın insan sağlığı üzerinde ön AKP’nin Meclis’e sunduğu yasa tasarısıyla gönüllü kobaylığa yasal dayanak getirilirken, Klinik Araştırmalar Danışma Kurulu’nda bir ilahiyat uzmanının bulunması da öngörüldü. görülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması; araştırma sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması; araştırmayla varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha ağır basması; üzerinde araştırma yapılacak ilgilinin, araştırmanın mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak yazılı rızasının olması ve bu rızanın herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması; yapılacak araştırmayı ilgili etik kurulun uygun görmesi. Araştırmaların gerekli personel ve teçhizata sahip üniversite ile Sağlık Bakanlığı eğitim ve araştırma hastanelerinde yapılmasını öngören teklife göre, gönüllülere araştırmaya katılmaları için sigorta teminatı dışında herhangi bir ikna edici teşvik veya mali teklifte bulunulamayacak. Gönüllülerin araştırmaya katılımı ile ortaya çıkacak masraflar ise araştırma bütçesinde belirtilecek ve bu bütçeden karşılanacak. Gönüllünün kimlik bilgileri açıklanmayacak. Sağlık Bakanlığı’nca gönüllülerin hakları ve güvenliği için etik kurullar, klinik araştırmalarla ilgili konularda bakanlığa görüş bildirmek üzere de Klinik Araştırmalar Danışma Kurulu oluşturulacak. Etik kurullar, sağlık mesleği mensubu olmayan kişi veya kişiler ile hukuk fakültesi mezunu bir kişi bulunmak kaydıyla en az 5, en çok 15 üyeden oluşacak. İlahiyatçı da olacak Klinik Araştırmalar Danışma Kurulu ise Sağlık Bakanlığı Müsteşarı veya uygun göreceği bir müsteşar yardımcısının başkanlığında cerrahi, dahili ve temel bilimlerden bakanlıkça seçilen uzmanlığını almış veya doktorasını yapmış üçer kişi, birer psikolog ve ilahiyatçı ile bakanlık 1. hukuk müşaviri veya görevlendireceği bir hukuk müşavirinden oluşacak. İhtiyaç halinde kurul ilgili uzmanlardan görüş alabilecek veya kurula davet ederek dinleyebilecek. Seçilen üyelerin görev süresi iki yıl olacak, görev süresi dolan üyeler yeniden seçilebilecek. Kurulların görevleri, çalışma usul ve esasları ise bakanlık tarafından çıkarılacak yönetmelikle belirlenecek. şsiz öğretmenin CHP umudu MEHMET MENEKŞE AMASYA Ataması Yapılmayan Öğretmenler Platformu (AYÖP) Amasya temsilcisi Hüseyin Alper Uysal işsiz öğretmenlerin sesini CHP ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile ekibinin duymasını beklediklerini, gelecek umutlarının buna bağlı olduğunu söyledi. Platformun Amasya temsilcisi Hüseyin Alper Uysal iki yılda 21 öğretmenin intihar ettiğini, 327 bin öğretmenin iş beklediğini, buna karşın okullarda öğretmen açığı bulunduğuna dikkat çekti. Uysal tek umutlarının CHP iktidarı olduğunu söyledi. Uysal, Milli Eğitim Bakanlığı’nın başlattığı “Fatih projesi” kapsamında 4 yılda 40 bin yabancı öğretmen alınması kararının şok etkisi yarattığını belirtti. Uysal, ülkede ataması yapılmayan 350 bin öğretmen dururken, Milli Eğitim Bakanlığı’nın dışarıdan 40 bin yabancı öğretmen almaya hazırlanmasını öğretmene hakaret olarak değerlendirdi. Libya Olayı PER HAN ERGUN K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr Libya Ortadoğu ile Kuzey Afrika ülkelerinin büyüteci oldu. Yemen’den Lübnan’a oradan da Mısır’la Tunus’a sıçrayan kalkışmalar, son haftalarda Libya’yı da kapsama aldı. Tunus’la Mısır’ın iktidar başkanları buna teslim olarak ülkeyi karşıtlarına kolayca bıraktılar. Libya’da işin rengi değişti. Burada 40 yıl önce asker üniformalı Kaddafi’nin, yandaşı aşiretlerle ayaklanıp yönetime el koyması hatırlandığında, onun pek de ötekiler gibi postu bırakacağı düşünülmemeli. Bir kere Libya halkı tanımlanan ulus niteliğini taşımaz. Kaddafi’nin kökeni aşirettir. Çadırdan gelmiş, hâlâ da bedevi kılık kıyafeti ve yaşantısıyla onu sürdürmekte. Dünyada 2. güçte petrol rezevrlerine sahip oluşu ona her konuda büyük güç vermektedir. Son zamanlara kadar başta ABD olmak üzere, devamlı İtalya ve silah sanayileri güçlü olanlardan yoğun uçaklarla silahlar aldığı bilinir. Gerçekte ABD, Fransa, İtalya gibi eski sömürgenlere bile önünde ceket ilikletmiştir. Kendine kaşı olanların ayaklanmalarını da sindirme yolundayken aynı Irak’ta olduğu gibi ABD sözde insan haklarının ihlaline karşı çıkmak gibi yapay tanımlarla harekete geçti. Ama geçmişte Afganistan ile Irak’ta ki Irak’ta da amaç petroldü isteklerine ters düşen, kınanası durumlara düşmemek için taşeron kullanmayı yeğledi. Seçeneği ülkesinde skandalları ve siyasi yetersizlikleriyle ün salan Fransa Başkanı Sarkozy’yi kullanmak oldu. O da bilinen yapısıyla ülkesinde başarıyı yakalamasına yardımı olur hayaliyle Libya’ya havadan taarruza girişti. Bu aynen I. Dünya Savaşı’nda sömürgenlerin yedi düvele Anadolu’yu, sadece Ankara ile küçük çaptaki çevre dışında kalan topraklarımızı acımasızca bölerek, işgal ettirmeleri gibi; acıları hâlâ hatırlıyoruz. Öyle ki büyükanneciğim iki erkek çocuğundan büyüğünü meçhul asker olarak, küçüğünü de Efson (Yunan) kurşunuyla yitirmiş. Bir de büyük kızı bu acılara dayanamayarak, verem olup toprağa düşmüş. Elinde sadece 6 yaşındaki annem kalmış. Bu evlat acılarının yasını ağıtlar yakarak ömrünü yitirdiği güne dek sürdürmüştü. Ayrıca; İzmir’i işgal edenlerce mal ve mülkleri de ellerinden alınmış. Acılarını dile getirirken kurtarıcı M. Kemal’e, şehit ve gazilere de dualarını eksik etmezdi. Bu tarihi yaşananlar sömürgenlerin insan hakları yalanlarının kanıtı değil mi?.. Kaddafi’nin direnişini kırmak için ABD, emrindeki NATO’yla işi çözme kararını aldırdı. NATO’un mevcut 15 üyesinin sadece 5’inin kararlara itiraz hakkı varmış. Geriye kalanların hepsi zaten onun buyruğunda. Kaddafi, çadırına kadar gelen havadan bombardımanlara, birçok masum çocukla sivilin yaşamını yitirmesine karşın iktidarı terk etmemekte direniyor. Her ne kadar faşist, totaliter tutumunu kınasam da bu tavrına saygı duyuyorum. Ülkesi yanıp yıkılsa da, direncinin sonu trajik olsa da onu halkının gözünde kahraman kılacaktır. Libya konusunda bizimkilerin tutumuna gelince... Başlangıçta Başbakan ve Dışişleri Bakanı, güçlü ülkelerin, NATO’nun Libya’ya girerek kalkışmaya müdahalesini doğru bulmadıklarını, bunun o ülkenin iç sorunu olduğunu savunsalar da daha sonra Başbakan, “Ona halkına zulmetmemesini telefonla birkaç kez önerdim” gibi propagandadan başka değeri olmayan söylemlerde bulundu. Suudi Arabistan ziyaretinden döndüğünde Ortadoğu’nun lider devlet başkanı olma sıfatını taşıyan tavrıyla “NATO Libya halkının can güvenliğini sağlamak için oraya BM kararı doğrultusunda müdahale etmelidir” demez mi? Libya halkının özgürlük ve demokratik haklarını yazılı basınla ekranlarda savunurken bu demokratik, özgürlükçü tavırlarının tersini neden kendi halkına reva gördüğünü üzülerek düşündüm R. T. Erdoğan’ın kendisine karşıt olanları susturmak için uygun gördüğü işkence ve zulümlerden doğan günahlarından aklını başına toplayarak, bir an önce kurtulmasını diledim. Gene bunlarla kaygılanırken 21 Mart 2008 günü Nevruz güneşi doğmadan saat 4’te İlhan Selçuk’un Etiler Basın Sitesi’ndeki küçük evi basılarak, saatlerce arandıktan sonra, neden gösterilmeksizin, gerçekdışı suçlamalarla tutuklanmasına zaten rahatsız olan kalbi dayanamayarak, yaşamını vaktinden evvel yitirişinin üzüntüsünü yeniden yaşadım. Doğu Perinçek de 3 yıl önce 21 Mart günü 3 yıldır aynı dayanaksız iddialarla Silivri tutukevine konuldu. T. Özkan, M. Balbay, Prof M. Haberal ve 60’ı aşkın yazar gazeteciyle değerli birçok insanımız iki yılı aşkın süredir Zulümhane’deler. Bu insan haklarının ihlali olmuyor mu mu? El insaf. Sıradaki, Tayyip Bey’in daha birkaç ay önce elinden “İnsan Hakları Ödülü” aldığı Kaddafi ve Libya!.. Ne diyor ödüllü başbakan? “NATO, Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tescil için oraya girmelidir!..” Daha üç gün önce aynı başbakan, “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye açıklama yapıyordu iyi mi?!.. Kısacası üç gün içinde “NATO asla olmaz” koskoslanmasından, “tescilci NATO” savunuculuğuna savruluveren Tayyip Bey’e acaba tetikçi arkadaşlardan biri sormaya cesaret edebilir mi: Paris toplantısına Türkiye niçin davet edilmedi?.. Niçin Türkiye’nin Cumhurbaşkanı’nın, Başbakanı’nın ve sürekli oradan oraya gezip duran “sıfır soruncu” Dışişleri Bakanı’nın bir tek uyarısı bile dikkate alınmadı?.. İşte size günlerdir yutturulmaya çalışılan “zafer”in arkasındaki gerçek bu. Yerle bir edilen, iyice zavallılaştırılan ve sonunda derdest edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikası... Ve kocaman bir fiyasko daha!.. Bir Yurtsevere Mektup (106) Sevgili kardeşim Balbay, son birkaç gündür sevgili Tuncay Özkan’ın “Zorbalığın Pençesinde Silivri Günlüğü” kitabını okuyorum. Aklımda zulüm, gözlerimin önünde Tuncay’ın kızı Nazlıcan’ın elbisesinden beyaz güvercinleri tek tek söken gardiyanın elleri... Okudukça, “Ahhh” diyorum “ey adalet, seni Kafdağı’nın ardında olsan bulacağız, zalimin elinden söküp alacağız...” Hafta sonu Ankara Kitap Fuarı başlıyor. Pazar günü yine sizlerin kitaplarını uzatacaklar önümüze, sizleri soracaklar... Biz her zamanki gibi “yakındır” diye yanıt vereceğiz. Herkes için, tüm yurtseverler için beyaz güvercinleri göğe salmanın, kucaklaşmanın zamanı yakındır diyeceğiz. Ve anamızın ak sütü gibi bileceğiz ki zalim elbette yıkılacak, hesap elbette sorulacaktır. Bir gün mutlaka... Not: Bu cumartesi günü saat 15.00’te Moda Barış Manço Kültür Merkezi’nde Kadıköylülerle birlikte olup kitaplarımı imzalayacağım. Ç ZG L K KÂM L MASARACI kamilmasaraci@gmail.com BULMACA HARB SEM H POROY SEDAT YAŞAYAN 2 3 4 5 6 7 8 9 HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Cinsel uyarılmada ve doyumda, alışılmışın dışında davranışlara ve özel nesnelere zorunluluk duyma. 2/ Musluk teknesi... Karışık renkli. 3/ Tıp dilinde ishale verilen ad... Bir seslenme ünlemi. 4/ Halk şairi... Eski dilde kış. 5/ Silindir biçiminde bir tür başlık... Melez, kırma. 6/ Maden eşya üzerine vurulan bir cins cila... Pasta hamuru. 7/ Nilüfer cinsinden birçok bitkiye verilen genel ad... Buzul kökenli blok kil. 8/ İlkel benlik... “Yerimi serin bucağa/ koyun ocağa/Kafamı alın kucağa/Garip anam ağlar bir gün” (Karacaoğlan). 9/ Kazak başkanlarına verilen ad. 1 SOLDAN SAĞA: 1/ Yetişkinlerde, he 1 yecan ve doyumun yalnızca çocuklar 2 la yaşanması biçi 3 minde görülen cin 4 sel sapma. 2/ Tavana asılan lamba... 5 Yeniçeri kışlası. 3/ 6 Başkanlık. 4/ Os7 manlı devletinde taşradaki nüfuzlu ai 8 lelere verilen un 9 van... Bir peygamber. 5/ Gözdeki canlılık... Suçsuz, günahsız. 6/ Cinsiyet... Şaşma belirten bir ünlem. 7/ Bir nota... Köpek... Gizli yer, köşe bucak. 8/ Bireyler arasında ortak simgeler sistemiyle gerçekleştirilen bilgi ve anlam alışverişi. 9/ İzmir’in Selçuk ilçesinin eski adı. 1 1S 2O 3M 4O 5N 6 7 E 8G 9E 2 İ Y O N O S F E R 4 5 6 L AM Ş E A K T M A T E EM İ Z L A T U N A R K N A 3 K A Z A 8 9 N E K T U R O T O T U N L S U HO Ş 7 E L A N C MY B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear